06 Ağustos 2010 Sayı: SİKB 2010/31

 Kızıl Bayrak'tan
Düzenin referandum oyunu ve “demokratikleşme” yalanlarına kanılmamalı
“Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi” de anayasal hayaller peşinde sürükleniyor!..
Gericilikte yarışanlar bir kez daha terör edebiyatına sığınıyor!
Kirli savaş itirafları...
“Tecrit-tredman insanlık suçudur!”.
Sendikal ihanetin
faturasını işçiler ödüyor!
İnsanca yaşam sosyalizmde!..
“UPS’ye sendika
halaylarla girecek!”
İşçi ve emekçi hareketinden.
İşgal silahını kuşanan direnişçi ÇEL-MER işçileri yol gösteriyor!
ÇEL-MER işçisi sendikal hakları için fabrikasını işgal etti..
ÇEL-MER işçilerinin aileleri ve desteğe gelen direnişçi UPS işçileriyle konuştuk..
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları
65. yıldönümünde Hiroşima ve Nagazaki katliamları
“İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarını yükseltelim
Afganistan’da kadınları emperyalist işgalciler mi kurtaracak?
Referandum ve
devrimci yurtsever tavır… - M. Can Yüce.
Mamak'ta festival heyecanı...
10. Munzur Kültür ve
Doğa Festivali gerçekleştirildi
ÇEL-MER direnişçisinden
mektup var!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ÇHD 2010 cezaevleri hak ihlalleri raporunu açıkladı...

“Tecrit-tredman insanlık suçudur!”

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi (ÇHD) Cezaevi İzleme Komisyonu,  İstanbul Barosu Orhan Apaydın Konferans Salonu’nda düzenlediği basın toplantısı ile Temmuz 2010 F tipi cezaevleri hak ihlalleri raporunu kamuoyu ile paylaştı.

Av. Güray Dağ, Av. Oya Arslan ve Av. Ebru Timtik’in konuşmacı olarak katıldığı basın toplantısına ÇHD’li avukatlar da katıldı. Toplantıda, “Tecrit-tredman insanlık suçudur! Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartı yer aldı.

Hasta tutuklular ölüm sınırında

Güray Dağ, raporun sonuç bölümüne ilişkin, 45/1 No’lu genelgenin sevk, nakil ile ilgili bölümlerinin uygulandığını, sohbet hakkını düzenleyen bölümün ise uygulanmadığını söyledi. Hasta tutuklu ve hükümlü sayısının her geçen gün artmasının ve hasta hükümlülerin büyük bir kısmının ölüm sınırına yaklaşıyor olmasının en önemli sorunların başında geldiğini söyledi. Dağ, tutuklu ve hükümlülerin haksız idari uygulamalarına karşı itiraz ve/veya şikayetlerinin kimi zaman kaybolduğunu belirterek bunlar şikayet konusu yapıldığında ise tutuklu veya hükümlülerin disiplin soruşturması ile karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Disiplin soruşturmalarının infaz koruma memurları tarafından tutulan tutanaklara dayandığını ifade etti.

Tutukluların suç duyurusu takipsizlikle sonuçlanıyor

“Disiplin kararlarına karşı İnfaz Hakimliği’ne ve Ağır Ceza Mahkemelerine yapılan itirazların tümü matbu gerekçelerle reddedilmektedir” diyen Dağ, gerekçesiz yapılan red kararları nedeniyle yüzlerce dosyanın AİHM’e taşındığını belirtti. Dağ, kötü muamele ve işkenceye dayalı suç duyurularının tümünün takipsizlikle sonuçlandığını, buna karşın işkence iddiası şikayet konusu yapıldığında, işkence mağdurlarına hücre hapsi cezası verildiğini söyledi.

Dağ, sağlık sorunu yaşayan tutsaklar için kalıcı ve etkili tedavi yöntemi kullanılması yerine geçici, sadece ilaç tedavisine dayalı yöntemlerin kullanıldığını belirterek, hapishanede kalması yaşamı açısından risk oluşan hasta tutsakların serbest bırakılması için hiçbir girişimde bulunulmadığını ifade etti. Tutsakların iletişim, görüş, siyasal ve kültürel gelişimini sağlama, eğitim, bilgi alma hakları gibi temel hakların disiplin cezaları nedeniyle kullanılamaz hale geldiğini söyledi.

Tecrit - tretman modeli terk edilsin

Av. Güray Dağ, F tipi ceza infaz modelinin kişilerin fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklı gelişimlerinin önünde engel olan tecrit - tretman modelinin terk edilmesini ve cezaevi idarelerinin mevcut yasal düzenlemeleri de aşarak bu sorunu ağırlaştırmalarının engellenmesini istedi. Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis Cezası infaz modelinden vazgeçilerek, bunun için yasal değişikliklerin bir an önce yapılmasını isteyen Dağ, hasta tutsakların serbest bırakılması için idari işlemlere hız verilmesini talep etti.

Tutsakların dış dünya ile iletişiminin engellenmesine dönük ağır disiplin cezalarına son verilmesi, kötü muamele ve işkence iddialarına ilişkin etkin soruşturma yürütebilecek mekanizmaların oluşturulması üzerinde duran Dağ, tüm tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerinden etkin bir şekilde faydalanmalarının sağlanması gerektiğini, cezaevlerinde her an ulaşabilecekleri doktor, diş hekimi ve sağlık görevlisi bulunması gerektiğini söyledi.

Mevcut sistemin gerçek yüzü F tipleridir

Av. Ebru Timtik de dışarıda demokratikleşme vaatlerinde bulunan mevcut sistemin ve hükümetin gerçek yüzünün F tiplerine bakıldığında daha çıplak ve net bir şekilde görüldüğüne dikkat çekti. Devletin, kendisine tehdit olarak gördüğü muhalifleri, tecrit hapishanelerine koyarak, toplumdan izole etmeye çalıştığını söyleyen Timtik, F tipi hapishanelerin fiziki yapısına da değindi.

Temmuz 2010 F tipi cezaevleri hak ihlalleri raporu, Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi Hapishaneleri, Edirne F Tipi Hapishanesi, Kandıra 1 ve 2 No’lu F Tipi Hapishanelerinde kalmakta olan 200 tutuklu ve hükümlü ile 30 kişiden oluşan avukat grubunun yapmış olduğu görüşmeler sonucu hazırlandı. Raporda, siyasi tutsakların yanısıra adli tutuklu ve hükümlülerin verdiği bilgiler de ayrıntılı bir şekilde yer alıyor. Raporda ayrıca, tutsakların ÇHD’ye gönderdiği mektuplardan alıntılar da bulunuyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul




Sermaye devleti
Nurettin Soysal’ı katlediyor!

Sermaye devleti, tecrit politikasının bir parçası olarak sessiz imhayı devreye sokarken, tecrit koşullarında hastalık, tutsaklara karşı kullanılan bir silaha dönüştürülüyor. Son 10 yılda cezaevlerinde ölümlerin asıl nedeni tecrit politikasında ısrar edilmesinde yatıyor. Halen yoğun bakımda olan ve durumu giderek ağırlaşan toplam 104 ağır hasta tutsak cezaevlerinde tedavi edilmeyi bekliyor.

Bunun son örneğini Adli Tıp Kurumu kapısından beş ay önce “Şimdi git, daha sonra gel” denilerek geri çevrilen ve doktorların “6 aylık ömrü kaldı” dediği lenf kanseri hükümlü Nurettin Soysal’ın ölüme terk edilmesi oluşturuyor. Sermaye devleti, 16 yıldır cezaevinde tutsak bulunan ve tedavisi yapılamayınca hastalığı ölüm eşiğine gelen Nurettin Soysal’ın ölümüne onay veriyor. Adli Tıp Kurumu kapısından geri çevrilen Soysal, 2 Ağustos akşamı kaldığı Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde fenalaşarak Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yoğun bakıma alındı.

Oysa Nurettin Soysal’ın tedavisini yaptırabilmesi gasbedilemez bir haktır. Nurettin Soysal için şu anda asıl sorun, kanser değil, bu hastalıkla tecrit altında mücadele etmeye mahkum edilmesidir. Mevcut cezaevi koşullarında ve tecrit altında tedavisinin yapılamayacağı açıktır. Ona özgürlük hakkını vermemek, onu kasten öldürmektir. Nurettin Soysal’ın ve benzer konumdaki tüm tutsak hastaların tedavisi için, tecride son verilmelidir!

Hurşit Tolonlar, Levent Ersözler, Şener Eruygurlar, Veli Küçükler, Alaattin Çakıcılar, uyduruk gerekçelerle hastahanelere taşınırken, siyasi tutsakların tedavi hakkı gaspedilir. Nurettin Soysal örneğinde olduğu gibi aylarca beklenir ve hastalığın ilerlemesi seyredilir. Soysal’ın da uzun uğraşlardan sonra, hastalığının kanser olduğu teşhis edilmiş ama tedaviye başlanmamıştır.

Cezaevlerindeki tecrit politikası devam ettikçe, hasta tutsakların, hastalıktan dolayı yaşamını yitiren tutsakların sayısında gizlenemez bir artış görüldü. Nitekim, tecrit politikasının uygulanmasından bu yana cezaevlerinde 300’ü aşkın siyasi tutsak yaşamını yitirdi. Bu rakam, cezaevlerindeki sessiz imhanın boyutunu ve geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir. Sessiz imha; tutsakları katlederek, sakat bırakarak, hastalıklarla tedavi etmeyip imha ederek sürmektedir.