06 Ağustos 2010 Sayı: SİKB 2010/31

 Kızıl Bayrak'tan
Düzenin referandum oyunu ve “demokratikleşme” yalanlarına kanılmamalı
“Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi” de anayasal hayaller peşinde sürükleniyor!..
Gericilikte yarışanlar bir kez daha terör edebiyatına sığınıyor!
Kirli savaş itirafları.
“Tecrit-tredman insanlık suçudur!”.
Sendikal ihanetin
faturasını işçiler ödüyor!
İnsanca yaşam sosyalizmde!..
“UPS’ye sendika
halaylarla girecek!”
İşçi ve emekçi hareketinden.
İşgal silahını kuşanan direnişçi ÇEL-MER işçileri yol gösteriyor!
ÇEL-MER işçisi sendikal hakları için fabrikasını işgal etti..
ÇEL-MER işçilerinin aileleri ve desteğe gelen direnişçi UPS işçileriyle konuştuk..
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ağustos Ayı Toplantısı Sonuçları
65. yıldönümünde Hiroşima ve Nagazaki katliamları
“İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarını yükseltelim
Afganistan’da kadınları emperyalist işgalciler mi kurtaracak?
Referandum ve
devrimci yurtsever tavır… - M. Can Yüce.
Linç ve katliamlara karşı
durmak… - M. Can Yüce
Mamak'ta festival heyecanı...
10. Munzur Kültür ve
Doğa Festivali gerçekleştirildi
ÇEL-MER direnişçisinden
mektup var!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi” de anayasal hayaller peşinde sürükleniyor!

Anayasa referandumu yaklaştıkça sol hareket içinde de tutumlar belirginleşiyor, saflar netleşiyor. Liberal sol yelpazenin sınırlı bir kesimi tarafından dile getirilen “Yetmez, ama evet!” söylemini ve AKP karşıtlığı ekseninde hareket eden reformistlerin “hayır”cı tutumlarını bir kenara koyarsak sol yelpazenin önemli bir bölümü boykot tutumunda birleşmiş durumda. Burada ise 15 kurum tarafından oluşturulan Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi “3. Cepheyi” örecek bir odak olmak iddiasında.

Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi 3 Ağustos günü yaptığı basın toplantısı ile kuruluşunu ilan etti. Kürt hareketinin omurgasını oluşturduğu Boykot Cephesi “Ne 12 Eylül Anayasası, ne AKP aldatmacası” derken emekçilerin ve ezilenlerin talebi olan bir anayasayı formüle etmekten de geri durmadı. Böylece aldığı boykot tutumuna karşın özünde düzen içi bir reform mücadelesinin ötesine geçmeyeceğini deklare etti.

Bununla birlikte Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi’nin dikkat çeken bir diğer yanı bileşenleri(*). Geçmiş dönemlerdeki liberal reformist seçim ittifakının bir uzantısı olan bileşenleriyle Boykot Cephesi zaten politik tutumunun ve referandum sürecine nasıl yaklaştığının sınırlılıklarını da ele veriyor. Son yerel seçim döneminde DHF ve Partizan gibi devrimci çevrelerin de desteğini alarak genişleyen bu liberal ittifak hiç kuşku yok ki referandum sürecinde de düzen içi taleplerin ve mücadelenin taşıyıcısı olacaktır. Dahası bileşenlerin önemli bir bölümü bu sürece dönem içi bir mücadeleyi örgütlemekten ziyade burjuva siyaset sahnesinin yaptığı gibi, yaklaşan genel seçimlere hazırlık olması üzerinden yaklaşmaktadır. Bu açıdan en ikirciksiz ve net tutum DİP-G tarafından “Bugün boykot, yarın 3. Cephe!” söylemi ile dolaysız olarak da dile getirilmektedir. Bu sürecin seçim döneminde gerçekleştirilecek yeni bir ittifaka zemin olarak ele alınması politik tutumların sınırlılığını göstermesi açısından bir başka dikkate değer olgudur.

Kürt hareketinin sınırları cephenin de sınırlarını çiziyor

Başlarken de belirttiğimiz gibi Boykot Cephesi’nin asıl omurgasını Kürt hareketi oluşturuyor. Kürt hareketinin Türkiye sol hareketi ile daha somutunda ise Boykot Cephesi bileşenleri ile ilişkileniş biçimi düşünüldüğünde ortaya çıkan ittifakın temelde Kürt hareketinin talepleri etrafında şekilleneceği gayet açık bir olgu olarak orta yerde duruyor. Gelinen noktada temel eksenini burjuva iktidarına kendisini kabul ettirmeye indirgeyen Kürt hareketinin bu belirgin etkisi ise oluşan cephenin politik hattını sınırlayan temel bir faktör durumunda.

Kürt hareketinin referanduma dair tutumu geçen sayımızda ele alınsa da bu vesileyle bu açıdan belli hatırlatmalar yapmakta fayda var. Hatırlanacağı üzere sermaye devletinin açılım politikası ilk gündeme geldiğinde Kürt hareketinin ciddi beklentileri gün yüzüne çıkmış, sermaye devletinin hiçbir somut adımı olmadan verilen barış mesajları birbirini izlemişti. Anayasa değişikliği ilk gündeme geldiğinde de benzer bir beklenti ile davranan Kürt hareketi ancak beklentilerinin hiçbir düzeyde karşılanmayacağı ortaya çıkınca bir tutum değişikliğine gitti. Burada gündeme gelen boykot politikası ise temel talep olan “Kürt kimliğine anayasal güvence” çerçevesinde sermaye devletine değil ama hükümetine karşı bir tehdit unsuru olarak gündeme geldi. Hazırlanan alternatif anayasa taslağı ise Kürt halkının bir kez daha boş beklentiler peşinde sürüklenmesinin adı oldu.

Kürt hareketi bu açık tutumunu en son olarak hafta sonu gerçekleştirdiği mitinglerde ortaya koydu. 36 kurumun ortak düzenlemesine karşın 3 bin kişilik katılımıyla gerçekleşen İstanbul’daki mitingde Hasip Kaplan “Bu ülkeye 2010 model gıcır gıcır bir anayasa lazım” derken Nazilli’deki mitingde konuşan Sırrı Sakık ise “İçine Kürtleri, diğer halkları alırsanız farklı inançları o anayasada güvence altına alırsanız bizim de kavgamız biter” diyerek sermaye devletine bir kez daha barış mesajı verdi.

Dahası kurulu düzenin anayasalarını meşrulaştırmaya hizmet eden bu anlayış Kürt hareketinin belirleyici etkisi ile oluşan cephenin deklarasyon metninde de kendisine yer bulabildi. “AKP’nin bu paketi gündeme getirirken işçi sınıfının, Kürt ulusunun, ezilenlerin taleplerini görmezden gelmesi; örgütlü temsilcilerini muhatap almaması, onları adeta ‘boykot etmesi’ de kabul edilemez” denilerek muhataplık sorunu kurulu düzenin anayasasını meşrulaştıran temel bir sorun olarak ele alınıyor. Bu tablo ise sadece Kürt hareketini değil, boykot cephesi etrafında bir araya gelen tüm güçleri burjuvazinin sığ sularına çeken bir yan taşıyor. Kürt hareketinin müzmin kuyrukçuları bir tarafa sürece ve Kürt hareketine müdahale olanakları yaratma iddiası ile cepheye dahil olan devrimci güçler de kendine anayasal güvence yaratma hevesindeki bu politikanın birer eklentisi haline geliyorlar.

Bir kez daha demokratik anayasa sorunu

Çeşitli biçimler altında boykot cephesinin neredeyse tüm bileşenlerinin dile getirdiği alternatif anayasa sorunu ise bu cephenin pratik tutum farklılığına karşı “Hayır”cı reformist bileşen ile politik bir ortaklık zemininde olduğunu gösteriyor.

Keza bu sorun bir kısmı Kürt hareketiyle kader birliği adına, bir kısmı da CHP-MHP ikilisinin yedeğine düşmemek adına boykot cephesinde yer alan liberal anlayışların gerçek kimliklerini de ortaya seriyor. Öyle ki mevcut cephenin çeşitli unsurları aynen TÜSİAD’ın ya da “Hayır”cı reformist cephenin dile getirdiği gibi(!) 13 Eylül’de yeni anayasa hazırlıklarına başlayacaklarını iddia edecek kadar ileri gidebiliyorlar.

Tabii bu arada haklarını yememek gerekir ki cephe bileşenlerinin belirli bir kısmı bu yeni anayasa sorununu mücadele eksenine oturtuyor, hatta “emekçi halk iktidarı” mücadelesinin temel bir parçası olarak ele alıyorlar. Daha doğrusu böyle bir iddiayı dile getiriyorlar.

Burada “Halk Anayasası”, “Yeni Demokratik Cumhuriyet Anayasa Taslağı” gibi isimler altında gündeme gelen bu formülasyonlar ise tüm devrimci görüntülerinin aksine aynı sığ sularda yüzüyor.

Temelli bir tartışma konusu olan bu başlık açısından burada ifade edilmesi gereken bu tip sloganların ve pratik çabaların kitlelerin dikkatini asıl olan sorundan tali bir meseleye çekmekten başka bir anlamı bulunmuyor. Sözde kitle hareketinin geriliği ve gerçekçi politika yapmak adına gündeme getirilen bu formülasyonların sınıf mücadelesindeki rolü yığınların dikkatini gerçek siyasal hedeflerden (konumuz kapsamında egemen sınıf iktidarının yıkılması hedefinden) hukuksal biçimlere, devrimci çözümlerden anayasal hayallere çekmektir.

Zira, söz konusu olan egemen sınıf iktidarının yıkılması sorunu ise, burada oluşacak yeni anayasa ancak bu fiili durumun ardından ortaya çıkan yeni güç dengelerinin ifadesi olabilir. Bu yanıyla bugünden yarının düzeninin anayasasını yazmanın hiçbir gerçekçi yanı yoktur. Yok eğer, bu ifadeleri kullananlar (ki tüm tersi iddialarına rağmen kastettikleri budur) bu düzende gerçekleşebilecek en ileri anayasayı formüle etmeye çalışıyorlarsa işte orası devrimci konumlarını ve perspektiflerini yitirdikleri noktadır. Artık burada, amaç-araç diyalektiği tersyüz edilmiş bir biçimde reformist politikaların malzemesi haline dönüşmüştür.

Komünistlerin tutumu

Boykot politikasını farklı bir bakış açısı ile ele alan komünistler, Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi ile ayrım noktasını da tam olarak bu zeminde koymaktadırlar. Komünistler cephesinden sorun ne yarının sosyalist işçi ve emekçi iktidarının anayasası için bugünden fal bakmak, ne de mevcut düzenin ileri bir anayasa edinmesini amaç edinmektir. Komünistler referanduma ve bu kapsamda anayasa sorununa kitlelerin siyasal hak ve özgürlükler sorunu temelinde etkin bir mücadelesinin örgütlenmesi ve bu mücadelenin egemen sınıf diktatörlüğünün yıkılması görevine bağlanması bakış açısı ile yaklaşmaktadır. Ancak böyle bir mücadele Lenin’in deyimiyle proletaryanın demokrasi okulunda okuyarak egemen sınıf iktidarını yıkacak bir bilinç kazanmasını ve bu mücadele içinde siyasal hak ve özgürlüklerin parça parça koparılıp kazanılmasını sağlayacaktır.

* Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi ‘ni oluşturan bileşenler:

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Partizan, Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Gelecek Hareketi, Sosyalist Birlik Hareketi, Devrimci İşçi Partisi Girişimi (DİP-G), Demokrasi ve Özgürlük Hareketi (DÖH), Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Köz, Türkiye Gerçeği, Sosyalist Devrim Parti Girişimi