<

4 Aralık 2009
Sayı: SİKB 2009/46

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci bir çıkışın
artan imkanları ve görevler.
  TKİP MK’nın Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesine ilişkin açıklaması.
Alaattin Karadağ cinayeti polis-yargı işbirliğiyle örtbas edilmeye çalışılıyor!
Alaattin Karadağ çeşitli illerde gerçekleştirilen eylemlerle anıldı.
Kazanana kadar grev,
kazanana kadar mücadele!
  Kamu emekçileri GREV’e çıktı,
hayat durdu!..
  Şovenist saldırganlığa karşı
birleşik mücadele!
  Kürdistan’da sokak gösterileri ve
dizginsiz devlet terörü
  Dünyaya gururla bakan proleter devrimci Alaattin yoldaşa..
  Alaattin Karadağ (Nurettin) yoldaşın Parti üyeliği başvurusu
  Alaattin Karadağ’a
yoldaşlarından
  III. Parti Kongresi kitlesel bir coşkuyla selamlandı!
  Kapitalist kriz tipleri IV
- Volkan Yaraşır
  Metal İşçileri Kurultayı
gerçekleştirildi!
  Metal İşçileri Kurultayı
Sonuç Bildirgesi
  Ulusal soruna devrimci yaklaşımın paradoksları - 3 - M. Can Yüce.
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devrimci bir çıkışın
artan imkanları ve görevler

İçinden geçtiğimiz sonbahar, mücadelenin farklı yönlerden ısınmakta olduğu bir döneme işaret ediyor. Isınma, toplumsal gerilimlerin yeni boyutlar kazanmasından ve ileri temas noktalarında giderek çatışmaya dönüşmesinden ileri geliyor.

Elbette bu yeni bir olgu değildir, genel olarak işçi sınıfı ve emekçi yığınlarının düzene karşı alttan alta biriken öfke ve hoşnutsuzluğunun ileri bir düzey kazanmasının sonucudur. Düzenin iç sıkıntıları ve arayışlarıyla birlikte bu gerilim bir yandan istismar edilmekte, fakat genel olarak egemen güçler payına hep bir korku ve kaygı nedeni olmayı sürdürmektedir. Uzun dönemdir böyle seyreden toplumsal-siyasal atmosfer bugün bu yönde bir ısınmanın eşiğindedir. Uç çatışma noktalarında çıkan kıvılcımlar ve alttan alta biriken dinamikler, ısınmanın büyük bir sosyal enerjiye dönüşme ihtimalini güçlendirmektedir. Halihazırda bu açıdan bir ayrışma ve saflaşma süreci henüz belirgin bir tablo ortaya çıkarmasa da, gelişmelerin bu yönde olduğu söylenebilir. Mevcut siyasal-toplumsal manzaraya daha yakından bakarak bu gelişmeleri ortaya koymaya çalışalım.

Öncelikle, bir süredir gündemin baş sırasında bulunan Kürt sorunu cephesinden yaşanan gelişmeler dikkat çekmektedir. Zira düzenin “Kürt açılımı”nın bir tasfiye süreci olduğu artık daha net biçimde görülmeye başlanmıştır. Doğal olarak bu durum Kürt halkı içerisinde büyük bir hayal kırıklığına yol açmaktadır. Aynı zamanda derin bir sosyal hoşnutsuzluk zemini üzerinde de yaşanan bu hayal kırıklığı, Kürt emekçi sınıflar gençliğinin başını çektiği militan sokak çatışmalarıyla kendisini güçlü biçimde ortaya koymaktadır. İstanbul ve Mersin gibi metropol kentlerinden Hakkari gibi Kürt il ve ilçelerine kadar yaygınlaşan sokak çatışmalarıyla Kürt halkının mücadele enerjisi bir kez daha ortaya çıkmıştır. DTP’nin de “denetimimiz dışında” diyerek ifade ettiği bu enerji, Kürt sorununun çözüleceği yönündeki beklentilerin hayal kırıklığına dönüşmesinin yanısıra derinleşen sosyal sorunlar tarafından mayalanmaktadır.

Bu, sermaye iktidarının Kürt emekçi yığınlarını düzene bağlama hesaplarını boşa çıkaracak bir dinamiktir. Bunun için de hükümet çevrelerinde büyük bir gerici tepkiyle karşılanmaktadır. Zira bir yandan tasfiyenin toplumsal-siyasal koşulları oluşturulmaya çalışılırken, öte yandan denetim dışı toplumsal dinamikler hareketliliğini arttırmaktadır. Bu ise, daha önce “barış grupları”nın dönüşünde ortaya çıkan manzaralar gibi, açılım süreciyle öngörülen siyasal sonuçların önünü daha baştan kesmektedir.

Bir diğer önemli gelişme ise Aleviler cephesinde yaşanmaktadır. Birkaç yıldır kendisini kitlesel eylemlerle gösteren örgütlü demokratik Alevi hareketi geçtiğimiz günlerde görkemli bir İstanbul mitingiyle gücünü bir kez daha ortaya koydu. Bunun ardından gündeme gelen CHP’nin Dersim katliamına arka çıkması ise, Alevi emekçilerin hem tarih bilincini güçlendirdi, hem de kabuk bağlayan yaralarını yeniden kanatarak düzene karşı öfkesini yoğunlaştırdı. Daha önemlisi, kendilerini düzene bağlayan en önemli kanal olan CHP’den uzaklaşmalarına yol açtı. Böylelikle demokratik Alevi hareketi düzenden uzaklaşan bir mücadele odağı olarak gelişme ivmesi kazanmış oldu.

Diğer bir dikkat çekici gelişme ise kamu emekçileri alanında yaşandı. Ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarının harekete geçirdiği kamu emekçileri, sendika yönetimlerinin aldığı iş bırakma kararına büyük ölçüde uyarak, mücadele güç ve enerjilerini göstermiş oldular. Belirtmek gerekir ki, eylem kararını alan sendika yönetimlerinin de beklemediği bir sonuç oldu bu. Sahte sendika cenderesi içerisinde örgütlülükleri işlevsiz mekanizmalara dönüştürülen, sözleşmeli ve taşeron çalışma gibi yöntemlerle safları dağıtılan ve sürekli kan kaybeden kamu emekçileri hareketinin, buna rağmen önemli bir mücadele enerjisini biriktirdiği görüldü. Hala da saflarında önemli bir mücadele basıncı oluşturabilen ve devrimci politikaya açık olan güçlerin etkisiyle alınan ileri mücadele kararları böylelikle karşılık buldu. Bu eylem genel olarak sınıf ve kitle hareketi için önemli bir güç ve moral kaynağı olurken, aynı zamanda kamu emekçileri açısından ileri ve öncü güçlerden başlayarak hareketin saflarının toparlanmasında önemli bir işlev görecektir. Bu da hareketin ileriye çıkış yapmasında önemli bir rol oynayacaktır.

İşçi sınıfı cephesindeki yoğun sosyal öfkenin boyutları ise, tüm örgütsüzlüğüne ve en ilerici görünen sendikalarda dahi yaşanan çürümeye karşın sürekliliğini koruyan yerel direnişlerden görülebilir. İşçi sınıfı cephesinden önemli olan, bu öfkeyi toparlayacak mücadele merkezlerini oluşturabilmektir. Gelişmekte olan toplumsal mücadele dinamiklerinin geleceği de bu görevin başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Komünistlerin son dönemde bu doğrultuda attıkları adımlar önemli olmakla birlikte kuşkusuz tek başına yetersizdir. Sınıf hareketindeki ileri ve öncü birikimlerin ileriye dönük atacakları adımlarla birlikte sınıf hareketinde önümüzdeki dönem yaşanacak ileri çıkışlar, bu alanda bir devrimci çıkışa zemin hazırlayabilir. Bu konuya yeniden dönmek üzere, güncel gelişmelerin siyasal alandaki yansımalarına değinmek istiyoruz.

Tüm bu gelişmeler, siyasal planda bir takım liberal sol girişimleri de cesaretlendirmiş görünüyor. “10 Aralık hareketi”, SHP, “Ufuk Urascılar” vb. güçler, bir süredir yeni bir sosyal-demokrat parti için girişimlerde bulunan ancak bu girişimleri için gerekli zemini olmayan bu liberaller, demokratik Alevi hareketi başta olmak üzere emekçi hareketi üzerinden bu zemini bulabilecekleri inancına sahipler. Belirtmek gerekir ki, bu girişim sadece kitle hareketini değil aynı zamanda genelde sol hareketi ilgilendiriyor. Zira bu yeni girişim, esas olarak reformist hareketteki tıkanma ve tükenme sonucu yaşanan ayrışma üzerinden olgunlaştırılmaya çalışılan yeni bir tasfiyecilik odağıdır. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemin sol hareketinin tablosunun biçimlenmesinde önemli bir etkendir. Bu tasfiyecilik odağını önemli kılan, onun güçlenme eğilimi gösteren emekçi yığın hareketine dayanma hesaplarıdır. Mevcut hareketlenmelerin ortaya çıkaracağı devrimci imkanları yozlaştıracak ve düzene bağlayacak bir işlev görecek olan bu ve benzeri girişimler karşısında uyanık olmak ve kesintisiz bir ideolojik-siyasal mücadele yürütmek gerekmektedir. Kuşkusuz asıl güç ve enerji, işçi ve emekçi kitlelerin öfkesine devrimci bir kanal açmak üzere yoğunlaştırılmak durumundadır.

Bu noktada devrimci güçleri önemli görevler beklemektedir. Kitlelerin sosyal-siyasal mücadele dinamizmini devrimci bir temelde örgütlemek bu görevin ana eksenidir. Bu, yüzünü emekçi kitlelerin demokratik ve sosyal mücadelelerine çevirerek etkili ve güçlü müdahaleleri gerektirmektedir. Bu noktada da devrimci bir odaklaşma büyük önem taşımaktadır. Son dönemde özellikle demokratik haklar ve siyasal saldırılar temelinde küçük de olsa bir dizi örnek görülmektedir. Güler Zere ve hasta tutsaklarla ilgili yürütülen mücadele bu bakımdan önemlidir. İMF-DB Zirvesi’ne yönelik mücadele süreci bir başka önemli örnektir. Yanısıra başka örnek de verilebilir. Özellikle de Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesinin ardından gösterilen eylemli dayanışma bilincinin altını çizmek gerekir. Tüm bu örnekler, devrimci dayanışma ruhuyla devrimci güç ve imkanların ortak devrimci hedefler doğrultusunda harekete geçirilmesinin önemini ortaya koymaktadır

Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesinden de görüleceği üzere, düzen sosyal-siyasal mücadele dinamiklerinin devrimci kanallara taşmaması için devrimcileri fiziki olarak yoketmeyi özel bir politika haline getirmiştir. Zira Alaattin Karadağ ilk değildir. Son birkaç yıl içerisinde çok sayıda devrimci, polis kurşununa hedef olmuştur. Devrimci çalışma ve mücadele iradesini kırmayı hedefleyen bu saldırılar karşısında, tersinden bu iradeyi güçlendirmek ve bunu düzenin icazet sınırlarını aşan bir ruh ve pratik eylemlilikle tamamlamak devrimcilerin görevidir. Alaattinler canlarıyla devrimci güçlere tam da bu gerçeği göstermişlerdir. Buradan öğrenmek ve devrimci bir çıkış için harekete geçmek durumundayız. Bu çerçevede atılacak ilk adımlardan biri, devrimcilere yönelik katliamlardan yola çıkılarak devlet terörüne karşı güçlü bir siyasal kampanyanın örülmesi olabilir.

Son olarak belirtmek gerekir ki, ezilen yığınların giderek kendisini ortaya koyan mücadele dinamiklerini devrimci bir doğrultuda geliştirmek ve siyasal planda devrimci bir çıkış yapabilmek açısından atılması gereken en kritik adımlar, işçi sınıfının devrimci sınıf çizgisine kazanılması planında atılacak olanlardır. Diğer toplumsal mücadele dinamiklerinin devrimci bir yoldan gelişmesini de güvenceleyecek olan bu adımlar, devrimci bir çıkışa sağlam bir temel kazandıracaktır.

Komünistler bir yandan demokratik hak ve özgürlükler alanında devrimci dayanışma ruhuyla kararlı bir mücadele yürütürken, öte yandan işçi sınıfını sosyal-siyasal mücadele alanına taşıyacak etkili bir önderlik pratiğini sergilemeye yoğunlaşacaklardır.