02 Ekim 2009
Sayı: SİKB 2009/38

  Kızıl Bayrak'tan
  İMF-DB zirvesi ve emek örgütlerinin tutumu
  Keskinleşen emperyalist rekabet ve sonuçsuz kalan işbirliği arayışları
G-20 Zirvesi gerçekleşti...
Sermaye devleti “Alevi açılımı” adı altında Alevi işçi-emekçilerini aldatmaya çalışı
Emperyalist haydutlardan hesap sormak için sokağa, eyleme!
  Devlet emperyalist haydutları baskı ve terörle korumaya hazırlanıyor...
  Haydutlar zirvesine karşı sokaklar ısınıyor!
  Entes direniş güncesinden...
  İşçi ve emekçi hareketinden.
  Üniversitelerde devrimci faaliyetlerden....
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/4
  10. Ulaşım Şurası İstanbul’da toplandı...
  Güven Elektrik’teki sendikal örgütlenme deneyimi üzerine…
  Ulucanlar direnişinin 10. yılında 10 kızıl yıldızımızı selamladık!..
  “Zere ve hasta tutsaklara özgürlük!” eylemleri sürüyor...
  Barack Obama
siyonist şeflerle aynı safta!
  Honduras halkı askeri
diktatörlüğe meydan okuyor!
  Sermayenin saldırılarına karşı
her yerde eylem ve direniş!
  Şovenizm ve demokrasi kültürü
M. Can Yüce
  Habip yoldaş devrim ve sosyalizm davamızda yaşıyor!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Güven Elektrik’teki sendikal örgütlenme deneyimi üzerine…

Yeni mevziler kazanmak
deneyimlerden öğrenmekten geçiyor!

Üç yıldır sendikal örgütlenme mücadelesi yürüten Güven Elektrik işçileri, 19 Ağustos’ta imzalanan Toplu İş Sözleşmesi ile birlikte sendikalaşma sürecini tamamladılar. Böylece metal işçileri, Güven Elektrik işçileri şahsında yeni bir mevzi daha kazandılar.


Üç yıllık zorlu bir mücadelenin sonucu elde edilen bu kazanımın, başta metal işçileri olmak üzere sınıfın diğer bölüklerine üzerinde de olumlu bir etkisi muhakkak olacaktır. Ancak bu etkinin düzeyini belirleyecek olan ilerici-öncü işçilerin bu kazanımı sınıfın diğer bölüklerine maledebilmeleri olacaktır. Bu açıdan Güven Elektrik kazanımını sınıfın diğer bölükleri arasında etkili bir ajitasyona konu etmek metal sektöründeki öncü işçilerin önünde duran güncel bir görevdir.

Öte yandan asıl belirleyici olan ise sendikalaşma deneyiminin bizzat Güven Elektrik işçileri üzerinde nasıl bir etki ve bilinç değişimi yarattığıdır. Zira direniş, eylem ve mücadelelerin başarı ölçütü, hiçbir zaman tek başına hedeflenen sonuçlara ulaşılıp ulaşılamaması üzerinden değerlendirilemez.

Kimi direnişler ve eylemler hedefledikleri sonuçlara varamasa da, bıraktığı dersler ve deneyimler bakımından sınıf hareketi için anlamlı kazanımlar olarak tarihe geçer. Öyle deneyimler de var ki tam tersi sonuçlar doğurabilir. Çok kolay elde edilen başarılar kolayca da kaybedilebilir. Yakın zamana kadar Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlü olan Surtel Kablo işçilerinin ihanetçi Türk-Metal Sendikası’na geçişleri buna örnektir. Bu açıdan Güven Elektrik deneyimini bu gözle irdelemek metal işçilerinin yarınki mücadelelerine ışık tutması bakımından önemlidir.

Güven Elektrik’teki üç yıllık sendikal örgütlenme tablosu zengin deneyim ve dersler içermektedir. Öyle ki sendikalaşma süreci sadece işçilerle Güven Elektrik patronu arasındaki ilişkileri-çelişkileri açığa çıkarmakla kalmamış aynı zamanda sendikal bürokrasinin kendi iç çekişmelerinin dışa vurduğu bir süreç olarak da yaşanmıştır. Yine bu aynı süreç işçilerin birliğinin çeşitli nedenlerle zaafa uğraması ve yer yer iç ilişkilerinin zedenlenmesine yolaçmıştır. Tüm bu gelişmelere rağmen sendikal örgütlenme mücadelesi hedefine ulaşmıştır.

Elbette birçok engeli aşarak sendikalaşmayı başarmak, Güven Elektrik işçilerinin her durumda doğru sınıfsal tutum aldıkları anlamına da gelmemektedir. Zira işçilerin sınıfsal bir bilince kavuşmaları, mücadelenin çeşitli aşamalarında doğru sınıfsal tutumu almaları sadece mücadele okulundan geçmelerine bağlı değildir. Bu bilinç, tam da bu zemin üzerinden sergilenecek doğru politik bir önderlikle sağlanabilir ancak. Bunun yolu da her eylemin ve mücadelenin öne çıkardığı öncü unsurların bu doğru politik hatta çekilebilmesinden ve kazanılmasından geçer.

Nitekim Güven Elektrik’teki sendikalaşma süreci sendikanın kazanılmasında temel rolü oynayan “öncü” unsurları öne çıkarmakla birlikte, bu öncüler belli yönleriyle zayıflıklar taşıyan bir yapıdadırlar. Bunda mevcut sınıf hareketinin verili durumundan öteye BMİS’e hâkim olan sendikal anlayışın payı önemli bir yere sahiptir.

Güven Elektrik’te bu zayıflık kendini en başta örgütlenme süreci üzerinden ortaya koymuştur. Örgütlenme komiteler üzerinden yükselen sağlam iç örgütlülüklere dayanan bir temelde başlamamış, üyeliklerin hızla tamamlandığı ilk süreçlerde de bu durumun önemi yeterince gözetilmemiştir. Patronun ilk saldırısına karşı gösterilen eylemli tepkilerin yaratmış olduğu rehavet konunun öneminin gözardı edilmesine yol açmıştır.

Dahası işçileri zor süreçlere hazırlayacak ve onlara sınıf bilinci verecek sistematik bir eğitim çalışması gerçekleştirilmemiştir. Elbette sürecin çeşitli aşamalarında sendika toplantıları gerçekleştirilmiş ancak bunlar bahsedilen ihtiyacı karşılayacak nitelikteki toplantılar olmaktan uzak olmuştur.

Eylemliklerin devam ettiği hareketli bir dönemin ardından işleyen yargı süreci işçiler üzerinde beklemeci bir ruh hali yaratmıştır. Oysa ki sendikalaşma süreci işçilerin bilincini fabrikanın dar sınırlarının ötesine taşıyabilmenin zeminlerine yeterince dönüştürülememiştir.

Nitekim eylemliklerin gerçekleştiği ilk dönemler dışında üç yıllık Güven Elektrik sürecinin kamuoyuna yeterince mal edilememesi deyim yerindeyse sesiz sedasız sürmesinin bir nedeni de budur. Bu durum doğal olarak öncü işçilerin şekillenmesinde ve bilincinin oluşmasında belirleyici bir etken olmuştur. Güven Elektrik işçileri yürüttükleri mücadeleyle sadece kendi fabrikalarıyla sınırlı bir kazanım değil sınıf hareketinin toplamı açısından da önemli bir deneyim-kazanım olacağı gerçeğine yeterince vakıf olamamışladır. Yine bunun doğal bir sonucu olarak gerek bölgesel (DESA, ATV-Sabah grevi, Halkalı Kâğıt Grevi vb.) eylemliklere gerekse de kamuoyuna yansıyan merkezi eylemliklere Güven Elektrik işçilerinin ilgisi ve katılımı oldukça sınırlı kalmıştır.

Elbette bu durumun yaşanmasındaki diğer bir neden; sendikal örgütlenme mücadelesine asıl darbenin BMİS bünyesindeki anlayıştan gelmiş olmasıdır. Öyle ki patronun saldırıları karşısında birliğini koruyabilen Güven Elektrik işçileri, sendika içi çekişmede ne yazık ki birliğini koruyamamış ve taraflaşmaya mecbur edilmiştir. Böylesi bir ortam işçilerin sendikaya olan güvenini yıkarak istifaların artmasına yol açmıştır. Güven Elektrik işçilerinin o güne kadar sağladığı inisiyatif sendika merkezi tarafından patrona altın tepside sunulmuştur.

Güven Elektrik’teki öncü işçilerin öne çıkışında önemli bir dönemeç olan bu sürecin tersinden açığa çıkardığı olumsuzluk ise, bu öncüler şahsında istifa eden işçilere karşı önyargıların oluşmasıdır. Öyle ki, öncü olarak öne çıkan kimi işçilerde bile, istifa eden işçilerin tekrar nasıl kazanılacağından çok onlarsız sendikanın nasıl getirileceği fikri yer yer hâkim hale gelmiştir. Hatta patronun izne çıkartma saldırılarına karşı “istifa edenler böylece cezasını çeksinler şimdi” anlayışıyla hareket etmişlerdir.

> Bu durum öncünün bilinç düzeyindeki zaafiyetini ortaya koyarken sendika da sorunu üyeliklerin tekrar nasıl sağlanabileceği ekseninde ele almıştır. İstifa eden işçilerin tekrar üye yapabilmesi kaygısı, işçilere sınıf bilincinin kazandırılması yönündeki asıl görevin önüne geçmiştir. Sürecin daha zor ve sancılı geçtiği bu dönemlerde öncü işçilerde de “sendika gelsin de nasıl gelirse gelsin” anlayışı öne çıkmıştır.

Belirtmek gerekir ki, ifade edilen bu zaafiyetlere karşın sendikal örgütlülüğün kazanılmasında ve bugünlere gelinmesinde belirleyici olan yine bu öncü işçilerin gösterdiği kararlılık olmuştur. Bu da onun kuvvetli ve güçlü yanlarını göstermektedir. Yine BMİS Genel Merkezi’nin işçilerin iradesini yok sayan ve üstenci tutumlarına karşı tepki göstermiş olması olumlu yanlardan biridir.

Her ne kadar sendika içi çekişmenin işçileri taraflaştırma yönündeki etkilerinin bunda bir payı olsa da önemli olan işçilerin böyle bir inisiyatifi gösterebilmiş olmalarıdır. Zira bu durum mevcut öncünün doğru sınıfsal bir politik hatta kazanıldığı takdirde neleri başarabileceğinin somut bir göstergesidir aynı zamanda.

Sendikal örgütlenme sürecinde işçilere sınıf bilincinin kazandırılması için ne denli başarısız kalındığını gösteren bir diğer gelişme ise, temsilcilik seçimleri üzerinden yaşanmıştır. Normal koşullarda her örgütlenme sürecinin açığa çıkardığı öncüler doğallığında temsilci olurken, Güven Elektrik’te temsilcilik seçimleri burjuva düzen partilerinin seçim yarışını andıran sahnelere konu olmuştur. Temsilcilik görevi fabrika içersinde ayrıcalıklı bir konum elde etmenin bir imkânı olarak görülmüştür.

Komitelere dayanmayan ve sağlam bir iç örgütlülük üzerinden şekillenmeyen bir sendikal örgütlenme deneyiminin işçilerde böyle bir bilinç kırılması yaratması son derece doğaldır. Zira işçiler böyle bir deneyimden yoksun kaldıkları ölçüde temsilciliğin sadece işçilerin belirlenen iradesini ifade etmeden öte özel bir misyon taşımadığı bilincine varamazlar. Bu durum işçilerin kendilerini hala bir özne olarak görmediklerinin, sorunların çözümünü “sendikacılar” ve “temsilciler”den beklediklerinin göstergesidir .

Nitekim imzalanan sözleşmenin tatmin edici olmaması (birinci yıl % 6’lık zam, ikinci ve üçüncü yıl enflasyon oranında artış, birinci yıl için 2, ikinci ve üçüncü yıllar için yarımşar ikramiye) ve üç yıllık olarak imzalanması bu durumdan bağımsız değildir. Bu açıdan Güven Elektrik işçilerinin önünde duran en öncelikli görev sendikalı olmanın avantajıyla sınıf bilincini kazanmak yönünde bir an önce harekete geçmek ve sendikayı buna zorlamaktır.

Sonuç itibariyle Güven Elektrik’le birlikte metal işçileri sendikal alanda bir mevzi daha kazandı. Ancak kazanılan bu mevzinin kalıcı hale gelebilmesi ve yenileri için örnek teşkil edebilmesi bu deneyimden çıkarılacak derslere bağlıdır.

İstanbul Metal işçileri Kurultayı’nın hedeflerinden biri olan Metal İşçileri Birliği’nin ilanından sonra yerine getirmesi gereken temel görevlerinden biri de bu olmalıdır.

Küçükçekmece’den metal işçileri