31 Temmuz 2009
Sayı: SİKB 2009/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “Amerikan Çözüm Planı” devrede
  Kürt halkına yönelik baskılar, cinayet ve katliamlar sürüyor..!
  “Güney Kürdistan seçimleri ve ötesi
Adli Tıp Kurumu, sermaye devletinin
has bir kurumudur!
Entes direnişi günlüğünden…
Alpagut işçisi mücadele geleneğini sürdürüyor...

  Metal İşçileri Kurultayı hazırlık çalışmalarından.

  Kent AŞ’de direnişe devam!
  Mamak 6. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  AKP Hükümeti, Emre Aköz’ün ağzından Alevilere kin kusuyor...
  Eğitim haktır, satılamaz!
  Gençlik eylemlerinden...
  İstanbul Sanayi Odası raporu aynasına yansıyanlar...
  Devrimci sınıf çalışmalarından...
  “Barack Obamalı hayaller” çöküyor…
  Dünyada işçi ve emekçi eylemlerinden...
  “Arka bahçe”deki devrim 50. yılında!
  Güler Zere serbest bırakılsın!
  Kürdistan hapishanelerinden
zulüm manzaraları
.
  Güney Kürdistan seçimleri
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Arka bahçe”deki devrim 50. yılında!

“Bundan sonra devrimci Marx, tarihin bir parçası olarak savaşa katılacaktır. Biz pratik devrimciler, mücadeleye girişirken bilim adamı Marx’ın önceden gördüğü yasalara uyarız. Ayaklanma yolunda, eski iktidar yapısına karşı mücadele ederken, bu yapıyı yıkmak için halktan dayanak alırken mücadelemizin temelini bu halkın refah ve mutluluğu üzerine kurarken bilim adamı Marx’ın öngörüşlerini doğrulamaktan başka birşey yapmayız. Demek istediğim, marksizmin yasaları Küba Devrimi’nin gerçeklerinde vardır -bir kez daha altını çizelim en iyisi- bu olgu, devrimin yöneticilerinin kuramsal açıdan bu yasaları bilip bilmediğinden, uygulayıp uygulamadığından bağımsızdır.” (Küba Devrimi’nin İdeolojisini İncelemek İçin Notlar - Ernesto Che Guevara)

Moncada Kışlası adını Küba halkının İspanya’ya karşı giriştiği Bağımsızlık Savaşı kahramanlarından olan General Guillermon Moncada’dan alır. 1800’lerin sonuna denk gelen bu savaş, Küba’nın İspanyol sömürgeliğinden çıkarak ABD emperyalizmine teslim olması ile sonuçlanmıştı. Ancak Moncada adı Küba tarihinin önemli bir dönüm noktasında bir kez daha ortaya çıktı. İsmi yeniden gündeme getiren bir grup isyancı Kübalı’nın kötü bir plan, sınırlı sayıda silah ve büyük bir gözüpeklikle sözkonu ismi taşıyan kışlaya düzenledikleri saldırıdır. Saldırı başarısızlığa uğrar ama Küba devrimi daha yeni başlamıştır...

Küçük yenilgilerden doğan büyük zafer!

“İşte böylece kırların terine batarak, dağların ve bulutların ufku önünde, adamızın kızgın toprağı üzerinde, isyancı şef ve beraberindekiler Havana’ya girdi. Tarih, halkın ayaklarıyla yeni bir Kışlık Sarayın merdivenlerini tırmanıyordu.” (Age)

1492’de eski dünya tarafından keşfedilmesiyle birlikte kolonileştirilen Küba’nın İspanya’ya karşı verdiği mücadele ABD işgaliyle sonuçlanır ve ABD, 1902’de Küba’da kukla hükümet kurarak adadan çekilir. Küba 50 yıl boyunca ABD emperyalizminin boyunduruğunda, kumar, uyuşturucu ve fuhuş merkezi olarak varlığını sürdürür. Kıtanın genelinde olduğu gibi Küba’da da bir yandan burjuvaziye, çetelere ve mafyaya hizmet veren “eğlence” sektörü gelişirken diğer yandan işsizlik, açlık, kölelik had safhadadır. İşçi sınıfı içerisindeki sınırlı örgütlülük dışında Küba halkı tepkisini ifade edecek örgütlülükten uzaktır.

Bu koşullarda, Fidel ve Raul kardeşlerin etrafında toplanan 100 kadar Kübalı boyundan büyük bir işe kalkışarak devrimin işaret fişeğini ateşler. 26 Temmuz 1953 günü gerillalar, kendilerinden katbe kat kalabalık bir askeri birlik tarafından savunulan (400 ila 1000 arasında farklı rakamlar telafuz edilmektedir) Moncada Kışlası’na saldırıda bulunur. Amaç kışladaki birliği yok etmek ve Küba devrimini başlatmaktır. Saldırı askeri anlamda hızlı bir başarısızlığa uğrar, pek çok isyancı öldürülür ya da teslim olur, bir kısmı ise şehirde kaybolduğu için kışlaya varmayı bile başaramaz ancak tüm olumsuzluklara rağmen asıl amaç gerçekleşmiş, isyan başlamıştır. Bundan böyle Fidel’in başlattığı hareket 26 Temmuz 1953’te gerçekleşen eyleme ithafen “M-26-7” yani “26 Temmuz Hareketi” olarak anılacaktır.

Başarısız saldırıdan sağ kurtulabilen az sayıda savaşçıdan olan Fidel ve Raul 15 yıl hapis cezası alır, ancak politik tutsaklara çıkan af sayesinde 1955 yılında serbest bırakılarak Meksika’ya sürgüne gönderilir. Castro kardeşler Meksika’ya sürgün edilen Kübalı devrimcilerin yanısıra Ernesto Guevara ve Camilo Cienfuegos gibi devrimin gelecekteki önderleri ile de biraraya gelerek Küba devrimi için hazırlıklara başlarlar. Bir yıllık hazırlığın ardından 1956 yılında Granma isimli yat ile Küba’ya çıkılması ve devrimin başlatılması kararlaştırılır. Ancak plan bir kez daha başarısızlığa uğrar. Planlanan yerin uzağında karaya çıkan 80 kadar gerilla pusuya düşürülür ve 26 Temmuz Hareketi’nin kontrolündeki bölgeye sadece 12 gerilla ulaşabilir.

Fidel Castro, Raúl Castro, Camilo Cienfuegos ve Che Guevara’nın da aralarında olduğu bu ekip, 26 Temmuz Hareketi güçleriyle buluştuktan sonra hızla örgütlenme çalışmalarına başlar. Küba ordusuna düzenlenen başarılı saldırıların ardından gerilla güçlerine köylülerden gelen destek artar ve 26 Temmuz Hareketi’nin yarattığı etki zamanla metropollere de yayılır. Gerilla savaşı ile başlayan harekete önce farklı gerilla grupları, sonra da şehirlerde örgütlü olan sosyalist partiler katılır. Adım adım örülen devrim 1 Ocak 1959’da Batista’nın kovulmasıyla zaferini ilan eder.

Arka bahçedeki çatlak ses!

“Halkımız, tek başına bulunduğu öncü siperinden sesini duyuruyor, söylediği, bozguna uğramış bir devrimin son şarkısı değil, Latin-Amerika’lı savaşçıların dudaklarında sonsuza dek kalacak bir devrim marşıdır ve tarihten yankılarla çınlamaktadır.” (Latin-Amerika Devriminin Taktik ve Stratejisi - Ernesto Che Guevara )

Soğuk savaşın kaotik ortamında gerçekleşen Küba devrimi başta emperyalist-kapitalist sistemin jandarması ABD tarafından büyük bir korkuyla karşılandı. Doğu blok ülkeleri ile de hızla ilişkilerini geliştiren Küba, devrimin latin Amerikayı sarmasının yanısıra "kızıl tehdit"in ABD'nin burnunu dibine kadar gelmesi anlamını taşıyordu. CIA şefleri Küba devrimini boğmak için kolları sıvadı ve düzenlenen ilk saldırı La Coubre adında silah yüklü bir Fransız gemisinin patlaması oldu. Saldırıda 100'e yakın insan öldü. Kapitalist-emperyalist sistemin vahşi saldırıları misliyle sürdü ve 50 yıl boyunca ABD saldırılarında 3478 Küba'lı katledildi.

İki kutuplu dünyada belli dengeleri korumak zorunda olan ABD saldırılarını açıktan yapmak yerine, Küba'dan kovulan suç örgütü üyeleri ve karşı devrimci güçler aracılığıyla gerçekleştirdi. Bu güne kadar CIA eliyle 300'den fazla karşı devrimci örgüt kuruldu, Fidel Castro'ya yönelik 600 suikast girişiminde bulunuldu ve onbinlerce saldırı düzenlendi. Turizme zarar vermek için oteller bombalandı, ekonomiyi çökertmek için ambargonun yanısıra şeker tarlaları yakıldı, hayvanlar bulaştırılan hastalıklarla telef edildi. Ancak CIA yönlendirmesi ve planlaması ile düzenlenen tüm bu saldırılar Küba halkı tarafından boşa düşürüldü.

ABD’nin terör saldırılarına ve ambargoya göğüs geren Küba, Doğu Blok ülkelerinin de önemli yardımlarıyla büyük bir gelişme göstererek ABD’nin korkularının haklı olduğunu gösterdi. Sağlık ve eğitim alanına özel önem veren Küba Devrimi tüm Kübalılara ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmeti sunmakla kalmadı, başta Latin Amerika ve Afrika olmak üzere pekçok bölgeye onbinlerce gönüllü doktor gönderdi. Çocuk ölüm oranının binde 6, ortalama yaşam süresinin 75-77 olduğu adada her 100 aileye bir doktor düşüyor.

Büyük çoğunluğu tıp fakütesi olmak üzere devrimden sonra 60 üniversitede 17.000 öğrenci ücretsiz eğitim alıyor. Okuma yazma oranı devrimden sonra %100’e ulaşırken eğitim 9. sınıfa kadar zorunlu. Gıda karneleriyle temel beslenme ihtiyacı güvenceye alınan Kübalıların aile büyüklüğüne göre konut hakkı bulunuyor. Küba’da kimse sokakta yaşamıyor ve işsizlik oranı yüzde 2’nin altında.

ABD tarafından Küba’nın diktatörlükle yönetildiği propagandasına da sıklıkla başvurulduğu biliniyor. Oysa Küba’daki demokrasi anlayışı ABD’nin parlamenter sisteminden ve onun karikatürü olan Batista rejiminden kıyaslanamaz ölçüde ileridedir. Küba’da aday olmak için büyük masraflara girmek gerekmiyor, üç kişi tarafından önerilen herkes aday olabiliyor. Seçilen temsilciler de gönüllü çalışıyor ve ücret almıyor. Normal işlerine devam eden temsilciler eğer istifa etmek zorunda kalırlarsa, eski işlerinde aldıkları kadar maaş alıyorlar. Tüm yöneticiler 1 ay tarlada çalışmak zorundalar ve halk tarafından hizmetlerinden memnun olunmadığında geri çağrılabiliyorlar. Halkın sendikalar, gençlik ve kadın örgütleri gibi çeşitli örgütlülükler aracılığıyla taleplerini dile getirme hakları da tümüyle korunuyor ve örgütlülük düzeyi de hayli yüksek.

Küba 50 yıl önce gerçekleştirilen devrimin kazanımlarını yalnız başına da olsa sürdürmek için büyük bir çaba harcıyor. Modern revizyonizmin çöküşüne ve tarihin sonu safsatalarına karşı başka bir dünyanın mümkün olduğunu haykırmayı da 50 yıldır sürdürüyor. Yalnız kalan küçük ülke Latin Amerika’daki halkçı iktidarlara ilham veriyor, neo-liberal politikalara, emperyalizme meydan okuyor. Yalnız kalmanın tüm zorluklarına rağmen Küba devrimi yaşıyor ve dünya proletaryasının tüm dünya halklarını özgürleştireceği günleri bekliyor.