31 Temmuz 2009
Sayı: SİKB 2009/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “Amerikan Çözüm Planı” devrede
  Kürt halkına yönelik baskılar, cinayet ve katliamlar sürüyor..!
  “Güney Kürdistan seçimleri ve ötesi
Adli Tıp Kurumu, sermaye devletinin
has bir kurumudur!
Entes direnişi günlüğünden…
Alpagut işçisi mücadele geleneğini sürdürüyor...
  Metal İşçileri Kurultayı
hazırlık çalışmalarından.....
  Kent AŞ’de direnişe devam!
  Mamak 6. Kültür Sanat Festivali’nde buluşalım!
  AKP Hükümeti, Emre Aköz’ün ağzından Alevilere kin kusuyor...
  Eğitim haktır, satılamaz!
  Gençlik eylemlerinden...
  İstanbul Sanayi Odası raporu aynasına yansıyanlar...
  Devrimci sınıf çalışmalarından...
  “Barack Obamalı hayaller” çöküyor…
  Dünyada işçi ve emekçi eylemlerinden...
  “Arka bahçe”deki devrim 50. yılında!
  Güler Zere serbest bırakılsın!
  Kürdistan hapishanelerinden
zulüm manzaraları
.
  Güney Kürdistan seçimleri
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt halkına yönelik baskılar, cinayet ve katliamlar sürüyor...

İmhaya karşı
Kürt halkı ile omuz omuza!

Kürt halkına yönelik kirli savaşta yargısız infazlar, faili meçhul cinayetler ayyuka çıktı. Geçtiğimiz hafta Kürdistan coğrafyasında özellikle 90’larda tırmandırılan kirli savaşa dair çok sayıda örnek basına yansıdı. JİTEM cinayetleri, katliamlar, faili meçhuller birbiri ardına gündeme geldi.

23 Nisan’da polis tarafından dipçikle dövülen Kürt çocuğu büyük bir travma geçirdi. Olayın üzerinden üç aydan fazla bir süre geçmesine rağmen, çocuk yaşadığı olayın şokunu atlatamadı. Hala konuşamıyor. Batıda askerlik yapan Kürtlerin şaibeli şekilde gerekleşen “intiharlar”ı artarak devam ediyor. 9 aylık hamile bir Kürt kadın bir albay tarafından acımasızca dipçiklendi. Karnına aldığı dipçik darbeleri sonucu çocuğunu kaybetti. Son olarak işkence gördükten sonra kafasına iki kurşun sıkılarak öldürülen iki DTP’linin cesedi bulundu.

Kürtlere yönelik saldırıların yaşandığı bu dönemde, kirli savaşın öne çıkan isimlerinden Hüseyin Oğuz’un Kürt halkına yönelik baskı ve katliamlara ilişkin itirafları da basına yansıdı. 1993–1996 yılları arasında Malatya’da görev yapan Hüseyin Oğuz, Kürt halkına yönelik cinayetlerin küçük bir bölümünü itiraf etti. Elazığ-Malatya arasındaki Kömürhan Köprüsünün yakınında 20–25 yaşlarında genç bir erkekle genç bir bayan cesedinin bulunduğunu, her ikisinin de ellerinin arkadan bağlı olduğunu ve enselerinden vurulduğunu olayın devlet güçlerinin işi olduğunu dile getirdi.

Hüseyin Oğuz itiraflarının devamında, sistemin mantığına göre, bir kişinin öldürülmesi için Kürt kökenli olması ve PKK’ya sempatisinin olmasının yeterli olduğunu dile getirdi. Kendisini devlet yanlısı olarak tanıtan birinin “falanca PKK yanlısıdır” gibi bir ihbarın o kişinin öldürülmesi için yeterli olduğunu belirtti. Özel Harekatçı kıyafetiyle insanların evinden alınıp öldürüldüğünü söyledi.

Son yaşanan olaylar, Kürt halkına yönelik baskı ve zulmün dizginsiz bir biçimde sürdüğünü bir kez daha gösterdi. Kontrgerilla çeteleri on yıllardan beridir Kürt halkına yönelik kirli savaştan besleniyor. Kirli savaş, sermaye devletini her alanda kontrgerilla aygıtını tahkimata yöneltiyor.

Bütçenin yüzde 10’a yakını kirli savaşa harcanıyor. Bu katrilyonlarla ifade edilebilecek kadar büyük para uluslararası savaş ve silah tacirlerinin ilgisini çekiyor. Eroin trafiğinin de bu ölüm timlerinin ve faşist çetelerin kontrolünde olması bu alanı iştah kabartıcı karlı bir pazara dönüştürüyor. Bu durum, zaman zaman cinayet şebekelerinin birbirine girmesine ve çetelerin birbirlerinin ayağına dolanmasına yol açabiliyor. Emniyetçilerle JİTEM ve MİT’in birbirlerini suçlayan açıklamalar yapması bunun bir ifadesidir. Hüseyin Oğuz’un itiraflarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Bu topraklarda onyıllardır, Kürt halkını ve onun dilini yok etmek hedefiyle sistemli bir saldırı planı yürütülmektedir. Sömürgeci sermaye devleti bütün bir tarihi boyunca “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye Halkı’na Türk Milleti denir” anlayışı ile hareket etmiştir. İmha ve inkarın damgasını vurduğu bu anlayışa göre, kendine “Kürdüm” diyen insanların talepleri bölücülüktür. Buna göre, Kürt halkı ulusal demokratik, özgürlük taleplerinden vazgeçmeli, tarihini ve kimliğini inkâr etmelidir!

Sermaye iktidarının Kürt halkına yönelik katliamları devam ediyor. Halkları birbirine düşman etme politikası doğrultusunda ırkçı-şoven propaganda kesintisiz olarak sürüyor. Son yaşanan olaylar, sömürgeci sermaye devletinin imhacı politikalarının sürdüğünün açık kanıtıdır. Bu çerçevede, sömürgeci sermaye devletinin eli kanlı hizmetkârı Süleyman Demirel’in, “Devlet, devlet politikası olarak adam öldürür” sözleri devletin katliamcı yüzünü en veciz ve çarpıcı bir biçimde özetlemektedir.

Ulusal özgürlük taleplerinden vazgeçmediği için Kürt halkı yalnız bugün değil, sömürgeci sermaye devletinin tarihi boyunca sistematik baskı, terör ve katliamlarla yüzyüze kalmıştır. Kürt halkı bombalanmış, katliamlara, yargısız infazlara, gözaltında kaybedilmelere maruz kalmıştır. Bugüne kadar onbinlerce Kürt talepleri için mücadele ettiğinden dolayı katledilmiştir.

Sömürgeci sermaye devleti PKK’nin çatışmasızlık kararına rağmen operasyonları hızlandırıyor, “ez ve çöz” politikasındaki ısrarını sürdürüyor. Kürt halkına yönelik baskı ve şiddete, katliamlara, yargısız infazlara devam ediyor. Son yaşanan cinayetler, sömürgeci sermaye devletinin ‘en iyi Kürt ölü Kürt’ anlayışı ile hareket ettiğini, ‘önce ez sonra çöz’ politikasını sürdürdüğünü göstermiştir.

Kürt hareketi ise, tüm bu gelişmelere rağmen düzen içi çözüm beklentisini hala koruyor. Hala sömürgeci sermaye devleti ile birlikte Kürt sorununu çözeceğini düşünüyor. Bu çerçevede yol alınması için içi boş, sonuçsuz toplantılar düzenliyor. Oysa sömürgeci sermaye devleti, PKK’yi silahsızlandırmak, Kürt halkını daha sıkı bağlarla düzene bağlamak, ABD’nin bölge politikasını güçlendirmek istiyor. Kısacası kayıtsız şartsız teslimiyeti dayatıyor. Kürt sorununun çözümüne dair düzen güçlerinin hiçbir iyi niyet taşımadığı son olayların gösterdiği gerçektir.

Yaşanan cinayet ve katliamların kaynağı sömürgeci sermaye devletidir. Kalıcı çözümün temel dinamiği Kürt halkıdır. Kürt halkının özgürlüğüne kavuşmasının yolu, Türk ve Kürt halklarının mücadele birliğinden geçiyor.

Kürt halkına yönelik onyıllardır süren imha ve inkar politikası, son 30 yılda Kürt halkının yürüttüğü özgürlük mücadelesi ve ulusal uyanışıyla iflas etmiştir. Bu durum bile, ulusal demokratik taleplerin kazanılmasının ancak devrimci politik mücadelede gösterilecek ısrarla mümkün olabileceğinin açık kanıtıdır.

Devletin sistematik imha ve inkar politikalarına rağmen, büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü mücadele ile Kürt halkı, ulusal varlığını ve Kürt sorunu gerçeğini tüm dünyaya kabul ettirdi. Kirli savaş ve cinayet şebekesi olan sömürgeci sermaye devletinin gücü gerçekleri karartmaya yetmedi.

Sömürgeci sermaye devletinden anlayış ve barış dilenerek Kürt halkının talepleri karşılanamaz. Yönetici güç odaklarının, kimi zaman zorlandıklarında “Kürt realitesi”ni kabul eder görünmeleri yanıltıcı olmamalıdır. Onlar, fırsat bulduklarında yine beyinlerinin arkasındaki “Kürtler dağ Türkleridir” politikasını değişik biçimlerde ifade ederek gündeme getirirler. Zira ancak “tek millet, tek bayrak, tek dil” onların şaşmaz ve değişmez politikalarıdır

Kürt halkının kırıntı düzeyindeki sınırlı dil ve bazı kültürel haklarının gündemleşmesi, sömürgeci sermaye devletine karşı verilen dişe diş mücadeleler ile mümkün olabilmiştir. Unutulmasın ki, ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesinin devrimci bir çizgide ilerlediği bir dönemde “Kürt realitesi” dillendirilmeye başlanmıştır. Böyle bir mücadele sayesinde fiilen birçok yasak boşa çıkmıştır. Tüm kazanımların büyük bedeller ödeme pahasına yürütülen bir mücadelenin yan ürünleri olduğu gerçeği bir an bile unutulmamalıdır.

Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik taleplerinin gerçek anlamda kazanılmasının biricik yolu; çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçi kitlelerle birlikte sömürünün, açlığın, yoksulluğun, ulusal demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğun kaynağı olan sömürgeci sermaye iktidarına karşı devrim ve sosyalizmin kazanılması mücadelesinden geçmektedir.