24 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/16

  Kızıl Bayrak'tan
   Engeller aşılacak Taksim kazanılacak!
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
DTP’ye yönelik operasyon Kürt hareketini tasfiye etme saldırısıdır…
BDSP’nin 1 Mayıs faaliyetlerinden…
Gençliğin 1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Çiğli’de direnişçi işçiler 1 Mayıs’a çağırdı...
  1 Mayıs ve Taksim iradesinin anlamı
  Baskıya, sömürüye, eşitsizliğe ve saldırılara karşı 1 Mayıs’a, Taksim’e!
  İşçi ve emekçi hareketinden….
  Hatice Yürekli yoldaşı saygıyla anıyoruz...
  Direnişçi kadınların mücadele çağrısı!
  8. Bir-Kar Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi…
  ABD patentli planın açmazları…
  Barack Obama’nın Latin Amerika açılımı…
  Batılı emperyalistler ırkçı-siyonistlerin kalkanı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hatice Yürekli yoldaşı saygıyla anıyoruz...

Devrimciler ölmez,
devrim davası yenilmez!

bu bir örgü: / alev bir saç örgüsü / kıvranıyor / kanlı; kızıl bir meşale gibi yanıyor / esmer alınlarında / bakır ayakları çıplak kahramanların!”

Hatice Yürekli yoldaş, umutsuzluk ve yıkım havasının hakim olduğu, devrim mücadelesinden ve örgütlülükten kaçışların yaşandığı, uzun geçmişlere sahip devrimci örgütlerin tasfiye olduğu ‘90’lı yıllarda seçti mücadeleyi. Bırakalım ‘70’li yılların mücadeleye kitlesel ve coşkulu katılımını, o yıllarda az-çok politikleşme eğilimi gösteren bir kitle hareketi bile yoktu. Böylesine zorlu bir dönemde mücadeleyi seçmesi ve bunun gerektirdiği örnek devrimci davranış çizgisini yaşamının her alanına taşıyabilmesi, partinin ideolojik kimliğini özümsemesiyle ve devrimci mücadeleye sarsılmaz inancıyla açıklanabilir ancak.

Hatice yoldaş, partinin sınıf ve emekçilerle bütünleşmesinde, birçok tekstil fabrikasında mücadeleyi ilmek ilmek örerek, bizzat görev aldı. “Buz kırıldı, yol açıldı! Her şey yeni Ekimler için!” şiarında özetlenen ruhla, yeni temeller üzerinde ortaya çıkan, yeni bir geleneğin ve kültürün temsilcisi olan partinin kurucu üyeliğini yaptı. Gözaltına alındığında polis tutanakları hep şu onur dolu sözlerle sonlandı: “Sorulan sorulara cevap vermeyerek, Türk polisini ve Türk mahkemelerini tanımadığını, kimsenin sorgulayıp yargılayamacağını beyan etti.” Çıkarıldığı duruşmalarda yaptığı siyasal savunmalarla yargılayanları yargıladı ve aynı toklukla komünist kimliğini ve mücadelesini savundu. Zindanlarda partili olmanın gereklerini sağlam ve sarsılmaz bir komünist olarak yerine getirdi. Ulucanlar katliamında gerek barikatta, gerek mahkemede, komünist kimliğini partinin bayrağına leke sürmeden taşıdı.

Ve son olarak 20 Ekim’de başlayan zindan direnişine, “Bu yanıyla emeğe saygı, insana saygı bu direnişe omuz vermeyi gerektiriyor. Sadece kendimiz için değil, yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak için de direniyoruz.” diyerek ölüm orucu direnişçisi olarak katıldı. Devrimci siyasal kimliğe dönük kapsamlı teslim alma saldırısına karşı 1. Ekip’te, barikatın en ön safında olmanın onuruyla, ölümüne direnişi seçerek bedenini barikatlaştırdı.

Daha direnişin başında şunları söylemişti: “Kendi adıma ise şunları söyleyebilirim. Bir devrimcinin en temel sorumluluğu parti ve devrimin çıkarlarını herşeyin üzerinde tutmaktır. Bugüne kadarki siyasal yaşamımda bu temel sorumluluğun hakkını vermeye, her koşulda partinin ve devrimin kızıl bayrağını hep yükseklerde tutmaya çalıştım, bugün de olduğu gibi. Partim, bana ölüm orucu direnişçisi olma onurunu vermiş bulunuyor. Bu onura layık olmayı, tarihsel önemdeki bu sorumluluğu yerine getirmeyi sadece partime karşı değil, devrime karşı bir görev olarak algılıyorum. Çünkü, biz devrimci ve komünist tutsakları hücrelere atmayı planlayanlar, oralarda devrim ve komünizm ütopyamızı boğacaklarını sanıyorlar. Buna asla izin vermeyeceğiz. Yaşamımızın biyolojik olarak sona ermesine rağmen devrim ve sosyalizm savaşımızın haklılığına gölge düşürmeyeceğiz. Düşmanın teslim alma çabalarını direnişimizin gücüyle boşa düşüreceğiz!”

Ve Hatice yoldaş en ön saflarda aldı yerini. Bu onurlu direnişin altıncı ayında, 22 Nisan 2001’de ölümü yiğitçe kucaklayan Hatice Yürekli, bu sözleri hangi bilinç açıklığı ve hangi iradeyle söylediğini göstererek ölümsüzleşti.

 

Hatice Yürekli yoldaşın Ölüm Orucu direnişine geçişte yapılan band takma töreninde yaptığı konuşma…

Kazanan biz olacağız, kazanan devrim davası olacak!”

Hatice Yürekli

Bugün direnişin kızıl bayrağı bizlerin ellerinde! Bu onura layık olmak, bayrağı hep yükseklerde dalgalandırarak, gerektiğinde onun rengini kanımızla daha da kızıllaştırmak boynumuzun borcu. Bizi teslim alabileceğini sananlar ne büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını göreceklerdir. Devrim davasının yenilmezliği görkemli direnişimizle bir kez daha gösterilecektir sınıf düşmanına...”

Tarihsel önemde bir sürecin içerisindeyiz. Hücre saldırısına karşı başlatmış olduğumuz SAG Direnişimizi Ölüm Orucu aşamasına taşımış bulunuyoruz. Bu vesileyle kısaca birkaç şey söylemek istiyorum.

Düzen ve devrim cephesi, en durgun dönemlerde dahi sürekliliği kesilmeyen bir çatışma içerisindedir. Bugün, sermaye devleti, bu coğrafyada gerçekleşecek devrimin temel gücü olan işçi sınıfı başta olmak üzere tüm ezilenlere karşı kapsamlı bir saldırı içerisindedir; tüm alanlarda, iktisadi, siyasi, ideolojik, kültürel, vb... Bu kapsamlı saldırının tüm sonuçlarına varabilmesi için, okun sivri ucunu öncelikle, ezilenlerin temel çıkarlarının temsilcisi devrimcilere yöneltir. Bu hep böyle olmuştur. Toplumun en direngen, en dirençli kesimini oluşturan devrimciler, dışarıda süreklileşmiş bir azgın devlet terörüyle, içerde hak gaspları, vahşi saldırılar ve katliamlarla karşı karşıya bırakılmışlardır. Amaç; en dirençli kesimleri ezerek, imha ederek, toplumu daha rahat köleleştirebilmenin koşullarını oluşturmaktır.

Bugün bu saldırıların en kapsamlısıyla karşı karşıyayız. F tipi denilen hücre cezaevleri tam da bu kapsamda bir amaç doğrultusunda gündemleştirilmiştir. Hepimizin bildiği gibi, hücrelerde teslim alınmak istenen, devrimci düşünce ve değerlerimiz, yaşam biçimi ve ideallerimizdir. Özünde ise bir ideolojik saldırıdır bu. Belki de düzen ve devrim cephesini karşı karşıya getiren en sert çatışmalardan biri olacaktır.

Bu nedenlerle, tam da sorunun ciddiyetine ve önemine denk düşen bir direniş sürecini başlatmış ve direnişimizi Ölüm Orucu aşamasına çıkarmış bulunuyoruz. Bunun özünde ideolojik çatışma olduğunu söylediğimizde, aslında biz, zaferi tüm sonuçlarından bağımsız olarak daha en başta, yanıtımızı tok ve net bir biçimde direniş olarak ortaya koyduğumuz yerde kazandık. Zafere inancımızı esasta ideolojik güçlülüğümüzden alıyoruz. Devrime ve komünizme olan sarsılmaz inancımızdan alıyoruz. Bununla birlikte; “Esnemektense kırılmayı tercih ederiz, biz hazırız, bayrağımıza leke sürdürmeyeceğiz!”, “Artık tereddütsüz öleceğiz!” diyen şehitlerimizden ve “Teslim mi olacaksınız, ölecek misiniz?” dayatmalarına “Devrimci tutsaklar teslim alınamaz, asıl siz teslim olun!” şiarıyla sembolleşen ve devrim tarihimizde onurlu yerini alan görkemli Ulucanlar direnişimizden!

Kendi adıma ise şunu söyleyebilirim. Bir devrimcinin en temel sorumluluğu parti ve devrimin çıkarlarını herşeyin üzerinde tutmaktır. Bugüne kadarki siyasal yaşamımda bu temel sorumluluğun hakkını vermeye, her koşulda partinin ve devrimin kızıl bayrağını hep yükseklerde tutmaya çalıştım, bugün de olduğu gibi. Partim, bana Ölüm Orucu direnişçisi olma onurunu vermiş bulunuyor. Bu onura layık olmayı, tarihsel önemdeki bu sorumluluğu yerine getirmeyi sadece partime karşı değil, devrime karşı da bir görev olarak algılıyorum. Çünkü, biz devrimci ve komünist tutsakları hücrelere atmayı planlayanlar, oralarda devrim ve komünizm ütopyamızı boğacaklarını sanıyorlar. Buna asla izin vermeyeceğiz. Yaşamımızın biyolojik olarak sona ermesine rağmen devrim ve sosyalizm savaşımımızın haklılığına gölge düşürmeyeceğiz. Düşmanın teslim alma çabalarını direnişimizin gücüyle boşa düşüreceğiz!

Bugün direnişin kızıl bayrağı bizlerin ellerinde! Bu onura layık olmak, bayrağı hep yükseklerde dalgalandırarak, gerektiğinde onun rengini kanımızla daha da kızıllaştırmak boynumuzun borcu. Bizi teslim alabileceğini sananlar ne büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını göreceklerdir. Devrim davasının yenilmezliği görkemli direnişimizle bir kez daha gösterilecektir sınıf düşmanına. Temsil ettiğimiz sınıfa, işçi sınıfına layık komünistler olduğumuz bir kez daha görülecektir. Sonuçları ne olursa olsun, kazanan biz olacağız, kazanan devrim davası olacak.

Yoldaşlar ve siper yoldaşları olarak, tarihsel önemde bir sorumluluğu omuzlamış bulunuyoruz. Bu sorumluluğun hakkını vereceğimize inancım tam.

Şimdiden zaferimizi kutluyorum!

Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!

Yaşasın Marksizm-Leninizm!

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

 

Hatice Yürekli Ankara’da anıldı

Ölüm Orucu Direnişi’nin 182. gününde 22 Nisan günü şehit düşen Hatice Yürekli, 22 Nisan’da Ankara’da iki farklı etkinlikle anıldı.

İlk olarak BDSP Yüksel Caddesi’nde bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada, Habip, Ümit ve Hatice yoldaşlardan devralınan kızıl bayrağın bugün daha da yükseklerde dalgalandığı ve katil devletten hesap sorulacağı söylendi. Sınıf devrimcilerinin devrim ve sosyalizm davasındaki karalılıkları bir kez daha vurgulandı. Eylemde “Hatice yoldaş ölümsüzdür!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!” sloganları atıldı.

İkinci etkinliği ise Emekçi Kadın Komisyonu gerçekleştirdi. Basın açıklamasının ardından TAKSAV’da bir sohbet gerçekleştirildi.

Emekçi Kadın Komisyonun gerçekleştirdiği etkinlikte komisyonun misyonundan bahsedildi. Kadının özgürleşmesinin ancak mücadeleyle mümkün olduğu vurgulandı. Hatice Yürekli’nin devrimci yaşamına ilişkin bir konuşmanın ardından Habip, Ümit ve Hatice yoldaşların mirası üzerinden devrimci kimlik tartışması yapıldı. Kavgada yitirilen yoldaşların başeğmez tutumunun partinin tutumu olduğu ifade edilerek, örgütlü devrimci kimliğe vurgu yapıldı. Canlı geçen sohbetin ardından etkinlik sonlandı.

Kızıl Bayrak / Ankara