24 Nisan 2009
Sayı: SİKB 2009/16

  Kızıl Bayrak'tan
   Engeller aşılacak Taksim kazanılacak!
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan çağrı:
DTP’ye yönelik operasyon Kürt hareketini tasfiye etme saldırısıdır…
BDSP’nin 1 Mayıs faaliyetlerinden…
Gençliğin 1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Çiğli’de direnişçi işçiler 1 Mayıs’a çağırdı...
  1 Mayıs ve Taksim iradesinin anlamı
  Baskıya, sömürüye, eşitsizliğe ve saldırılara karşı 1 Mayıs’a, Taksim’e!
  İşçi ve emekçi hareketinden….
  Hatice Yürekli yoldaşı saygıyla anıyoruz...
  Direnişçi kadınların mücadele çağrısı!
  8. Bir-Kar Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi…
  ABD patentli planın açmazları…
  Barack Obama’nın Latin Amerika açılımı…
  Batılı emperyalistler ırkçı-siyonistlerin kalkanı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Reformistlerin Taksim kaçkınlığı…

1 Mayıs ve Taksim iradesinin anlamı

1 Mayıs’ta işçi ve emekçilerin kapitalizmin krizine karşı alanlarda gösterecekleri kitlesel tepki, kararlılık ve militanlık oldukça önemli. Bu hem 1 Mayıs’ın tarihsel anlamı, hem de güncel önemi ve çağrısı bakımından böyle.

Sermaye iktidarı 1 Mayıs’tan yansıyan güçler tablosuna göre, ya krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmede daha fazla pervasızlaşacak, ya da buna kolayından cesaret edemeyecektir. Kuşkusuz böylesi bir hesaplaşmanın sadece 1 Mayıs günü açığa çıkması tek başına olanaklı değildir. Bunda toplam sınıf bölüklerinin örgütlenme ve bilinçlenme düzeyi, mücadele deneyimleri, solun ve sendikal bürokrasinin konumu ve mücadelenin ivmesi temel bir rol oynamaktadır.

Halihazırda işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele düzeyi örgütsüz ve dağınık olma halini aşabilmiş değildir. TİS, SSGSS vb. süreçler dışta tutulursa sendikal örgütlenme isteği üzerinden yaşanan bir takım süreçlerin ardından krizin kitlesel işten atmalar, ücretsiz izinler, düşük ve ödenmeyen ücretler vb. azgın uygulamaları karşısında işçi sınıfı ve emekçilerde giderek artan bir tepki açığa çıkmaktadır. Bu tepkilerin yaygınlığı ve düzeyi henüz yeterli değildir, sınırlıdır. Ancak bu tür eylemli tepkiler ilk önce sendikalı işçiler üzerinden kendini göstermektedir.

İşçi sınıfı ve emekçilerin krizin sonuçlarına karşı tepkisi derindir ve bu tepki henüz istenilen düzeyde ve yaygınlıkta olmasa da kimi zaman fabrika işgalleri, direnişler vb. militan biçimler altında ortaya çıkmaktadır. Bu militanlığı ve kararlılığı boşa düşürmeye çalışan en temel etmenlerden birisi de sendikal bürokrasidir. Bu 1 Mayıs’ta önemli olan mevcut tabloyu ileri bir çıkışın zemini haline getirmektir. Günlerdir sürmekte olan Taksim 1 Mayıs tartışmalarına da buradan bakmak gerekmektedir.

Açıktır ki, ön hazırlık süreci, 1 Mayıs alanı ve sonrasıyla bu seneki 1 Mayıs’ın sınıf hareketinin mevcut tablosunda ileriye sıçrama yaratması, militan bir hat üzerinden yükselmesi, sınıf kitlelerinin umutsuz ruhhalini dağıtarak kendi öz gücüne ve mücadeleye güven duymasını sağlaması ve tüm bu kazanımların kapitalizmin krizine karşı açığa çıkması, 1 Mayıs’ın güncel anlam ve önemine işaret etmektedir. Yineliyoruz, 1 Mayıs’ta ortaya çıkacak güçler dengesi sonraki mücadele sürecine etkide bulunacaktır.

İstanbul üzerinden böylesi bir 1 Mayıs’ın Taksim üzerinden açığa çıkmasının ayrı bir anlamı ve önemi bulunmaktadır. Taksim, sınıf kitlelerini düzene yedeklemeye, kıpırdanmakta olan işçi hareketini dizginlemeye çalışan hükümet yanlısı sendika bürokratlarıyla mücadele kaçkını liberal reformist anlayışların temcit pilavı gibi tekrar ettikleri gibi, basitçe bir “alan tartışması” değildir. Taksim, işçi ve emekçilerin, ilerici-devrimci güçlerin militan bir ileri çıkışı üzerinden devletle açık bir irade savaşıdır. İşçi ve emekçiler, ilerici-devrimci güçler Taksim kararlılığının ve iradesinin arkasında durarak, sermaye iktidarına, “baskı ve yasaklara, sosyal yıkım saldırılarına ve devlet terörüne karşı Taksim’i kazanacağız” mesajı vermekte, son iki yıldır işçi sınıfının moral kazanımlarını artırmaktadır. ‘96 1 Mayısı’nın ardından yasaklılar listesine giren Kadıköy Meydanı bu irade sayesinde yeniden kazanılmıştır. Sermaye iktidarı, yine bu basıncın bir ürünü ve rüşveti olarak, 1 Mayıs’ı tatil ilan etmek zorunda kalmıştır.

Sermaye devleti de bu irade savaşının moral kazanımlarının fazlasıyla farkındadır. İki yıldır Taksim iradesinin arkasında durarak kararlılıkla direnen, bunun için gerekirse çatışan binlerce işçi ve emekçinin fiili meşru eylemlerinin ardından hala da Taksim alanını işçi sınıfına açmak istememektedir. Zira bunun moral kazanımlarından ürkmekte, İMF-TÜSİAD saldırı paketini dilediği gibi hayata geçiremeyeceğinden korkmaktadır. Onlar da çok iyi bilmektedir ki, iki yıldır Taksim’i zorlayan, bunun için büyük bir irade ve kararlılık gösteren, devletin tüm baskı ve terörüne rağmen bundan vazgeçmeyen ve bunu başaran bir sınıf kitlesi kendine güvenecek, savunma pozisyonundan saldırıya geçecek, söke söke hak kazanma bilinci ve pratiği gelişecektir.

İşte bu yüzden düzen güçleri aylar öncesinden işçi sınıfı ve emekçilere, sendikalara, devrimci güçlere meydan okuyarak, tehditler savurarak, Taksim iradesini ve kararlılığını zayıflatmaya çalışmaktadır. Sendikal bürokrasi de kendi cephesinden bu çabaya destek vermekte, sermayenin işini fazlasıyla kolaylaştırmaktadır.

Hak-İş, zaten açıktan Taksim 1 Mayısı’na saldırmakta, devlet ağzıyla karalamaktadır. Türk-İş bürokratları ise bunu biraz daha inceltilmiş bir şekilde yapmaktadır. Sözde Taksim çağrısı yükseltmekte, bunun için Taksim’de 1 Mayıs için miting başvurusunda bulunmakta, ama devlet “izin vermezse” Kadıköy’de olacağını açıklayarak daha baştan Taksim kararlılığının altını oymaktadır. Böylece Taksim’e çıkmak isteyenleri “terörist” göstererek “uslu çocuğu” oynamaktadır. Taksim’in meşruiyetini zayıflatmaya çalışmaktadır. İşçi ve emekçilerin öfke ve tepkisini düzene yedekleyerek sermayenin işini kolaylaştırmaktadır. 

Devrim kaçkını reformist unsurlar da bir başka cepheden benzer bir role soyunmaktadır. Bunların en bariz temsilcisi EMEP ve TKP’dir. TKP 15 Nisan günü yaptığı bir basın duyurusu ile “sürmekte olan tartışmalara dönük yaklaşımı”nı kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duymuştur. Ne gariptir ki yaptığı açıklama ile, düzen güçleriyle emek güçleri arasında süren bu tartışmada düzenin işini kolaylaştırmaktadır.

TKP, yaptığı açıklama ile bu yıl 1 Mayıs sürecinde ortaya çıkan gelişmelerden “rahatsızlık” duyduğu başlıkları duyurmuştur. Bunun başında DİSK ve KESK’in tüm eksikliklerine rağmen Taksim kararlılığı göstermelerinden duyulan rahatsızlık vardır. Sendikal bürokrasinin yıllardır başta 1 Mayıs olmak üzere her eylemde kendini gösteren dayatmacı tutumu bilinmektedir. Devrimci güçler de kendi cephesinden bu dayatmacı tutuma karşı yıllardır mücadele etmektedir. TKP, sendikal bürokrasinin bu dayatmacı tutumunu ne hikmetse bu yılki Taksim 1 Mayısı’nda pratik bir tutuma çevirmekte, işi ayrı bir eyleme kadar vardırmaktadır. Sendikal bürokrasinin dayatmacı tutumuna, Taksim ileri çıkışı üzerinden örnek göstermekte, “sendikacılar bize sormadan Taksim” dedi şeklinde eleştirmektedir. TKP, “1 Mayıs’ı Taksim’de kutluyoruz” açıklaması yapan, daha sonra siyasi parti ve örgütlere “bilgilendirici” toplantı için davet yollayan sendikacılara kızarak bu toplantılara katılmadığını açıklamaktadır.

Devrimci güçlerin de yıllardır mücadele ettiği sendikal bürokrasi yıllardır bunu yapmaktadır. Ne olmuştur da TKP, bu yıl ileri bir çıkış anlamına gelen Taksim 1 Mayısı üzerinden bunu bir tutuma çevirmiştir?

DİSK ve KESK’in, iki yıldır azgın bir devlet terörüne rağmen gerek iç, gerekse de dış dinamiklerin basıncıyla almak zorunda kaldığı Taksim kararı ileri bir çıkıştır. Ne tuhaftır ki TKP, bu ileri çıkışı kendi cephesinden desteklemek ve güçlendirmek yerine zayıflatmak için çaba harcamaktadır. Taksim iradesini boşa çıkarmaya ve karalamaya çalışan Hak-İş ve Türk-İş’in tutumuna ise hiçbir şey dememektedir.

TKP, “son derece zor ve kritik bir dönemden” geçiliyor olmasına dikkat çekerek, “sermayenin emeğe saldırılarına karşı, gericiliğe ve emperyalizme karşı emekçilerin kitlesel tepkisini ortaya koymak için” 1 Mayıs’ın özel olanaklar sunduğunu ifade etmektedir. Bu olanağı değerlendirmek yerine, konuyu medya üzerinden süren bir “alan tartışması”na indirgeyen tutumun “Taksim kararlılığı”na gölge düşürdüğünü iddia etmektedir. Böylesine “önemli bir süreçte” “kitlesel bir 1 Mayıs”ın açığa çıkmasını öne çıkaran bu liberaller, yine ne tuhaftır ki, bunun Taksim’de açığa çıkmaması için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Yaptıkları açıklamada AKP’nin ve valiliğin Taksim alanında sınırlı bir kutlamaya izin verilebileceğini dile getirmekte, “Onların bütün derdi, Taksim’de yüz binlerin toplandığı bir gösteridir, bunun altından kalkamayacaklarını, bunun sermaye açısından büyük yenilgi olduğunu bilirler. Onlar cephesinde durum budur” diyerek ahkam kesmekte, tüm güç ve enerjisini “sermaye açısından büyük bir yenilgi olacağı”nı iddia ettikleri yüz binleri Taksim’e yığma yönünde kullanacaklarına, tam tersini yapmaktadırlar.

TKP, “Türk-İş yönetimi Taksim’e miting başvurusu yapacağını ve bu başvurunun reddinden sonra başka bir alana yöneleceğini açıklamıştır. Türk-İş bu yolla DİSK ve KESK’in Taksim politikasını gayrı meşru hale getireceğini düşünmektedir. Türk-İş’in ‘ayrı 1 Mayıs’ tavrı mahkum edilmelidir” diyerek sözde Türk-İş bürokrasisinin gericiliğini teşhir ve mahkum etmekte, ancak kendisi “hem Türk-İş yönetiminin manevralarına karşı hem de 2009 yılında da ‘dağınık’ bir 1 Mayıs geçirilme olasılığına karşı bir ‘önlem’” olarak Çağlayan’a, (dikkat edilirse Kadıköy bile değil, Çağlayan”a!) miting başvurusunda bulunduklarını/bulunacaklarını ilan etmektedir.

Bu ne yaman çelişkidir ki TKP, eleştirdiği ve mahkum ettiği Türk-İş’le aynı misyona soyunmaktadır!

TKP bir yandan “Taksim’in işçi sınıfının ileri hamlesi için çok elverişli” olduğunun altını çizerek Taksim’in önemini sözde ne kadar bildiklerini ispatlamaya çalışmakta, diğer yandan ise “tek ve kitlesel bir 1 Mayıs”ın önemine döne döne vurgu yaparak, Taksim kaçkınlığını gerekçelendirmeye çalışmaktadır. O halde TKP işçi sınıfının ileri bir hamlesi olan Taksim kararlılığından ne için ve ne adına vazgeçmektedir? Diyelim ki milyonların bir araya geldiği, ama düzeni ve onun icazetini aşmayan, işçi sınıfının hanesine moral kazanım sağlamayan Çağlayan çukurundan ne ummaktadır?

Devrim iddiası olmayan, düzenle ve devletle karşı karşıya gelmek zorunda kaldıklarında hızla tatlı sulara manevra yapmaya alışık TKP’nin tabii ki “kaygıları” vardır. Ancak bu kaygılar hiç de sınıf ve kitle hareketinin devrimci ihtiyaçları, devrim mücadelesinin gerekleri değildir. TKP, sürece kendi iradesizliğinden ve iddiasızlığından bakmakta, iki yıldır Taksim’i zorlayan iradenin bu yıl da aynı kararlılığı göstermesini “birbirini tekrar eden eylemler” olarak algılamakta, azgın devlet terörü karşısında Taksim kararlılığının arkasında durma gücü ve cesareti bulamamakta ve teslimiyeti seçmektedir.

Basın metninde “…emekçilerin mücadelesini ilerletecek bir 1 Mayıs’ın organize edilebilmesi için, bu çerçevede ‘Taksim politikası’nın geniş kitleler açısından inandırıcı ve güven verici hale gelebilmesi için” vb. üzerine laf ebeliği yapan TKP, “Taksim politikası”nın geniş kitleler açısından inandırıcı ve güven verici hale gelebilmesi için, Çağlayan çukuruna kaçmaktan başka ne yapmaktadır? Bu tatlı su solcusu liberaller, NATO zirvesi sürecinde de aynı şeyi yapmışlardı. Önden sözümona İstanbul’u NATO’ya yasaklamış, ama tam da zirve gelip çattığında, kilometrelerce uzağa kaçarak İstanbul’u terk etmişlerdi.

TKP, “Şu ana kadar yaşanan gelişmeler ortaya büyük bir risk çıkarmaktadır” vurgusu yaparak “Taksim politikasının altı doldurulmadığı ve somut olarak bütün güçler İstanbul’da birleştirilmediği takdirde, Taksim bir kez daha devlet terörüne sahne olacaktır. Bu durumda Türk-İş Genel Merkezinin açıklamaları doğrultusunda düzenlenecek bir 1 Mayıs mitingi, emeğin mücadele bayramının ‘sınıf bölücüsü’, sağcı sendikacılara kalması anlamına gelir. TKP’nin böyle bir tabloyu kabul etmeyeceğini herkes bilmelidir” demektedir. Bu tutumlarıyla Taksim politikasının altını oyan TKP’li liberaller, Taksim politikasının altını boşaltmaya, binlerce işçi ve emekçiye umutsuzluk aşılamaya çalışmaktadır. 

Taksim’in meşruluğunu tarihsel haklılıkta, fiili mücadelede, kitlelerin kararlılığında ve militanlığında aramayan TKP, bir kez daha zoru gördüğünde mücadele sahnesinden kaçmaktadır.

Devrimciler içinse yapılması gereken açık ve nettir: “Kitlesel ve birleşik 1 Mayıs’ın Taksim’de gerçekleşmesi için etkin ve yaygın bir kitle çalışması yapmak, Taksim iradesini güçlendirmek ve gerçekleştirmek için tüm güçleri ve olanakları enerjik bir biçimde seferber etmekti

 

Liberal kaçkınların 1 Mayıs
Taksim korkusu

Taksim kaçkınlığını gerekçelendirmeye çalışan, bunu yaparken de çarpıtmanın, karalamanın, gericiliğin baş aktörlüğüne soyunan EMEP ve şürakasının tutumu da bir başka açıdan ibretlik.

Evrensel’in 17 Nisan tarihli köşesinden ahkam kesen İ. Sabri Durmaz, bir kez daha Taksim tartışmaları üzerinden mücadele kaçkınlığı yapmakta, devrimcilere ve devrimci değerlere saldırmaktadır.

Bu devrimci mücadele kaçkını oportünistlerin, sınıf mücadelesi adına ilerici her durum karşısında sık sık uyguladıkları bir yöntemdir.

İ. Sabri Durmaz, EMEP’in Taksim 1 Mayısı’nı karalamaya ve altını boşaltmaya yönelik yaklaşımını “Adım adım 1 Mayıs’a giderken…” başlıklı yazısında gerekçelendirmeye çalışmış. DİSK’i, çeşitli “sol” siyasi çevreleri de yanına alarak 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamakta ısrar ettiği için yerden yere vurmakta, bunu da geçmiş yıllarda olup bitenlerden hiç ders alınmadığının göstergesi olarak sunmaya çalışmaktadır. Taksim iradesini savunan bileşenleri “Taksim’e çıkmayı bir araç olmaktan öte amaç haline getiren aşırı idealizme sarılmış” olmakla eleştirmekte ve bundan da son derece “üzüntü” duyduğunu ifade etmektedir.

İ. Sabri Durmaz ve onun gibileri günlerdir tuttukları mevziler üzerinden, düzenin ekmeğine yağ sürercesine, Taksim 1 Mayıs’ını zayıflatmak için kullanmaktadırlar. Bu baylar nedense kriz, işsizlik, yoksulluk, sendikal hak ve talepler gibi konularda, “tüm emekçileri aydınlatma ve onların ellerini ve seslerini birleştirme konusunu” ileri sürerek, “Taksim’de böylesi bir 1 Mayıs gerçekleşemez” tezini savunmaktadırlar.

Neden gerçekleşemez sorusuna verdikleri yanıt ise gerçekten ibretliktir! Çünkü bu liberal baylara göre, 1 Mayıs’ın geçmişi onlara öyle gösteriyormuş ki, “1 Mayıs’ın 125 yıllık tarihi içinde şekillenen değerleri; birincisi işçi sınıfının sömürüsüz ve savaşsız bir dünya idealini sembolize eden evrensel değerlerdir. 1 Mayıs’ın ikinci önemli özelliği ise ‘güncel’ ve somut olmasıdır. 1 Mayıs’ın güncelliği de; her 1 Mayıs’ın, sınıfın en temel uluslararası ve ulusal acil taleplerinin en genel (en kapsayıcı) olanlarını kapsayarak kutlandığını göstermektedir.”

Bu baylar 1 Mayıs’ın güncel anlamını güya kavramışlar ama ne hikmetse tarihsel anlamından tümüyle bihaber kalmışlardır. Ondan hiçbir öğrenememişler! 1 Mayıs’ı sermaye düzeninin iddia ettiği gibi “bayram” havasında kutlamayı kendilerine görev bilen bu oportünistler, nedense 1 Mayıs’ın can bedeli kazanılan bir mücadele günü olduğunu unutmakta ve unutturmaya çalışmaktadırlar!

Taksim’i “sembolik” bir alan tartışmasına indirgeyen bu devrim kaçkınları, kapitalizmin en büyük ve en derin krizinin ortalığı kasıp kavurmasından dem vurmakta ama kapitalizmin krizini devrimci amaçlar doğrultusunda derinleştirmek için hiçbir şey yapmamaktadırlar. Bu amaç doğrultusunda 1 Mayıs’ın nasıl bir mevziye çevrilebileceği üzerine kafa yoracaklarına bu yönlü bir imkan olabilecek Taksim 1 Mayıs’ına saldırmaktadırlar.

EMEP’in oportünistleri, Taksim 1 Mayısı’nı kapitalizmin krizine karşı işçi sınıfının militan mücadelesini yükselteceği bir güne çevirmek yerine “1 Mayıs’ı bir şov gününe, fraksiyonların yarış gününe ya da kendi geleceğini kurtarma aletine dönüştürmek isteyenlerin oyunları bozulmalıdır” diyerek açıktan devrimcilere saldırmaktadırlar.

“DİSK’i ve onu destekleyenlerin” “Taksim’i yeniden bütün taleplerin önüne koyması”nı anlayamayan bu devrim kaçkınları, “bu en hafifinden sınıfın taleplerine sırt dönmektir” diyecek kadar Taksim 1 Mayısı’ndan hiçbir şey anlamadıklarını, daha doğrusu anlamak istemediklerini göstermektedirler. 1 Mayıs’ta Taksim’i kapitalizmin krizine, emperyalist saldırganlığa ve devlet terörüne karşı yükselttikleri taleplerle zorlayan işçi ve emekçilerin, devrimci güçlerin, ilerici unsurların militan mücadelesinin açığa çıkması mı sınıf mücadelesini güçlendirecek, sınıfa moral verecektir, yoksa EMEP gibi devletin terörü karşısında yılgınlığa düşen, teslimiyeti seçen, Taksim kaçkınlığını teorize etmeye çalışan oportünistlerin tutumu mu?

Devrim kaçkınları “1 Mayıs’ta Taksim’e nasıl çıkılır?” başlığı altında güzellemeler dizerek aslında “Taksim’e asla çıkılamaz” düşüncesini işlemektedirler. Bu liberal baylara göre geçmiş yıllardaki deneyimler de göstermektedir ki, “1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak için işçilerin Taksim’i fethedecekleri bir güç birikimine ihtiyacı vardır.” İşçi ve emekçilerin her türden ileri çıkışının karşısına gerici bir barikat ören, sınıfın devrimci güç birikimini heba etmek için ellerinden gelen her şeyi yapan, Saraçhane çıkışının karşısında Çağlayan çukuruna gömülen bu baylar, bugün aynı şeyi Taksim 1 Mayısı üzerinden yapmaktadırlar.

Sorunsuz ve kitlesel bir 1 Mayıs’ın sınıf mücadelesini geliştireceğini iddia eden mücadele kaçkını bu liberaller Taksim iradesini savunanlara “Öyle anlaşılmaktadır ki Taksim diyenler; ya Taksim çevresinde polisle çatışmayı yeterli gören bir ‘kutlama’ya razıdırlar ya da Avrupa’dan gelecek bir sendikacı heyetinin korumasıyla Taksim’e çıkmayı ummaktadırlar.

‘Hayır böyle değil’ diyen, şu iki soruya açık ve somut yanıt vermelidir:

Hangi güçle ve nasıl Taksim’e çıkacaksınız?

Valilik izin vermezse ne yapacaksınız?” diye sormaktadırlar.

Reformizmin bataklığına boylu boyunca uzanmayı marifet sayan, laf salatası yaparak Taksim kaçkınlıklarını gerekçelendirmeye çalışan bu liberaller asıl şu sorulara yanıt vermek zorundadırlar:

İşçi ve emekçilerin kapitalizmin krizine karşı taleplerini yükselttiği, üstelik bu talepleri kontgerilla devletinden hesap sorma bilinciyle birleştirdiği, devlet terörüne karşı militanca direnen Taksim 1 Mayısı mı daha çok devrimci sınıf mücadelesinin amaçları ve ihtiyaçlarıyla uyumludur, yoksa Taksim 1 Mayısı’nın altını boşaltmak için Türk-İş gericiliğinin devletin icazeti altında gerçekleşecek olan Kadıköy 1 Mayısı mı?

“Hangisi daha çok bir işçi bayramına yakışan bir 1 Mayıs tablosudur?”

“Hangisi daha devrimci bir 1 Mayıs’ı ifade eder?”

“Hangisi daha kızıl bir 1 Mayıs tablosudur!”

Devlet güdümünde gerçekleşecek Türk-İş’in kuyruğuna takılanlar, işçi sınıfı ve emekçilerin ileri bir çıkışını ifade eden Taksim 1 Mayısı’na yönelik devlet terörü karşısında teslimiyet bayrağını çeken ve Taksim 1 Mayıs’ının altını boşaltmaya çalışanlar kendisini bu sorumluluktan kurtaramaz.

Adana’da 1 Mayıs’a çağrı!

İşçi sınıfının birlik mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs Adana’da gerçekleştirilecek mitingle kutlanacak.

Adana’da 21 Nisan günü biraraya gelen güçler mitinge çağrı amacıyla basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Yaşasın 1 Mayıs!” pankartının açıldığı eylemde, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Kahrolsun ABD, kahrolsun emperyalizm!”, “Yaşasın 1 Mayıs!”, “Parasız eğitim parasız sağlık!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

Eylemde basın metnini Türk-İş Bölge Başkan Yardımcısı Edip Gülnar okudu. Aşırı üretim ve yüksek kar hırsının kapitalizmi dünya ölçeğinde yeni bir krize sürüklediği söylenerek, sömürü ve baskıda sınır tanımayan burjuvazinin, krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkarak sistemini korumanın telaşı ile hareket ettiği vurgulandı. İşten atmaların, düşük ücret dayatmalarının, maaşların zamanında ödemediği ve ücretsiz izin uygulamalarının yaşandığı bir dönemde 2009 1 Mayısı’nın saldırılara karşı güçlü bir yanıt olması gerektiği ifade edildi.

Basın açıklaması şu sözlerle son buldu: “1 Mayıs, işçi ve emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesinin güç kazandığı, emekçilere dönük her türlü saldırıya karşı bağımsız demokratik hareketin geliştiği gün olmalıdır. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti için; iş için, ekmek için, barış için, tüm emekçileri 1 Mayıs 2009 Cuma günü, Adana’da Mimar Sinan Açıkhava Tiyatrosu önünde, saat 14.00’te başlayacak mitinge katılmaya çağırıyoruz.”

Eyleme yaklaşık 70 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana



Bu yıl da devrimci güçler sürecin örgütlenmesinin dışında bırakılmaya çalışıldı…

Ankara 1 Mayısı Sıhhiye’de!

Ankara 1 Mayısı’nı örgütleyen TMMOB, KESK Ankara Şubeler Platformu, Türk-İş Ankara Şubeleri ve ATO’nun yer aldığı 1 Mayıs Tertip Komitesi, 19 Nisan günü Petrol-İş Ankara Şubesi’nde “İşsizliğe, yoksulluğa, krize karşı eşitlik özgürlük, barış ve kardeşlik için 1 Mayıs’ta Sıhhiye’deyiz!” şiarıyla basın toplantısı gerçekleştirdi.

Okunan ortak açıklamada, işten atmaların ve ücretsiz izinlerin yasaklanması, kıdem tazminatı ve işsizlik fonunun gasp edilmemesi, NATO’nun dağıtılması, üslerin kapatılması, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, halklara barış ve demokrasi için Ankara’daki işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler 1 Mayıs’ta Sıhhiye’ye çağrıldı. Ardından basın metni okundu. Ankara 1 Mayısı saat 13.30’da Tren Garı’nda başlayacak.

Ankara’da sınıf devrimcileri ve devrimci güçlerin yer aldığı Ankara Devrimci 1 Mayıs Platformu sürece önden müdahale ederek birleşik, kitlesel ve devrimci özüne uygun bir 1 Mayıs’ın örgütlenmesi üzerinden ilk adımlarını atmıştı. Ancak, Ankara’da sendikal bürokrasi ve onun ardındaki siyasal örgütlülüklerin devrimci güçleri sürecin dışında bırakarak örgütlemeye çalıştıkları 1 Mayıs tablosu bu yıl da tekrar etmiş durumdadır.

Bu yıl Ankara Devrimci 1 Mayıs Platformu, Nisan ayının ortasına kadar süren belirsizlik tablosunu aşarak, Ankara 1 Mayıs sürecinin sınıfsal ve tarihsel özüne uygun bir şekilde ele alınması için sürece önden müdahale etmiş, sendikalara, ilerici devrimci kurumlara, demokratik kitle örgütlülüklerine “Emperyalist saldırganlık, kriz, işsizlik, yoksulluk ve baskılara” karşı Ankara 1 Mayısı’nı örgütleme sorumluluğuna uygun davranmaları için çağrı yapmıştır. Ankara’da geniş güçlerin çağrıldığı ilk Ankara 1 Mayısı’nı örgütleme toplantısını da Devrimci 1 Mayıs Platformu örgütlemiştir. Ancak bu çaba rahatsızlık yaratmış, kriz gibi bir dönemi atalet içerisinde geçiren Emek ve Meslek Örgütlülükleri Platformu tarafından acele bir şekilde 1 Mayıs toplantısı örgütlenmeye çalışılmıştır. Platform bu duruma müdahale ederek (platform DSP, CHP’nin dahi çağrıldığı toplantıyı tesadüf eseri öğrenmiştir), üç gün sonra, Ankara 1 Mayıs sürecinin ortak bir zeminde tartışılacağı bir toplantı örgütlenmiştir.

Sonuç olarak, 1 Mayıs’ı birlikte örgütleme konusunda niyet beyan eden kimi kurumların samimiyetsizliği ve ilkelerden yoksunluğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Toplantı süreçlerinde 1 Mayıs’ın bu yılki güncel çağrısı üzerinden yürütülen tartışmalarda, hassasiyetler gözetilmeden hazırlanan metin ve afiş dayatılmıştır. Devrimci 1 Mayıs Platformu’nu 1 Mayıs’ı örgütlenme sürecinin dışında bırakma çabası ile birlikte süren bu tutumun “ortak mücadele”, “birleşik ve kitlesel” bir 1 Mayıs örgütleme anlayışına ters olduğu ifade edilerek, Devrimci 1 Mayıs Platformu Ankara 1 Mayıs eylemine imzacı olmamış ancak ideolojik-siyasal müdahalesini sürdürmüştür.

Ankara Devrimci 1 Mayıs Platformu düzenlenen Sıhhiye mitingine katılarak, 1 Mayıs’ın devrimci ve tarihsel özüne uygun bir tutumla yerini alacaktır. Sınıf devrimcilerinin de bu çerçevede işçi sınıfını ve emekçileri mücadele alanlarına çağıran faaliyeti devam etmektedir.  

Ankara BDSP