6 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/09

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı yaratmak için
devrimci güçlere düşen görevler
  Dinci gericilik saldırının dozunu arttırıyor!
Devrimci seçim çalışmamızın
bazı sorunları
CHP’den işsizliğe çözüm önerileri...
8 Kart etkinliklerinden
İşçi ve emekçi hareketinden…
  BDSP’nin seçim gündemli faaliyeti büro açılışları ile sürüyor...
  Kapitalist sistem ve ulaşım sorunu…
  Direnen Makyal-Erka işçileri açlık grevine başladı…
  Posta emekçilerinin Ankara yürüyüşü…
  Gençlik hareketinden…
  Çeber davasında deliller yok ediliyor!
  Pakistan’da şeriat tehdidi...
  Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları yayılıyor…
  Bir kez daha seçimler üzerine / II
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İHD: “Yasaklar son bulsun!”

DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün mecliste DTP grubunda yaptığı Kürtçe konuşmanın TRT-3 tarafından yayınlanırken kesilmesinin ardından çıkan tartışmalar devam ederken, İHD İstanbul Şubesi Türk’e destek verdi, Kürt dili üzerindeki baskı ve yasakların son bulması istendi.

Basın açıklamasında yapılan konuşmada Ahmet Türk’e yönelik tepkilerin Kürtçe’ye karşı tahammülsüzlüğün bir göstergesi olduğu ifade edildi. Anadil üzerindeki bütün yasakların kaldırılması gerektiği belirtildi. Yapılan açıklama şu sözlerle sona erdi:

“Bizler, Kürtçe ve diğer dillerin kullanımına yönelen her türlü yasağın kaldırılması ve baskıların son bulmasını sağlamanın devletin sorumluluğu olduğunu bir kez daha hatırlatırken, iç hukukta yer alan yasakçı düzenlemelerin kaldırılarak mevzuatın taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına uygun hale getirilmesi için yasamayı göreve çağırıyor, Ahmet Türk’ün konuşması sırasında televizyon yayınının kesilmesini ve arkasından geliştirilen saldırı niteliğindeki yaklaşımları kınıyoruz.”

Açıklamaların ardından söz alan konuşmacılar, yasakların kaldırılmasını istediler, yaşanan olayın TC’nin kuruluşundan itibaren Kürt halkına karşı yürütülen inkar ve imha politikalarının devamı olduğunun altını çizdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

Kayıplar için 205. eylem…

“Failleri belli, kayıplar nerede?”

İnsan Hakları Derneği’nin çağrısıyla tekrar başlayan “Cumartesi Eylemleri”nin 205. haftasında (28 Şubat), Ekim 1995’de gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun şahsında tüm kayıpların faillerinin ortaya çıkartılması talebi dile getirildi.

“Failleri belli, kayıplar nerde?” pankartının yer aldığı açıklamada, “Fehmi Tosun Ekim 1995’de gözaltında kaybedildi. Devlet “bizde yok” dedi. Türkiye AHİM’de mahkum oldu” dövizi taşındı.

Kayıp fotoğrafları ve kırmızı karanfillerin de taşındığı oturma eylemi sırasında konuşma yapan Hüseyin Morsümbül’ün annesi Fatma Morsümbül, oğlunun 18 yaşında gözaltına alındığını ve gözaltında kaybolduğunu söyledi, sorumluların yargılanmasını istedi.

Basın açıklamasını yapan Fehmi Tosun’un kızı Jiyan Tosun ise, 36 yaşındaki Fehmi Tosun’un 19 Ekim 1995 tarihinde İstanbul Avcılar’daki evinin önünden ellerinde telsiz ve silah olan kişiler tarafından kaçırıldığını ve olayın, karısı Hanım Tosun, 5 çocuğu ve mahallelinin gözleri önünde gerçekleştiğini belirtti. Fehmi Tosun’un, 34 UD 597 plakalı beyaz renk bir Renault marka arabaya sürüklenerek bindirildiğini ve kendisinden bir daha haber alınamadığını söyledi. 1999 yılında gözaltına alınan Fehmi’nin kardeşine, gözaltındayken “seni de ağabeyin gibi öldürelim mi?” denildiğini söyleyen Tosun, hiçbir yasal girişimden sonuç alınamadığını sözlerine ekledi.

Tosun’un açıklaması,“Babaları kaçırıldığında küçücük olan çocukları büyüdüler. Şimdi onlar Galatasaray’da babalarının akibetinin açıklanması, sorumluların yargılanması talebiyle oturuyorlar” sözleriyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Biz kendi bayrağımız altında kendi yolumuzda yürüyelim!

Manisa Organize’den merhaba!

Bahar ayıyla birlikte, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’yle start alan ve giderek yükselecek bir mücadele sürecinin içine girmiş bulunuyoruz. 2009 baharı hem sermaye cephesinden hem de işçi ve emekçiler cephesinden zorlu geçecek. Bir tarafta ABD’de başlayan ve tüm dünyaya yansıyan küresel “krizi fırsata çeviren” sermayedarlar, diğer tarafta ise krizin faturasını ödemeye zorlanan biz işçiler.

2008 sonlarına doğru dünya kapitalist sistemin çatırdamaya başlamasıyla işsizliğin katbekat arttığı, yoksulluğun en üst safhaya ulaştığı bir dönemde baharı anlamına uygun karşılamalıyız. Ya sinip gideceğiz ya da iki dünyayı birbirinden bıçak gibi ayıran, iki düşman sınıfı karşı karşıya getiren, işçilerin birliği halkların kardeşliğinin vurgulandığı 1 Mayıs’ı şanıyla karşılayacağız. “Herkes kendi bayrağının altına!” şiarını yükseltmek biz işçilerin boynunun borcudur.

Sanki bir çifçinin hasattan sonra hesap yapması gibi bir şey oldu kriz. Krizin gelmesiyle beraber dalga dalga fabrikalardan işçiler çıkarıldı. Ücretsiz izinler yaygınlaştı ve birçok saldırı birbirini izledi. Patronlar hasat yaptılar ve yüzleri de gülüyor. İşten atılmayan işçiler de diken üstünde duruyorlar. Daha çok çalışıp sebat ediyorlar. Zamsız geçen zam ayına ses çıkarmıyor, kızsalar da öfkeyi dışarı atamıyorlar. Belki kendilerince haklı yanları vardır da... Geçinmek, yaşamla mücadele etmek zor. Bir de kışın işsiz kalmak... Ama bakıyoruz ses çıkarıp çıkarmamaktan ziyade fabrikadaki işçilerin 4’te birinin işine son verildi ve hala da verileceğinden söz ediliyor. Hala da “kimler çıkacak” diye bekliyoruz. Beni çıkarmasalar da arkadaşı çıkarsınlar, vardiyamı çıkarsalar diye düşünülüyor. Bu bizlere, sınıf onuruna yakışmayan düşüncelerdir. Biz işçilerin her zamankinden daha çok bugün birleşmeye ihtiyacımız var. Uzmanlara göre bu krizin süresinin uzun olacağı, 2-3 yılı bulacağından bahsediliyor.

Biz işçiler de bu sürece hazırlanmalı, daha örgütlü olmalıyız. Bir adım daha öne çıkmalıyız. Örgütlenen değil örgütleyen olmalıyız. Bugün krize karşı ses getiren eylemliliklerin olmamasına, alanlara akan işçilerin az olmasına rağmen, krize karşı biriken potansiyel fark edilir durumda.

Zaten birden işçilerin alana çıkacağını da umut edemiyoruz. ‘80 darbesinden sonra sopa gösterip susturulan insan modelini inşa ettiler. Buna aileler de vesile oldu. “Aman kızım karışma”, “aman oğlum siyasete bulaşma”, “sendikaya üye olma”, “başkaları ne yaparsa yapsın sen geri dur” vb. söylemlerle bizleri mücadeleden alıkoydular.

İşten atıldığımızda çoğumuz gidip dava açmıyor, hakkımızı aramıyoruz. Öbür tarafa havale ederek beddua ediyoruz. Sorsanız bir de hayat mücadelesi verdiğini söyler. Ne için? Çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak, kendi geleceğini garanti altına almak, yarınlarda daha iyi bir yaşam için. Ama mücadele etmezsek, hakkımızı aramazsak, ne yarın çocuklarımıza bir gelecek hazırlayabiliriz, ne de kendi geleceğimizi garanti altına alırız. Bu düzen sömürüden, açlıktan başka bir şey vaat etmiyor. Biz işçilerin kurtuluşu, insanın insan tarafından sömürülmediği bir düzende yani sosyalizmde mümkündür. Yerel seçimlerde biz işçileri yine boş vaatlerle kandırıyorlar. Birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortalığa saçıyorlar. Her zaman patronların safında olan emekçi düşmanı düzen partileri biz işçilerin haklarını gaspediyorlar, birinin tamamlayamadığını diğeri devralıyor. Yolsuzluk da cabası…

Liberal-reformist sol çevrelerde seçimlere ilkesiz ve tam bir tutarsızlıkla giriyorlar. Biz işçileri sömürü düzeninin içinde eriten açılımlarla sesleniyorlar. “Sosyal devlet” diyorlar, “sosyal belediyecilik” diyorlar, kafa bulandırıyorlar. Krize karşı akıl hocalığı yaparak, kendi akıllarınca memleketi yöneteceklerini düşünüyorlar. Krizi nasıl atlatılacağını düşünüyorlar. Bizler krizi nasıl atlatırızı düşünmeyelim, bırakalım da onu patronlar düşünsün. Bizlerin düşünmesi gereken fabrikada bir araya gelerek kendi komitelerimizi kurmak, ayakları yere basan örgütlü işçi sınıfını yaratmak, krizin faturasını krizi yaratan patronlara ödetmek olmalıdır.

Düzenin seçim oyununa karşı uyanık davranarak, dayanaksız boş reformist hayallere kanmayarak, işçi sınıfının bağımsız devrimci programı etrafında birleşerek geleceğe yürümeliyiz. Çözümün devrimde, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu haykıran bağımsız sosyalist adaylarla yolumuzu yürüyerek, gündüzünde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir dünya yaratalım!

Manisa Organize’den bir işçi

Ankara’da gözaltı protestosu

26 Şubat günü Ankara’da yurtsever öğrencilere yönelik gözaltı terörü yaşandı. Öğrenciler saat 5.00 sularında evlerinden ve yurtlarından yaka paça gözaltına alındı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “Yasadışı örgüt üyesi olmak” ve “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla işlem yaptığı öğrenildi.

Öğrencilerin çoğunun ODTÜ’den olması, baskının Ocak ayında ODTÜ’de yakalanan JİTEM’ci olayıyla ilgili olabileceğini düşündürtüyor. Bu JİTEM’ci “Siz kiminle uğraştığınızı bilmiyorsunuz” diyerek öğrencileri tehdit etmişti.

27 Şubat günü saat 12.30’da Fizik bölümü önünde buluşan yaklaşık 50 öğrenci, sloganlar eşliğinde bildiri dağıtarak yemekhaneye kadar yürüdüler. Sık sık “Gözaltılar serbest bırakılsın!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı. Yemekhanede yapılan konuşmalarda devlet teröründen, baskınlardan ve rektörlüğün bu operasyonlara desteğinden bahsedildi. Gözaltılara karşı alkışlı protesto gerçekleştirildi.

ODTÜ Ekim Gençliği

KESK çocuklara sahip çıktı!

Kürt illerinde kolluk güçleriyle yaşanan çatışmalar nedeniyle 12 ile 15 yaşlarında 500’e yakın çocuk yargılanıyor. KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Yürütmesi, çocukların yargılanmaması için 3 Mart günü bir basın toplantısı gerçekleştirdi.

Basın açıklamasını Eğitim-Sen 3 No’lu Şube Başkanı Nebat Bukrek yaptı. 5 yaşındaki çocuğa “terörist” muamelesi yapılmasına sessiz kalamayacaklarını ifade etti. Bu anlayışın 30 yıl önce 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşını büyüterek astıran 12 Eylül darbeci rejiminin devamı olduğunu vurguladı.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Biz eğitimciler olarak diyoruz ki, sağlıklı toplum ve gelecek sağlıklı bireylerle inşa edilir. Terörist muamelesi gören çocukların sağlıklı bir birey olma şansı yoktur. Çocukların yeri cezaevleri değil, sosyal ve kültürel alanlardır. Şairin dediği gibi, ‘Çocuklara kıymayın efendiler’. Çocuklara kıyan toplum kendi geleceğine de kıyar. Biz bilimsel, demokratik, nitelikli sendikal mücadele veren kamu emekçileri olarak çocukların geleceğinin karatılmasına seyirci kalmayacağız.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

Kestel’de 8 Mart hazırlığı...

Bursa’nın Kestel ilçesinde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, gerçekleştirilecek çeşitli eylem ve etkinliklerle kutlanacak.

Eğitim-Sen Kestel Temsilciliği’nin öncülüğünde gerçekleştirilecek “Ekmek ve Gül” etkinliğini Kestel Meydanı’nda yapılacak basın açıklaması izleyecek.

7 Mart günü saat 19.00’da Belediye Kültür Merkezi’nde başlayacak olan etkinlikte 8 Mart’ın içeriğine dair sunumlar, şiir ve müzik dinletisi, sinevizyon gösterimi ve serbest kürsü yer alacak. Basın açıklaması 8 Mart günü saat 12.00’de Kestel Meydanı’nda gerçekleştirilecek.


ÇMO’da “su” paneli…

Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 16-22 Mart tarihlerinde İstanbul’da toplanacak olan 5. Dünya Su Forumu’na karşı 28 Şubat günü “Suyun Ticarileştirilmesi ve Yönetimi” başlıklı bir panel gerçekleştirdi.

Açılış konuşmasında, İstanbul’da yapılacak “Dünya Su Forumu”nun suyun özelleştirilmesini gündemine aldığı belirtilerek, suyun asla ticari bir meta olmaması gerektiğinin altı çizildi.

Sosyalist Feminist Ece Kocabıçak, “Toplumsal yeniden üretim açısından kadın ve su” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.

Hülya Kendir, “Türkiye’de su yönetiminin değişimi ve yereldeki yansımaları: Antalya örneği” başlıklı sunumunda çarpıcı örnekler verdi. Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Dünya Bankası’nın yapmış olduğu anlaşmadan, “Antalya Çevre Projesi”nden söz etti.

Fuat Ercan ise yaptığı sunumda, “farkındalık” olgusuna değinerek, Venezuella’da katıldığı benzer bir toplantıdan örnek verdi. Ercan, asıl sorunun farkındalığın kitlelere nasıl anlatılacağı olduğunu belirterek, farkındalığın kitlesel olarak dile getirilemediğini söyledi. Ercan, sürekli krizden bahsedildiği bir dönemde, krize karşı bir paketin meclisten geçtiğini ve bu konuda hiç kimsenin konuşmadığını belirtti. Alternatif platformların oluşturulması gerektiğini belirterek, insanların haklarını talep edecek örgütlenmelere ihtiyaç olduğunu söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

Halk Cephesi’nden eylem!

Halk Cephesi, 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilişinin yıldönümü nedeniyle 1 Mart günü Taksim Tramvay Durağı’nda bir eylem gerçekleştirdi.

“Emperyalizmle işbirliği yapmak suçtur, Irak halkının katili ABD emperyalizmi ve işbirlikçisi AKP’dir!/Halk Cephesi” pankartının açıldığı eylemde yapılan açıklamada, Türkiye halkının 6 yıl önce 1 Mart’ta AKP’ye ve diğer ortaklarına “dur” dediği ifade edildi.

Açıklamanın devamında AKP’nin Davos’ta, Şimon Peres’e ölümlerin hesabını soruyormuş gibi rol yaptığı vurgulanarak, gerçekte İsrail ile olan ekonomik, askeri ve siyasi ilişkileri sürdürdüğü belirtildi.

Eylemde, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP!” ve “Halkız, haklıyız, kazancağız!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Katledilişinin 5. yılında Önder Babat anıldı…

Devrimci Hareket Dergisi okuru Önder Babat, 3 Mart 2004 tarihinde başından vurularak katledilişinin 5. yıldönümünde vurulduğu yerde anıldı.

Önder Babat Kültür Merkezi tarafından düzenlenen anma etkinliğine Babat’ın yoldaşları, arkadaşları ve dost devrimci kurumlar katıldı. Anmada, “Önder Babat ölümsüzdür” yazılı Babat’ın büyük boy fotoğrafının yer aldığı pankart ve “Katili bulunacak, hesabı sorulacak” yazılı dövizler açıldı.

Yapılan konuşmanın ardından, Önder Babat şahsında tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşuna geçildi. Basın açıklamasında şunlar söylendi:

“Bizler Önder’in katilini hiçbir yanlış anlamaya mahal vermeyen bir netlikle biliyoruz. Elbette tetiği çeken maşa niteliğinde bir kişi vardı, ama Önder’in gerçek katili, bu coğrafyada emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı hiçbir itiraza tahammülü olmayan, rejimin bekası için işkenceden toplu katliama kadar her yola başvuran, devlet biçiminde örgütlenmiş güçlerdir. Şeyh Bedrettin’i Serez’de asan, Pir Sultan’ı taşa tutan, Che Guevara’yı Bolivya’da kurşuna dizen, Maraş’ın, Sivas’ın katilleri, Önder’in de katilleridir. Faili meçhul olarak bilinen binlerce cinayetin failleri gerçekte nasıl meçhul değilse, Önder’in katilleri de meçhul değildir. Tetikçiler değişse de katil her seferinde aynıdır. Emperyalizmdir, faşizmdir, resmi ve sivil uşaklarıdır.”

Basın açıklaması müzik dinletisi ile devam etti. Önder’in katledildiği yere karanfillerin bırakılmasının ardından ÖBKM Müzik Topluluğu’nun dinletisiyle anma sona erdi.

Anma boyunca, “Önder Babat ölümsüzdür!”, “Faşizme ölüm tek yol devrim!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı.

Anmanın ardından Önder Babat Kültür Merkezi’nde bir müzik dinletisi gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Alevi örgütlerinden ortak açıklama...

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ve Özgür Demokratik Alevi Hareketi (ÖDAH), İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde 26 Şubat günü yerel seçimlere ilişkin ortak bir basın toplantısı düzenledi.

Bileşenler adına ortak açıklamayı ÖDAH dönem sözcüsü gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada, bu bileşenin yerel seçimlerde sadece Dersim için ortaklaşabildiğini belirtti, açıklamanın sadece Dersim için geçerli olduğunu vurguladı.

Türkiye’deki statükocu güçlerin Alevi ve Kürt özellikleri ile bilinen Dersim’i kendi kirli politikalarının laboratuvarı haline getirme çabası içinde oldukları söylendi. Açıklama, “Dersim’de Demokratik Güç Birliği ve DTP’nin Belediye Başkan adayı Sayın Edibe Şahin’i desteklemeyi siyasi, ahlaki ve öğretimizin bir gereği olarak görüyoruz” sözleriyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul