27 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/08

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrim ve sosyalizm mücadelesini büyüten bir faaliyet!
  Yolsuzlukların temeli kapitalist sistemdir!
Reformist solun seçim bataklığı - U. Taner
ATV-Sabah greviyle dayanışma büyüyor…
İşçi ve emekçi hareketinden…
BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk...
“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”
  BDSP’nin seçim çalışmalarından…
  Grevdeki Asil Çelik işçileriyle konuştuk...
  Metal işçileri toplantısı…
  Kapitalizm, kent ve insan
  Mamak’ta coşkulu etkinlik…
  Ludizm ve sabotaj üzerine...
  Türkiye siyonist İsrail’den istihbarat sistemi alıyor...
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Uluslararası Af Örgütü’nün zihniyeti siyonistlere hizmet ediyor...

Cellat ile kurban aynı kefede!

İsrail savaş makinesinin Gazze’ye düzenlediği vahşi saldırının ardından rapor hazırlayan Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), siciline kirli bir yaprak daha eklemiş oldu. Siyonistler ile Hamas’ı aynı kefeye koyan örgüt, iki tarafın da savaş suçu işlediğini iddia etti. Londra merkezli UAÖ, savaş suçu işledikleri gerekçesiyle her iki tarafa da silah ambargosu uygulanması çağrısında bulundu.

İsrail’in savaş suçu işlediğine dair verileri sıralayan rapor, somut veri sunmadan, Hamas’a da aynı suçlamayı yöneltiyor. Kurbanla celladı aynı kefeye koymaktan başka bir anlam taşımayan bu yaklaşım, UAÖ şeflerinin zihniyetine ayna tutuyor. İşgale karşı direnenleri işgalcilerle aynı kefeye koyan örgüt, dar bir alana sıkıştırılmış 1.5 milyon insan üzerine bomba yağdıran İsrail savaş aygıtı ile bu barbarlığa karşı direnenler arasında fark görmemektedir.

Gazze ve İsrail’in güneyine yaptıkları araştırma gezisinde, İsrail ordusunun, ABD’den aldığı silahlarla savaş suçu işlediğini saptadıklarını belirten Uluslararası Af Örgütü araştırmacılarından Donatella Rovera, Gazze’den İsrail’e atılan el yapımı roketleri gerekçe göstererek Hamas’ın da savaş suçu işlediğini iddia etti.

Bu zihniyet, 6 milyonluk nüfusuna rağmen dünyanın beşinci büyük savaş aygıtına komuta eden İsrail’i, kendi yapımları olan roketlerle siyonist işgale karşı direnen Hamas’la eş tutmaktadır. Kitle imha silahları deposu olan İsrail’in, aynı zamanda dünyanın belli başlı silah tüccarlarından biri olduğunu görmezden gelen UAÖ, iki yıldır halkla birlikte vahşi bir kuşatma altında bulunan Gazze’deki direnişçilere silah ambargosu uygulanması için Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulunmaktadır.

Filistin halkının direnme iradesini kırmayı hedefleyen vahşi İsrail saldırısında sadece katledilen çocuk sayısının 400’ü aştığı tüm dünya tarafından biliniyor iken, bu saldırıya karşı direnen Hamas’ın siyonistlerle eş tutulması, örgütün insan haklarından başka şeylerle ilgilendiği izlenimi vermektedir.

Belirtmek gerekiyor ki, İsrail savaş makinesinin savaş suçları bin 500’e yakın Filistinliyi katledip, 5 bini aşkın kişiyi yaralamasından ibaret değil. Havadan, karadan, denizden 22 gün süren bombardımanda Filistin halkının hayatta kalabilmek için gerekli olan neredeyse tüm varlıklarını tahrip eden İsrail’in bu ağır savaş suçu da UAÖ tarafından görmezden gelinmektedir.

50 bin Gazzeli’nin evini temellerine kadar yıkan İsrail savaş aygıtı portakal, limon, zeytin bahçelerini de kökünden tahrip etti. Büyükbaş-küçükbaş hayvanları telef edip tavuk çiftliklerini de bombaladı. Küçük atölyeler dahil Gazze’deki tüm fabrika ve işletmeleri bombalayan siyonist cellat takımı, Gazze’nin alt ve üstyapısını da tahrip ederek 1.5 milyon Filistinliyi bir parça ekmeye muhtaç duruma düşürüp toplu göçe sürüklemeyi hedefledi. Soykırımcı bir zihniyetle yapılan saldırının bu boyutunu görmezden gelen Af Örgütü, bu barbarlığa karşı direnenleri İsrail ile aynı kefeye koyarak ırkçı-siyonizme hizmet etmiştir.

 

Taliban ile anlaşmanın yolları aranıyor...

Emperyalist işgalciler Afganistan bataklığında debeleniyorlar!

Emperyalist Amerikan rejiminin yeni şefi Barack Obama, seçim propagandasında, başkan seçilmesi durumunda Afganistan’a öncelik vereceğini ve NATO komutasındaki güçlere katılmak üzere takviye birlikler sevk edeceğini söylemişti. Bu vaat, ABD’nin saldırganlık ve savaş politikasının Bush yönetiminden sonra da devam edeceğinin göstergelerinden biriydi.

Nitekim başkanlık koltuğuna oturan Barack Obama’nın ilk icraatlarından biri, Afganistan’a 17 bin asker gönderilmesini öngören karara onay vermek oldu. İşgalci ABD birliklerinin yaklaşık %50 oranında arttırılması demek olan bu karar, Afganistan’daki savaşın daha da yaygınlaştırılması anlamına gelmektedir. Hem ABD rejiminin hem NATO şeflerinin diğer ülkelerden de asker takviyesi talebinde bulunmaları, savaşı yaygınlaştırma çabasının bir diğer göstergesidir.

Kararın ardından yazılı açıklama yapan Beyaz Saray şefi Obama şunları söyledi: “Bu artış, acil bir biçimde ihtiyaç duyduğu stratejik dikkat, kaynak ve yönden yoksun kalan Afganistan’daki giderek kötüleşen durumu istikrara kavuşturmak için gerekliydi.”

Amerikan işgalci güçlerinin şeflerinden General David McKiernan ise, NATO toplantısı öncesinde yaptığı konuşmada, ABD Başkanı Obama’nın Afganistan’a 17 bin takviye asker gönderme kararına rağmen, önümüzdeki yılın zorlu geçeceğini itiraf etti. Zira Amerikalı general, Afganistan’daki derin açmazdan çıkabilmek için 30 bin askerden oluşan takviye güç talebinde bulunmuştu. Bundan dolayı Pentagon ve NATO şefleri, işgale katılan diğer devletlerin de takviye güç göndermeleri için yoğun çaba harcıyorlar. Aralarında Türk devletinin de bulunduğu NATO üyeleri Afganistan bataklığına daha fazla dalmaya pek hevesli olmadıkları için Washington’dan gelen basınç artıyor.

Nisan ayında Fransa’nın Strazburg kentinde yapılacak NATO’nun 60. kuruluş yıldönümü zirvesine hazırlık çerçevesinde 18-20 Şubat tarihinde düzenlenen toplantıda da gündem maddelerinden biri, savaş aygıtına üye devletlerin Afganistan’a asker göndermeleri idi. NATO savunma bakanlarının katılımıyla Polonya’nın Krakow kentinde düzenlenen toplantıya giderken açıklama yapan Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates, daha fazla asker göndermekte isteksiz olan müttefik güçlere, en azından güvenliğin sağlanmasında daha fazla destek sağlamaları için basınç uygulayacağını ifade etti.

Hem Amerikan rejimi adına peş peşe yapılan açıklamalar hem ek asker gönderilmesi için “müttefikler”e yapılan yoğun baskılar, emperyalist zorbaların Afganistan’da yaşadıkları fiyaskoya işaret etmektedir. Afganistan’ın işgalci güçler için bir bataklığa dönüşmesi anlamına gelen bu tablo, Hamid Karzai’nin başını çektiği işbirlikçi soysuzlar şebekesini de umutsuzluğa sürüklemektedir. Kabil’deki uşaklarına moral vermek için ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’yi Afganistan’a gönderen Obama, “dayanın, imdadınıza yetişiyoruz” mesajı göndererek işbirlikçilerini teskin etmeye çalışıyor.

Kapitalist-emperyalist düzenin vurucu gücü NATO’nun bir fiyasko ile yüzyüze kalabileceği kaygısı taşınmasına rağmen, ABD-İngiltere ikilisi dışındaki devletlerin Afganistan’a ek kuvvet göndermekten kaçınmaları bir rastlantı değil elbet. Görünen o ki, ABD’nin suç ortakları, ek kuvvet gönderilse de başarıya ulaşma şanslarının çok düşük olduğunu bilmektedirler. Zira NATO komutasındaki işgalci güçlerin sivil halkın üzerine bomba yağdırıp toplu katliamlar yapmak dışında, henüz kayda değer bir başarıya ulaşamadıkları bilinmektedir. Hal böyleyken, Afganistan’dan tabut taşımanın yaratabileceği tepkilerden de çekinen gerici rejimler, halen Pentagon-NATO merkezli basınçları savuşturabiliyorlar.

Son gelişmeler, Pentagon’daki savaş baronlarının da Afganistan’da “zafer” kazanma umudunu yitirmeye başladıklarına tanıklık etmektedir. Obama işgalci güçlere 17 bin askerden oluşan ek kuvvet gönderilmesi kararının altına imza atar, ABD savaş aygıtı ile NATO’nun şefleri diğer devletlerin asker göndermeleri için basınç uygularken, aynı zamanda Taliban güçleriyle anlaşmanın yollarını da aramaktadırlar. Kabil’deki uşak takımının yanısıra, yakın zamanda Pakistan’ın bir bölgesinde şeriat kurallarının geçerli olması konusunda Taliban güçleriyle anlaşan İslamabat’taki Amerikancı rejim de Taliban-Washington anlaşmasını sağlayabilmek için uğraşıyor.

Gazetecilerin bu girişimlerle ilgili sorularına verdiği yanıtta, “silahlarını bırakmaları ve hükümetin koşullarını kabul etmeleri durumunda Afganistan hükümetiyle Taliban arasındaki siyasal bir anlaşmayı kabul edebileceklerini” belirten ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in sözleri, işgalci güçlerin Afganistan’da başarıya ulaşma şanslarının olmadığının teyidi olarak kabul ediliyor.

Taliban güçlerinin geçmişte CIA ile Pakistan istihbaratı tarafından silahlandırılıp eğitildikleri göz önüne alındığında, Hamid Karzai aracılığıyla hayata geçirilecek bir ABD-Taliban anlaşması sürpriz olmayacaktır. Zira ne ABD emperyalizmi şeriatçı gericiliğe karşıdır ne Taliban güçleri anti-emperyalisttir. Biri işgalci, diğeri işgale karşı çıkan iki gerici güç arasında anlaşma sağlanmasının önünde ciddi bir engel görünmüyor.

Anlaşma girişimi, işgalci güçlerin diktatörlere karşı olduğuna dair yayılan söylemlerin iğrenç yalanlardan ibaret olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Öte yandan işgale karşı savaşsa bile, dinci akımların anti-emperyalist olmayacağı, emperyalistlerle anlaşmaları için uygun koşulların oluşmasının yeterli olduğunu da göstermektedir. Emperyalist işgalcilerin -şeriatçı güçlerin de katkılarıyla- Afganistan’ın toplumsal dinamiklerini tahrip etmeyi başarması, yazık ki, bu ülke halklarını derin bir açmazın boğucu iklimine sürükleyebilmiştir.


DAF’ta işçi çıkarmalar gündemde…

Kapitalist krizin etkileri Hollandalı otomobil ve ticari taşıt üreticisi DAF’ta da kendini gösterdi. Krizin DAF’taki faturası ilk elden 2 bin işçinin işine son verilmesi oldu. Bunlar taşeron firmalarda çalışan süreli sözleşmeli işçilerdi. Yeni yıla girerken (2009), hükümetin açmış olduğu kredi fonlarıyla kısa süreli çalışmaya geçildi.

16 Şubat 2009’dan bu yana kısa süreli çalışma devam ederken, DAF yönetimi Westerlo’daki fabrikasında 873 işçiye çıkış verdiğini açıkladı. Bu, fabrikada çalışanların yarısı anlamına geliyor.

Aynı gün DAF’ın Eindhoven’daki fabrikasında da 570 kişiye çıkış verileceği açıklandı. 170 işçinin yıl başından önce çıkışları gündeme gelmiş, fakat işyeri temsilciliğinin karşı çıkması üzerine bu çıkışlar geri çevrilmişti.

16 Şubat akşamı Belçika sendikaları ABVV ve ACV sert açıklamalar yaptılar, çıkışların kabul edilemeyeceğini bildirdiler. Belçika hükümeti de DAF’a kredi yardımında bulunacağını açıkladı. Kredinin bir kısmı hibe olarak, bir kısmı da faizsiz veya çok düşük bir faizle verilecek.

İşçiler söz konusu olduğunda her kuruşun hesabını yapan sermaye hükümetleri, tekeller söz konusu olduğunda kesenin ağzını açıyorlar.

16 Şubat günü Westerlo DAF’taki çıkışlara karşı sert tepkiler gelişti. 17 Şubat günü Eindhoven DAF yönetimi çıkışların durdurulduğunu açıkladı. Şimdilik çıkışların verilmeyeceği, ilk elden sendikalar ve yönetim arasında prensip olarak anlaşılan “sosyal plan” uygulamasının devreye sokulacağı ifade edildi.

DAF yönetimi, eldeki yıllık sipariş bilançosuna göre işler daha da gerileyeceğinden dolayı, hükümette kısa süreli çalışmanın en az 24 hafta daha uzatılması talebinde bulunacak. Talep kabul edilmezse, Haziran veya Temmuz 2009’da toplu çıkışlar yaşanacak.

Kızıl Bayrak / Hollanda