27 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/08

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrim ve sosyalizm mücadelesini büyüten bir faaliyet!
  Yolsuzlukların temeli kapitalist sistemdir!
Reformist solun seçim bataklığı - U. Taner
ATV-Sabah greviyle dayanışma büyüyor…
İşçi ve emekçi hareketinden…
BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk...
“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”
  BDSP’nin seçim çalışmalarından…
  Grevdeki Asil Çelik işçileriyle konuştuk...
  Metal işçileri toplantısı…
  Kapitalizm, kent ve insan
  Mamak’ta coşkulu etkinlik…
  Ludizm ve sabotaj üzerine...
  Türkiye siyonist İsrail’den istihbarat sistemi alıyor...
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk...

“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”

- Kendinizi tanıtır mısınız?

N. Şafak Özdoğan (İzmir Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı): İnsanlığı ve dünyamızı yokoluşa sürükleyen kapitalist sistemin toplumsal bir devrimle yıkılması gerektiğine inanan emekçi sınıfa mensup bir sınıf devrimcisiyim.

Ahmet Subaşı (Manisa Merkez Belediyesi Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı): Sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya özlemini gerçek kılma çabası içinde olan bir sınıf devrimcisiyim.

Özkan Ünal (Bursa Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı): İşçi sınıfını devrimci sınıf mücadelesine kazanmaya çalışan bir komünistim.

- Neden bağımsız belediye başkan adayı oldunuz, neyi hedefliyorsunuz?

N. Şafak Özdoğan (İzmir Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı): İçinden geçmekte olduğumuz dönem önemli bir sürece işaret ediyor. Bir dönemdir birbirleriyle it dalaşına giren düzen güçleri birçok çok açıdan yıpranmış durumdalar. Çeteleşen devlet gerçeği birçok emekçide ciddi bir rahatsızlık yaratmış bulunuyor. Bugünlerde ortalık bir parça durulmuş gibi görülse de, bunun nedeni işbirlikçi burjuvazinin temel ihtiyaçlarıdır. Halihazırda işçi ve emekçileri köleliğe ve geleceksizliğe mahkum eden saldırıların, İMF’nin verdiği direktiflerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunun için ise seçimlerin geçmesini bekliyorlar. Bu arada burjuva siyasetine yeni bir çeki düzen vermek niyetindeler.

Tüm bunlar yaşanırken kapitalist sistemi açmaza alan ciddi bir ekonomik krizle yüzyüzeyiz. Zaten yıpranmış olan düzen ve onun güçleri kapitalistlerin çıkarları doğrultusunda krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalışıyorlar. Bunun sonucu da kitlesel işten atmalar, ücretsiz izinler, daha da düşürülen ücretler ve çalışma koşulları olmaktadır. Bu da yıllardır yoksunluk ve yoksulluk içinde debelenen işçi ve emekçilerdeki tepkiyi tetikleyip açığa çıkarıyor. Henüz istenilen düzeyde olmasa da bunun ilk örneklerini hep birlikte görüyoruz. Eylemler, işgaller, direnişler, mitingler vb.

Kapitalist sistem ve onun efendileri hiç olmadığı kadar köşeye sıkışmış, teşhir olmuş durumda. Böylesi bir süreçte yapılması gereken kapitalizme karşı devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmek için tüm imkanlardan faydalanmak, sistemi etkin bir teşhire konu etmektir. Zira nesnel koşullar devrimci mücadeleyi büyütmek için düne göre daha fazla olanak barındırmaktadır.

İşte böylesine önemli bir süreçte yerel seçim dönemine girmiş bulunuyoruz. Düzen güçleri seçimleri kapitalist sistemi aklamanın, emekçilerin tepkisini sandığa/düzen içi kanallara yöneltmenin bir imkanı olarak görüyor. Devrim güçleri de tersinden, seçimlerden kapitalist sistemi teşhir ve mahkum etmenin, işçi ve emekçi kitlelere devrim ve sosyalizmi anlatmanın, onlara bu tek gerçek alternatifi göstermenin bir imkanı olarak bakmalı, seçimlerden devrimci amaçlar doğrultusunda yararlanmalıdırlar.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak beş dönemdir seçimlere yönelik bir çalışma yürütüyoruz. Seçim sürecine müdahalemizi toplam siyasal sınıf çalışmamızın bir parçası olarak ele alıyoruz. Seçimlere, bu düzeni teşhir etmek, işçi ve emekçilere gerçekleri anlatmak, devrim ve sosyalizmi anlatmak için katılıyoruz. Devrimci mücadeleyi büyütme, işçi ve emekçileri sınıf çıkarları etrafında örgütleme hedefiyle hareket ediyoruz.

Güncel sosyal ve siyasal gelişmeler karşısında kapitalist sistemin etkin ve etkili teşhirini yapmaya, kitleleri toplumsal devrim mücadelesine çekmeye çalışıyoruz. Bu süreçte kapitalizmin krizine karşı işçi ve emekçileri talepleri doğrultusunda devrimci sınıf mücadelesine katmaya, her türlü yol, yöntem ve araçla tepkisini açığa çıkarmaya, onları harekete geçirmeye çalışıyoruz. Bahar sürecine ve sonrasına bu bakış açısıyla yaklaşıyoruz. Seçimlerin politize ettiği ortamdan da aynı amaçlarla faydalanmaya çalışacağız. Artan saldırılara karşı işçi ve emekçileri devrimci sınıf mücadelesine çağıracak, haklı ve meşru istemleri doğrultusunda onları harekete geçirmeye çalışacak, krizle birlikte iflas tablosu emekçiler tarafından da açıkça görülen kapitalizme karşı alternatif olarak toplumsal devrimi ve sosyalizmi sunacağız.

İşçi ve emekçiler açısından tabloya baktığımızda, sınıfın örgütsüz ve dağınık olduğunu görüyoruz. İzmir  üzerinden bakıldığında da örgütsüzlük açıkça gözleniyor. Kriz sonrası yaygın işten atmalar ve ücretsiz izin uygulamları sözkonusu. Ücretlerin düşürülmesi çok yaygın olmasa da görülüyor, özellikle de küçük atölyelerde... İzmir’in dört bir tarafı sanayi bölgesi. Aliağa’dan Menemen’e, Çiğli’den Gaziemir’e, Kemalpaşa’ya kadar değişik sektörlerde faaliyet gösteren organize sanayi ve serbest bölgede sendikal örgütlülüğün varlığından söz etmek mümkün değil. Sınırlı sayıda sendikalı fabrika ve işletme var. Sendikalı olan yerlerde de durum vahim. Sendikal bürokrasi “aman işinizden olmayın” söylemiyle krizin faturasını işçilere ödetmekte patronlara yardımcı oluyor. Sınıfın örgütsüz ve dağınık hali İzmir’de daha belirgin hissediliyor. Sendikalı işletmelerdeki bu durumu gören işçiler, mücadeleye ve örgütlülüğe güvensizlik duyabiliyorlar.

Krize karşı etkili bir sosyal-siyasal muhalefeti örgütlemenin iki düzlemi olduğunu ifade etmiş ve bu zeminleri ilerici-devrimci siyasal güçler ile başta sendikalar olmak üzere demokratik kitle örgütlerinin birleşik örgütsel platformu ve bizzat sınıfın ve emekçilerin dolaysız örgütlenmesi olarak tanımlamıştık. Bu zeminlerden ilki için İzmir ilinde atılan bir adımdan sözetmek ne yazık ki mümkün değil. İkinci zeminin açığa çıkarılması konusunda da genel anlamda bir çabadan sözetmek mümkün değil.

Komünistler olarak bu süreçte temel hedefimizin bu olduğunu söylemiştik. Bu açıdan komünistlerin öznel çabasını dışta tutarsak, bir tek Çiğli’de böyle bir adımın atıldığını söyleyebiliriz. Çiğli’deki emek güçleri bir araya gelerek krize karşı işçi ve emekçileri mücadeleye çağıran, bunu eylemli bir hatta birleştirmeye çalışan bir adım attılar.

BDSP olarak Şubat ayında “Kapitalizmin krizine karşı işçi ve emekçilerin mücadelesi nasıl olmalı?” başlıklı sempozyumu da bu amaçla düzenlemiştik. Emek güçlerinin bir araya gelerek krize karşı mücadelenin görevlerini tartışmasını sağlamaya çalışmıştık.

Seçimlerde de krize karşı devrimci görevlerimizi yerine getirmeye çalışacağız. Seçim atmosferinin yaratacağı politikleşmeden, krizin sonuçlarının kitlelerde yarattığı hoşnutsuzluktan devrimci ilke ve amaçlar doğrultusunda yararlanmaya, en geniş kitlelere kapitalist sistemin çözümsüzlüğünü göstermeye, sömürücü düzeni teşhir etmeye, tek kurtuluşun sosyalizmde olduğunu anlatmaya çalışacağız.

Krizin işçi ve emekçi kitlelerde yarattığı tepkiyi her yolla açığa çıkarmak ve eyleme dönüştürmek, bu doğrultuda sınıfın ve emekçilerin dolaysız örgütlenmelerini şekillendirmek için çaba harcayacağız. Tüm planlamalarımızı da buna göre yapmş bulunuyoruz.

Özetle, bir yandan devrim ve sosyalizm propagandasını en geniş kesimlere güçlü bir tarzda taşıyacağız, diğer yandan seçim bürolarını krize karşı mücadele büroları haline getirmeye çalışacağız.

Ahmet Subaşı (Manisa Merkez Belediyesi Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı): Yapmış olduğum bu tercih elbette siyasal duruşumuzu, sınıflar mücadelesindeki konumlanışımızı belirleyen dünya görüşümüzden ayrı ele alınamaz.

Tüm dünyada milyarlarca işçi ve emekçi, ezilen mazlum halklar, emperyalist-kapitalist sistemin sömürü, kan, zulüm ve gözyaşından başka bir şey veremeyeceğini her geçen gün daha açık bir biçimde görmektedirler. Kapitalist sistemin kendi ürünü olan son kriz de bunu bir kez daha doğrulamaktadır. Milyonlarca işçi krizin faturasını ödemek zorunda bırakılarak işten çıkarılmış bulunmaktadır. Yoksulluk her geçen gün daha da derinleşmektedir.

Durum yaşadığımız coğrafyada da farklı değildir. Bugün ülkemizde yerel seçimler vesilesiyle kopartılan fırtınanın gerisinde sermayenin derin bir endişesi yatmaktadır. Bugüne kadar sömürü denizinde rahatlıkla yol alan kapitalizmin teknesi krizin derinleşmesiyle yeniden sallanmaya başlamıştır. Şimdi yerel seçimlerin sahte rüzgârıyla yelkenlerin şişirilmesi gerekmektedir. Burjuva politikacılarının ağzından çıkan her sözcük, bu yelkenlere üflenen bir yalan olmaktadır.

İşçi sınıfı ve burjuvazinin iki ayrı dünyaya ait olduğu gerçeği kriz koşullarında daha da belirginleşirken, burjuvazi krizi fırsata çevirdiği gibi seçimleri de fırsata çevirmek için kollarını sıvamış bulunmaktadır. Sermaye partileri arasındaki bütün o sahte çekişmenin, 29 Mart sabahı unutulacak tüm yalan vaatlerinin gerisinde bu gerçek vardır. Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen, zengin ve yoksul seçimler vesilesiyle yan yana getirilmek istenmektedir. Oysa hiçbir demagoji bu iki ayrı dünyayı, birbirine karşıt bu iki sınıfı aynı noktada buluşturamaz. Çünkü bir tarafta emeğiyle yaşamını sürdüren işçi sınıfı ve emekçiler, diğer tarafta ise üretilen tüm bu zenginliklere el koyarak saltanatlarını sürdüren asalak burjuvazi bulunmaktadır. İşte bu gerçeklerin silikleştirilmesi çabasını boşa çıkartmak, emekçi kitlelere gerçek çıkarlarının nereden yattığını anlatmak için aday oldum.

Aday olduğum kentteki tablo da ülkemizde yaşananların bir benzeridir. İşçilerin alınterini azgınca sömüren kapitalistler, Manisa’nın, dünyada yatırım yapılabilecek en ideal şehirlerin başında gelmesiyle, kriz öncesinde 30 bin işçinin çalıştığı Manisa Organize’ye sahip olmasıyla övünüyorlardı. Ama krizle birlikte binlerce işçiyi işten çıkarmakta tereddüt etmediler. Başta Vestel, BOSCH, Ariston, ECA grubu, Göktaş, Meysan, Tirsan, İnci Akü, Jantaş ve Olgun Çelik gibi büyük fabrikalar olmak üzere Tora, Sarıgözoğlu, Önaysan gibi orta ölçekli ve küçük fabrikalardan da binlerce işçi kriz gerekçe gösterilerek sokağa atıldı. Krizin hemen öncesinde bu fabrikaların büyük çoğunluğunda işçiler 12 saat mesaiye bırakılıyorlardı. Hatta ağır sömürü koşullarını hüküm sürdüğü Vestel’de “kriz fırsata çevrilmiş”, Vestel kâr etmeye başlamıştı. Manisa’nın patronlar örgütü daha baştan “krizin Manisa’yı teğet geçeceğini” buyursalar da, krizi gerekçe göstererek binlerce işçiye kapıyı gösterdiler. Bir taraftan da, Manisa Organize’yi Muradiye’ye doğru yayarak yeni fabrikalar açıyorlar. Resmi kurumların açıkladığı raporlara göre, Manisa’daki işsiz sayısı 2008 yılı sonunda 20 bine ulaşmış bulunuyor.

Şimdi, Manisa’da binlerce işçiyi işten çıkaran kapitalist patronlar ile işçilerin aynı sermaye partilerine umut bağlaması, sadece aynı sandıkta değil aynı gelecek hayalinde de buluşması mümkün müdür? Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan bir düzende patronlarla işçilerin, hırsızlarla üretenlerin çıkarları aynı olabilir mi? Görünürdeki bu buluşmadan kim kazançlı çıkacaktır? İşçi ve emekçilerin beklentiler ile bizleri işsizliğe, yoksulluğa mahkum eden sermayenin beklentileri aynı olabilir mi? Bizi 3-5 torba kömürle, aralarındaki sahte kavgalarla oyalayanların çıkarlarıyla bizlerin çıkarları temelden birbirine zıttır.

Önümüze alternatif olarak seçimi çıkaranlara diyeceğimiz şudur: “Bizim başka bir seçeneğimiz daha vardır. O seçenek, sandığa asla sığmayacak olan kendi haklarımız için vereceğimiz mücadeledir. Geleceğimizi sandıktan çıkacak sonuçlar değil, haklı davamız için vereceğimiz haklı kavgamız belirleyecektir.”

İşçi ve emekçilerin gözlerini türbanla, sözde laiklikle, adil-halkçı belediyecilik yalanlarıyla perdelemek isteyenler, zihinlerine de seçim pusulalarıyla pranga vurmak istemektedirler. Pusulası emperyalizmin ve sermayenin çıkarları olanların gösterdiği çıkmaz yola karşı, sömürüsüz bir geleceğin yolunu, devrimin ve sosyalizmin her zamankinden daha acil bir ihtiyaç olduğunu göstermek gibi tarihsel bir sorumlulukla yüzyüzeyiz. Düzen partileri kendi pusulasından asla şaşmayacaktır. O halde işçi ve emekçiler de kendi pusulasının gösterdiği yolu takip etmelidir.

Manisa’da yürüteceğimiz seçim çalışması, bu aydınlık yolun daha belirgin hale gelmesini hedefleyecektir.

Özkan Ünal (Bursa Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı): Seçim kampanyamızın başlangıcında seçimin bir oyun olduğunu ifade etmiştik. Seçimlerle emekçilerin düzene yedeklendiğini söylemiştik. Bununla birlikte yaşanan rejim krizi, kapitalizmin krizinin yarattığı çok boyutlu sorunlar, Kürt sorunundaki tıkanıklık gibi temel sorunlar bu yerel seçimi işlevinin ötesine taşımış durumda. Ayrıca belediyelerin rant olarak sunduğu olanaklar da yerel seçimlerin düzen partileri için önemini gösteriyor.

Bursa’da da bunu açıkça görebiliyoruz. Krizin en çok etkilediği illerin başında Bursa geliyor. Yaklaşık 100 bin işçi işten atma saldırısıyla karşılaştı. Ücretli-ücretsiz izinler, esnek çalışma saldırısı her geçen artıyor. Tabii bir yandan da işçi direnişleri yaşanıyor. Asil Çelik ve Asemat işçileri grevdeler, direniyorlar. TÜMTİS üyesi sarı otobüs işçilerinin Pazartesi eylemleri devam ediyor. Sifaş-Nergis işçileri eylemlerini sürdürüyorlar. Krizin etkisiyle mücadele arayışlarının daha da artacağı söylenebilir.

Yerel seçimlerde düzen partilerinden aday olanlar kişisel çıkarları ve rant sözkonusu olduğunda yalanda, dolanda hiç de birbirlerinden geri kalmıyorlar. Geçen dönem AKP’den belediye başkanı olan şahsın kirli ilişkileri ortalığa saçıldı. Rant dağıtımında yaşanan anlaşmazlık sonucu AKP, belediye başkanıyla yollarını ayırmayı tercihe etti. Şimdi hiç sıkılmadan, tam bir arsızlıkla birbirlerini suçlayıp duruyorlar.

Diğer düzen partilerinin durumu da farklı değil. CHP emekçilerin hayal edemeyeceği zenginliğini “şeffalık” adına açıklayan şirket yöneticisi bir kadını, MHP ise Çiller döneminin (ki bu kirli savaşın en çok tırmandırıldığı dönemdir) içişleri bakanlarından birini aday gösteriyor. Şimdiki belediye başkanı ise, AKP’den rant dağıtım uyuşmazlık nedeniyle atıldığı için DP’den aday olma yolunu tutuyor. O oraya geçiyor, diğeri başka yere... Sermaye düzenindeki kirlenme ve çürümeyi tüm açıklığıyla ortaya seren bir tablodur bu.

Bir yanda da “halkın yönetimi” adına sahneye çıkanlar var. Bunlara, merkezi iktidar organlarının burjuvazinin elinde olduğu gerçekliğini hatırlatmak yeterlidir diye düşünüyorum. Sol, sosyalizm adına çıkıp emekçi kitlelere seçim sandıklarını göstermek, onların dikkatini mücadele alanları yerine buraya yöneltmek, devrim mücadelesine tümüyle sırtını dönmek demektir.

İşte tüm bu gerçekleri işçi ve emekçilere anlatmak amacıyla aday olduk. Kapitalizmin krizinin faturasının ödettirilmeye çalışıldığı işçi sınıfı ve emekçilere tek ve gerçek çözüm yolunun ne olduğunu anlatmak için, insanca yaşam için, yaşanılabilir kentler için, Kürt halkına özgürlük, eşitlik ve gönüllü birlik temelinde gerçek çözümü, emekçi kadınlara kölelikten kurtulmalarının yolunu göstermek için, yani sosyalizmi anlatmak için aday olduk. İşçi ve emekçilerin bu düzene mahkum olmadığını, alternatiflerinin olduğunu, devrimin ve sosyalizmin tek, kalıcı ve gerçek çözüm olduğunu anlatmak için aday olduk. Alternatif devrim, alternatif sosyalizmdir!

- Nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?

N. Şafak Özdoğan (İzmir Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkanı Adayı): Daha önce önce ifade ettiklerim genel hatlarıyla ne yapmaya çalıştığımızı anlatıyor. Bunları biraz daha somutlayabiliriz. Zaten seçim öncesinde de çalışma alanlarımızda krize karşı işçi ve emekçilerin tepkisini açığa çıkarmaya çalışıyorduk. Bulunduğumuz alanlarda krizin yansımalarını somutlamaya çalıştık. Buca’da, Çiğli’de ve Menemen’de krizin yansımalarına karşı işçi toplantıları örgütledik. Bültenler dağıttık, emekçilerin taleplerinin yeraldığı imzaları devreye soktuk.

Mevcut yönelimimize seçimlerin yarattığı atmosferi de arkamıza alarak devam edeceğiz.

İzmir’de Çiğli ve Buca’da seçim büroları açacağız. Bürolarımızın açılış etkinlikleri 1 Mart’ta gerçekleşecek. Mart’ın ikinci haftası seçim bürolarımızda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle etkinlikler gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. 8 Mart’ta da devrimci dostlarımızla birlikte alanda olacağız.

Mart’ın ikinci haftası emekçi semtlerinde, sanayi havzalarında kriz gündemli toplantılar örgütlemeye çalışacağız. Bu toplantılarda düzeni teşhir edecek, işçi ve emekçilere çözüm olarak sandığı değil devrimci sınıf mücadelesini sunacağız. Bu doğrultuda fabrikalarda, sanayi bölgelerinde, emekçi semtlerinde sınıfın ve emekçileri taleplerini işleyecek ve fabrika komiteleri, emekçi inisiyatifleri vb. oluşturmak için çaba harcayacağız. İşçi ve emekçileri talepleri doğrultusunda eylemli bir hatta çağıracağız.

Mart’ın son haftası bulunduğumuz alanlarda işçi ve emekçilerin tepkisinin akacağı eylemler örgütlemeye çalışacağız. Newroz vesilesiyle Kürt halkını devrim ve sosyalizm mücadelesine çağıran eylem ve etkinlikler düzenleyeceğiz.

Seçim bürolarında kriz gündemli hukukçu dostlarımızın da katıldığı seminer, toplantı, panel vb. düzenlemeye çalışacağız.

Yerel seçimler, kriz ve sınıfın tutumu ne olmalı başlıklı toplantılar düzenlemeye çalışacağız. Gençlik gibi diğer çalışma alanlarında da benzer bir hattı hayata geçirmek gibi bir hedefimiz var.

Seçim bildirgemizi, afişlerimizi, el ilanlarımızı, davetiyelerimizi, çalışma alanlarının özgün olarak çıkardığı bültenlerimizi kullanmaya devam edeceğiz.

Ahmet Subaşı (Manisa Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı): Bir sanayi bölgesi olan Manisa’da elbette seçim çalışmamızın temelinde işçi ve emekçiler olacaktır. Zaten bugüne dek yürüttüğümüz faaliyet de Manisa Organize işçisini hedeflemektedir. Gerek düzenli olarak çıkarmaya çalıştığımız Haklı Dava gazetesi ile gerekse Manisa İşçi Birliği Derneği ile organize işçisinin sınıf bilincini geliştirmeye çalışıyoruz. Seçimler de bu çalışmamızın bir parçası olacaktır. Krizin işçilerde yarattığı hoşnutsuzluğu örgütlü bir tepkiye dönüştürme hedefiyle hareket edeceğiz. Seçimler bu ihtiyacı daha da yakıcı hale getirmiştir. Biz, iki ayrı sınıf, iki ayrı dünya gerçeğini iyice açığa çıkaran krizin yolaçtığı tepkinin seçim sandığı üzerinden düzen kanallarına akıtılmasına izin vermeyeceğiz.

7 Mart tarihinde Manisa’da KESK tarafından krize karşı bir miting gerçekleştirilecek. Bu çerçevede bu mitingi önemsiyoruz. Katılımı kadar mitingin duyurusu da kentimizdeki durgunluğu dağıtma noktasında önem taşımaktadır.

Bunun dışında seçimler vesilesiyle çıkacak materyallerimizi etkin ve yaygın bir biçimde kullanacağız. Seçim büromuz işçi ve emekçilerle bütünleştiğimiz bir mekan olacak. Etkisini 29 Mart sonrasına bırakacak bir seçim çalışması yürütmeyi hedefliyoruz.

Özkan Ünal (Bursa Büyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan Adayı): İki emekçi semtinde seçim bürosu açmış bulunuyoruz. İlkini Teleferik’de 22 Şubat günü yaptığımız bir toplantıyla açtık. Diğerini de 1 Mart günü Başaran Mahallesi’nde açarak, çalışmalarımızı bu iki seçim bürosu üzerinden yoğunlaştıracağız. Seçim dönemi boyunca şimdiki sıınırlarımızı aşan yaygın bir sosyalist propaganda-ajitasyon çalışması yürüteceğiz. Afiş, pankart, bildiri, bülten ve gazete gibi çok değişik metaryalleri kullanarak, Bursa’daki işçi ve emekçileri devrimci sınıf mücadelesini büyütmeye çağıracağız.

Seçim döneminin başından beri söylüyoruz, emekçilere sandık yerine mücadele çağrısı yapacağız. İşçi sınıfına sermayenin krizini, bunun emekçilerde yarattığı yıkımı ve buna karşı yapılması gerekenleri anlatacağız. Asil Çelik ve Asemat grevlerini, TÜMTİS üyesi sarı otobüs işçilerinin Pazartesi eylemlerini, Sifaş-Nergis işçilerinin sesini seçim çalışması yürüttüğümüz her yerde anlatmaya özellikle çaba göstereceğiz.

Bunların yanı sıra, 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs gibi bahar aylarının mücadele gündemlerini seçim çalışmamızla birlikte işlemeye çalışacağız.