27 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/08

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrim ve sosyalizm mücadelesini büyüten bir faaliyet!
  Yolsuzlukların temeli kapitalist sistemdir!
Reformist solun seçim bataklığı - U. Taner
ATV-Sabah greviyle dayanışma büyüyor…
İşçi ve emekçi hareketinden…
BDSP’nin bağımsız sosyalist belediye başkan adayları ile konuştuk...
“Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!”
  BDSP’nin seçim çalışmalarından…
  Grevdeki Asil Çelik işçileriyle konuştuk...
  Metal işçileri toplantısı…
  Kapitalizm, kent ve insan
  Mamak’ta coşkulu etkinlik…
  Ludizm ve sabotaj üzerine...
  Türkiye siyonist İsrail’den istihbarat sistemi alıyor...
  Dünyadan...
  Bültenlerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Binler anadil istemiyle alanlara çıktı…

Kürt diline özgürlük!

“21 Şubat Dünya Anadil Günü” nedeniyle, başta Kürt illeri olmak üzere Türkiye’nin pek çok yerinde eylemler yapıldı.

Kürtçe’ye yönelik baskılar ve devletin asimilasyon politikalarının teşhir edildiği eylemlerde, devletin TRT 6 ve Kürdoloji bölümleri manevralarının da ikiyüzlü politikalar olduğu ifade edildi. Kürtçenin resmi dil kabul edilerek anayasal güvenceye alınması eylemlerin temel talebi olarak öne çıktı.

İstanbul: İstanbul’da Kürt Enstitüsü ve TZP Kurdi üyeleri İHD İstanbul Şube binasında bir açıklama yaptılar. Türkiye’deki temel sorunlardan birinin de “anadil sorunu” olduğu belirtildi, Kürtçe’nin Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bir problem olarak görüldüğü söylendi.

Açıklamada söz alan İstanbul Kürt Enstitüsü Yöneticisi, Kürtlerin son birkaç yıldır anadilde eğitim talebi için sokaklarda olduğunu vurgulayarak, kampanyalardan örnekler verdi.

İzmir: TZP Kurdi İzmir Komisyonu İzmir Konak Eski Sümerbank önünde kitlesel bir basın açıklaması yaptı. Siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcileri de eyleme destek verdi.

Yapılan açıklamada, “Devlet yetkilileri Kürt diline yönelik geliştirilen asimilasyon politikalarından dolayı Kürt halkından özür dilemeli. Kürt dili üzerindeki tahribatların giderilmesi için pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır” denildi.

Van: KESK ve Van KURDİ-DER, DTP, Van İl binası önünden Sanat Sokağı’na kadar yürüyüş düzenleyerek basın açıklaması yaptı. 3 bin kişinin katıldığı yürüyüşün ardından yapılan açıklamada, Kürtçe’nin eğitim dili olup Anayasal güvence altına alınıncaya kadar atılacak hiçbir adımı samimi bulmayacakları belirtildi, anadile sahip çıkma çağrısı yapıldı.

Erciş İlçesi’nde de yaklaşık bin kişi Kürt dili üzerindeki baskıları proteso etti.

Yüksekova: DTP ve KURDİ-DER Şubesi binasında toplanan gruplar iki koldan, Özgürlük Meydanı’na kadar yürüyüş yaptılar. Açıklamada, dünyada bütün halkların özgür bir şekilde dillerini kullanmalarına rağmen Kürtlerin dillerini kullanmadığına dikkat çekildi, Kürt dili üzerindeki baskıların son bulması istendi.

Tatvan: Bitlis’in Tatvan İlçesi’nde KURDİ-DER tarafından, Tatvan alışveriş merkezi önünde yaklaşık 250 kişi tarafından basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, Kürtçe’nin resmî dil olması istendi, Kürtler diline sahip çıkmaya çağırıldı.

Adıyaman: TZP Kurdi Adıyaman Şubesi’nin düzenlediği şölene yüzlerce kişi katıldı. Şölende yapılan konuşmada, “Bugün Kürtler de büyük bedeller ödeyerek kendi dilleri için mücadele veriyor” denildi.

Viranşehir: DTP Viranşehir İlçe Örgütü parti binası önünde yapılan açıklamada, Kürt dili üzerindeki baskıların devam ettiği belirtildi. Açıklamaların ardından, Azadiya Welat ve Günlük gazeteleri vatandaşlara dağıtıldı.

Urfa: Urfa’da KESK Kadın Komisyonu üyeleri Karakoyun Meydanı’nda basın açıklaması yaptılar. Açıklamada, çok kültürlü ve çok dilli toplumlarda demokratik ve özgür birliktelik çabasının olmamasının kültürel çatışmalara yolaçabileceği belirtildi.

Mardin: Eğitim Sen Mardin Şubesi Cumhuriyet Meydanı’nda bir basın açıklaması yaptı. Kürt diline yönelik baskılara ve TRT 6’ya değinilen açıklamada, anadilin kişinin kimliğinin ayrılmaz bir parçası olduğu belirtildi, anadilin kullanılmasının temel bir hak olduğu ifade edildi.

Şırnak: TZP Kurdî, DTP Şırnak il binasında bir basın açıklaması düzenledi. TRT 6 ve Kürdoloji bölümlerinden bahsedilerek, devlete bu tür temelsiz yaklaşımlardan vazgeçme çağrısı yapıldı. Kürt dili ve kimliğinin anayasal güvenceye kavuşturulması talep edildi.

Adana: TZP Kurdî Adana çalışanları İHD Adana Şube binasında basın açıklaması yaptılar. Açıklamada, Kürt dili ve kültürü üzerindeki asimilasyon politikalarına karşı “Bila zimanê kurdî bibe zimanê fermî” kampanyasını “Êdî bese” hamlesi çerçevesinde başlatıldığına dikkat çekildi. Yetkililere, Kürt kimliğinin ve dilinin yasal güvence altına alınması çağrısında bulunuldu.

 

“Kayıplarımızı geri istiyoruz!”

Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, “Kayıplar bulunsun, sorumlular yargılansın, asit kuyuları, toplu mezarlar açılsın!” talebi ile 21 Şubat günü yine Galatasaray Lisesi önündeydi.

“Failleri belli, kayıplar nerede? / İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonu” pankartının açıldığı, kayıp fotoğrafları ve kırmızı karanfillerin taşındığı basın açıklaması, 10 dakikalık oturma eylemi ile başladı.

Ardından Tiyatro sanatçısı Seray Gözler, insan hakları konusunda sürdürdükleri mücadeleleri ile hedef haline gelen İHD Elazığ Şube Başkanı Av. Metin Can ve İHD üyesi Dr. Hasan Kaya’ın kaybedilme öyküsünün yer aldığı basın açıklamasını okudu.

Açıklamada, devletin bugüne kadar bilinen faillere ulaşma ve yargılanmalarını sağlamaya yönelik hiçbir şey yapmadığı ifade edildi. Ailelerin iç hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM’e başvurduklarını, AİHM’in 2000 Mart’ta Türkiye’yi mahkum ettiğini söyleyen Gözler, açıklamasını, “kayıplarımızı geri istiyoruz” sözleriyle sonlandırdı. Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

Eskişehir’de de aynı gün “Cumartesi Anneleri”yle eş zamanlı olarak bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Adalar Migros önünde “Failler belli, kayıplar nerede!” pankartı açılan eylemde insan hakları savunucuları adına konuşan Ahmet Uluçelebi, “Biz insan hakları savunucuları, adı Susurluk, Ergenekon, Şemdinli olan iyi çocuklardan oluşan devlete bağlı kontrgerilla örgütlenmesinin varlığını hep haykırdık. Rum tehcirinde, Maraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, 1977 1 Mayıs’ında, 1995 Gazi katliamının arkasında hep bunlar var” dedi. Tansu Çiller’siz, Mehmet Ağar’sız Ergenekon listesinin eksik olduğunu kaydetti ve çetesiz, mafyasız yaşanabilir bir ülke için adalet talebiyle alanlarda saf tutulması gerektiğini söyledi.

ESP, SGD, İHD, DPG, EHP, EMEP, DTP ve SDP tarafından örgütlenen eylemde 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Eskişehir

 

Tutuklu çocuklara özgürlük!

Adana’da Kasım ayı içerisinde korsan gösteriye katıldıkları gerekçesi ile tutuklanan ve 219. maddeden yargılanan 8 çocuğun ilk duruşması nedeniyle 21 Şubat günü adliye binası önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada “Çocukların misketini misket bombası mı sandınız! Tutuklu çocuklara özgürlük!” pankartı açıldı, “Tutuklu çocuklar serbest bırakılsın!”, “Devletin adaleti taşlaştı!”, “Çocuklara verilen ceza toplumun geleceğini karartır!”  dövizleri taşındı.

Yapılan açıklamada, çocuklar hakkında 219 yıl hapis istemiyle dava açılırken bilye ve bezlerin kuvvetli delil sayılmasının son derece gülünç olduğu dile getirildi. Dünyada çocuk bayramını kutlayan tek ülke olmakla övünen Türkiye’nin diğer taraftan çocuklara yıllar varan ceza veren tek ülke olduğu söylendi. Çocuklar tutuklanırken darbe girişiminde bulunanların bir bir serbest kaldığı vurgulandı. Açıklama şu sözlerle sona erdi:

“Bizler devletin tüm kurumlarıyla hayatları karatılmaya çalışılan, ailelerinden, arkadaşlarından, okullarından koparılan bu çocukların derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.”

Kızıl Bayrak / Adana

Meclis kürsüsünden Kürtçe, burjuva gericiliğini ayağa kaldırdı!..

Kürtçe’ye özgürlük, Kürt halkına özgürlük!

Ahmet Türk’ün DTP Meclis Grup Toplantısı’nda Kürtçe konuşması üzerine kıyamet koptu. Tüm göz boyamaya yönelik gösterilere rağmen sermaye iktidarının gerçek tutumunun, imha ve inkar siyaseti üzerinden yükseldiği böylece bir kez daha açığa çıktı. Devlet görevlilerinin ve düzen partilerinin yaptığı ilk açıklamalar, bu gerçeği yeterli açıklıkta ortaya koyuyor.

Meclis Başkanı Köksal Toptan, Anayasa’nın “Resmi dil Türkçe’dir” diyen 3. maddesine ve siyasi partilerin etkinliklerinde Türkçe’den başka dil kullanmasını yasaklayan Siyasi Partiler Kanunu’nun 81. maddesine dayanarak, mecliste Kürtçe konuşan Türk’ün konuşmasının canlı yayınını kestirttiğini açıkladı.

Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşmasına yönelik olarak düzen partileri de tepkilerini dile getirdiler. AKP, “Meclis çatısı altında ortak dil olan Türkçe’nin kullanılması gerekir” derken, MHP sözcüsü, “Kürtçe yayın başlayınca bu tür olayların da önü açılmış oldu. Esas mesele buradadır. Burada hatalı davranılmıştır” dedi. CHP ise, “Birçok etnik kökene ait arkadaşımız milletvekili oldu. Kimse kendi anadilini kullanma cesaretini gösteremedi. AKP, Kürtçe TV’yi siyasi çıkar malzemesi olarak görmesinin sonucudur bu. Devlet yönetiminde popülizm olmaz, seçimde olur ama devlet yönetiminde olmaz. TRT 6’nın özü popülizmdir” dedi.

Tüm bu açıklamalar, tüm kesimleriyle sermaye düzeninin Kürt halkı ve diline düşmanlık çizgisini sürdürdüğünü bir kez daha kanıtlamaktadır.

Kürtçe televizyon manevrası gerçekleri karartamadı!

TRT Şeş düzen propagandası tarafından önemli bir açılım olarak sunuldu. Böylece Kürt halkının dilini serbestçe kullanması konusunda pozitif bir hava yaratılmaya çalışıldı. Ancak, Ahmet Türk’ün meclis kürsüsünden yaptığı konuşma, sermaye devletinin gerçek tutumunun açığa çıkmasına vesile oldu. Genelde asimilasyon politikalarının, özelde ise Kürtçe yasağının tüm çıplaklığıyla sürdüğü, bu vesileyle bir kez daha görüldü. Bırakın Kürt dilinin eğitim dili olarak kullanılmasını, Kürtçe konuşma konusunda bile sermaye devletinin düşmanca tutumu sürmektedir.

Ahmet Türk’ün meclis kürsüsünde Kürtçe konuşmasına tahammül edemeyen sermaye devleti, öyleyse TRT 6 açılımına neden ihtiyaç duydu? Bu durum öncelikle 29 Mart’ta yapılacak yerel seçimle bağlantılıdır. Genelde kıyasıya bir rekabet içinde olan düzen partileri ile sermaye medyası, Kürdistan’da “hepimiz AKP’liyiz” anlayışı ile hareket ediyorlar. Zira Kürt halkının oylarını alabilecek güç, bugünkü durumda yalnızca dinci partidir. Bu nedenle tüm düzen güçleri el birliği halinde AKP’nin özellikle Diyarbakır’da kazanması için çalışıyorlar.

Diyarbakır’a odaklanmış bulunan düzen partileri, Diyarbakır Belediyesi’ni kazanarak ulusal hareketi zayıflatmayı, sermaye devletinin Kürt sorununa ilişkin çözümünü daha yüksek sesle ortaya koymayı amaçlıyorlar. AKP silahı ile Diyarbakır’ı ele geçirerek, psikolojik savaşı daha da etkinleştirme çabasındalar.

Kürdistan özelinde yerel seçimlere temelde iki parti katılmaktadır. Devlet partisi AKP ve Kürt hareketini temsilen DTP. AKP doğrudan devlet partisi olarak devreye sokuluyor. Kürtçe televizyon da bu çerçevede kullanılıyor.

Kürt dili üzerindeki yasak tüm bir Cumhuriyet tarihinin gerçeğidir. Onyıllar boyunca evde dahi Kürtçe konuşulması yasaklandı. Kürtçe gazeteler kapatıldı. DTP’liler hakkında Kürtçe konuştukları için davalar açıldı. Kürtçe yayın yapan Roj TV’nin kapatılması için uluslararası çabalar gösterildi.

Sermaye devletinin tarihinin her döneminde Kürtçe konuştuğu için, Kürt öğrencileri ve halkı şiddete maruz kaldı. Tüzüğünde anadilde eğitim talebine yer verdiği için, KESK’in en büyük sendikası olan Eğitim-Sen kapatılmak istendi.

Bugün cezaevlerinde bile Kürtçe konuşma yasağı sürüyor. Kürt tutsakların Türkçe bilmeyen yakınları gözleriyle konuşmaya mecbur bırakılıyor. Tutsak yakınlarının Kürtçe konuşma talepleri sömürgeci sermaye devletinin yasak duvarına çarpıyor.

Kürt halkı ve dilinin özgürleşmesi için mücadele saflarına!

Ahmet Türk’ün DTP grup toplantısında Kürtçe konuşması, şoven saldırganlığın malzemesi olarak kullanılmak isteniyor. Sermaye düzeni ve partilerinin koro halindeki saldırganlığına karşı, Kürt halkının yanında saf tutmak tüm gerçek devrimcilerin görevidir. Bu zorlu ve onurlu görev aynı zamanda işçi sınıfı ve emekçiler tarafından da omuzlanmayı bekliyor.

Saldırı Ahmet Türk’ün şahsında Kürt halkınadır,

onun ulusal özgürlük ve eşitlik istemlerinedir. Sınıf devrimcileri, Kürt dili ve kültürüne yönelik yasakçı yaklaşımlara karşı, Kürt halkının yanında saf tutmaya devam edeceklerdir.

Çeşitli milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçilerin partisi, mazlum Kürt halkının dilini, kültürünü ve tüm temel ulusal demokratik taleplerini kararlılıkla savunmaktadır. Bu çerçevede her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığın ortadan kaldırılması, Kürt dili ve kültürünün özgürce gelişebilmesi, zorunlu devlet dilinin yasaklanması, tüm dillere tam hak eşitliği tanınması, herkese kendi anadilinde eğitim hakkı tanınması talepleriyle mücadele bayrağını yükseltmektedir.

Barış Meclisi’nden oturma eylemi...

Türkiye Barış Meclisi, Kürdistan’da faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve Botaş kuyularının açılması talebiyle 22 Şubat günü Taksim Gezi Parkı’nda oturma eylemi gerçekleştirdi. Eylemde, “Faili meçhuller bulunsun, Botaş kuyuları açılsın” pankartı ve dövizleri açıldı.

Barış Meclisi adına yapılan konuşmada, Ergenekon davasının Susurluk’a ve Fırat’a uzanmadan Türkiye’nin kendi karanlığından çıkamayacağı belirtildi. Diyarbakır Barosu avukatlarından Tahir Elçi ile İstanbul Barosu avukatlarından Mebuse Tekay da konuşma yaptılar.

300 kişinin katıldığı eylemde, “Kuyular açılsın, failler yargılansın!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Faili meçhuller bulunsun, Botaş kuyuları açılsın!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Hapishanelerde son bir yılda 40. ölüm!

Son bir yıl içinde hapishanelerde 39 tutsak yaşamını yitirirken, son ölüm haberi Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nden geldi. Tutukluluğu sırasında kan kanserine yakalanan PKK tutuklusu 43 yaşındaki Hasan Kert yaşamını yitirdi.

İHD’nin 5 Şubat 2009 tarihinde İstanbul’dan başlattığı yürüyüşte, 18 tutsağın ağır hastalığın ve hapishanelerde 306 hasta tutsak bulunduğuna dikkat çekilmişti. İHD’nin TBMM’ye sunduğu raporda yaşamını yitiren Hasan Kert’in de adı geçiyordu.

2,5 yıl önce “PKK’ye üye olmak ve üye kazandırmak” gerekçesiyle tutuklanan Kert, hastalığının ilerlemesi üzerine 15 gün önce hastahaneye kaldırılmıştı.

Kert’in ölümüyle birlikte devletin devrimci ve yurtsever tutsaklara dönük tutumu bir kez daha gözler önüne serildi. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklananlar sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilirken, ölümcül hastalıkları bulunan ve tedavi edilmesi gereken siyasi tutsaklar ölüme terkedilmektedir. Bu tutumun son örneği Hasan Kert’tir.