6 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/23

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “çözüm” tartışmaları
   1 Haziran mitingi fiyaskosu
Düzen içi dalaşmanın “telekulak” safhası
TÜSİAD enerjide özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını buyuruyor...
Kürt diline özgürlük!
AKP Kyoto’yu imzladı...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Temiz bir damla su için bile sosyalizm!
  Bahar süreci, sınıf hareketi ve sol hareket
  Gençlikten...
  İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet yaşıyor!
  Petrol fiyat artışlarını protesto eylemleri yayılıyor...
  Suriye-İsrail görüşmeleri
Ortadoğu’ya barış vaadetmiyor!
  2008 Avrupa Futbol Şampiyonası egemenlerin elinde kirli bir araç işlevi görüyor...
  Habip Gül’ün mezarına saldırı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye-İsrail görüşmeleri

Ortadoğu’ya barış vaadetmiyor!

Emperyalist-siyonist güçlerin İran’a karşı girişecekleri olası bir savaş hazırlığı içinde olduklarına işaret eden verilerin arttığı günlerde resmen açıklanan İsrail-Suriye görüşmeleri, farklı merkezler nezdinde yankı yarattı.

ABD’nin onayı ve desteğiyle arabuluculuk rolüne soyunan Tayyip Erdoğan’ın katkılarıyla başlatıldığı söylenen görüşmelerde, hem İsrail hem Suriye tarafının anlaşma eğiliminde olduğu öne sürülüyor.

Siyonist rejimin yetkilileri, tarafların “iyi bir inançla ve açık bir şekilde görüştükleri”ni açıklarken, Suriyeli bir bakan, Olmert’in varılacak barış karşılığında Golan Tepeleri’ni Suriye’ye geri vermeyi teklif ettiğini söyledi.

Ankara’dan yapılan açıklamada ise, “Tayyip Erdoğan’ın uzun süredir devam eden yoğun çabaları, yürüttüğü telefon diplomasisi ve iki taraf nezdinde görevlendirilen özel temsilcinin temasları sayesinde bu noktaya gelindiği” belirtilerek, Amerikancı AKP hükümetinin bu süreçteki rolüne vurgu yapıldı. Egemenler arası iktidar çatışmasının şiddetlenme eğiliminde olduğu son aylarda, Erdoğan’ın “Suriye-İsrail barışı” için yoğun çaba harcadığı, bazı danışmanlarını bu işe memur ettiği biliniyordu. Görünen o ki, bu girişimin başarılı olmasının, dinci-gericiliğin Washington nezdindeki önemini arttıracağı hesap ediliyor.

Nitekim, ABD Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden David Welch, “İsrail ve Türkiye’nin, görüşmelerden önce ABD’yi haberdar ettiğini ve sonra da bilgilendirmeyi sürdürdüğünü” ifade etti.

Yapılan açıklamalara bakılırsa, görüşmelerde belli bir mesafe katedilmiş, hatta siyonist İsrail, 1967’de işgal ettiği, ardından ilhak ederek Yahudi yerleşimleri kurduğu Golan Tepeleri’ni Suriye’ye iade etmeyi kabul etmiştir. Bu iddia önemlidir. Zira iki ülke, İsrail’in 1967’de işgal ettiği Golan Tepeleri nedeniyle teknik olarak halen savaşta kabul ediliyor.

El Cezire televizyonuna demeç veren Suriye Enformasyon Bakanı Muhsin Bilal, İsrail’den, Golan Tepeleri’nden tamamıyla çekilme konusunda Türkiye aracılığıyla güvence aldıklarını söyledi. Olmert’in Suriyelilerin ne istediğini bildiğini kaydeden Suriyeli bakan, İsrail’in Hamas ve Hizbullah’a verdikleri desteği çekmeleri ve İran’la aralarına mesafe koymaları yönündeki taleplerini ise kabul etmediklerini iddia etti.

Siyonist rejimin verdiği güvencelere uyması bir yana, Beyaz Saray bahçesindeki seremonilerle eski FKÖ lideri Yaser Arafat’la imzaladıkları anlaşmalara bile uymadıkları biliniyor. Siyonist şefleri bu pervasızlığı, dönemin Clinton yönetiminin “Pax Americana” planını boşa düşürmek pahasına gösterilebilmişlerdi. Nitekim gırtlağına kadar yolsuzluğa batan, bundan dolayı da polis sorgusu süren İsrail başbakanı Ehud Olmert’e yakın çevrelerin bile, Golan Tepeleri’nin iadesiyle ilgili güvenceye şüpheyle baktıkları bildiriliyor.

Golan Tepeleri’nin asıl sahibi olan Suriye’ye iadesi, Tel Aviv’deki siyonist şeflerin zihniyetine göre, İsrail’in “önemli ödünler vermesi” anlamına geliyor. Golan Tepeleri, hem askeri yönden stratejik konumu hem suyun kıt olduğu bölgede zengin su kaynakları barındırması nedeniyle kolay vazgeçilecek bir alan değildir. Dolayısıyla siyonist rejimin İran’ı yalıtmak için Golan Tepeleri’nden vazgeçeceği varsayılsa bile, bunun için Suriye’yi de ödünler vermeye zorlayacağı açıktır. Nitekim görüşmeleri yorumlayan farklı çevreler, İsrail’in Suriye’den İran, Hizbullah ve Hamas’la olan bağlarını kesmesini talep ettiğini ifade ediyor. Suriyeli bakan Bilal’in bu yöndeki talepleri kabul etmediklerini ifade etmesi de, İsrail’in pazarlığının bu talepler etrafında odakladığının kabulüdür.

İsrail’in dayatmaları, ne Suriye yönetiminin ne bu ülke halklarının kolay kabul edebileceği cinstendir. Zira Suriye yönetimi 40 yıldır resmi yayın organlarıyla anti-siyonist propaganda yapmaktadır. Bu ülke halklarında hem Filistin işgaline hem Golan Tepeleri’nin ilhakına duyulan tepkiden dolayı siyonist rejime karşı köklü bir nefret mevcuttur. Dahası Suriye yönetimi, son yıllarda Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) karşı çıkan Arap devletlerinin lideri sayıyor kendini. Bu yönetim, yalpalamalarına rağmen, halen ABD-İsrail ikilisinin hegemonya projelerine karşı çıkan güçlerin içinde yer alıyor, FHKC, Hamas ve diğer Filistinli direniş gruplarına alan açıyor. Yanısıra geçen yıl İran’la stratejik bir askeri anlaşma imzalayarak Tahran yönetimiyle ilişkilerini iyice pekiştirmiştir.

Tüm bu olgular hesaba katılığında, Suriye yönetiminin İran, Hizbullah ve Hamas’la ilişkileri kesip Filistinli direnişçileri sınırdışı ederek siyonist rejimle dostluk kurması, verili koşullarda kolay görünmüyor. Fakat tüm bunlar, emperyalizme karşı direnmek gibi bir derdi olmayan, dahası bu nitelikten yoksun olan Suriye rejiminin İsrail’le anlaşmayacağı anlamına gelmiyor. Mısır rejiminin Camp David Antlaşması ile Filistin halkını sırtından hançerlediği hatırlanırsa, Suriye’deki rejimin de ABD-İsrail ikilisi ile anlaşmaya varması mümkündür.

Suriye ile görüşmeleri değerlendiren İsrail’deki bazı çevreler, yolsuzluk batağına saplanan Ehud Olmert’in dikkatleri farklı yöne çekmek için bu süreci başlattığını iddia ediyor. Ancak bu böyle olmasa bile, Ehud Olmert’in İsrail’de sözünün ne ölçüde etkili olacağı tartışmalıdır. Öte yandan, toprak hırsızlığı temeli üzerinde yükselen siyonist rejimin, ciddi bir basınç altında kalmadan ilhak ettiği Golan Tepeleri’nden çekileceğini vaadetmesinin pek bir inandırıcılığı yoktur. Zira bu tavizin kolayından verilmesi, siyonist ideolojiye tümüyle aykırıdır. İsrail rejimi ancak İran’a karşı olası bir saldırı hazırlığı şart koşarsa Suriye ile anlaşmaya yanaşabilir.

Veriler, Suriye-İsrail anlaşmasının kolay olmadığına işaret ediyor. Bu ise, Washington nezdinde prestij yükseltmeye çalışan dinci-gerici cenah ile şefleri Erdoğan’ın bu heveslerinin kursaklarında kalması ihtimalini güçlendirmektedir.

Golan Tepeleri elbette Suriye toprağıdır. Bu topraklar eninde sonunda asıl sahiplerine kavuşacaktır. Ancak anlamlı olan, bu hedefe, İsrail’in alçaltıcı dayatmalarını kabul ederek değil, siyonistleri gasp ettikleri bu topraklardan defolup gitmeye zorlayarak ulaşılmasıdır.


Siyonist rejimin başı rüşvet batağında!

Adı yolsuzluk ve rüşvetle anılan İsrail Başbakanı Ehud Olmert, son haftalarda iki kez sorgulandı. Siyonist şefin, Kudüs belediye başkanlığı, maliye bakanlığı ve başbakanlık yaparken aldığı rüşvetlerle ilgi olarak ifadesinin alındığı bildirildi.

Bir süre önce benzer bir sorgudan sıyrılan Ehud Olmert’in işi bu defa zor görünüyor. Zira, İbrani asıllı New Yorklu yatırımcı Morris Talansky, Ehud Olmert’e yüzbinlerce dolar “bağış” yaptığını açıkladı. Mahkemede verdiği yeminli ifadesinde, İsrail başbakanına verdiği “bağışlar”ı anlatan Morris Talansky, Olmert’in iyi oteller, purolar, kalemler ve saatler gibi özel zevklerinin parasını da ödediğini söyledi.

New Yorklu yatırımcının açıklamaları İsrail başbakanını sıkıştırdı. Kendi partisi Kadima dahil pekçok siyonist çevreden Ehud Olmert’i istifaya çağıran açıklamalar yapıldı.

Ehud Olmert, yediği rüşvetlerin yanısıra, Maliye Bakanlığı yaptığı 2005’te ülkenin ikinci büyük bankası olan Leumi Bankası’nda devlete ait çoğunluk hisselerinin satışında bir arkadaşı için nüfuzunu kullanmakla da suçlanıyor.

Siyonist başbakanın sekreteri ve son 30 yıldır birlikte çalıştığı yakın danışmanı Şula Zaken, bir yolsuzluk skandalı nedeniyle, Ocak 2007’de ev hapsine mahkum edilmişti. O zaman maliye bakanı olan Olmert yardımcısını feda ederek paçayı kurtarmıştı. Daha doğrusu, siyasi figüranlara ihtiyaç duyan siyonist rejim, Olmert’i korumaya alıp başbakanlık koltuğuna oturtmuştu.

İsrail başbakanının yolsuzluk ve rüşvet batağında yüzmesi, koalisyon hükümetinin büyük ortağı işçi partisinin şeflerine hücuma geçme olanağı sağladı. Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ehud Barak, Olmert’i başbakanlık görevini bırakmaya çağırdı. Yolsuzluk soruşturmasıyla karşı karşıya olan Olmert’in aynı zamanda ülkeyi yönetemeyeceğini savunan Barak, başbakanın istifa etmemesi halinde erken seçimi zorlayacaklarını söyledi.

İstifa çağrıları yayılırken, Olmert’i kendi partisi de savunmakta güçlük çekmeye başladı. Nitekim siyonist hükümetin dışişleri bakanı Tzipi Livni, Olmert’le birlikte mensubu oldukları Kadima Partisi’nin liderlik seçimi ve erken genel seçime hazırlanması gerektiğini savundu.

Haaretz gazetesi tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması, ankete katılanların yüzde 70’inin Ehud Olmert’in para almadığına ilişkin yaptığı açıklamalara inanmadığını gösterdi. Anket sonuçları, rüşvetçi başbakanın partisi Kadima taraftarlarının yüzde 51’inin de Olmert’e inanmadığını ortaya çıkardı. Buna rağen siyonist şef istifa etmeye pek niyetli görünmüyor.

Kan dökme politikaları üzerinde yükselen siyonist rejimin siyasi figüran sıkıntısının devam ettiği biliniyor. Ancak yolsuzluk ve rüşvet batağında yüzen Olmert’i kurtarması zor görünüyor.