6 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/23

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “çözüm” tartışmaları
   1 Haziran mitingi fiyaskosu
Düzen içi dalaşmanın “telekulak” safhası
TÜSİAD enerjide özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını buyuruyor...
Kürt diline özgürlük!
AKP Kyoto’yu imzladı...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Temiz bir damla su için bile sosyalizm!
  Bahar süreci, sınıf hareketi ve sol hareket
  Gençlikten...
  İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet yaşıyor!
  Petrol fiyat artışlarını protesto eylemleri yayılıyor...
  Suriye-İsrail görüşmeleri
Ortadoğu’ya barış vaadetmiyor!
  2008 Avrupa Futbol Şampiyonası egemenlerin elinde kirli bir araç işlevi görüyor...
  Habip Gül’ün mezarına saldırı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Genç-Sen 3. Temsilciler Meclisi Toplantısı …

Yine karar alınamayan bir toplantı!

Genç-Sen 3. Temsilciler Meclisi toplantısı 31 Mayıs günü İstanbul’da gerçekleştirildi. Toplantıya ilk olarak salt çoğunluk sağlanamadığı için karar alınamayacağı söylenerek başlandı ve önerilen gündemler okundu.

1- Bilgilendirme-Değerlendirme (Faaliyetler, kapatılma süreci ve hukuk, Dünya Genç İşçiler Kampı -7-15 Haziran), Barışa Rock (9-10 Ağustos) ve yaz süreci, ÜSF değerlendirmesi, Şube faaliyetleri)

2- Tersane işçileri

3- ÖSS

Bunlara ek olarak genel kurul hazırlığına ve mali konulara dair gündem önerileri geldi.

Tartışmalara geçilmeden önce 1 Mayıs 2008 ile ilgili hazırlanan bir film gösterimi ile “Basında Genç-Sen” konulu bir slayt gösterimi yapıldı. Ardından MYK’dan bir arkadaş 2. Temsilciler Meclisi’nden bugüne kadar yapılan faaliyetlerle ilgili çalışma raporu sundu.

MYK’nın aldığı karar sonucunda 1 Haziran mitingine ve 16 Haziran’da tersane “grev”ine destek verileceği ve kurulan dayanışma platformunun toplantısına katılınacağı söylendi.

Ardından üniversiteler kendi yerellerinde yaptıkları 1 Mayıs ve ÜSF çalışmalarını anlattı.

İkinci bir başlık olarak Üniversiteler Sosyal Forumu değerlendirildi. Birçok üniversitenin yaptıkları şube ya da ÜYK toplantılarında ortak vurgulanan düşünce, katılımın düşük olduğu ve daha iyi bir organizasyonun yapılabileceği yönündeydi. Üniversitelerde çalışmasının yapılamaması, son iki haftaya sıkışan bir organizasyon olması, materyallerin geç çıkarılması ve programın son ana kadar belli olmamasının olumsuz sonuçları yarattığı ortaklaşılan konular arasındaydı. Atölyelerin kimisinin sönük geçtiği, iyi organize edilmediği, kimisinin de olumlu sonuçlar doğurduğu belirtildi. Akdeniz Üniversitesi anti-faşist mücadeleye yer verilmemesini bir eksiklik olarak değerlendirdi.

MYK’nın aldığı 1 Haziran mitingine katılım kararı üzerinden bir tartışma yürüdü. Bir önceki Temsilciler Meclisi toplantısında MYK’nın tartışmalı olmayacak konular (anti-faşist saldırılar, SSGSS gibi) üzerinden refleks tepkiler geliştirebileceği bunların dışında karar veremeyeceğinin belirlendiği söylendi. 1 Haziran’a katılma kararı alınmasının bu kararı çiğnediği vurgulandı. Bu karar üzerinden işleyişe dair bir tartışma yürütüldü. Yapılan tartışmalar “Kürt halkının öldürülmesini mi istiyoruz?”, “Barış istemiyor muyuz?” gibi demagojik söylemlere dile getirildi. “Seçilen MYK’ya göre katılıp katılamayacağımız belirlenir. Bir sonraki genel kurulda ‘devrimci’ bir yönetim seçilir sonra seçilen MYK gitmeme kararı alırsa gidilmez” cümleleriyle tartışmanın üzeri kapatılmaya çalışıldı.

Genç-Sen’in tüzel kişiliğinin kabul edilmemesi ve açılan dava üzerinden tartışmalar devam etti. Sadece hukuki olarak değil çeşitli eylemsel süreçler örgütlenmesi gerektiği vurgulandı. Merkezi bir kampanya, basın açıklaması gibi öneriler yapıldı. Ancak bu sürecin sadece kapatma davasına sıkıştırılmaması, diğer yürütülecek kampanyalarla birlikte örülebilecek bir süreç olması gerektiği söylendi. Yaz sürecinde ÖSS mitingi, Barışa Rock gibi yerlerde sesimizi duyurabileceğimiz gibi öneriler yapıldı. Ayrıca yaz sürecinde işçilerle dayanışma eylemleri, KPSS karşıtı bir çalışma, 16 Haziran eylemi gibi yerlerde de bunun duyurulabileceği söylendi. Bu tartışmalardan sonra yaz sürecine dair konuşmalara geçildi.

Yaz okullarıyla ilgili kampanya yürütülebileceği, birçok üniversitenin ortaklaştığı bir konu oldu. Ayrıca yaz sürecinde kamp yapılıp yapılmaması uzun süre tartışıldı.

16 Haziran eylemine Genç-Sen’in destek vereceği, yerellerin katılımlarını kendilerinin belirleyeceği söylendi. Bu konuyla ilgili şu öneriler geldi: Tuzla’ya giderken vapur eylemleri yapmak, 14-15 Haziran Taksim basın açıklaması ve yürüyüş, “Tuzla’da bir işçi daha ölmesin” yazılı kokart, broşür, duvar gazetesi, greve katılamayan illerin basın açıklaması vb. ile destek vermesi.

Bir sonraki temsilciler meclisi toplantısının 11 Ağustos’ta yapılması kararlaştırıldıktan sonra toplantı bitirildi.

İstanbul Ekim Gençliği


Genç Sen İÜ’nün şube toplantısı...

“Karar alamama” sorunu sürüyor!

İstanbul Üniversitesi Genç Şube toplantısı 2 Haziran günü DİSK Genel Merkezi’nde yapıldı. 30 kişinin katıldığı toplantıda salt çoğunluk sağlanamadı. Toplantının tartışmaları ilk etapta katılım üzerinden yürüdü.

Şimdiye kadar gerçekleştirilen üç toplantı içinden sadece birinde çoğunluğun sağlanabildiğine değinildi ve fakültelerde gerçekleştirilen toplantıların da benzer bir biçimde gerçekleştiğine işaret edildi. Bu tablonun yarattığı “karar alamama” eğilimi ifade edildi. İleriye dönük hedefler tartışıldı.

Bu tartışmalarda öne çıkan iki nokta vardı: Birincisi, Genç-Sen’in üniversiteler içerisinde sahiplenilmediği ve politik olarak gerilediği düşüncesiydi. İkincisi ise, bu sorunun aynı zamanda kullanılan mekanizmaların yanlışlığından da kaynaklandığı yönündeydi. Genç-Sen’in sahiplenilmesi için öncelikli olarak üniversitelerde üyelerle tartışma yürütülmesi, çalışmaların yoğunlaştırılması, gelecek yıl yapılacak çalışmaların daha iyi örülebilmesi vb. konular ele alındı. Bu yönlü yaşanan sorunların fakültelerde yapılacak toplantılarda tartışılması, burada ortaya çıkacak çözüm önerilerinin ÜYK’ya ya da bir sonraki şube toplantısına getirilmesi karara bağlandı.

Bu tartışmalardan sonra divan tarafından temsilciler meclisi aktarımı yapıldı. Varsa sorular üzerine tartışılması önerildi. Bunun üzerine bir arkadaşımız şimdiye kadar üç defa gerçekleştirilen temsilciler meclisi toplantılarında salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle karar alınamadığını belirterek temsilciler meclisinde yürütülen tartışmaların biçimini sordu.

Diğer üniversitelerin benzer sorunlara “nasıl çözüm ürettikleri” sorusunu tartışmaya açtı. Diğer illerin toplantılara katılımının nasıl olduğu soruldu. Bunun üzerine yeniden “öğrencileri nasıl çalışmaya katabiliriz” tartışması yapıldı. Şube toplantısında yapılan tartışmaların fakülte meclislerinde tartışılması kararlaştırıldıktan sonra toplantı sona erdi.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Genç-Sen: “Yaşasın sendikal mücadelemiz!”

Genç-Sen’in kurulmasına “üyelerin işçi veya işveren olmadığı ve bir işkoluna mensup olunmadığı” gerekçesiyle izin verilmemişti. 29 Mayıs günü Yenibosna Adliyesi’nin önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Ardından karara itiraz etmek için dava açıldı.

Basın açıklamasında, 30 üniversitede şubeler kurulduktan ve kurucu genel kurul gerçekleştikten sonra Mart ayında İstanbul Valiliği’ne başvuru yapıldığı, kurulduğu bildirilmiş olmasına rağmen izne tabiymiş gibi reddedildiği söylendi.

Açıklama şu sözlerle son buldu: “Hiçbir yasal düzenleme veya hiçbir keyfi uygulama öğrencilerin kendilerini temsil eden, okul yönetimlerine katılan bir sendika kurmalarına engel olamayacaktır. Yasaların zamanla ve toplumsal tepkiyle değişeceğini biliyoruz. İşte bu nedenle ısrar ediyoruz ki öğrencilerin sendikası olur. Genç-Sen yıllar önce KESK’in bugün Emekli-Sen’in verdiği mücadeleleri vermeye ve öğrencilerin sendikal örgütlenme haklarını kazanmak için mücadeleye hazırdır.”

Basın açıklamasına 25 kişi katıldı. Açıklamada “Genç-Sen haykır kapatmaya hayır!”, “Yaşasın sendikal mücadelemiz!”, “Asla yalnız yürümeyeceksin!” sloganları atıldı.

İstanbul Ekim Gençliği


ODTÜ’de boykot kazanımla sonuçlandı...

Eylem bitti, mücadele devam ediyor!

İsa Demiray Yurdu’nda başlayan ve ardından yaklaşık 10 farklı yurda sıçrayan yurt kantini boykotları Refika Aksoy Yurdu hariç tüm yurtlarda kazanımla sonuçlandı ve fiyatlar öğrencilerin istediği düzey çekilmesi ile bitirildi.

İsa Demiray Yurdu’nun 8. günde, 1., 3., 4., 7., 8. yurtlarda ve Osman Yazıcı’da çok kısa sürede kantin sahipleri geri adım atmak zorunda kaldılar.

Rektörlük geri adım atmak zorunda kaldı!

ODTÜ yönetimi ilk önceleri öğrencileri muhatap almadı ve fiyatların düşürülmesini talep eden imzaları kabul etmedi. Ancak boykotun tüm ODTÜ yurtlarına yayılması ve kararlıklıkla devam etmesi üzerine rektör öğrencilerle görüşmeyi kabul etti. Bu görüşmede tüm taleplerin yerine getirilmeye çalışılacağına söz verdi.

ODTÜ yönetimi kantin fiyatlarının üst limitlerini belirleyerek kantinlerindeki malların pahalı olmasında pay sahibidir. Aynı zamanda yemeklerin kalitesizliği ve hijyenik olmayan koşullarda hazırlanmasına da sessiz kalmaktadır. Bu durum kendilerine sorulduğunda ise,“durumun böyle olduğunu bilmiyorduk, hemen düzelteceğiz!” demeye başladılar.

26-27-28 Mayıs akşamları yurtlar bölgesinde gerçekleştirilen gece eylemleri ile yurt kantinleri başlayan boykot, 2. Yurdun öncülüğünde barınma sorununa ve yurtların genel sorunlarına evrilmiş oldu.

Sırasıyla 200, 500 ve 800 öğrencinin katıldığı gece eylemlerinin sonuncusunun ardından 2. Yurt önünde gece yatılması ile birlikte süreç önemli bir noktaya ulaştı. Yaklaşık 30 öğrencinin 2. Yurt önünde yataklarını sererek yatması barınma sorununa karşı mücadelenin daha ileri boyutlara taşınacağının bir ifadesi oldu. Bu eylemler yurt öğrencileri tarafından sahiplenildi. Toplantılarında alınan kararlarla hareket eden öğrencilerin kendilerinin söz sahibi olduğu, inisiyatif kullanarak özne haline geldiği bu eylemler coşkulu ve kitlesel geçti. Yurtlar müdürünün gece yarılarına kadar eylemleri takip etmesi ve sürekli olarak kontrol altına almaya çalışması, rektörlüğün tavrındaki ani değişim rektörlüğün köşeye sıkıştığının göstergesiydi.

Boykotun yayılması tartışmaları...

Boykotun başlaması ile birlikte eylemin merkezileştirilmesi ve ortaklaştırılması tartışmaları da başladı. Sürekli olarak yurtların inisiyatifinin geliştirilmesi, kararların yurtlardaki toplantılarla tabandan alınması ve böylelikle merkezileştirilmesi yönündeki düşünceler birer iyiniyetten öteye gitmedi. 100 öğrencinin katıldığı ve 26 Mayıs günü gerçekleştirilen toplantıda (yurtlarda kalan-kalmayan öğrencilerin ve yurt temsilcilerinin bulunduğu toplantıda) boğucu tartışmalar yapıldı. Dar grupçu dayatmalar, tartışmalar hakim oldu.

Toplantıda somut eylem önerileri ve her yurdun bir yurt birliği ve yurt komitesi temelinde örgütlenmesi tartışmaları sonuç alıcı bir şekilde sürdürülemedi. 2. ve 4. yurtta doğalında oluşturulan komiteler ile yurt ve kat temsilcilikleri diğer yurtlarda hayata geçirilemedi. Ancak her yurdun bu sürece girmiş olması, bu dönemin sonunda olanaklı olan her yurtta oluşturulacak birliktelikler en büyük kazanımı olacaktır.

29 Mayıs büyük eylem:ODTÜ’lüler boykota!

29 Mayıs günü Fizik bölümü önünden saat 17:00’de başlayan yürüyüş yemekhane ve Rektörlüğün önünden geçilerek yurtlara doğru devam edildi. Yurtlar bölgesine gelinmeden önce 500 öğrencinin yürüdüğü, yurtlar bölgesinde daha da kitleselleşileceğinin düşünüldüğü eylem 5. Yurt önünde kurulan ortak sofra ve halaylarla devam etti. Ancak anlamsız bir bekleme hali yüzünden mevcut gücünü de koruyamadı. Buna eylem saatinin belirlenmesinden eylemin kurgusuna, yurt temsilcilerine inisiyatif tanınmasından öğrencilerin eylemde birer özne olarak bulunmasına kadar birçok etken neden oldu.

Yurtlardan tüm okula yayılan bu süreçte yurt toplantılarında alınan kararların ve oluşturulan inisiyatiflerin belirleyici olması gerekirken, Öğrenci Kolektifleri ve Öğrenci Muhalefeti eylemde belirleyici oldular. Toplantılarda alınan kararları uygulamamaları, dağınıklığa karşı alınacak önlemlerdeki yetersizlik ile eyleme kendi rengini verme tavrı eylemin zayıf kalmasına yolaçtı. Dağınıklığın ardından yaklaşık 100 kişiyle yurtlar gezildi. Yaşanan dağılmanın ardından eylem yeniden toparlanamadı.

Eylem bitti, mücadele devam ediyor!

Eylemin eleştirilecek birçok yanı olmasına karşın, yurtlar bölgesinde oluşturulacak birlikteliklerin önünün açılmasına, yurtlardaki toplantılarda bu eylemin tartışılmasına ve herkesin kendisine paylar çıkarmasına neden oldu. Eylemdeki ortak sofra, çekilen halaylar dönem sonu ve final başlangıcı olmasına rağmen ODTÜ’deki mücadele ruhunun varlığının bir göstergesidir. ODTÜ’ye boykot yayılamamış olsa da, ortaya çıkan kazanımlar korunmuş ve ileriye dönük sonuçlar çıkarabilmenin ve yurt birlikleri oluşturabilmenin imkanları artmıştır

Bu süreçte yiyecek ve içeceklerin fiyatlarındaki ucuzlama ve yurtlarda oluşturulan birliktelikler dönemin en büyük kazanımıdır. Bu kazanımlar korunarak büyütülmeli ve yurtlardan başlayan bu hareketlilik piyasalaştırılan ve ticarethaneye dönüştürülen ODTÜ’nün genele taşınmalıdır.

Haziran ayının ortasında gerçekleştirilecek Rektörlük seçimleri bu süreçte çok iyi değerlendirilmeli ve “Söz, yetki, karar hakkı” talebiyle mücadele devam ettirilmelidir.

ODTÜ Ekim Gençliği


Gaziantep: “Parasız ulaşım istiyoruz!”

Gaziantep’te ulaşım fiyatlarına %95 zam yapılması kentte büyük bir tepkiye yolaçtı. Gaziantep Genç-Sen bu zamma karşı üniversitede bir çalışma yürüttü ve bu çalışmaların sonucunda 29 Mayıs günü yaklaşık 100 öğrencinin katıldığı bir eylem gerçekleştirildi. Eylemde “Parasız ulaşım istiyoruz!” pankartı açıldı.

Öğrencilerin yapmak istediği yürüyüş çevik kuvvet tarafından engellenmek istendi ve basın açıklaması kapı önünde gerçekleştirildi. Çevik kuvvetin yasakçı tumumu kapı önünde gerçekleştirilen oturma eylemiyle protesto edildi.

Eylemde “Müşteri değiliz, öğrenciyiz!”, “Ulaşım haktır satılmaz!” sloganları atıldı.


Öğrenciler TMMOB Genel Kurulu’ndaydı!

“Söz hakkımız engellenemez!”

TMMOB Genel Kurulu’nun 3. günü olan 31 Mayıs’ta Ankara ve İstanbul’dan yaklaşık 40 mühendislik, mimarlık ve planlama öğrencisi taleplerini haykırmak için TMMOB Genel Kurulu’na katıldı. İstanbul’dan mimarlık, elektrik ve çevre mühendisliği öğrencileri ile Ankara’dan elektrik, jeoloji, inşaat, maden, makine mühendisliği ile mimarlık ve şehir bölge planlama öğrencileri katıldılar.

3. günün sabahı öğrenciler birçok delegeninin de desteği ve imzasıyla 2 önerge hazırlayarak genel kurula sundular. Önergelerden ilki, merkezi TMMOB Öğrenci Örgütlülüğü ile Oda Öğrenci Komisyonları’nın ortak hareket etmesi ve TMMOB bünyesinde öğrencilerin daha aktif çalışabilmesini sağlayacak adımların atılması talebini içeriyordu.

İkinci önerge ise, ilki Kasım 2006’te yapılan, ikincisinin ise Kasım 2007’de yapılması planlanan ancak yapılmayan kurultayın yapılmasına yönelikti. Bu kurultayın öğrencilerin inisiyatif aldığı, örgütlenmesinden tartışma başlıklarına kadar birer öznesi olduğu ve özgürce sorunlarını tartışabilceği bir kurultay olması gerektiği yönündeydi.

Ankara Jeoloji Mühendisliği Odası Delegesi Hakan Tanyaş, söz hakkının öğrencilerde olması gerektiğini vurguladı. Divan delegeler dışında hiç kimsenin genel kurulda konuşamayacağını, bunun tüzüğe aykırı olduğunun belirtti. Tanyaş, öğrencilerin söz hakkı talebinin oylanmasını talep etmesine rağmen bu talep divan tarafından reddedildi. Tanyaş, tüzüğün başka noktalarda da ihlal edildiğini, ancak konu öğrencilere söz hakkı tanınması olduğunda tüzük gerekçesiyle karşı çıkıldığını, bunun anti-demokratik bir uygulama olduğunu söyledi. Ve bu “tüzük demokatik işleyişe ters düşüyorsa değiştirilmelidir” dedi.

Ardından kürsü önergeler üzerine lehte konuşmak isteyen Mehmet Soğancı’ya bırakıldı. Soğancı’nın konuşması sırasında öğrenciler alkışlarla ve sloganlarla hem kendilerine söz hakkının verilmemesini hem de TMMOB Başkanı olan ve yıllardır TMMOB öğrenci üyeleri tarafından yapılan çalışmaların ve örgütlenmelerin karşısında yer alan Soğancı’yı protesto ettiler. “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Söz, eylem hakkımız engellenemez!”, “Gençlik gelecek, gelecek ellerimizde!”, “Teoman Öztürk aramızda!” sloganları atıldı ve ardından sloganlarla salon terkedildi. Salonun büyük bir çoğunluğu alkışlarla öğrencilere destek verdi.

Önergeler Genel Kurul tarafından kabul edilse de, TMMOB yönetiminin örgüt içi demokrasiyi işleten bir tavır sergilemediği ortaya çıktı.

Hükümetteki mühendis kökenli bakanlardan Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun üyesi bulundukları TMMOB’a bağlı odalarından “ihraç talebi” ile oda onur kurullarına sevk edilmesi için ek gündem maddesi olarak verilen önergenin oylaması 3. gün yapıldı. Oylamadan önce yaklaşık iki saatlik bir tartışma yapıldı.

Önerge şöyle gerekçelendirildi: “Bakanlıkları süresindeki icraatları, kamunun ve ülkenin çıkarlarının korunmasında, yurdun doğal kaynaklarının bulunmasında, korunmasında ve işletilmesinde, çevre ve tarihi değerlerin ve kültürel mirasın korunmasında, tarımsal ve sınai üretimin artırılmasında ve teknik kalkınması yönünde olması gerekirken, kamu mallarının ve çıkarlarının yerli yabancı sermaye gruplarına feda edilmesi şeklinde gerçekleşmiş ve devam etmektedir.”

Önergenin karşısında konuşanlar -Mehmet Soğancı dahil- “TMMOB sadece AKP karşıtlığı ile kendisini var edemez, doğal kaynakların korunması konusunda çalışmalar yaparak tavır alır. Ancak bunu bu 5 bakanın ihraç istemiyle yapmaz” dediler. Yapılan oylama sonucu 192’ye karşı 255’e oyla sözkonusu bakanların onur kurullarına ihraç istemiyle sevk edilmelerine karar verildi.

Bunun dışında halen TMMOB içerisinde “Kürt” kelimesinin kullanılmasından rahatsız olan bir kesim olduğu, bu konudaki önergelere karşı verilen tepkiden de belli oldu.

Jeoloji Mühendisliği Odası delegelerinin tartıştığı ve doğal kaynakların halkın yararına kullanılması ve siyanürle altın aramacılığına karşı TMMOB’un tavır alması ve bu konuda bir rapor hazırlanması önerisine, başını Maden Mühendisliği Odası delegelerinin çektiği delegeler tarafından karşı çıkıldı.

Siyanürle altın aramacılığının teknik bir konu olduğunu, TMMOB’un bu konuda tavır almasının yanlış olduğunu söylediler. Yapılan oylamada iki önergenin hemen hemen eşit oy almasına rağmen divan oyları saymayarak önergede siyanürle altın aramacılığına karşı tavrı içermeyen madencilerin önergesini kabul etti.

Oyların sayılmadığı yönündeki itirazlara karşı “gözümüz var gördük” denildi. Ancak kürsüde bulunan birçok delege “biz de gördük ama hiç de bariz bir fark yoktu” dediler. Divan anlaşılmaz bir şekilde tutumunda ısrar etti. Oylama oldu bittiye getirildi. Önergesi kabul edilenler salonu terk ederken önergesi kabul görmeyenler kürsüye yürüdüler. Kabul edilen önergenin geri çekilmesi ile tartışma son buldu.

Toplumcu Mühendislik ve Mimarlık Öğrencileri

 

İÜ Edebiyat Atölyesi’nin faaliyetlerinden...

Bu hafta Edebiyat Atölyesi’nin 4. toplantısını Yazıhane, Tiryak, Kamp-üs, Saçma ve Edebiyat Atölyesi dergileri olarak gerçekleştirdik. Toplantılara ilk defa katılan arkadaşlara önceki toplantı özetlendikten sonra önümüze koyduklarımızdan bahsederek devam ettik.

Öğrencilere ulaşmak amacıyla stand açabilmek için Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’na dilekçelerle başvurulmuştu. Dilekçelere red cevabı geldi. Kantinde açma fikri üzerine ortaklaştık. Bir hafta sonra tüm dergilerin yeni sayıları çıkmış olacak. Düzenli bir şekilde kantinde ortak masa açacağız.

Edebiyat Kulübü’ne ulaştık. Önümüzdeki hafta kulüpteki arkadaşlarla bir görüşme gerçekleştireceğiz. Yaptığımız atölye çalışmasını kulüp faaliyetiyle bütünleştirmeye çalışacağız.

Sonrasında geçen hafta planladığımız “Edebiyat ve popülarizm” söyleşisi üzerine konuştuk. Kapsamlı bir konu olması ve sınavların yaklaşmasıyla yarıda kalma ihtimalinden dolayı söyleşiyi önümüzdeki senenin başında yapma kararı aldık. Yazın kendi adımıza da hazırlık yapacağız ve önümüzdeki dönemde üç hafta sürecek şekilde gerçekleştireceğiz.

“Anlamak ve değiştirmek için yaratıcılık…”

İstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi’nde Edebiyat Atölyesi Dergisi 29 Mayıs günü “Anlamak ve değiştirmek için edebiyat” başlıklı bir söyleşi düzenledi. Feyza Hepçilingirler’in katılımıyla gerçekleşen söyleşi bir arkadaşın programı sunuşu ve Hepçilingirler’in yaşamını anlatan bir konuşmayla başladı. Ardından söyleşiye geçildi.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Hepçilingirler’in kendi yaşamından örnekler vererek yaptığı konuşma dikkat çekiciydi. Yazmanın önemi üzerine başlayan konuşma edebiyat ve popüler kültür başlığıyla devam etti. Burada ‘80 darbesinin ve Özal döneminin edebiyat ve gençlik üzerindeki etkilerinden bahsedildi. “Edebi olan politik midir?” sorusuna verilen yanıtla söyleşi sonlandırıldı.

Birçok kişinin anlatılanlar ve başlıklar üzerinde soru sorması söyleşinin canlı geçmesini sağladı. Söyleşiye 30 kişi katıldı.

Kamp-Üs Edebiyat Atölyesi


İLPG etkinliği...

“Eleme sınavları değil, gelecek istiyoruz!”

İstanbul Liseli Gençlik Platformu’nun hazırlıklarını 1 Mayıs’ın hemen ardından başlattığı “Eleme sınavları değil, gelecek istiyoruz” şenliği 31 Mayıs günü Kartal’da gerçekleştirildi.

1 Mayıs sonrasında ÖSS karşıtı bir çalışma planladık. Gerçekleştirdiğimiz yerel etkinlikler ile ÖSS karşıtı merkezi etkinliğin ardından 7 Haziran’da gerçekleşecek “ÖSS duvarını yıkalım” mitingi ile kampanyamız tamamlanmış olacak.

Liselerde ÖSS üzerinden hazırladığımız bülten ve referandum çalışması ile sürdürdüğümüz faaliyet son hafta etkinlik çağrısı ile devam etti.

Etkinlik Yaşar Kemal’in “Merhaba” şiirini okumasıyla başladı. Sunucuların etkinliğin anlamına dair konuşmasının ardından Nurhak şehitleri ve devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşmüş tüm devrim şehitleri adına saygı duruşu yapıldı. Ardından ÖSS’nin bugün liseliler için ne anlama geldiğini ifade eden bir sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi.

Sinevizyonun ardından açılış konuşmasını yapmak için İLGP temsilcisi sahneye çıktı. Liselilerin geleceksizliğine mahkum olmadığı, bu tabloyu değiştirebilecek tek şeyin ise gelecek için mücadele etmek olduğu vurgulandı.

Açılış konuşmasının ardından Ekim Gençliği adına etkinliği selamlayan bir konuşma yapıldı. Konuşmada eğitim alanında yaşanan dönüşümlerin bütünlüklü çerçevesi çizildi ve bugün gerek liselerde gerekse üniversitelerde ağırlaşan baskı koşullarının düzen açısından nasıl bir yere oturduğu, düzenin gençliğe sunabileceği bir “gelecek” olmadığı, bugün gençliği mücadeleye kazanabilmenin koşullarının her zamankinden daha fazla olduğu dile getirildi. Konuşma, birleşik ve örgütlü mücadele çağrısı ile sona erdi.

Ardından Avrupa Yakası’ndan liseli bir arkadaşımız, liselerde kışkırtılan şovenizm ve milliyetçiliğe karşı “Halkların kardeşliği” şiarını yükseltmemiz gerekliliğine vurgu yaparak Kürtçe bir şiir dinletisi gerçekleştirdi.

Şiir dinletisinden sonra müzik Grup Gölgedekiler sahneye çıktı. Ardından liselileri selamlayan bir konuşma yapan Hasan Sağlam Zazaca türküler, Kazım Koyuncu’dan da bir türkü ve marşlardan oluşan programı sundu. Zazaca Çav Bella’yı ve ardından “İbrahim Yoldaş” marşını söyleyerek programını bitirdi.

Geçmişten günümüze gençlik hareketini ve İLGP’nin liseli gençlik mücadelesinde bulunduğu yeri anlatan bir sinevizyon gösteriminin ardından Avrupa Yakası’ndan liseli arkadaşlarımız, Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü vesilesiyle hazırladığı şiir dinletisini sundular. Nazım’ın şiirleri ile ustayı anlatan dinleti oldukça etkileyiciydi.

Şiir dinletisinin ardından bir İLGP’li tarafından kapanış konuşması yapıldı. Konuşmada liselilerin mücadele etmekten başka bir seçeneklerinin olmadığı, gerçekleştirilen şenliğin bu mücadelenin bir parçası olduğu ve sürdürülen faaliyetin gücüyle önümüzdeki döneme yüklenmek gerektiği belirtilerek, 7 Haziran’da gerçekleştirilecek ÖSS karşıtı mitinge güçlü bir katılım çağrısı yapıldı.

İstanbul Liseli Gençlik Platformu

 

Mamak İşçi Kültür Evi’nin dayanışma pikniği!

Mamak İşçi Kültür Evi olarak düzenlediğimiz birlik ve dayanışma pikniğinin 7.’si 1 Haziran günü başarıyla gerçekleştirildi. Piknik, politik açıdan güçlü ve kolektif bilince uygun bir şekilde geçti. Piknik alanına “Emperyalist barbarlığa, kapitalist sömürüye, faşist saldırganlığa karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği!” pankartı asıldı.

Önce etkinlik programı açıklanarak görev paylaşımı yapıldı, komiteler oluşturuldu. Davul zurna eşliğinde halaylar çekildi. Ortak kahvaltı sofrası hep birlikte kuruldu. Kahvaltının ardından sportif etkinliklerden oluşan programa geçildi. Bu bölüm oldukça canlı geçti.

Davul zurna eşliğinde çekilen halayların ardından ortak sofra kuruldu. Öğle yemeğinin ardından etkinlik programına geçildi. Önce İşçi Kültür Evi adına bir açılış konuşması yapılarak piknikle amaçlanan dile getirildi. Sosyal yıkım saldırıları ve devlet terörü karşısında işçi ve emekçilerin birliğinin ve dayanışmasının önemine vurgu yapıldı. Kurulan kardeşlik sofrasının önümüzdeki süreçlerde büyütülmesi çağrısında bulunuldu.

Ardından devrimci sanatçılar Ahmed Arif ve Nazım Hikmet’in şiirlerinden oluşan anma programı gerçekleştirildi. Mücadeleyle güçlü bağlar kuran iki devrimci sanatçı kendi mısralarıyla birlikte bir kez daha yaşatıldılar. Sincan İşçilerin Birliği Kurultayı adına bir arkadaşımız sosyal yıkım saldırılarını ele alan sunum gerçekleştirdi. Sonrasında işçiler iş kazaları, güvencesiz çalışma ve düşük ücretleri ele alan konuşmalarıyla serbest kürsüde konuştular.

Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu türkü ve halay parçalarından oluşan bir dinleti gerçekleştirdi. Çekilen halayların ardından şiir ve koro eşliğinde Nazım’ın “Akın var” şiiri seslendirildi. Son olarak Mamak İşçi Kültür Evi Tiyatro Topluluğu “Yer misin yemez misin“ isimli, içinde izleyicilerin de yer aldığı doğaçlama bir oyun sahneledi, sahte umutlar yayan yarışmalar teşhir edildi. Etkinlik kapanış konuşmasının ardından çekilen halaylar ve sportif etkinliklerle sona erdi.

Mamak İşçi Kültür Evi tarafından üç haftalık bir ön çalışmayla örgütlenen pikniğe 90 kişilik bir katılım oldu. Pikniğe ön çalışmanın enerjisinin gerisine düşen bir katılım olmakla birlikte, piknik oldukça başarılı ve güçlü bir biçimde geçti.

Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları



İzmir’de ÖSS kampanyası…

İzmir LGP olarak üç haftadır aralıksız ÖSS kampanyası yürütüyoruz. 29 Mayıs günü Karşıyaka Çarşı girişinde Liselilerin Sesi’nin militan satışını gerçekleştirdik. Aynı zamanda ÖSS’yi teşhir eden bildirilerimizi ve imza metinlerimizi kullandık.

Özellikle işçi ve emekçilerin yoğun ilgisi dikkat çekiciydi. ÖSS kampanyamızın başlangıcından bu yana yaklaşık 1400 imza topladık. Bu çalışma boyunca liselilerle ÖSS üzerine çeşitli tartışmalar yapma imkanı bulduk. Genel tartışma konusu olan sınava girişin paralı olması ve sınava hazırlık sürecinin dersaneleri zorunlu kılması, geniş bir liseli kesiminin sınavın ön hazırlık sürecinde maddi olanaksızlıklardan dolayı doğrudan elenmesi üzerine liselilerle tartıştık.

Ayrıca ÖSS gibi eleme sınavlarının kader olmadığını, geleceğimiz ve özgürlüğümüz için ÖSS’ye ve ticari eğitime karşı örgütlü mücadele yürütmemiz gerektiğini ajitasyon konuşmalarıyla dile getirdik. Faaliyetimiz 2,5 saate yakın sürdü. “Öğrenci Sömürü Sınavı”nın yaklaşmasının liselileri adeta evlere ve dersanelere hapsetmesinden dolayı şehrin kalabalık yerlerinde fazla liseli yoktu.

Bundan sonra da İzmir Liseli Gençlik Platformu olarak, tüm lisei ve dershane gençliğinin sorunlarını işlemeye devam edeceğiz.

İzmir Liseli Gençlik Platformu (İLGP)