6 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/23

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “çözüm” tartışmaları
   1 Haziran mitingi fiyaskosu
Düzen içi dalaşmanın “telekulak” safhası
TÜSİAD enerjide özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını buyuruyor...
Kürt diline özgürlük!
AKP Kyoto’yu imzladı...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Temiz bir damla su için bile sosyalizm!
  Bahar süreci, sınıf hareketi ve sol hareket
  Gençlikten...
  İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet yaşıyor!
  Petrol fiyat artışlarını protesto eylemleri yayılıyor...
  Suriye-İsrail görüşmeleri
Ortadoğu’ya barış vaadetmiyor!
  2008 Avrupa Futbol Şampiyonası egemenlerin elinde kirli bir araç işlevi görüyor...
  Habip Gül’ün mezarına saldırı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çin-Tayvan ilişkilerinde yeni dönem

Çan Kay-şek’in partisi Komintang (Milliyetçi Parti) Genel Sekreteri Wu Poh-hsiung’un gerçekleştirdiği 6 günlük Pekin ziyareti, Tayvan-Çin ilişkilerinde bir dönemin kapanması anlamına geliyor. Zira ziyaret, Çin Komünist Partisi (ÇKP) önderliğindeki devrimin 1949’da zafere ulaşmasından bu yana ilişkileri gergin olan tarafların anlaşmaları önündeki önemli engellerden birini kaldırmış oldu.

Bilindiği gibi Çin devriminden kaçan Çan Kay-şek, komuta ettiği karşı-devrimci güçlerle birlikte Tayvan adasına sığınmış, arkasındaki emperyalist güçlerin desteği ile “Milliyetçi Çin”i kurduğunu ilan etmişti. O tarihten bu yana Çin-Tayvan ilişkileri gergindi.

Adayı karşı-devrim üssü haline getiren Komintang, uzun yıllar ABD emperyalizminin destek ve teşvikleriyle Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı faaliyet yürütmüştür. Bu gerici misyonundan dolayı ödüllendirilen Tayvan, 1971’e kadar BM Güvenlik Konseyi’nde ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa ile birlikte 5 daimi üyeden biri olarak yer almıştır.

Adayı topraklarının bir parçası kabul eden Çin ise, tam bağımsızlık kararı alması halinde, Tayvan’a askeri müdahale ile adayı ilhak edeceğini ilan ederek bu girişimin önünü kesmiştir. 1993 yılında başlayan diyalog süreci ise, 1995’te Tayvan cumhurbaşkanının ABD ziyareti nedeniyle Çin tarafından sona erdirilmişti. On yıldır görüşme yapmayan tarafların attığı yeni adımlar, ilişkilerin hızla gelişmesine zemin hazırlamış görünüyor.

Tayvan’daki iktidar partisi Komintang liderinin Pekin ziyareti sırasında Çin Devlet Başkanı Hu Jintao ile yaptığı görüşme, 1949’daki kopuştan bu yana gerçekleşen en üst düzey buluşmaya vesile oldu. Görüşmede, Çin-Tayvan ilişkilerini normalleştirme konusunda anlaşan taraflar, 11 Haziran’dan itibaren Çin’in başkenti Pekin’de turizm ve doğrudan uçuşlar konusunda görüşmelere başlayacaklarını belirttiler.

Çin-Tayvan arasındaki yakınlaşma, geçen Mart ayında devlet başkanlığı seçimlerini Komintang adayının kazanması ile hızlanmış, yeni cumhurbaşkanı Ma, yemin töreninin ardından, Çin’le uzun bir süredir kesilmiş olan ilişkilerin Haziran ayında tekrar başlatılacağını duyurmuştu. Bu arada Komintang yöneticileri de, Tayvan ile Çin’in bir daha hiçbir zaman birbirlerine karşı silaha başvurmaması, hatta Tayvan Boğazı’nın tamamen silahtan arındırılarak deniz ulaşımının açılması gerektiğini dile getirdiler.

ABD emperyalizminin yanıbaşındaki bir kuklası ile uğraşmak istemeyen Çin, Tayvan’dan gelen sinyallere olumlu yanıt vererek, Komintang liderini Pekin’e davet etti. Bu arada Çin’de meydana gelen deprem sonrasındaki yardımları için Tayvanlı yetkililere teşekkür eden Pekin yönetimi, Çin-Tayvan ilişkilerinin geliştirilmesinin tarafların yararına olacağını belirterek anlaşmanın önemine vurgu yaptı.

Oyların yüzde 58’ini alarak başkanlık koltuğuna oturan Komintang adayı, seçimler öncesinde Çin’le ilişkilerin geliştirilmesi için çalışacaklarını ifade ederek oy desteğini arttırmayı başarmıştı. Parti liderinin Pekin ziyareti, Komintang’ın bu konuda kararlı olduğunu göstermiş oldu.

Çin-Tayvan ilişkilerinin düzelmesi beklenen bir gelişmeydi. Her ne kadar uzun yıllar ABD’ye uşaklık yapsalar da, Tayvan egemen sınıflarının Çin’le yakınlaşmaları önünde bir engel kalmamıştır. Zira Çin yönetimi, Çan Kay-şek çizgisiyle buluşalı yıllar oldu. Bununla birlikte Çin-Tayvan yakınlaşması, ABD emperyalizminin bölgedeki askeri konumlanışına sınırlı da olsa darbe indirecektir. Zira gerici Tayvan rejimi, Çin’i kuşatma gayreti içinde olan ABD’nin ileri karakolu olarak kabul ediliyordu.

 

Petrol fiyat artışlarını protesto eylemleri yayılıyor...

Kısa süre önce temel gıda maddeleri fiyatlarında gerçekleşen ani yükseliş, Mısır’dan başlayıp dünyaya yayılan “açlık isyanları”nın patlak vermesine yol açmıştı. Zira temel gıda maddeleri fiyatlarının kısa sürede katlanması, pek çok ülkede yoksulları açlıkla karşı karşıya bırakmıştı. “İsyan”lar kısa sürede parlamış, ancak iğreti ve geçici “çözümler”le yine kısa sürede durulmuştu. Elbette bu durum, yoksulların açlık sorununun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Tersine, kapitalist sistemin işleyişi, bu sorunun hem derinleşmesini hem günden güne yayılmasını zorunlu kılıyor.

Gıda maddelerinin ardından petrol fiyatlarında da kısa sürede ciddi artışlar yaşandı. Petrol fiyatlarındaki artış diğer metaların fiyatlarına da yansıdı. Bu zam furyası, daha yaygın ve etkili eylemlere yolaçtı.

Ham petrol varil fiyatının 130 doları aşmasıyla başlayan zam furyasına karşı tepkiler hızla gelişti. Dünyanın farklı ülkelerinde gerçekleşen grev ve kitle gösterilerine katılan onbinlerce emekçi akaryakıt fiyatlarına yapılan zamları protesto ediyor. Grev ve kitle gösterileri şeklinde gerçekleşen protestolar pek çok ülkede görülmekle birlikte, Avrupa’da yoğunlaşmış bulunuyor.

Bazı ülkelerde kamyon ve TIR şoförleri eylem yaparken, Avrupa ülkelerinde yaygın eylemleri balıkçılar gerçekleştiriyor. Fransa’da başlayan eylemler kısa sürede kıtanın her yanına yayıldı. Gerici Sarkozy yönetiminin verdiği tavizleri yetersiz bulan balıkçılar, eylemleri diğer ülkelerdeki meslektaşlarıyla birleştirme sürecine girdiler. Fransa’nın yanısıra İtalya, İspanya, Portekiz ve Belçika’da da eylem sürecini başladı.

Fransız balıkçıların çoğunluğu ile İspanya, Belçika ve İtalya’daki balıkçı sendikaları temsilcilerinin düzenlediği ortak toplantıda, önümüzdeki üç hafta boyunca ortak hareket etme kararı alındı. Sonuç almaya kararlı görünen balıkçıların eylem birliği, Avrupa hükümetlerini geri adım atmaya zorlayabilecek bir potansiyel taşımaktadır.

Nitekim Reuters ajansına verdiği demeçte “tek çözüm yolunun, gemi mazotunun pompa litre fiyatının 0,40 Euro’ya çekilmesi” olduğunu belirten hareketin sözcülerinden Alain Rico, “Bu konuda Avrupa düzeyinde kararların alınması için hareketimizi, İspanya, İtalya ve Portekiz’de yarından itibaren başlayacak olan grevlerle birleştirmek istiyoruz” diyerek mücadelede kararlı olduklarını vurguladı.

Balıkçıların eylemleri kıtasal bir boyut kazanırken, kamyon ve TIR sürücülerinin eylemlerinin yayılma ihtimali de yüksektir. Bu durum kapitalist rejimlerin kaygılarını derinleştirmektedir. Zira kamyon ve TIR sürücülerinin kontak kapatma eylemini araçlarıyla kent giriş-çıkışları ile ana yolları kapatarak pekiştirmesi eylemleri daha da etkili kılmaktadır.

Emperyalist güçlerin Irak’ı işgal ederek Ortadoğu halklarını köleleştirme seferini başlatmasıyla tırmanışa geçen petrol fiyatlarında beş yıl içinde ciddi bir artış yaşanmıştır. Enerji tüketiminin artması petrole duyulan ihtiyacı körüklerken, Irak işgali bu ülkedeki petrol üretiminin önemli ölçüde gerilemesine yol açmıştır. İran’a karşı girişilecek olası bir saldırının ise, petrol fiyatlarında öngörülmeyecek artışlara yol açabileceği konunun uzmanları tarafından vurgulanmaktadır. Buna göre, ham petrol varil fiyatının 200 dolara kadar tırmanması sürpriz olmayacaktır.

Petrol fiyatlarındaki artış, enerji tekellerinin kasalarını tıka basa doldururken, milyarlarca yoksul için felaket anlamına gelmektedir. Bu süreç, bir yandan emperyalist güç odakları arasındaki çatışmayı arttırırken, öte yandan emekçilerde kapitalist-emperyalist düzene karşı biriken tepkinin kitlesel, yaygın ve militan eylemlerle dışa vurmasının zeminini hazırlayacaktır.

Bir sistem olarak kapitalizmin bu sorunu çözme yeteneği olmadığı gibi böyle bir derdi de yoktur. Dolayısıyla grev ve kitle gösterileriyle dışa vurması kaçınılmaz olan öfkenin devrimci bir programı rehber edinen bir mecrada ilerlemesi, yoksulların felaketi anlamına gelen soruna köklü çözümler üretmenin yolunu da açacaktır.