6 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/23

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “çözüm” tartışmaları
   1 Haziran mitingi fiyaskosu
Düzen içi dalaşmanın “telekulak” safhası
TÜSİAD enerjide özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını buyuruyor...
Kürt diline özgürlük!
AKP Kyoto’yu imzladı...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Temiz bir damla su için bile sosyalizm!
  Bahar süreci, sınıf hareketi ve sol hareket
  Gençlikten...
  İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet yaşıyor!
  Petrol fiyat artışlarını protesto eylemleri yayılıyor...
  Suriye-İsrail görüşmeleri
Ortadoğu’ya barış vaadetmiyor!
  2008 Avrupa Futbol Şampiyonası egemenlerin elinde kirli bir araç işlevi görüyor...
  Habip Gül’ün mezarına saldırı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet yaşıyor!

“O mavi gözlü bir devdi” vevasiyeti “Anadolu’ da bir köy mezarlığına gömülmek”ti. “Taş maş da istemiyordu”, “Başında bir de çınar ağacı“ olsaydı yetecekti. Fakat O emperyalistlerin uşaklarının en büyük “vatansever” olduğu bir ülkede hala bir “vatan hainiydi”. Ömrü hapishanelerde ve sürgünde geçti, idamla yargılandı. Yaşamak şakaya gelmediğinden büyük bir ciddiyetle yaşadı, hem de hiç ölünmeyecekmiş gibi… Ve dışarıda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa O da oradaydı.

İdamla yargılanıyorken “Ölüm, bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm. Fakat zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli geçirecekse eğer ipi boğazıma, mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nazım’a” diyerek, düşünceleri uğruna ölümden korkmadığını gösterecekti.

Kalbi hep en uzak yıldızla birlikte çarptı. Çünkü, “ya ölü yıldızlara götürecektik hayatı, ya da dünyamıza inecekti ölüm”. Bursa hapishanesine atarak tövbekâr olmasını bekleyenlere inat yoldaşlarına ve sevdiklerine gururla “sevdalınız komünisttir, yatar Bursa kalesinde, mahpus ama zincirini kırmış da yatar” diyebilecek kadar ideallerine bağlıydı. Belki “yatacaktı 10 yıl-15 yıl, daha da yatacağından başka”, fakat O, “sallansaydım bir bayrak gibi ipin ucunda keşke” demeyecek, yaşamakta ayak direyecekti. Ve “asla kararmayacak”tı göğsünün sol tarafındaki cevahir.

Bugünlerde O’nun politik kimliğinden korkmaya devam edenler Nazım’ı sadece bir “aşk şairi” olarak anıyorlar. Ancak yine Nazım’ın şiirleri, hiçbir şiirinin politik kimliğinden ayrı düşünülemeyeceğini gösteriyor. Çünkü “Topraktan, ateşten ve demirden hayatı yaratanların”, işçi sınıfının şairiydi O. “Seviyorum insanları, sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim, seni seviyorum, kavgamı seviyorum” derken, mevcut burjuva sömürü düzeninin tüm kurulu yapısıyla birlikte, değer yargılarının ve kültürünün de karşısında olduğunu ilan ediyordu. “Zaten Tahir olmak da ayıp değildi, Zühre olmak da. Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değildi. Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekti”. O “bahçesinde ebruli, hanımeli açan evin yapamazdı yapısını, çalamazdı kapısını”. El kapılarının kapandığı, insanın bir başka insana kul olmadığı sosyalist bir düzendi arzuladığı… O, bilimsel sosyalizmi, şiirleştirerek anlatabilecek kadar özümsemişti. Yani “24 saat Marks”, “24 saat Engels”, “24 saat Lenin”di yaşam felsefesi.

İdealleriyle, O’nu hapishanelerde yok etmeye çalışan burjuva düzenin tüm engellerini aşıyor, etrafına örülen duvarları bir bir yıkıyordu. Nerede bir isyan, nerede bir başkaldırı olsa kalbi orada çarpıyordu. Yani, “mahpushane duvarlarının arkasındaki dışarıyla birlikte” yaşıyordu. Bazen Sarı Nehre doğru ilerleyen Çin devrimcilerinin yanında, bazen Hitler faşizmine karşı savaşan partizanlarlaydı. Ve memleketini sevdiği için O da asılıyordu Tanya’yla birlikte. Moskova önlerinde dövüşüyordu sonra faşizme karşı. Ve mutluluğun resmini çizemese de, 1961 yazının ortasındaki Küba’nın mutluluğunu hayal edebiliyordu. Mustafa Suphiler’le birlikte boğuluyordu Karadeniz’de ve saplanıyordu göğsüne 15 kara saplı bıçak. Ve “ballı incirleri hep beraber yiyebilmek ve yarin yanağından gayrı, her yer de hep beraber olabilmek için” kılıçtan geçiriliyordu Bedrettin’in 10 bin müridiyle birlikte. Destanında “yalnız onların maceraları vardı”. Çünkü biliyordu ki, “sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkardı karanlıklar aydınlığa.”

İşte bugün, ülkemizin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin, emeğimizin, alınterimizin yerli ve emperyalist tekellere resmi satışının imzalandığı parlamentolarından çıkaracakları kararlarla, O’nu hala daha “vatandaş Nazım” yapmak istiyorlar. Ancak Nazım’ın memleket sevgisi “kasaların ve çek defterlerinin içindekiler” değildi. “Şose boylarında açlıktan gebermek, kışın soğuktan it gibi titremek ve sıtmadan ölmek de değildi. Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması, topu da değildi” Nazım Hikmet için vatan…

O “kardeşlerim bakmayın sarı saçlı, mavi gözlü olduğuma, ben Asyalı’yım, Afrikalı’yım” derken, “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşanacak bir gelecekten bahsediyordu. İşte o gelecekte, “Paranın padişahlığı ve yobazın karanlığı” hüküm sürmeyecek, “ve insanlar ellerini korkmadan, düşünmeden, birbirlerinin ellerine bırakarak, yıldızlara bakarak, ‘yaşamak ne güzel şey’ diyecekler”di. O’nun arzuladığı gelecekte 17 yaşında çocuklar yaşı büyütülerek asılamayacak, kurşunlanamayacaktı. Hep birlikte “güzel günler görülecek, motorlar ışıklı maviliklere sürülecekti”.

3 Haziran 2008...

45 yıldır Nazım Hikmet şiirleriyle yanı başımızda, aramızda. Ama Anadolu’da bir köy mezarlığında değil, Moskova’da bir gömütlükte yatıyor. Başında bir çınar ağacı da yok. Fakat hala “günler ağır, günler ölüm haberleriyle geliyor” ve yine “bize bir parça hüzün bırakarak dimdik gidiyor ölülerimiz, ve biz yine gözyaşı göstermeden ağlamaya devam ediyoruz” gelen ölüm haberlerine. Ancak herşeye rağmen Nazım’ın umudu olan “tohumların tohumu, serpilip gelişen Türkiye işçi sınıfı” bizim de umudumuz olmaya devam ediyor. Çünkü “beklenen günler, güzel günler ellerinizdedir, haklı günler, büyük günler, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek, gül ve hürriyet günleri…” Ve mutlaka; “dolaşacaktır elbette, en güzel elbisesiyle, işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet”…

Nazım’ı hapishanelerde teslim alamayanlar, onun adını ders kitaplarına, tekelci bankaların yayınlarına hapsetmeye çalışmaktalar. Adını büyük puntolarla “vatan haini” yazan gazeteler ise artık çoktan O’ndan “büyük Türk şairi” diye bahsediyorlar. “Arkadaşlarının kanlı kesik başlarını altın tepsilerde satan” köşe yazarı “aydınları” belki de yine denize karanfiller bırakıp, şiirlerini okuyarak onu yadedecekler. Yani yine, “ellerimizden geçinen herkes” ona dair yalan söyleyecek.

Fakat bu kez “bir vapur geçmeyecek Varna önünden” ve O’nu sadece mısralarına ihanet etmeyenler duyacak. Ve bizler, dillerimizde onun şiirleri ve gelecek “güzel günlere” dair inancımızla safları sıklaştırmaya devam edeceğiz. Ve “bizden sonra gelenler demir parmaklıklardan değil, asma bahçelerinden seyredecekler bahar sabahlarını, yaz akşamlarını”...

İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet’in anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz…


Kayseri’de Nazım anması…

Daima ezilenlerin, haksızlığa karşı dövüşenlerin yanında yer alan komünist şair Nazım Hikmet ve Nurhak şehitleri Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga, 1 Haziran günü Kayseri İşçi Kültür Evi’nde anıldı.

Etkinlik, Nazım ve Nurhak şehitleri şahsında tüm devrim ve sosyalizm şehitleri için gerçekleştirilen saygı duruşu ile başladı. Yapılan konuşmada, Nazım’ın yaşadığı hayata, hayatın getirdiklerine karşı tarafsız kalmadığına, toplumsal sorunlara karşı duyarlı olmayı, işçi sınıfını ve emekçileri aydınlatmayı bir görev kabul ettiğine, onun durduğu tarafın idealleri uğruna mücadeleye girenlerin tarafı olduğuna vurgu yapıldı. Kaderini işçi sınıfıyla birleştiren Nazım’ın, şiirleri ve yazılarıyla bu kimliği ortaya koymaktan geri durmadığına, zorlu günler yaşamasına rağmen umudunu ve inancını koruduğuna dikkat çekildi.

Nazım’ın uzun yıllar boyunca yasaklı kalmasına rağmen şiirlerinin sonraki kuşaklar boyunca dilden dile dolaştığı belirtildi. Burjuvazinin Nazım’ın mücadeleci yanını, komünistliğini unutturmaya çalışarak sadece aşklarını, yurt sevgisiyle dolu yönlerini öne çıkarttığı belirtilerek, onun unutulmaması ve unutturulmaması gereken yanının komünist kimliği olduğu vurgulandı.

Bugün Nazım’ı ve Nurhak şehitlerini anmanın onların idealleri uğruna mücadeleyi yükseltmekten geçtiğine işaret edildi. Nazım’ın şiirlerinden bestelenmiş şarkı ve türkülerle devam eden anma etkinliği, gerçekleştirilen söyleşinin ardından sona erdi.

Kızıl Bayrak / Kayseri


Kartal’da Nazım Hikmet anması!

Kartal İşçi Kültür Evi Derneği olarak 4 Haziran günü Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Orhan Kemal’in ölüm yıldönümleri dolayısıyla bir anma etkinliği düzenledik. Öncesinde afişlerle, el ilanlarıyla etkinliğe çağrı yaptık.

Devrimci ozanlarımızın şiir ve fotoğrafları başta olmak üzere, değişik görsel materyalleri de kullanarak hazırladığımız panonun dışında, Nazım Hikmet ile ilgili bir karikatür sergisi hazırladık.

Etkinlik programı saygı duruşu ile başladı. Ardından Nazım Hikmet ile ilgili bir sinevizyon gösterimi yapıldı.

Açılış konuşmasında etkinliğin anlamı ve amacı anlatılarak şunlar söylendi:

“Nazım Hikmet üzerine çok söz söyleniyor. O yalnızca şiirle değil, müzikle, resimle, mücadeleyle ve daha birçok şeyle anılıyor. Biz Nazım’dan ‘vatan hainliği’ni öğrendik. Biz Nazım’dan sevmeyi, insan olmayı, yaşamayı ama yaşarken aynı zamanda onun gereklerini yerine getirmeyi, bedel ödemeyi öğrendik! Biz Nazım’dan gecelerinde aç yatılmayan gündüzlerinde sömürülmeyen bir dünyanın mümkün olduğunu öğrendik.”

Yapı Kredi Yayınları’nın Nazım’ı tekelleştirme çabasına karşı tutum almaya çağrı yapılan konuşmada “bütün bu değerler bizlerindir” vurgusu yapıldı. Konuşma Kültür Evi’nin etkinliklerine çalışmalarına destek olma çağrısıyla sona erdi.

Daha sonra Kültür Evi çalışanlarımızın hazırladığı şiir dinletisine geçildi. İlgiyle izlenen bu bölümde Nazım’dan ve Ahmed Arif’ten şiirler okundu.

Etkinlik Nazım’ın şiirlerinden bestelenmiş şarkılarla sona erdi. Asker Kaçağı ve Karlı Kayın Ormanı’nın seslendirildiği bu bölümde şarkılar hep birlikte söylendi. Etkinliğe 30 kişi katıldı.

Kartal İşçi Kültür Evi Derneği çalışanları

 

Tokat’ta Nazım Hikmet anması...

Eğitim-Sen Tokat şubesinde 3 Haziran günü Nazım Hikmet anması düzenlendi. Etkinlikte konuşmalar ve slayt gösterisinin yanısıra, Nazım Hikmet ve Ahmed Arif’ten şiirler okundu. Sözlerini Nazım Hikmet’in şiirlerinin oluşturduğu şarkılar söylendi.

Etkinliğe büyük çoğunluğunu Eğitim-Sen üyelerinin oluşturduğu 45 kişi katıldı. Coşkulu bir havada gerçekleşen etkinlik, Ruhi Su dinletisi ile son buldu.

Sosyalist Kamu Emekçileri / Tokat


İstanbul Barosu Nazım Hikmet’i andı...

İstanbul Barosu Kültür ve Sanat Komisyonu 3 Haziran akşamı Nazım Hikmet’i ve siyasal nedenlerle hapse girmiş sanatçıları anma gecesi gerçekleştirdi.

Sunuculuğunu Tolga Köseoğlu ve Bilgesu Erenus’un yaptığı gecede açılış konuşmasını Kültür Sanat Komisyonu Başkanı Ömer Yasa yaptı. Ardından Tiyatro Simurg Nazım’ın şiirlerinden oluşan bir şiir dinletisi sundu. Program ‘80’li yılların anlatıldığı sinevizyon eşliğinde devam etti.

Sanatçılar adına açılış konuşmasını Sennur Sezer yaptı. Hergün sayısı artan F Tiplerine dikkat çekti. Tiyatro Simurg etkinlik boyunca konuşma aralarında, yaşamlarının büyük bölümünü hapishanelerde geçiren şairlerin şiirlerinden oluşan şiir dinletisi sundu.

Nazım Hikmet’in şiirlerinin ve mektuplarının da okunduğu gecede tutsakların avukatlarıyla görüşmelerinin içerdeki bütün tutsaklar için önemine vurgu yapıldı. Avukatların getirdiği özgürlük kokusunun içerdekilere hayatını devam ettirme gücü verdiği dile getirildi.

Geceye katılan Av. Behiç Aşçı ve Av. Ümit Altaş’a yöneltilen “Neden 80 sonrası hapishanede artık sanatçı yok? Artık içerde sanatçı olmayışı ülkemizde ifade özgürlüğünün ilerlemesi gibi görülebilirmi?” sorusuna Av. Ümit Altaş “bakıp görebilen için F Tipleri’nde bir hayli yazan-çizen olduğunu” söyledi. Behiç Aşçı konuşmasında demokrasi ve bağımsızlık için mücadelede bedel ödemek gerektiğini vurgulayarak sanatçıdan beklentisinin yaşadığı çağın, dünyanın sorunlarını ortaya koyması ve bunun için mücadele etmesi olduğunu vurguladı.

Geceye Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ve bir tersane işçisi dernek üyesi konuşmacı olarak katıldı.

Zeynel Nihadioğlu konuşmasında şunları ifade etti: “Biz Nazım’ı devrimin ve sosyalizmin şairi olarak görüyoruz. ‘Ve elbette sevgilim, elbet dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle; işçi tulumuyla bu güzelim memlekette hürriyet’ diyen Nazım’ın işçi sınıfının mücadelesine olan inancını görebiliyoruz. Elbette ki Nazım’ın dediği gibi mücadele ediyoruz.”

Daha sonra TİB-DER üyesi tersane işçisi de bir konuşma yaptı. 15 Haziran dayanışma etkinliğine çağrıyı içeren konuşmasının ardından anma etkinliği sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul


Bielefeld’de devrimci sanatçılar anıldı...

Haziran ayında kaybettiğimiz devrimci sanatçılarımız Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif’i “Haziran’da ölmek zor!” adı altında gerçekleştirdiğimiz geceyle ölüm yıldönümlerinde andık.

Etkinliğe ilişkin el ilanlarını ve afişleri Türkiyeliler’in yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kullandık. Birçok yeni insana giderek, yaygın ev ziyaretleri gerçekleştirdik.

1 Haziran günü gerçekleştirdiğimiz etkinlik, bir yoldaşımızın yaptığı sunuşla başladı. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler anısına yapılan saygı duruşunun ardından sinevizyon gösterimine geçildi.

Etkinlik, bir yoldaşımızın, Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif’i büyük kılan en önemli şeyin, onların yaşamı değiştirmeyi yaşamaktan daha önemli görmeleri olduğunu vurgulayan konuşmasıyla devam etti.

Ardından, Erdoğan Egemenoğlu Nazım Hikmet’in şiirlerinden oluşan “Yaşamaya Dair” adlı, oldukça etkili bir şiir dinletisi sundu. Bölgemizdeki gençlerden oluşan Grup Al-Senyo’nun dinletisinin ardından programa ara verildi.

Programın ikinci kısmında, Kemal Kahraman, Maviş Güneşer ve Ahmet Tirgil bir müzik dinletisi gerçekleştirdi. Dinleti beğeniyle izlendi.

Daha sonra Grup Al-Senyo çeşitli yörelerden halay parçaları seslendirdi. Çekilen halayların ardından etkinlik sonlandırıldı. Etkinliğe yaklaşık 90 kişi katıldı.

BİR-KAR /Bielefeld


Nazım Manisa’da anıldı...

İşçi sınıfının büyük şairi Nazım Hikmet Manisa’da da anıldı. Manisa İşçi Birliği Derneği olarak Nazım Hikmet’i anmak amacıyla 3 Haziran günü Manolya Meydanı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdik.

Nazım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu davet bizim” dizelerinin ve “İşçi sınıfının büyük şairi Nazım Hikmet haklı davamızda yaşıyor!” şiarının yazılı olduğu ozalit afişimizin açıldığı basın açıklaması saat 18:00’de yapıldı.

Manisa işçisinin sesi Haklı Dava gazetesinin arka kapağında yer alan Nazım yazısının okunduğu basın açıklaması, derneğimizin yönetim kurulu üyesi Fuat Şengül tarafından yapıldı. Derneğimizin yönetim kurulu üyesi Ahmet Subaşı tarafından ise Nazım’ın “İşçi sınıfına selam” ve “Vatan haini” şiirleri okundu. Açıklamaya yerel basın da ilgi gösterdi.

TKP ve Genç-Sen üyelerinin de katılarak desteklediği açıklamada yine Haziran ayında yitirdiğimiz Orhan Kemal ve Ahmed Arif de anıldı. Açıklamanın ardından Haklı Dava gazetesinin dağıtımı gerçekleştirildi.

Manisa İşçi Birliği Derneği çalışanları