6 Haziran 2008 Sayı: SİKB 2008/23

  Kızıl Bayrak'tan
  Kürt sorununda “çözüm” tartışmaları
   1 Haziran mitingi fiyaskosu
Düzen içi dalaşmanın “telekulak” safhası
TÜSİAD enerjide özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını buyuruyor...
Kürt diline özgürlük!
AKP Kyoto’yu imzladı...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Temiz bir damla su için bile sosyalizm!
  Bahar süreci, sınıf hareketi ve sol hareket
  Gençlikten...
  İşçi sınıfının ve sosyalizmin büyük şairi Nazım Hikmet yaşıyor!
  Petrol fiyat artışlarını protesto eylemleri yayılıyor...
  Suriye-İsrail görüşmeleri
Ortadoğu’ya barış vaadetmiyor!
  2008 Avrupa Futbol Şampiyonası egemenlerin elinde kirli bir araç işlevi görüyor...
  Habip Gül’ün mezarına saldırı!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TÜSİAD enerjide özelleştirmenin bir an önce tamamlanmasını buyuruyor...

Sermayeye hizmette bu alanda da
sınır yok!

Türkiye Sanayiciler ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), geçtiğimiz haftalarda “Elektrik Enerjisi Stratejisi Değerlendirmeleri” başlıklı bir panel düzenledi. TÜSİAD bu panelle, elektrik üretimi ve dağıtımının “serbest piyasaya” açılması konusunda gelinen aşamayı değerlendirerek, sermayenin buna ilişkin acil beklentilerini hükümete iletmiş oldu.

Diğer sektörlerde olduğu gibi enerji sektöründe de özelleştirmelerin tamamlanarak sermayeye devredilmesi neoliberal saldırı politikalarının temel hedefleri arasında yer almaktadır. Hükümete geldiği 2002’den beri uyguladığı özelleştirme politikalarıyla sermaye hizmette kusur etmeyen AKP’den beklenen, bu aynı performansın enerji sektöründe de sergilenmesidir.

Aslında AKP’nin hükümete geldikten sonra enerji sektörünün özelleştirilmesi için hiçbir çalışma yapmadığını ileri sürmek haksızlık olur. Elektrik üretimi ve dağıtımı hizmetlerinin ayrılmasından sonra bu alandaki özelleştirme politikalarının daha rahat hayata geçirilebilmesi için bir takım yasal düzenlemeler gerçekleştirildi. Elektrik dağıtım hizmetlerinin özelleştirilmesi için kimi ihaleler düzenlendi. Sermayenin esas gözünü diktiği elektrik üretim sektöründe özelleştirmelerin daha sorunsuzca gerçekleşebilmesi için yıllara yayılan bilinçli bir politika uygulanarak koşullar hazırlandı. Bir yandan bu alandaki devlet yatırımlarını yasaklayan yasalar çıkartılırken, diğer yandan sermayeye devretmeden önce sektörün “kârlılık” oranını arttırmaya dönük elektrik tüketimini sınırsızca özendiren icraatlara gidildi. Böylelikle enerji sektöründe hem bir “arz” sorununun doğmasına yol açılırken, hem de bunun özelleştirmenin gerekçesi ve dayanağı haline getirilmesi sağlandı. 2006 yılının yaz aylarında yaşanan elektrik kesintileri ile topluma bu özelleştirmelerin gerçekleştirilmesinin ve özellikle de nükleer santrallerin kurulmasının zorunlu olduğu kanıtlanmaya çalışıldı.

Ancak hükümetin bu sektördeki icraatları ve “performansı” sermayenin ihtiyaçlarının karşılanması bakımından yeterli görülmemektedir. Sermaye temsilcilerinin hükümete yönelik eleştirileri sektörün kârlılık oranının hala “düşük” bulunması ve özelleştirme sürecinin tamamlanmamış olmasıdır.

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, panelde yaptığı konuşmada, Türkiye’de enerji tüketiminin yılda ortalama yüzde 8 oranında arttığını belirterek şunları söyledi: “…mevcut tüm kapasitenin kullanılması halinde dahi güvenilir enerji üretimine göre 2009 yılında enerjide arz güvenliği açısından zorlanılacak.” Enerji arz güvenliğine ilişkin sıkıntının, enerji piyasalarının “serbestleşme sürecinin” öngörülen şekilde işlememesine bağlayan TÜSİAD Başkanı konuşmasına şöyle devam etti:

“2001’de kabul edilen 4628 ve 4646 sayılı kanunlar elektrik ve doğalgaz piyasalarının yeniden yapılandırılmasını öngörmekteydi. Buna göre yeni yatırımların özel sektör tarafından yapılması ve kamunun bu faaliyetlerden kademeli olarak çekilmesi hedeflenmiştir. Böylece dağıtım şirketleri özelleştirilerek, kayıp ve kaçaklar azaltılacaktı. Buna rağmen 2004 yılında özelleştirme programına alınan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin özelleştirilmesi henüz gerçekleştirilmedi. Bu özelleştirmenin bir an önce tamamlanması ve üretim tesislerinin de özelleştirilmesine başlanması gerekiyor.”

Liberal bir piyasanın AB üyelik sürecindeki önemine dikkat çeken Yalçındağ, “arz güvenliğinin” sağlanmasının aynı zamanda enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve “Türkiye’nin çok boyutlu bir enerji politikası geliştirmesiyle” mümkün olacağını belirterek nükleer enerji kullanımının önemine de değindi. Tabii bu konuda da “sektörün önündeki atıl yapı ve finansman engellerinin giderilmesi gerektiğini” vurgulayarak sermayenin hükümetten beklediği teşviklere işaret etti.

TÜSİAD Başkanı’nın, enerji sorununda yaşan “arz sıkıntısı”nı hükümetin özelleştirmeleri “ağırdan aldığı” ve sermayenin sektöre tamamen girmesi için “kârlılık” oranını yeterince arttırmadığı yönündeki eleştirileri, Enerji Bakanı Hilmi Güler tarafından “sitem”le karşılandı. Zira, yaşanan “arz sıkıntısı” tam da özelleştirme politikaları hedefiyle uygulanan icraatlar sonucunda gerçekleşiyor. Dahası Güler, yaşanan “arz sıkıntısı”nın gerisinde doğrudan özel sektörün de rol oynadığını hatırlatarak şunları söylüyor: “Fiyatlarının yüksek olmasından yakındığınız elektriği şu anda istediğiniz fiyattan satıyorsunuz. Hatta kendi üretiminiz için bizden ucuza alıp, yüksek fiyattan geri satıyorsunuz. Kimsenin de sesi çıkmıyor.”

Bakan Güler’in konuşmasında dile getirdiği örnek, geçen sene özel sektörün kendi santrallerinde üretip devlete sattığı elektriği, fiyatın yüksek olduğu pik saatlerde gerçekleştirmesi olayıdır. Doğalgazla üretim yapan otoprodüktörlerin yalnızca fiyatın yüksek olduğu saatlerde üretim yapması, elektrik toptan satış fiyatlarının da arttırılmasının nedeni olarak sunulmuştur. Enerji Bakanının, özel sektörün üretimi kısmasından “yakınması”na neden olmuştur. Böylelikle bir yandan özel sektör daha fazla kazanırken, öte yandan “enerji arzı sorunu”nun hükümetin özelleştirme politikaları sonucu yaşandığı gerçeği gözlerden saklanmıştır.

Enerji Bakanı TÜSİAD panelinde sermaye çevrelerine bu örneği hatırlatarak, bugüne kadar kendileri için gerçekleştirdikleri hizmetleri karşılığında şimdi huzurlarında yapılan eleştirilere gücendiğini belirtti. Ayrıca Güler konuşmasında gerçekleştirdikleri hizmetleri de saydı. Özelleştirme çalışmalarını desteklemek için kömürü de özel sektöre açtıklarını bildiren Güler şunları söyledi: “Afşin Elbistan’da 2,4 milyar ton yeni kömür rezervi bulduk. Bu da 40 milyar dolar yapar. Bunun ihalesini doğrudan özel sektöre açtık.”

Kömür rezervlerinin işletilmesi için özel sektörün alım garantisi istediğine değinerek, 15 yıl alım garantisi verdiklerini belirtti. Yine petrol piyasasını özelleştirdiklerini hatırlatan Güler, 1 Temmuz’da elektrikte, 24 Eylül’de ise nükleer enerjide serbest piyasaya geçileceğini söyledi. Elektrik enerjisi için de, “ayrıca elektrik üretimi de özelleştirilecek. Bir tek iletimi bizde kalacak. Ama bana göre iletim de özelleştirilmeli” diyerek özelleştirme politikasına yürekten bağlılığını vurgulamış oldu.

Böyle bir panelde, enerjide yaşanan “arz sıkıntısı”nın gerçek nedenlerinin tartışılmasını ya da toplumun bu yöndeki ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına dair çözüm yollarının üretilmesini beklemek elbette ki saflık olur. Nitekim Enerji Bakanı’nın da bu panelde “enerji sıkıntısını” aşmak için (en azından özelleştirme süreci tamamlanana kadar!) topluma “tasarruflu ampul” kullanılması yönünde çağrıda bulunmasına şaşırmamak gerek.

Güler, yaşanan enerji sıkıntısı karşısında Küba lideri Fidel Castro’nun “tasarruflu ampul” uygulamasına değinirken, bu uygulamanın ancak her şeyin toplumun çıkarlarına göre düzenlendiği bir sistemde gerçek ve işlevsel bir çözüm olacağına değinmemesi kuşkusuz şaşırtıcı değil. Verilen örnek sermaye temsilcilerinin ikiyüzlülüğünün yeni bir göstergesidir.

Sermayenin yüksek çıkarları karşısında secdeye yatanların onun karşıtı bir toplumsal düzenden feyiz alabilecekleri bir şey olamaz. Olsa olsa kendi sefil çıkarları için bundan faydalanma yoluna giderler ki, Enerji Bakanı’nın yaptığı da bu olmuştur.

İşçi ve emekçiler yaşamlarını her gün daha fazla çekilmez hale getiren özelleştirme saldırılarına karşı topyekûn mücadeleyi yükseltemedikleri sürece, sermayenin temsilcileri tüm arsızlıklarıyla icraatlarını sürdüreceklerdir.