23 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/21

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharın birikimlerini ileri taşıyabilmek için!..
   Düzenin has partisi CHP makyaj tazeliyor…
Kürt hareketinde çözüm tartışmaları ve 1 Haziran mitingi
Yeni TYM’ye dayalı faşist uygulamalar yeni bir boyut kazandı...
“İstihdam paketi” meclisten geçti...
Mayıs şehitleri anmalarından...
  Kapitalizmde gençliğe gelecek yok!
  Hak–İş: Sendikal hareketin
dip noktası!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  21. yüzyılda bir ölüm kampı: Tuzla cehennemi
  Gençlik hareketinden....
  İlbek işçileri (ne) kazandı!
  Sincan İşçilerin Birliği Kurultayı Hazırlık Komitesi sözcüsü ile kurultay süreci üzerine konuştuk...
  SİDER’den sempozyum hazırlığı...
  Eğitim–Sen Genel Kurulu’na ilkesiz ittifaklar damgasını vurdu!
  Dünyadan...
  TC ve Güney ilişkilerinin Kuzey’e etkileri M. Can Yüce
  A. Cihan Soylular Denizler’e ihanet ettiler...
  Bültenlerde...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Haydutbaşı Bush halklara karşı siyonist canilerin safında!

Irkçı-siyonist İsrail devletinin Ortadoğu’nun kalbine saplanmasının 60. yıldönümü vesilesiyle bölgeye gelen ABD Başkanı George Bush, emperyalizmin ileri karakolu işlevi gören bu devlete sağladıkları “özel koruma”nın devam edeceğini ilan etti. Bu uğursuz ilanı yapan haydutbaşı, hem siyonizmin safında olduklarını söyledi hem de Filistin devletinin kurulmasına yardım edeceğini iddia etti.

Siyonist devlete özel koruma sağlayanların Filistin devletinin kurulmasına yardım etmekten söz etmeleri büyük bir utanmazlıktır. Zira İsrail’e sağlanan özel koruma, halen Filistin devletinin kurulması önündeki en büyük engeldir. Zira emperyalist güçler, Filistin devletinin kurulmasını engellemek için siyonist cellatlara her türlü olanağı sunuyorlar. Irkçı-siyonist devlet Ortadoğu’da emperyalizmin ileri karakolu misyonunu yerine getirirken, emperyalist güçler de siyonist canilerin tüm suçlarına ortak oluyorlar. 

Siyonistlerle suç ortaklığına devam!

İsrail’i ziyaret eden savaş kundakçılarının şefi Bush, siyonistler huzurunda yaptığı konuşmada, suç ortaklığının devam edeceğini yineledi. Filistin devletinin kurulmasına yardım etmekten söz eden haydutbaşı, İsrail parlamentosunda (Knesset) yaptığı konuşmada, “İsrail’in 120. kuruluş yıldönümü kutlamasına kadar geçecek 60 yıl içinde bir gün Filistinlilerin de hayalini kurdukları ve hak ettikleri devletlerine sahip olacaklarını tahmin” ettiğini söyledi. Bu pervasız sözlerle yetinmeyen Bush, “İsrail’in, kendisini imha etme çağrılarında bulunan katillerle görüşmeye zorlanamayacağı” türünden laflar da ederek, Filistin halkına kin kustu.

ABD’nin İsrail’in en yakın dostu ve müttefiki olmaktan gurur duyduğunu söyleyen savaş kundakçılarının şefi Bush, Hamas, Hizbullah gibi direniş odakları ile İran’ı hedef alan iğrenç tehditlerini de yineledi.

Onbinler el Nakba gününde yürüdü

Bush’un, Filistin halkının felaketi (el Nakba) anlamına gelen 15 Mayıs 1948’i kutlamak için İsrail’e gelmesi, Filistin halkının yanısıra tüm Arap halklarına düşmanlık güdüsüyle hareket ettiğinin yeni bir kanıtı olmuştur. Nitekim Bush siyonist şeflerle samimi pozlar verirken, onbinlerce Filistinli siyonist devletin kuruluşunu protesto ediyordu.

Gazze, Batı Şeria, Kudüs ve başka kentlerde düzenlenen eylemlere katılan onbinler, siyonist katillerin zoruyla topraklarını terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin geri dönüş hakkından vazgeçmediğini dünyaya hatırlattılar.

Batı Şeria’da eylem yapan Filistinliler, İsrail’in kurulmasından bu yana geçen her gün için gökyüzüne toplam 21 bin 915 siyah balon uçurdular.

İsrail kolluk kuvvetleri, Gazze’deki Erez geçiş noktasında gösteri yapan Filistinliler’e kurşun yağdırdı.

İsrail parlamentosundaki Arap kökenli milletvekilleri ise, Bush’un katıldığı oturumu protesto etti. Milletvekillerinden üçü parlamento binasına, işgalcilerin vurduğu Filistinli ve Iraklı çocukların fotoğraflarının bulunduğu pankartlarla gelerek eylem gerçekleştirdi.

Dünyanın farklı bölgelerine dağılmış bulunan 4.5 milyon Filistinli mülteci vatanına dönüş hakkını talep ediyor.

Şarm El Şeyh’te riyakarlık seremonisi

Siyonist şeflerle bol vakit geçirdikten sonra Mısır’ın Şarm el Şeyh kasabasına gelen Bush, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’la görüştü.

Filistin adına görüşen Saib Erekat, Abbas’ın Bush’a Knesset’teki açıklamalarıyla ilgili kaygılarını ilettiğini belirtti. Erekat, Abbas’ın ABD Başkanı’na, “Tüm bölgede barışın gerçekleştirilebilmesi için Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlığına sahip olması gerektiğini söyleyebilirdiniz” dediğini aktardı.

Bush da görüşmeden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, İsrail-Filistin anlaşmasının bu yılın sonuna kadar yapılmasını kesinlikle sağlayacağını öne sürdü. Filistin halkını acı çekerken görmekten dolayı çok üzüldüğünü iddia eden Bush, İsrail tarafının barış için “büyük özveride” bulunması gerektiğini söyledi.

Bush’un Şarm el Şeyh’te sarfettiği sözler kaba bir riyakarlık gösterisidir. İşgalci İsrail’i “barışın savunucusu”, işgale karşı direnen Filistinlileri “katiller” şeklinde tanımlayan bir zihniyetin “Filistin halkını acı çekerken görmekten rahatsız” olduğunu iddia etmesi iğrenç bir ikiyüzlülüktür.

Riyakarlık seremonisinden sonra maskeyi çirkin suratından çıkaran Bush, yine Hamas, Hizbullah, İran ve Suriye’yi hedef aldı. Bölgedeki Amerikancı rejimlerin şeflerine seslenen Bush, ABD-İsrail safında yer almaları çağrısında bulundu. Halkları köleleştirme seferinin önündeki temel engellerden birini oluşturan direniş odakları ve İran-Suriye ikilisiyle başa çıkamayan emperyalist-siyonist güçler, halkları birbirine kırdırtmak için çaba sarf ediyorlar.

Emperyalist-siyonist güçler, halklara yeni felaketlerden başka bir şey vaat etmeyen hedeflerine ulaşabilmek için yeni yıkım ve kıyımlar dahil her yola başvurabilirler. Bölgedeki işbirlikçi rejimlerin, çok istemeseler de, bu suçlara ortak olmaları ihtimal dışı değildir. Olası yeni felaketleri ise, ancak halkların anti-emperyalist/anti-siyonist direnişi önleyebilir.



Yunanistan’da 24 saatlik genel grev!

Sermayenin saldırılarına karşı yükselttiği meşru-militan mücadele ile tanınan Yunanistan işçi ve emekçileri bu kez özelleştirme saldırısına karşı genel greve çıktı.

Başta Yunanistan Telekomünikasyon Şirketi (OTE) olmak üzere kamuya ait pekçok şirketin özelleştirilmesini protesto etmek amacıyla 24 saatlik genel greve çıkan emekçiler, mücadele kararlılıklarını bir kez daha ortaya koydular.

Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ile Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu’nun (ADEDY) çağrısıyla yapılan genel greve resmi daireler, kamu kurumları, yerel yönetimler, banka, posta, elektrik ve su işleri çalışanlarının etkin katılımı oldu.

Hayatı önemli ölçüde felç eden genel greve sivil havayolu taşımacılığı ile denizyolu ulaşımı çalışanlarının da katılmaları sonucu iç ve dış hat uçuşlarında çok sayıda sefer iptal edilirken, ana kara ile adalar arasındaki bağlantıların koptuğu bildirildi.  

Yunan devlet Radyo-Televizyon Kurumu (ERT) teknik elamanları da saat 12.00-15.00 arası iş bırakma eylemi gerçekleştirerek genel greve destek verdi.

Atina ile Pire kentlerinin de içinde yer aldığı bölgede bulunan devlet hastanelerinde çalışan doktorların “çalışma koşullarını protesto etmek” amacıyla 48 saatlik greve çıkması nedeniyle devlet hastanelerinde de yalnızca güvenlik ve acil yardım birimleri hizmet verdi.

Genel grev dolayısıyla ülkenin tüm büyük şehirlerinde gösteriler yapılırken, Atina’da GESEE, ADEDY, PAME üç ayrı miting düzenlendi.

Eylemlerde, sermaye iktidarının özelleştirme ile halkın parasıyla kurulan kârlı ve stratejik öneme sahip kuruluşları uluslararası tekellere hibe ettiğini vurgulayan emekçiler, rejimin bu saldırısına karşı mücadele kararlığını dile getirdi

İşçi ve emekçiler meşru-militan mücadele hattını koruyabildiği sürece Yunan burjuvazisinin özelleştirme saldırısını dilediği gibi hayata geçirmesi olası görünmüyor.

 

ABD ile tetikçileri Latin Amerika’da savaşı kışkırtıyor!

“Latin Amerika’nın İsrail’i” sıfatıyla anılan Kolombiya’daki kontra rejim, ABD emperyalizminin maşası olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Washington’daki savaş kundakçılarına meydan okuyan Venezüella’ya karşı saldırgan girişimlerini sürdüren kontra rejim, Pentagon’daki şeflerinin kirli planlarına zemin döşemek için savaş kışkırtıcılığına başladı.

1 Mart’ta Ekvador hava sahasını ihlal ederek, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) liderlerinden Raul Reyers ile 16 gerillayı katleden Kolombiya ordusu, kontra saldırılarını sınır ötesine taşımıştı. Katliama en sert tepkiyi Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez göstermişti. Kolombiya rejiminin başı Alvaro Uribe’yi ABD’nin fino köpeği olarak niteleyen Chavez, Venezüella’ya benzer bir saldırıyı savaş nedeni sayacağını ifade etmişti.

Kontra rejimin başı Alvaro Uribe’nin geri adım atmasıyla sorunun çözüldüğü söylenmişti. Ancak Kolombiya’nın Venezüella’ya karşı başlattığı provokatif girişimler, emperyalizmin kuklası olan bir rejimin sözlerine güvenilmeyeceğini yeniden kanıtlamıştır.

Pentagon’dan aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri bilinen kontra rejimin şefleri, katlettikleri gerilla lideri Reyers’in bilgisayarında, FARC’ın Chavez yönetimi ile işbirliği yaptığına dair belgeler bulunduğunu iddia ediyor. Venezüella’ya karşı giriştikleri provokasyonu bu iddiaya dayandıran ABD tetikçilerine, emperyalistlerin polis örgütü Interpol de destek vermeye başladı. İddiaya göre Reyers’in bilgisayarını inceleyen Interpol, FARC ile Venezüella arasında işbirliği olduğunu gösteren kanıtlara ulaşmış. 

Chavez yönetiminin reddettiği bu iddiaların ortaya atılmasından sonra Kolombiya ordusu Venezüella sınırını ihlal ederken, ABD deniz kuvvetlerine bağlı askeri bir uçak da Venezüella hava sahasını ihlal etti.

Kontra rejimin saldırganlığını değerlendiren Chavez, ABD’nin bölgede yükselen ilerici hükümetlere dönük “böl ve yönet” politikasını devreye koyduğunu belirtti. “FARC liderlerinin Venezüella’da saklandığı” iddialarına karşı Kolombiya’dan kanıt sunmasını, aksi takdirde çenesini kapamasını söyleyen Chavez, Kolombiya hükümetinin boğazına kadar kontrgerilla ve uyuşturucu pisliğine batmış olduğunu, başka bir yerde olsa bu hükümetin çoktan düşmüş olacağını belirtti.

Kontra rejimle ilgili, “ABD’nin işgalini kolaylaştırmak için silahlı çatışmayı tahrik eden emperyalizmin aşırı sağcı oyuncağı” nitelemesini yapan Chavez, “Kolombiya hükümetinin bütün kıtada savaşı kışkırtmak için elinden geleni yaptığı konusunda Venezüella halkını ve silahlı kuvvetlerini uyarıyorum” dedi.

Meclis Dış Siyaset Komisyonu Başkanı Roy Daza da, Venezüella televizyonuna yaptığı açıklamada, Uribe’nin Venezüella’nın Kolombiyalı gerillalarla ilişki içinde olduğu iddiasını sürdürmeye devam etmesinin onun “savaş istediği” anlamına geleceğini belirtti.

Hava sahasının ihlaliyle bir açıklama yapan Venezüella Dışişleri Bakanı Nicolas Maduro ise, ABD’nin Caracas Büyükelçisi Patrick Duddy’i, hava sahası ihlali ile ilgili bir açıklama yapması için dışişleri bakanlığına davet ettiğini belirterek, ABD’ye nota vereceklerini söyledi.

ABD ile Latin Amerika’daki tetikçisi Kolombiya rejiminin Venezüella şahsında bölge halklarına karşı giriştikleri bu saldırılar, savaş kundakçılarının kıtadaki “sol dalga”dan duydukları rahatsızlığın ifadesidir. Görünen o ki, Irak bataklığına saplandıktan sonra Latin Amerika’daki süreçlere müdahale etme olanakları daralan Washington’daki emperyalist zorbalar, kıtada gelişen işçi ve emekçilerin inisiyatifine daha fazla tahammül etmek istemiyorlar. 

ABD ile tetikçilerinin bu saldırganlığa devam etmeleri, kitle hareketine yaslanarak başa geçen yönetimleri daha net tutumlar almaya iteceği gibi, sınıf çatışmalarının kıta çapında sertleşmesini de kaçınılmaz kılacaktır. Kitlelerin politikleşme düzeyi, hem ABD emperyalizminin hem tetikçilerinin emekçiler nezdinde teşhir olmuş olması, “sol dalga” üzerinde yükselen yönetimlerin emekçiler lehine yaptığı bazı düzenlemeler, kıta halkları arasında enternasyonal dayanışmayı örme olanakları vb. olgular, işçi sınıfı ile emekçi müttefiklerinin önemli avantajları olduğuna işaret ediyor.

Bu olanaklar devrimci bir hesaplaşmanın zeminine dönüştürülebilirse, keskinleşmesi kaçınılmaz olan çatışmadan işçi sınıf ve emekçilerin kazanımla çıkma olasılığı yüksek olacaktır.

Kapitalizm apartheid kurbanlarını ırkçılaştırıyor!

Güney Afrikalı siyahlar ancak 1994’te ırkçı apartheid rejiminden kurtulabilmişlerdi. Bu vahşi rejimin yıkılması, uzun yıllara yayılan ve ağır bedellere mal olan direnişler sayesinde mümkün olmuştu.

Kapitalizmi korumak uğruna ırkçılıktan vazgeçmek zorunda kalan Güney Afrika burjuvazisi, istemeden attığı bu adımla hem düzenini tahkim etmiş hem de güçlü bir direniş hareketi olan Afrika Ulusal Kongresi’ni (ANC) düzen güçleri arasına katmayı başarmıştı.

Ezici çoğunluğu siyahlardan oluşan bu ülke emekçileri, önemli bir gelişme olan ırkçı rejimi yıkmayı başarmıştı, ancak kölelik ve yağma düzeni kapitalizmin çarkları yerli yerinde durmaya devam etti. Bu çarkın dişlileri arasında öğütülen işçi sınıfı ve emekçilerin ekonomik-sosyal taleplerinin karşılık bulması bir yana, sistemin krizi derinleştikçe gerilemeye başladı.

İşsizliğin yüzde 40’larda seyrettiği Güney Afrika’da son aylarda temel gıda maddelerine yapılan yüksek oranlı zamlarla emekçiler açlık sınırına dayandı. Hal böyleyken, yönetimde bulunan ANC hükümetine tepki gösteremeyenler, ülkede bulunan göçmenleri hedef alan ırkçı saldırılara başladı.  

Çoğunluğu Johannesburg’a yerleşen, üç milyonu Zimbabve’den kaçmış, diğerleri ise Mozambik, Nijerya, Malavi ve Kongo’dan gelen yaklaşık beş milyon göçmen bulunuyor Güney Afrika’da. Göçmenleri hedef alan saldırganlar, yabancı işçileri “iş çalmakla” suçlayarak vahşi saldırılarını gerekçelendiriyor.

Göçmenlerin yaşadığı baraka mahallelerini hedef alan saldırganların 30’u aşkın kişiyi öldürdüğü bildirildi. Göçmenlerin barındığı barakaları da yakan saldırgan güruhlara müdahale eden kolluk kuvvetlerinin göz yaşartıcı gaz ve plastik mermiler kullandığı, çatışmalar esnasında 200’ü aşkın saldırganın tutuklandığı belirtildi.

İşsizliğin asıl kaynağı olan kapitalist düzene karşı mücadele etme bilincinden yoksunluğun körleştirdiği güruhların göçmenleri hedef alması üzerine, özellikle Johannesburg’da binlerce kişi canını kurtarmak için farklı kurumlara sığınmak durumunda kaldı.

Cumhurbaşkanı Thabo Mbeki, şiddet olaylarını soruşturmak için bir uzman kurulu oluşturduğunu bildirirken, Afrika Ulusal Kongresi’nin lideri Jacob Zuma ise, “Güney Afrika’nın yabancı düşmanlığıyla meşhur olmasına izin veremeyiz” açıklamasını yaptı.

“Biz böyle davranmayız. Bunlar bizim kardeşlerimiz. Lütfen durun. Apartheid’la savaşırken Afrikalılar bizi destekledi. Teşekkürümüz çocuklarını öldürmek olamaz. Şiddet eylemiyle mücadelemize itibar kaybettiremeyiz” ifadelerinin yer aldığı bir çağrı yayınlayan Başpiskopos Desmond Tutu’nun “iyi niyetli” çabası da pek etkili olmadı.

Doğal kaynakları yönünden zengin olan Güney Afrika’da sorunların bu boyuta gelmesi ANC liderliği açısından utanç vericidir. Olaylar ırkçılığa karşı mücadele eden bir akımın anti-kapitalist olmadığı zaman savrulabileceği noktayı göstermektedir.

ANC’nin olaylara müdahalesi, sicili pek de temiz olmayan Güney Afrika kolluk kuvvetlerini sokağa salmaktan ibaret kalmıştır. Oysa anti-kapitalist mücadele işsizliğe, yoksulluğa, ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı en etkili mücadele yoludur. Böyle bir mücadele hattını örebilmeyi ise, düzene yamanmış akımlar değil, kapitalizme karşı devrimci tarzda direnenler başarabilir ancak.