23 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/21

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharın birikimlerini ileri taşıyabilmek için!..
   Düzenin has partisi CHP makyaj tazeliyor…
Kürt hareketinde çözüm tartışmaları ve 1 Haziran mitingi
Yeni TYM’ye dayalı faşist uygulamalar yeni bir boyut kazandı...
“İstihdam paketi” meclisten geçti...
Mayıs şehitleri anmalarından...
  Kapitalizmde gençliğe gelecek yok!
  Hak–İş: Sendikal hareketin
dip noktası!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  21. yüzyılda bir ölüm kampı: Tuzla cehennemi
  Gençlik hareketinden....
  İlbek işçileri (ne) kazandı!
  Sincan İşçilerin Birliği Kurultayı Hazırlık Komitesi sözcüsü ile kurultay süreci üzerine konuştuk...
  SİDER’den sempozyum hazırlığı...
  Eğitim–Sen Genel Kurulu’na ilkesiz ittifaklar damgasını vurdu!
  Dünyadan...
  TC ve Güney ilişkilerinin Kuzey’e etkileri M. Can Yüce
  A. Cihan Soylular Denizler’e ihanet ettiler...
  Bültenlerde...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yeni TYM’ye dayalı faşist uygulamalar yeni bir boyut kazandı...

Korktukça saldırganlaşıyorlar, saldırdıkça korkuyorlar! 

Yeni Terörle Mücadele Yasa Tasarısı yasalaştıktan sonra hukukçuların, ilerici ve devrimci kamuoyunun hemfikir olduğu bir nokta vardı: Yasanın devlet için geleceğe yatırım olduğu ve sonuçlarının zaman geçtikçe fark edileceği!..

Zaman geçtikçe bu yasanın faşizmin temel dayanaklarından biri olacağı ve her yöne çekilebilen kapsayıcılığı ile sermaye devletine sınırsız yasal manevra imkânı tanıyacağı da görülmüş oldu.

TMY’nin getirdiği en önemli yenilik “terör” tanımının yenilenmesi oldu. Yeni düzenleme tüm muhalif güçlerin “terörist” olarak tanımlanabilmesine olanak veriyordu. Bu çerçevede “suçu ve suçluyu övmek” fiili de yeniden tanımlandı ve kapsamı genişletildi. Artık herhangi bir flama, afiş, bildiri hatta eşarp “örgüt propagandası” olarak değerlendirebilecekti.

Bir başka önemli nokta ise aynı kapsamıyla basın organlarını vurması oldu. “Terör örgütleri”ne dair yayınlar sıkı biçimde denetlenecek, örgütlerin tanıtımını yapacak şekilde isimlerin, açıklamaların yayınlanması ve örgüt liderlerine dair yayınların yapılması engellenecekti. Bu kuralları ihlal edenler de topluca “terörist” kabul edilecekti. Bunların yanısıra idari amirlere verilen geniş yetkiler, toplantı ve gösteri hakkı gibi anayasada belirtilen pek çok hakkı sınırlandıran düzenlemeler TMY’de yeralıyordu.

Ciddi bir muhalefet ile karşılaşmadan yasalaşan TMY, ilerleyen aylarda çıkarılan Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu benzeri pek çok faşist yasa ile desteklenerek toplumsal muhalefeti yok etme görevine başladı. Yasa ile birlikte devleti “yasadışı” duruma düşüren pek çok uygulama da yasal sınırlara çekilmiş oldu. Bugün 1 Mayıs’ta yaşanan polis terörünü güya protesto eden CHP’nin yasaya tam destek verdiğini bir kez daha hatırlatmakta fayda var!

Uygulamalar hız kazandı!

Yeni TMY yasalaştığı ilk günden itibaren düşük dozda uygulamaya konuldu. Eylemlerde basın açıklamalarını okuyan kişiler eylemin ardından gözaltına alınmaya başlandı. İlk başta tepki çeken bu uygulama bir süre sonra olağanlaştı. 2007 1 Mayısı için Taksim çağrısı yapılmasının “suçu ve suçluyu övmek” kapsamına girdiği gerekçesiyle yasaklanması ve özellikle devrimci yayınların “örgüt propagandası yaptığı” gerekçesi ile hızla kapatılmaları da ilerleyen günlerde gündeme geldi. Tekil örnekler ile geçen yaklaşık bir yıllık zamanın ardından sermaye devleti yasayı “tüm hızıyla” uygulamaya koydu.

Düzenlemeler ile eyleme katılmak ve slogan atmak bile suç haline getirilmişti. Bu kapsamda polis tarafından katledilen Kevser Mırzak’ın cenazesine katılan ve aralarında Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası MYK üyesi Meryem Özsöğüt’ün de olduğu 12 kişi tutuklandı. 5 aydır tutuklu bulunan Özsöğüt’ün 15 Mayıs’ta görülen 3. duruşmasında “örgüt propagandası yaptığı ve evindeki dergi ve kitapların fazlalığı nedeniyle örgüt üyesi olduğu” iddiasına yer verilmesi, yasanın kapsamını bir kez daha ortaya koymuş oldu.

Yine son dönemde özellikle Adana’da pek çok kişi aylar önce katıldıkları basın açıklamaları nedeniyle tutuklandı. Devlet tarafından bilinçli bir operasyon şeklinde gerçekleşen saldırılarda, Kevser Mızrak’ın katledilmesinin protesto edilmesi, 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs çağrısı gibi pek çok eyleme katılındığı gerekçesi ile onlarca kişi tutuklandı.

Son olarak Alınteri gazetesi temsilcisi Mine Kaynak’ın 8 Mart eyleminde basın metnini okurken “kırmızı t-shirt” giymesi tutuklanmasına “sebep” oldu. Kırmızı t-shirt savcı tarafından “örgüt üniforması” olarak nitelendi ve Kaynak’ın tutuklanması için kanıt olarak gösterildi.

12 Eylül’ün yapamadığını TMY yapacak!

Son günlerin en çok konuşulan uygulaması ise devrimci önder Mahir Çayan’ın “Toplu Yazıları”nın toplatılması oldu. Böylece devlet katlederek devrimcilerden kurtulamadığını ve düşüncelerinin asıl “tehlike”yi oluşturmaya devam ettiğini de itiraf etti. Toplatma kararı şu sözlerle gerekçelendirilmeye çalışılıyor: “İsimleri kamuoyunca bilinen ve kolluk kayıtlarında bulunan belli terör örgütleri ile ilgili terör örgütü ismi verilerek yüceltildiği, okuyuculara objektif kriterle değil, yüceltici ifadelerle terör örgütünden bahsedilip, somut bir şekilde şiddet teşvik edildiği, özellikle kitabın son kısımlarında THKC ve THKP gibi yasadışı örgütlerin propaganda mahiyetinde bildirimlerine yer verildiği dikkate alındığında…”

İsmi geçen örgütlerin bugün varolmadığı ancak ortaya konan devrimci geleneğin halen varolduğu düşünüldüğünde, düzen cephesinden verilen bu karara şaşırmamak gerekiyor. Yeni TMY’nin 12 Eylül cuntasının uygulamalarını devam ettirmek için vazgeçilmez bir araç olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.

Korkmakta haklılar!

Düzenin tüm bu saldırılarına karşı, son sözü Mahir Çayan’ın 37 yıl öncesinin Türkiye’sinde söylediği sözlere bırakalım. Bu sözler, korkularının sebebini görmek ve korkmakta haklı olduklarını söylemek için yeterli olacaktır:

“Ekonomik ve politik buhran hızla derinleşiyor. Hakim sınıflar kendi aralarında çeşitli fraksiyonlara bölünmüş, düzeni kendi resmi kanunlarıyla koruyamaz duruma gelmişlerdir. Bu yüzden, devrimciler üzerinde, karşı-devrim cephesinin baskı, şiddet ve cebri görülmedik bir derecede artmıştır. Temsili demokrasi hızla rafa kaldırılmaktadır. Artık sosyalist politikanın devrimci cesaretle sürdürülebileceği bir ülke haline gelmiştir Türkiye. (…)

“Artık devrimciliğin ölçüsü geçmişteki kahramanlık menkıbeleri değil, devrimci pratiktir. Savaş açıktır, savaşanlar da açıktır ve ortadadır. Ve savaşmaya azimli olanlar, aktif mücadeleye hazır olanlar ve bizzat savaşanlar devrim meydanında kalmıştır.” (Mahir Çayan, Devrimde sınıfların mevzilenmesi, 1971)