23 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/21

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharın birikimlerini ileri taşıyabilmek için!..
   Düzenin has partisi CHP makyaj tazeliyor…
Kürt hareketinde çözüm tartışmaları ve 1 Haziran mitingi
Yeni TYM’ye dayalı faşist uygulamalar yeni bir boyut kazandı...
“İstihdam paketi” meclisten geçti...
Mayıs şehitleri anmalarından...
  Kapitalizmde gençliğe gelecek yok!
  Hak–İş: Sendikal hareketin
dip noktası!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  21. yüzyılda bir ölüm kampı: Tuzla cehennemi
  Gençlik hareketinden....
  İlbek işçileri (ne) kazandı!
  Sincan İşçilerin Birliği Kurultayı Hazırlık Komitesi sözcüsü ile kurultay süreci üzerine konuştuk...
  SİDER’den sempozyum hazırlığı...
  Eğitim–Sen Genel Kurulu’na ilkesiz ittifaklar damgasını vurdu!
  Dünyadan...
  TC ve Güney ilişkilerinin Kuzey’e etkileri M. Can Yüce
  A. Cihan Soylular Denizler’e ihanet ettiler...
  Bültenlerde...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Düzenin has partisi CHP makyaj tazeliyor…

Anayasa Mahkemesi’nde görülen AKP kapatma davası, düzen cephesinde seçim tartışmalarının gündemleşmesine yolaçtı. Özellikle AKP ve CHP kurmayları, Anayasa Mahkemesi’nden kapatma ve Tayyip Erdoğan’ı da kapsayacak bir siyaset yasağı çıkması durumunda sonbahar-kış aylarında seçim olasılıkları üzerinde çalışmaya başladı. Erdoğan’ın “erken genel seçim gündemde yok” demesine rağmen, AKP kurmayları “her şey masada” diyorlar.

Tayyip Erdoğan’a siyaset yasağı gelmesi durumunda, hakkında milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle dondurulmuş ceza davalarının yeniden görülmeye başlama olasılığı hiç de uzak bir ihtimal değil. Seçime kadar olan sürede Erdoğan milletvekili adayı olmasına engel bir ceza alırsa, o zaman bağımsız olarak dahi Meclis’e giremeyecek, bu durum AKP’de kaçınılmaz bir kargaşaya ve zayıflamaya yol açabilecek.

Kuşkusuz bu olasılık CHP’nin iştahını kabartıyor. CHP, yerel seçimin de öngörülenden daha erken bir tarihte olabileceği fikrinden hareketle, seçim kampanyasını başlatmış bulunuyor. CHP’nin bu davranışı sonbaharda bir erken seçimin ihtimal dahilinde olduğunu gösteriyor. AKP’nin kapatılacağını veya en azından zayıflayacağını hesaplayan CHP, bu sayede bir erken seçimden kolay zaferle çıkabilme hesabında ve çabasında.

Baykal ve CHP’sinin son günlerde emekçilerle yakınlaşma çabası içinde olması da bu hesaba dayanıyor. Oysa tıpkı AKP gibi CHP de bir düzen partisi ve hemen tüm temel konularda AKP ile benzer yaklaşımlara sahip. Bu nedenle, emekçilerin sorunlarına çözüm üretme yeteneğinden de, imkanlarından da yoksun.

CHP’nin işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt halkı içerisinde bir umut haline gelmeye dönük manevraları dikkat çekiyor. Örneğin, Nisan ayının sonunda yapılan 32’inci Olağan Kurultayı’nda CHP lideri Deniz Baykal emekçi kitleleri demagoji ile etkileme çabasına yöneldi. Bilindiği gibi CHP uzun sayılabilecek bir zamandan beri sosyal demagoji yapmaktan uzak duruyordu.

Baykal Kurultay’da, demagojilerinin hedefine Kürtler’i de koymayı ihmal etmeyerek, “Kürt kökenli vatandaşlarımıza sahip çıkacağız, onları başımızın üstünde tutacağız” diye konuştu. Kurultay Sonuç Bildirgesi’nde Kürt sorununa ayrı bir yer veren CHP, ilk kez asimilasyondan, Kürt sorunundan, anadilin öğretilmesinden bahsetti. Sonuç bildirgesinde, “... iktidarın bu sorun (Kürt sorunu) hakkında sadece laf ürettiği, takiye yaptığı, çözümden kaçındığı” dile getirilerek, “Devletin kimseyi asimile etmeye hakkı yoktur… Kişisel, kültürel haklar, temel insan hakkıdır…” denildi. Ayrıca CHP Kurultayı’nda ilk kez Kürtçe müzikler çalınıp halaylar çekilmesi de dikkat çekti. Salonda sık sık Aynur Doğan’ın Keçe Kurdan (Kürt kızı), Ciwan Haco’nun “Si u se gule” (33 Kurşun) adlı parçaları çalındı.

Yine ufukta beliren seçime hazırlık çerçevesinde CHP, polisin İstanbul’da 1 Mayıs’ta işçi ve emekçilere yönelik saldırgan tutumunu da meclis gündemine taşıdı. Polisin saldırgan tutumunu “polis içerisindeki tarikatçı örgütlenmeye” bağlayarak bilinç bulandırmayı da ihmal etmedi. Sanki içerisinde tarikatçı örgütlenme olmasa, polis, işçi ve emekçi hareketini bastırmak üzere örgütlenmiş bir kurum olmaktan çıkacak!

CHP, “iyi polis-kötü polis” ayrımı üzerinden devlet kurumlarının aklanmasına hizmet ederek geleneksel rolünü oynamakta, işçi ve emekçi kitlelerin, hatta Kürt halkının öfke ve tepkisini yedeklemeye çalışmaktadır. CHP’nin Taksimciliği, 6 Mayıs anması yapması ve Kurultay’da Kürtler’e göz kırpması vb. gibi politikalar izlemesi, istismarcılıkta sınır tanımazlığının yeni kanıtlarıdır sadece. Açıktır ki, hükümette CHP olsaydı, işçi ve emekçiye “ordumuza, polisimize güvenelim”den başka bir şey demeyecek, bugün AKP hükümeti eliyle uygulanan sosyal yıkım politikalarını aynen sürdürecekti.

CHP’nin tarihi, işçi ve emekçilere yönelik ekonomik ve sosyal yıkım saldırılarının tarihidir. Aynı CHP, emek düşmanı Kemal Derviş’i bağrına bastı. Derviş bir Dünya Bankası memuruyken, İMF’nin dayatmasıyla ekonomiden sorumlu bakan olmuş, işçi ve emekçilere yönelik tarihin en kapsamlı sosyal yıkım programının altına imza atmıştı.

Dünya Bankası memuru Derviş’i İMF’ye güven vermek için bağrına basan Deniz Baykal’ın ta kendisiydi. İşçi ve emekçileri sefaletin kör kuyusuna iten ekonomi politikalarının mimarı Kemal Derviş’i, “başarılı bir ekonomi programı uyguladı” diyerek alkışlayan da D. Baykal’ın kendisidir.

Hatırlanacağı üzere, CHP ile aynı gelenekten gelen SHP daha sonra CHP ile birleşti. DYP-SHP koalisyonu sürecinde yaşananlar biliniyor. Bu dönemde 5 Nisan kararları İMF’nin direktifleri doğrultusunda uygulandı. İşçi ve emekçiler bu sosyal yıkım programı nedeniyle bir gecede gelirlerinin yarısını kaybettiler. Bir dizi özelleştirme sonucunda binlerce işçi işsiz kaldı. Yapısal uyum programları çerçevesinde imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasının altına Tansu Çiller’le birlikte imza atan diğer isim bizzat Deniz Baykal’dı ve o zamanında bunu büyük bir zafer olarak nitelemişti.

AKP onlarca emek düşmanı yasayı meclisten geçirirken, CHP’nin yaptığı tek şey meclis görüşme salonunu terketmek oldu. Bu tutum AKP’nin saldırı yasalarını muhalefetsiz bir ortamda rahatça meclisten geçirmesinin önünü açtı. Son günlerde işçi ve emekçilere şirin gözükmeye çalışan Baykal’ın CHP’si, sosyal yıkım programlarını engellemek için bırakalım alanlara çıkmayı, mecliste muhalefet yapmayı dahi göze alamadı. Emek düşmanı yasaların çıkmasına örtülü destek verdi. Saldırı yasaları sorunsuzca mecliste onaylandı.

11 Eylül sonrasında uluslararası planda Türkiye’nin artan öneminden bahseden, “Türkiye bölgede yönlendirici konuma gelebilir” diyerek o günkü hükümeti BOP’a destek vermesi için uyaran da Deniz Baykal’ın ta kendisiydi. Çünkü sözkonusu olan sermayenin yüksek menfaatleriydi.

Deniz Baykal’ın “stratejik ortak” diye tanımladığı ABD’den duyduğu tek rahatsızlık Güney Kürdistan’da yaşananlar ve bu konuda sermaye devletinin “kırmızı çizgileri”nin dikkate alınmamasıdır. Deniz Baykal, “Barzani tehdittir. Türkiye gerekirse bu tehdidi yoketmek için Kuzey Irak’a girmelidir” diyerek sınır ötesi hava ve kara harekatını hararetle savunabildi.

Baykal ve CHP’si, tarihi boyunca bu topraklarda yüzyıllardır kardeşçe birarada yaşayan halkların kimliğini ve meşru haklarını inkar etmiş, kudurgan bir şovenizmin ve ırkçılığın bayraktarlığını yapmıştır. Bugün de bu davranış çizgisini sürdürmektedir. Deniz Baykal’ın son CHP Kurultayı’ndaki “Kürt açılımı” basit oy avcılığına dayalı bir manevradan ibarettir.

CHP düzenin has bir partisidir. Tüm düzen partileri gibi sermayeye hizmet, işçi ve emekçilere düşmanlık varlık nedenidir. Onun tek hedefi sosyal demagoji silahını kullanarak, AKP’den kopan ve arayış içinde olan işçi ve emekçilerin desteğini almak, onların devrimci bir kanala akmasını engellemektir. CHP’nin işçi ve emekçilere açlık ve sefaletten, demokratik hak ve özgürlüklerin gaspından, Kürt sorununda imha ve inkâra dayalı çözümden başka verebileceği hiçbir şey yoktur.

Burjuva düzen partileri işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin bilinçlerini bulandırarak, onları düzeniçi çözümlerle oyalayarak devrim yürüyüşünü engellemeye çalışırlar. Bunun panzehiri, devrim ve sosyalizmin tek kurtuluş yolu olduğunun başta işçiler olmak üzere bütün emekçi sınıf ve katmanlara, günlük mücadeleleri içinde yer alınarak, bu mücadelelere fiilen önderlik edilerek gösterilmesidir.