23 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/21

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharın birikimlerini ileri taşıyabilmek için!..
   Düzenin has partisi CHP makyaj tazeliyor…
Kürt hareketinde çözüm tartışmaları ve 1 Haziran mitingi
Yeni TYM’ye dayalı faşist uygulamalar yeni bir boyut kazandı...
“İstihdam paketi” meclisten geçti...
Mayıs şehitleri anmalarından...
  Kapitalizmde gençliğe gelecek yok!
  Hak–İş: Sendikal hareketin
dip noktası!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  21. yüzyılda bir ölüm kampı: Tuzla cehennemi
  Gençlik hareketinden....
  İlbek işçileri (ne) kazandı!
  Sincan İşçilerin Birliği Kurultayı Hazırlık Komitesi sözcüsü ile kurultay süreci üzerine konuştuk...
  SİDER’den sempozyum hazırlığı...
  Eğitim–Sen Genel Kurulu’na ilkesiz ittifaklar damgasını vurdu!
  Dünyadan...
  TC ve Güney ilişkilerinin Kuzey’e etkileri M. Can Yüce
  A. Cihan Soylular Denizler’e ihanet ettiler...
  Bültenlerde...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devrimci baharın birikimlerini ileri taşıyabilmek için!..

1 Mayıs’la taçlanan “devrimci bahar” sürecinin sağladığı birikim ve olanaklar devrimci güçler tarafından değerlendirilmeyi, yani daha ileri taşınmayı beklerken, işbirlikçi burjuvazi kendi sahasındaki kriz ve açmazları kolayca aşma olanağından yoksun bulunuyor. Kapitalist/emperyalist sistemin kontrol etmekte zorlandığı küresel ekonomik krizin giderek yayılma eğiliminde olması ise egemenlerin açmazını derinleştiriyor.

1 Mayıs’ta işçi sınıfı ile emekçilere saldırma ve Kürt halkı üzerine bomba yağdırma konusunda tam bir uyum sergileseler de, egemenler arası çatışma ve dolayısıyla rejim krizi tüm hızıyla devam ediyor. Çatışmanın yakın gelecekte belli bir dengede tutulmasını sağlayacak belirtilere de henüz rastlanmıyor. Emperyalist efendilerin, özellikle Washington’dakilerin çatışmaya doğrudan müdahale etmemeye özen gösterdikleri ise, bir dengenin oluşması için koşulların yeterince olgunlaşmadığına işaret ediyor. Zira emperyalist efendiler, iki taraftan da vazgeçebilecek durumda olmadıkları için, taraflarla ilişkileri iyi tutma taktiğini sürdürüyorlar. AKP’nin kapatılması davasıyla ilgili olarak Washington’dan farklı görüşlerin yansıması tablonun özünü değiştirmiyor, tam tersine, her iki tarafı da idare etme politikasına uygun düşüyor.

Krizin derinleşme olasılığının arttığı bir dönemde işçi sınıfı ile emekçilerin düzen saldırılarına karşı sesini yükseltmesi, işbirlikçi burjuvazi ve onun iktidarının bir diğer kaygı nedenidir. 1 Mayıs’ta sergiledikleri vahşi saldırganlığın önemli nedenlerinden biri de bu kaygıdır. Zira krizin faturasının işçi ve emekçilere ödetilmesi kapitalist rejimlerin en temel kurallarından biridir. Bu ise, zaten sermeye iktidarının yoğun saldırılarına maruz kalan emekçilerin önüne yeni faturaların sürülmesi anlamına gelecektir. Sınıf hareketinin gelişme eğiliminde olduğu bir dönemde saldırı dozunun arttırılması -ki krizin derinleşmesi bunu zorunlu kılacaktır- büyük ihtimalle hareketin gelişim seyrini hızlandıracaktır.

Emekçilere düşmanlık ve emperyalizme uşaklıkta birbiri ile yarış halinde olsalar da, egemenlerin olası bir krizi iktidar uğruna çatışırken karşılaması, rejim açısından bir zaafiyete işaret ediyor. Halen işbaşındaki hükümeti kuran partinin kapatılma ile karşı karşıya olması, dahası düzen cephesinde bunun alternatifinin henüz hazırlanamadığı bir dönemde gündeme gelmesi, Amerikancı rejimin bir diğer açmazıdır.

Egemenler arası çatışma hangi düzeyde seyrederse seyretsin, Amerikancı rejim ve onun “dinci-laik” tarafları, olası bir krizin faturasını işçi sınıfı ile emekçilere ödetmek için her yola başvuracaklarından kuşku duyulamaz. Zira rejimleri müzmin bir kriz içinde debelendiği için, krizleri yönetme konusunda deneyimli olan işbirlikçi burjuvazinin pervasızlığına, ancak işçi sınıfının örgütlü gücü set çekebilir.

Sermaye iktidarının egemenler arası çatışma ve kriz açmazıyla karşı karşıya bulunması, elbette rejim adına bir zaafiyete işaret eder. Ancak bu kadarının ne işçi sınıfına ne de devrimci harekete özel avantajlar sağlaması beklenmemelidir. Zira esas sorun, devrimci öznelerin, düzenin açmazlarının sağladığı olanakları, öteki emekçi katmanları da ardından sürüklemeye yetenekli biricik gerçek güç olan devrimci bir sınıf hareketi geliştirmek yönünde seferber edebilmelerinde düğümlenmektedir.

Kazanımların ileri taşınması yönünde gerekli hassasiyetin gösterilip gösterilmediğinden bağımsız olarak, “devrimci bahar”ın doruğu olan 1 Mayıs’ın politik kazanımla sonuçlandığına dair ortak bir değerlendirme mevcuttur. Sermaye iktidarının önemli açmazlarla karşı karşıya bulunduğu gözönüne alındığında, işçi sınıfı ile devrimci hareketin hanesine yazılan bu kazanımın önemli olduğunu vurgulamak gerek.

Yıllardır sermaye saldırılarına karşı kayda değer bir direniş geliştiremeyen işçi sınıfının ölü toprağını silkeleyip atması düzenin efendileri tarafından da yakından izlenmekte, Amerikancı rejim ve hizmetindeki AKP hükümeti bu gelişimi baltalayabilmek için farklı taktiklere başvurmaktadır. Devlet terörünün yanısıra sendikalarda yuvalanmış Truva Atları’nı, dinci gericiliğin temel dayanakları olan tarikatları, kokuşmuş medyayı da etkin bir şekilde kullanıyorlar. Devletin sıçrama potansiyeli taşıyan sınıf hareketini baltalamaya özel bir önem vermesinin bir diğer nedeni, bu gelişimin sınıfın devrimci siyasi temsilcileriyle yakınlaşmasını, giderek birleşmesini sağlayacak uygun bir zemin yaratabilecek olmasıdır.

O halde sermaye iktidarının saldırı ve manevralarını sınıfla birlikte karşılamanın hazırlığına şimdiden girişmek gerekiyor.

Karşıt kutuplarda bulunan, çıkarları zıt iki sınıfın 1 Mayıs’ta karşı karşıya geldiğini vurguluyoruz. 1 Mayıs’taki karşılaşmanın hem sembolik hem politik bir anlamı olmakla birlikte, gerçekte iki dünyanın karşıtlığı sürekli olduğu gibi kaçınılmazdır da. Başka bir ifadeyle, aralarında uzlaşmaz çelişki bulunan bu iki sınıf, işçi sınıfı ile kapitalist sınıf, hayatın her alanında ve her zaman karşı karşıyadır. Asalak kapitalistler için bu durum her zaman için açıkken, yazık ki aynı açıklığın işçi sınıfı için de geçerli olduğunu söyleyecek durumda değiliz henüz. Ancak kitle hareketinin gelişimi bu bilincin işçi sınıfı saflarında da yayılmasını sağlar zamanla. Bu temel önemde ihtiyacı gözeterek komünistler, sınıfa yönelik propaganda-ajitasyon ve örgütlenme faaliyetlerinde bu karşıtlığı özenle döne döne vurgulamalı, sınıfı kendi gündemleri üzerinden eyleme çağırırken, şu veya bu düzen gücünün yedeğine düşmemesi gerektiği konusunda da döne döne uyarmalıdırlar.

Sınıf devrimcileri, 1 Mayıs’ın direniş ruhunu diri tutmak, mücadele sürecinin işçi sınıfı saflarında yarattığı özgüveni pekiştirmek için azami çaba sarfetmelidir. Sınıf eksenli yaz dönemi faaliyetini örerken bu önceliklere dikkat etmeli, mücadele sürecinin biriktirdiği olanakları sınıfın örgütlü gücüne sıçratma perspektifiyle hareket etmelidirler.

Planlanmış yaz faaliyetini örgütlerken, başlayan TİS süreçlerine dönük bir hazırlığımız da olmak durumundadır. Yerellerdeki güçlerin önünü açacak merkezi bir planlamayla sürece hazırlanmalı, olası ihmal ve zaaflara meydan bırakılmamalıdır.

Belirtmek gerekiyor ki, ivmelenen bir mücadele sürecinin ardından gündeme gelen TİS’lerde önceki yıllarda olduğu gibi satış sözleşmelerine imza atmak kolay olmayacaktır. Bu durum, işçi sınıfının grev ve direnişlerle mücadeleyi geliştirme ihtimalini de yükseltmektedir. Grev ve direnişlerin gündeme gelmesi ise, sürece müdahale etme olanaklarını genişleteceği gibi, sınıf eksenli devrimci faaliyetin sınıf saflarında daha yaygın bir karşılık bulmasını da sağlayacaktır.

Bu alandaki başarımız, bahar döneminde ivme kazanan mücadelenin sağladığı birikimi ileri taşımanın da imkanı ve güvencesi olacaktır.