9 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/19

  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı ve emekçilerin öfkesini büyütelim!
   Kandil’in bombalanmasıyla ABD planı yeniden yürürlükte!
1 Mayıs Taksim direnişi ruhunu kuşanalım!
1 Mayıs direnişi ve CHP’nin hesapları!
1 Mayıs eylemlerinden...
Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan açıklama:
  Zulmün borazanı dinci–gerici medyanın
1 Mayıs’a kin kusma ayini!
  Denizler’i savunmak, devrimi savunmaktır!
  Devrimci mirası yaşatmak,
daha ileriye taşımakla mümkündür!
  Taksim kararlılığının kazanımları
  1 Mayıs gözlemlerinden...
  Faşist zorbalardan hesap sorma zamanı…
  Gençlik hareketinden...
  Adana Sanayi İşçileri Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Dünyadan...
  1 Mayıs: İslami faşizmin turnusol kağıdı
Yüksel Akkaya
  1 Mayıs 2008’in öğrettikleri
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

1 Mayıs 2008’in öğrettikleri

M. Can Yüce

TC’nin 1 Mayıs 2008’de sergilediği vahşi bastırma tavrı, özünde, 1 Mayıs 1977’de gerçekleştirdiği katliam çizgisinin açık, remi ve pervasız bir devamıdır! Amaçları açıktı:

İşçileri, emekçileri, onların sendikalarını ve devrimcileri bastırmak, yıldırmak ve teslim almaktı, icazetli 1 Mayıslar’ı yaratmaktı. Hükümetin 1 Mayıs’ı “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kabul etmesinin bir nedeni de buydu! 1 Mayıs’ın özünü boşaltmak için “Sizin istediğiniz biçimde ve yerde değil, devletin istediği biçimde ve alanda 1 Mayıs’ı kutlayabilirsiniz” diyor, bunu sopa, cop, bombalar, panzer ve diğer şiddet araçlarıyla dile getiriyorlardı!

Bu amaçlarına ulaşmak için günler öncesinden hazırlandılar. İstanbul’a güç yığdılar, tatbikat yaptılar ve günler süren beyin yıkama mekanizmalarıyla saldırı timlerini gerçek anlamda gözü dönmüş bir işçi, halk ve insan düşmanı haline getirdiler. Kuşkusuz bu, bir devlet politikasıydı, işçi ve emekçilere yaklaşımın özetiydi; yıllardır uygulanıyor, 12 Eylül ile yeniden düzenleniyor ve kurumlaştırılıyordu.

İşçi ve onun sembolik ifadesi olan, işçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan, Türkiye’de işçi kararlılığının vurgulandığı gün olan 1 Mayıs’a kesin başarı, kararlılık ve geri dönülmezlik parolasıyla saldırdılar… Saldırı çok yönlü, vahşi, hiçbir ölçü, sınır ve kural tanımıyordu. Savaşlarda bile dokunulmaz kabul edilen, en azından hukuki olarak böyle olan hastaneler bile gaz bombalarından nasibini aldı. Bu ölçü, sınır ve kural tanımamanın en somut göstergelerinden biriydi. Amaç salt işçi ve emekçileri harekete geçmeden bastırmak değildi. Kuşkusuz bu var ve genel planın ilk temel halkası niteliğindedir. Ama bunun ötesinde bir “cezalandırma”, yıldırma ve teslim alma ve bu anlamda geleceğe “yatırım yapma” hedefi de gözlerden ırak tutulmamalıdır! Yani özel savaş rejimi olan TC’nin hedefinde salt 2008 1 Mayısı değil, gelecek yılların 1 Mayıs’ı, işçileri ve emekçilerin mücadele ruhu, bilinci ve araçlarından yoksun bırakma stratejik hedefi var; onlara yön veren bu olmuştur. 1 Mayıs’a düşmanlığın özü, tamı tamına da budur!

1 Mayıs’ta İstanbul’da hiçbir ölçü, sınır ve kural tanımadan emekçilere, onların sendikalarına ve devrimcilere saldıran TC, aynı gün Kandil’i ağır bombardımana tabi tutuyordu. Bu, bir rastlantı mı?

Kesinlikle hayır! 1 Mayıs’a saldırı planı ile Kürt halkını bastırma, yok etme ve teslim alma stratejisi aynı devletin çizgisidir ve bu ikisi birbirini tamamlayan bir bütünü anlatmaktadır! Bu iki stratejik hedef, TC tarafından varoluş gerekçesi olarak kabul edilmektedir! Bu iki saldırının verdiği “birleşik” mesajın gözlerden ve bilinçlerden kaçırılmaması gerekir!

1 Mayıs’tan birkaç gün önce Sakarya’da DTP’lilerin düzenlediği bir şenliğe karşı geliştirilen linç girişimi de bir rastlantı değildir. Kürt düşmanlığını kitlesel kırım boyutlarına çıkarma girişimi, el altında tutulan bir devlet politikasıdır! Koşulları ve zamanı olgunlaştığında bu politikanın hayata geçirileceğinden kuşku duymamak gerekir. Bu aşamada bir tehdit, teslim almada, hareketsiz kılmada bir korkutma aracı olarak kullanılmaktadır, ama bunun gelecek açısından bir hazırlık ve gerekli zeminleri oluşturma yönünü de unutmamak gerekir!

Bunlardan kısaca çıkarılması gereken çok temelli bir ders var. O da şudur:

İstanbul’daki işçi ve emekçi, Kürdistan’ı bombalayan devleti, DİSK’i bombalayan aynı devleti, İstanbul’un her alanını işçi ve emekçileri bastırma, cezalandırma ve teslim alma alanına çeviren aynı devleti, uyguladığı bu iki çizginin birbiriyle kopmaz bütünlüğünü kavramak, bu kavrayışla sınıf duruşunu mutlaka sömürgeciliğe karşı tavırla birleştirmek durumundadır! Başka bir ifadeyle 1 Mayıslar’da Taksim’i fethetmenin yolu, Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesiyle enternasyonalist anlayıştan, bunun somut ifadesi olarak birleşik devrimci mücadeleden geçtiği bir kez daha ortaya çıkmıştır!

Aynı şekilde Kürdistan’da geliştirilen mücadelenin başarısı, İstanbul’da 1 Mayıslar’da yürüyen işçi ve emekçilerle kolkola yürümekten geçtiği, Sakarya’da sergilenen linç girişimlerini, onun arkasındaki ırkçı şoven anlayışı boşa çıkarmanın yolu, yine 1 Mayıslar’da yürüyen işçi ve emekçi ile geliştirilecek birleşik mücadeleden geçtiği çok açıktır!

1 Mayıs 2008’de ortak mücadele örnekleri, bilinçli, organik-örgütlü boyutları çok zayıf olmakla birlikte az olmamıştır. Başta Amed olmak üzere birçok Kürdistan merkezinde 1 Mayıs kutlamaları gerçekleşmiştir. Metropol kentlerinde de Kürt işçi ve emekçileri sınıf kardeşleriyle birlikte alanlara çıkmış, sokaklarda devlet vahşetine karşı ortak direnişlerde yerini almıştır. Ancak bunların yetersiz olduğu, henüz Newroz’u sahiplenme düzeyine çıkmadığı da bir gerçektir. Burada sorun Kürt işçi ve emekçilerinin 1 Mayıs’ı Newroz’u sahiplendiği biçim ve düzeyde sahiplenmesidir. Bu düzey farkının aşılmasının da ancak Kürdistan işçi ve emekçi sınıflarının KUKM’deki örgütlü varlığının gelişmesine bağlı olduğu bir olgudur. Bu eksikliği kavrayarak bunun aşılması doğrultusunda bilinçli ve örgütlü bir çaba sergilemek çok önemli ve günün dayattığı bir görev olmaktadır!

1 Mayıs 2008 kutlamalarının değinilmesi gereken başka önemli dersleri var. Devletin tüm vahşi bastırma ve yıldırma hareketlerine ve sendika yöneticilerinin ikircikli tutumuna rağmen 1 Mayıs 2008’de çok önemli bir direniş sergilenmiştir! Bir bakıma her sokak bir Taksim’e dönüştürülmüş ve 1 Mayıs kararlılığı, boyun eğmezliği çok net bir biçimde vurgulanmıştır. Bu anlamda estirilen terör, politik ve psikolojik olarak geri teptirilmiştir!

Bu boyun eğmez, 1 Mayıs’ın özüne uygun gelişen devrimci direniş, bundan sonraki işçi hareketi açısından önemli bir gelişme eğilimine, olanağına işaret etmektedir. Bu direniş sürecinde bu eğilim çok daha net bir biçimde belirginleşmiş ve güçlenmiştir! Önümüzdeki dönemde bu eğilimin gelişme ve politikada ağırlığını hissettirme olasılığı çok güçlüdür! Bu noktada devrimci politik partilere, sendikalara büyük görevler düşmektedir.

Ancak SSGSS’ye karşı direnişte sonuç alıcı eylem biçimi ve kararlılığından uzak kalan, 1 Mayıs’ta ikircikli tutumlarını sürdüren sendikaların var olan yönetimiyle gelişme ve güçlenme eğiliminde olan sınıf hareketini çok daha etkili noktalara taşımak son derece güçtür, hatta olanaksızlık düzeyinde… Bununla birlikte 1 Mayıs devrimci direnişi, devletin sergilediği vahşet hareketi sendikalarda da yeniden saflaşma sürecini başlatabilir… Bu anlamda sendikalar da önemli bir kavşak noktasına gelip dayanmışlardır. İşçi sınıfı hareketi karşısında devletin ne olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Uzlaşıcı, boyun eğişçi duruşların ne anlama geldiği de öyle… Bütün bu noktaların daha yoğun tartışılacağından ve önemli sonuçlar doğuracağından kuşku duymamak gerekir!

Bir kez daha ortaya çıktı ki, geleceğe güven ve umutla yürüyebilmenin, kazanmanın yolu, direnişten geçmektedir! 1 Mayıs 2008 direnişinin öğrettiği en önemli derslerden biri budur!

6 Mayıs 2008