9 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/19

  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı ve emekçilerin öfkesini büyütelim!
   Kandil’in bombalanmasıyla ABD planı yeniden yürürlükte!
1 Mayıs Taksim direnişi ruhunu kuşanalım!
1 Mayıs direnişi ve CHP’nin hesapları!
1 Mayıs eylemlerinden...
Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan açıklama:
  Zulmün borazanı dinci–gerici medyanın
1 Mayıs’a kin kusma ayini!
  Denizler’i savunmak, devrimi savunmaktır!
  Devrimci mirası yaşatmak,
daha ileriye taşımakla mümkündür!
  Taksim kararlılığının kazanımları
  1 Mayıs gözlemlerinden...
  Faşist zorbalardan hesap sorma zamanı…
  Gençlik hareketinden...
  Adana Sanayi İşçileri Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Dünyadan...
  1 Mayıs: İslami faşizmin turnusol kağıdı
Yüksel Akkaya
  1 Mayıs 2008’in öğrettikleri
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İrade çatışmasında kaybeden sermaye devleti oldu...

Taksim kararlılığının kazanımları

2008 1 Mayısı birçok yönüyle tartışılmaya devam ediyor. Hem düzen güçleri, hem “sınıf cephesi”nde yer alanlar, hem de kalbi sınıf mücadelesinden yana atan güçler ortaya çıkan tablo ve tutumlar üzerine çeşitli değerlendirmeler yapıyorlar. Türkiye’deki sınıf mücadelesinin seyri açısından önemli bir eşiği ifade eden 1 Mayıs tablosu kuşkusuz daha da irdelenmeyi gerektiren önemli bir deneyim durumunda.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, 2007 1 Mayısı’nda, Taksim’e girilmesinin hemen sonrasında, Taksim’in “artık 1 Mayıs alanı” olduğunu ifade ettiğinde, kendi kararlılıklarının ötesinde bir tutumu açıklamıştı. Onbinlerce işçi ve emekçinin Taksim ısrarı ve kararlığı Çelebi’ye bu açıklamayı yaptırmıştı. Nitekim, 2007’den 2008’e, aradan geçen bir yıllık süreçte Türkiye’de sınıf mücadelesinin genel tablosunda esasa ilişkin bir değişiklikten bahsedilemese de, işçi sınıfı ve emekçiler cephesinde küçümsenemeyecek önemli gelişmeler yaşandı. Temelinde 2007 Taksim 1 Mayıs’ı kararlılığının durduğu, parçalı ancak sonuçları itibarıyla kazanımlarla sonuçlanan mücadele süreçleri, toplamda emekçiler lehine sonuçlar yarattı.

Bu yılın 1 Mayıs’ı öncesinde GSS saldırısına karşı gelişen İstanbul merkezli mücadele genel planda varolan havayı bir anda güçlendirdi. Ne var ki, bu güçlü atmosfer, yine kısa zaman içerisinde yaşanan bir dizi gelişmeyle birlikte yerini belirsiz bir havaya bıraktı. Bu belirsizlikte yasa karşıtı mücadelede emekçileri yalnız bırakan sendika bürokratlarının payı büyüktü. Fakat yine de bu belirsizliğin mücadele azmini kırdığı söylenemez. Zira tabandaki tepkiyle birlikte sendika merkezlerinden ve ara kademe sendika yönetimlerinden konfederasyonlardaki bürokratlara anlamlı ve sert tepkiler yöneldi. Türk-İş, DİSK, ve KESK’de de benzer biçimde yükselen bu tepkiler, sosyal güvenlik yasası karşıtı mücadeleden hızla çark edenleri bir kez daha bir araya getirdi. Kısa süreli de olsa, inisiyatifi elinden kaçırma korkusu yaşayan üç konfederasyonun bürokratları, gönülsüz bir biçimde 1 Mayıs’ı ortak örgütleme telaşına giriştiler. Bu aslında ellerinden kayan inisiyatifi tekrar ele alma operasyonuydu. Bu üç konfederasyonun her birinin sendikal anlayışları gelinen aşamada bir farklılık taşımamakla birlikte, sermaye devletinin basıncını göğüslemede tabandan gelen basıncın düzeyine göre davrandılar. Türk-İş’in bir gün önce, DİSK ve KESK’in de devletin açık şiddetiyle ilk karşılaşmasından hemen sonra Taksim’den vazgeçmeleri böyle anlaşılmalı. Yoksa en başından itibaren bu bürokratların sınırları kimse için sır değildi.

Bürokratların ve ara kademe sendikacıların gerçek 1 Mayıs hazırlıkları!

Mart’ın sonunda Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağını açıklamasıyla başlayan 1 Mayıs tartışmaları, devletin bilinçli çarpıtması ve provokatif tavrı nedeniyle son haftalarda alan tartışmasına kilitlendi. Kuşkusuz özünde tartışma her iki cephede de doğru anlaşıldı ve bir alanın kullanılıp kullanılmasının ötesinde bir politik muhteva kazandı. Sözkonusu olan, iki sınıf arasındaki bir irade çatışmasıydı ve bu çok açık bir biçimde yaşandı. En önemlisi de, 1 Mayıs’ın gündemleştiği böylesi bir atmosferde milyonlarca işçi ve emekçinin bu tartışmalardan ne sonuç çıkardığıdır. Bu alanda kayda değer en önemli gelişme Erdoğan’ın temsil ettiği sınıf ve kendi dinci partisi adına yaptığı ayak-baş açıklamasıdır. Birçok kesimin ifade ettiği gibi, yıllarca çaba harcanarak başarılamayacak olan teşhirin bu açıklamayla gerçekleşmesi olmasıdır. Liberal düzen aydınlarına göre AKP’nin ipliğini pazara çıkaran Erdoğan, açıkça temsil ettiği sınıfın tutumunu ortaya koymuştur.

“Mazlum” rolünü oynayan, böylelikle en kritik süreçlerde emekçileri düzene yedeklemeyi başaran AKP’nin işi, Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra epeyce zora girdi. Milyonlarca işçinin tepkisini alan Erdoğan’ın açıklamaları, hiç de hesapta olmayan bir biçimde Taksim 1 Mayısı’nın da daha kuvvetli geçmesi için son derece olumlu bir zemin yarattı. Ancak bu zemin güçlü bir ön hazırlıkla birleştirilebildiği ve irade çatışmasına dönen devlet ile sendikalar çatışmasında sendikaların daha direngen tutumlar almalarıyla mümkün olabilirdi.

Ancak sendikalar bu imkanı kullanmaktan büyük ölçüde kaçındılar. Bırakalım örgütsüz milyonlara seslenmeyi, kendi örgütlü tabanlarını alana taşımak konusunda bile tereddütlü davrandılar. Devletin neredeyse tüm otobüs şirketlerini tehdit edip otobüsleri iptal ettirmesi, şehir içi ulaşımı sınırlandırması vb. uygulama birçok sendikacıyı derhal teslim aldı. Bu uygulamaların hayata geçeceğini öğrenen birçok şube, toplu gidişlerin olmayacağını akşamdan üyelerine duyurarak, herkesin kendi imkanlarıyla gitmesini istedi. Kimi şubeler ise sabah toplanan kitlesini benzer bir durumla karşı karşıya bıraktı. Durum böyle olunca, sendikaların tabanında bulunan en diri ve devrimci unsurlarla sınırlı katılımlar gerçekleşti. Sınırlı sayıda sendika şubesi ise toplu gitmenin yaratıcı yollarını bulmayı başararak, böylece daha dirençli bir tutum almayı başardılar. Konfederasyonların tutumlarından bağımsız olmayan bu pasif tutumlar hem katılım sayısını düşürdü hem Taksim’e girme kararlılığını zayıflattı. Binlerce işçi ve kamu emekçisinin alana gelmesi örgütlenmediği için, önemli bir kitle bu mücadelenin dışında bırakılmış oldu.

Hazırlığın aksayan en temel halkası ise Taksim konusundaki politik açıklıktı. Taksim’e girilsin ya da girilmesin, 1 Mayıs’ın ve genel olarak 1 Mayıs hazırlık sürecinin başarısı, milyonlarca işçi ve emekçiye o günün tarihsel öneminin anlatılabilmesi, sermaye iktidarının yasakçı tutumunun teşhir edilebilmesi ve 1 Mayıs gününe gerçekten bu yasakçı tutumu kıracak bir kararlıkla sahiplendirilebilmesiyle doğrudan ilgilidir. Bu açıdan emekçilerin kendi hallerine bırakılması, sendika bürokratlarının niyetsizliğine bir göstergedir.

Sokak sokak işçi ve emekçi direnişi!

Hem Taksim konusundaki kararlılık hem de Tayyip’in “ayaklar başı yönetirse kıyamet kopar” sözüne duyulan tepki ve bunlar kadar önemli bir etken olarak son ayların sınıf mücadelesi açısından oluşan moral atmosferi sayesinde, son yıllarda olmadığı kadar işçi ve emekçi 1 Mayıs alanına aktı. Yürüyüş kolunun teke indirilmesine rağmen Taksim’i çevreleyen neredeyse bütün sokaklar eylem alanı haline gelmişti. Eylemcilerin daha toplu durduğu DİSK’in önü, AGOS binası ve Şişli Camii de birlikte bütün bir Taksim bir sene sonra ve daha da kitlesel ve kararlı bir direnişe sahne oldu. 1 Mayıs’ın öngünlerinde oluşan kararlılık çok daha ileri bir boyutta Taksim sokaklarındaydı bu kez de. Binlerce işçi ve emekçi bir değil, kimi onlarca kez gaz ve panzerlerle saldırıya uğramasına rağmen alanı terketmedi. Bir araya gelmeyi başaran kitleler buldukları her fırsatta polis barikatlarına yüklenmenin yollarını aradılar. Kimi yerlerde gözü dönmüş polis barikatları yarıldı. Parçalı olan kitleler yarılan barikatların arasında, arkasında ve ortasında toplandı. Tekrar tekrar saldırıya maruz kaldı. Kimi yerlerde ölümcül saldırılar atlatıldı.

Konfederasyon yöneticilerinin devletin azgın terörüne direnemeyerek Taksim’den vazgeçmesi ve eylemi bitirmesi de işçilerin sert tepkisine neden oldu. Kitlenin önemli bir bölümü sendikacıları protesto ederek ara sokaklarda direnenlerin yanına geçti. Örgütsüz çok sayıda grup, belirleyici bir inisiyatif ve yönlendirme olmaksızın sürekli bir biçimde Taksim’e çıkmanın yollarını aradı. Saldırı sonucu dağılmış insan grupları tekrar başka bir grupla birleşerek yönlerini Taksim’e döndüler. Yaşanan bir dizi zayıflık ve dağınıklığa rağmen sokaklara hakim olan direniş ruhu idi. Üstelik bu direniş hiç de alışılageldiği gibi devrimcilerle sınırlı değildi. Binlerce işçi ve emekçi hem ana toplanma noktalarında hem de ara sokalarda militan bir direnişin içindeydi. Bu yönüyle düşünüldüğünde, geçtiğimiz seneyi aşan bir kararlılık ve yaygınlıkta bir direniş sergilenmiştir. Daha sabahın ilk saatlerinde DİSK’e saldırı haberinin her yana yayılmış olmasına karşın bir geri çekilme yaşanmadı. Olağan zamanlarda binlerce insanın eylemin dışında kalmasını sağlayacak bu gelişme, tersten bir etki yaratarak, insanların daha ilerden direnişin içinde yer almasına neden oldu.

Devletin ve AKP’nin maskesini emekçi direnişi düşürdü!

Sermaye devleti binlerce işçi ve emekçiye son derece acımasız bir biçimde gerçek yüzünü gösterdi. Bu gözü dönmüş saldırıdan Avrupalı parlamenterlerden milletvekillerine, tedavi için hastanede bulunan hastalardan turistlere kadar herkes nasibini aldı. “Demokrat” ve “mazlum” AKP’nin ipliği böylece pazara çıktı. Her fırsatta emekçilere saldıran devletin gerçek tutumunun bir temsilcisi olduğunu açığa vurmuş oldu.

Devlet terörü öylesine boyutluydu ki, faşist MHP’nin çizgisinde ilerleyen CHP milletvekilleri bile “faşizm uygulamaları”, “devlet terörü” ve “AKP provokasyonu” gibi tanımlamalar yaptılar. Hatta faşist parti MHP bile AKP’yi suçlamak zorunda kaldı. Azgın devlet terörünün şiddeti böylesine sonuçlar yarattı. AKP’nin emekçi düşmanı yüzü çok daha geniş bir kesim tarafından görülebilir hale geldi.

Direniş kararlılığı kazandı!

2008 1 Mayısı’na damgasını vuran iki iradenin çatışmasıydı. Rahatlıkla söylemek gerekir ki, bu irade çatışması işçi sınıfı lehine sonuçlanmıştır. Bu kazanımı belirleyen temel olgu ise işçi ve emekçilerin kitlesel ve kararlı bir biçimde 1 Mayıs’ı savunması olmuştur.

Bu direniş, saydığımız ve sayabileceğimiz başka eksikliklerine karşın, sonuç itibarıyla sınıf mücadelesine çok yönlü kazanımlar sunmuştur. en önemlisi işçi ve emekçi yığınını kapsayan bir kararlılık ve direniş tablosudur. Üçüncüsü, direngen tutumun sağladığı güven ve moral atmosferidir. Son olarak ise, sınıf hareketinin daha ileri çıkışlar yapabilmesinin, militan bir mücadele pratiğine yönelebilmesinin yolunu açmasıdır.

1 Mayıs’ı, 1 Mayıs’ın sınırlarını aşan ve sınıf mücadelesinin toplam seyri içinde bir yere oturtan bir bakış ancak bu süreçleri doğru değerlendirebilir. Ancak böyle bir bakışla, yaşanan kritik süreçler sınıf mücadelesinin geleceği açısından deneyime çevrilebilir. Buradan bakıldığında, meydana girilememiş olsa da, 1 Mayıs’ın bu coğrafyadaki mücadeleye kazandırdığı çok şey vardır. İşte bu kazanımlardan dolayıdır ki, sermaye devleti bir kez daha kaybetmiştir.

 

Sosyalist Kamu Emekçileri:

Daha çok emekçi 1 Mayıs alanına taşınmalıydı!

İşçi sınıfı ile sermaye sınıfının karşı karşıya geldiği en görkemli gündür 1 Mayıslar. Ülkemizde ve dünyada işçiler, emekçiler, işsizler, öğrenciler, kısaca tüm ezilenler ve yoksullar sermayeden hesap sormak için alanlara çıkarlar. İnsanca yaşamak için taleplerini haykırırlar.

DİSK, KESK, TÜRK-İŞ başta olmak üzere onlarca demokratik kitle örgütünün başvurusuyla 2008 1 Mayıs’ı İstanbul Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilmek istendi. Sermaye hizmetindeki AKP hükümeti bu isteği reddetti. Bu yadırganacak bir tutum değildi, biz işçi ve emekçilerin söylemlerimizde ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi. Biz işçi ve emekçiler biliyoruz ki, AKP halkın değil sermayenin hizmetindedir. Onun çıkarlarını korumak, kollamak ve geliştirmek için vardır.

Bu tutum 1 Mayıs öncesi, 1 Mayıs günü ve 1 Mayıs’tan sonra tüm işçiler ve emekçiler tarafından görülmüştür. Bunun adı açıkça devlet terörüdür. Sermaye iktidarı ve onun kolluk güçleri üzerine düşenleri fazlasıyla yapmıştır. Cop, biber gazı, tazyikli su, yere düşen ve savunmasız olan işçinin kafasına tekme atılması, kalasla vurulması, hastane, DİSK binası, parti binası vb. yerlere gaz bombası atılması gibi...1 Mayıs’ın ardından liberal köşe yazarlarının bile “devlet terörü” dediği bu vahşi saldırının sermaye iktidarı tarafından hala pişkin pişkin savunulması neye hizmet ettiklerinin göstergesidir.

İşçiler, emekçiler ve bu ülkenin gerçek sahiplerinin 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkma kararlılıkları ve gösterdikleri çaba yabana atılacak gibi değildir.

Biz Sosyalist Kamu Emekçileri de 1 Mayıs alanında olmak için elimizden gelen çabayı gösterdik. Sabahın erken saatlerinde sendikamızda toplandık. Sendika yöneticilerimiz araçlarımıza el konulduğunu, gruplar halinde dolmuş vb. araçlarla Mecidiyeköy’e 3 No’lu Şube’nin önüne gidileceğini ve oradan 1 Mayıs alanına yürüneceğini söylediler. Daha önceden aldığımız bilgilere göre insanlar Avrupa Yakası’ndaki sendika binalarında konaklayacaklar ve oradan 1 Mayıs’a katılacaklardı.

Şunu belirtmek gerekir ki, örgütlü bir güç böyle davranmaz, davranmamalı. Meşru bir zeminde mücadele yürüten sendika ve demokratik kitle örgütleri örgütlü hareket etmeli, üyelerini kendi kaderleriyle baş başa bırakmamalı. Sendikalar cephesinden bu tutum yeni ve 1 Mayıs’a özgü değil. Öncesinde güçlü bir çalışma yapılmazsa 1 Mayıs’ta yaşadıklarımız bizi şaşırtmamalı. Doğrudur, 1 Mayıs’ta sermayenin kolluk güçleriyle bir çatışma yaşanmıştır. İşçiler ve emekçiler cephesinden yaşananlar iyi birer deneyimdir. Sermayenin gerçek yüzünün açığa çıkarılması açısından olumludur. Ancak sadece ileri güçlerin bu tutumu sergilemesi yeterli değildir. 1 Mayıs alanına daha fazla işçi ve emekçi taşımak için çaba sarf edilmeliydi. Bu yönüyle eksiktir.

Biz Sosyalist Kamu Emekçileri de Şişli Etfal Hastanesi önünde devlet teröründen nasibimizi aldık. Eylem sonrasında, devlet terörünü teşhir etmek gerektiğini düşünerek, sendika yönetimine Kartal Meydanı’nda, tüm Kartal’da bulunan demokratik kitle örgütlerine ve sendikalara çağrı yaparak bir basın açıklaması yapılması yönünde düşüncelerimizi bildirip karar aldırdık.

2 Mayıs günü Kartal Meydanı’nda devlet terörünü teşhir eden coşkulu bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklaması okunurken sık sık, “Devlet terörüne son!”, “Yaşasın 1 Mayıs!”, “Her yer Taksim, her yer 1 Mayıs!”, “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları atıldı.

Sosyalist Kamu Emekçileri / İstanbul