Kızıl Bayrak'tan...
1 Mayıs geride kaldı ancak tartışmalar sürüyor. Başta Erdoğan olmak üzere diğer devlet yetkilileri 1 Mayıs günü estirilen azgın faşist devlet terörünü meşru ve haklı göstermeye çalışan açıklamalarını yapmaya devam ediyorlar. Ancak bu konudaki hiçbir açıklamanın başvurdukları faşist zorbalığı temize çıkarması mümkün değildir. Milyonlarca işçi ve emekçi 1 Mayıs sabahı İstanbul sokaklarında yaşanan azgın devlet terörüne tanık oldu, bizzat bu vahşetten payını aldı. Bu nedenle ortaya çıkan tablo yıllarca zihinlerden silinmeyecektir.
Gazetemizin bu sayısında da yayınlamaya devam ettiğimiz 1 Mayıs tanıklıkları buna ayrıca işaret ediyor. Yayınladığımız bir dizi 1 Mayıs gözlemi 2009 1 Mayısı’nın mutlaka Taksim’de kutlanması gerektiğini ifade eden bir kararlık sergiliyor. 1 Mayıs eylemine çeşitli nedenlerle katılamayan işçi ve emekçiler ise, 2009 1 Mayıs’ına mutlaka katılacaklarını beyan ediyorlar. Bu olgunun kendisi bile 2008 1 Mayısı’nın kazanıldığının anlamlı bir ifadesi sayılmalıdır.
Ancak bu kadarı yeterli değildir. Devrimci güçler, 2008 1 Mayısı’ndan gerekli sonuçları ve dersleri bir an önce çıkarabilmeli, işçi ve emekçi kitleleri bu dersler ışığında 2009 1 Mayısı’na hazırlamayı başarabilmelidirler.
Ortaya çıkan temel bir gerçek ise, sendikal bürokrasinin tutumudur. 1 Mayıs bu tutumun belli bir konumun ve kimliğin sonucu olduğu gerçeğini artık bilince çıkarmaktadır. Sendikal bürokrasinin sınırları bellidir. Onlar devletle yaşanabilecek her türlü sert çatışmada bir sınıra kadar dayanabilmektedirler. Daha ötesi yok. Gelinen yerde bu konuda hiçbir iyimserliğe ve beklentiye yer yoktur. Sendikal bürokrasinin bir dizi konuda sergilediği uzlaşmacı ve ihanetçi tutumun aşılması gerekiyor. 2008 1 Mayısı bu açıdan da paha biçilmez açıklıklar sağlamıştır. Önümüzdeki dönem sermaye sınıfının yönelteceği kapsamlı saldırıların önünü kesebilmenin bir yönü de sendikal bürokrasinin etki alanını daraltmak, işçi ve emekçilerin iradesini ve inisiyatifini eylemli süreçler üzerinden örgütleyip açığa çıkarmaktan geçmektedir.
* * *
6 Mayıs günü birçok kentte binlerce kişi Denizler’i anma etkinlikleri gerçekleştirdi. Ancak bu etkinliklerin bazılarında Denizler’in yaşamlarını feda ederek gelecek kuşaklara miras bıraktıkları dava uğruna örnek davranışları devrimci içeriğinden arındırarak duygusal bir anıya dönüştürüldü ve böylece ‘71’in devrimci direniş geleneğini ehlileştirme operasyonuna soldan destek verildi.
Ama tüm bu çabalar boşunadır. Onlar dün olduğu gibi bugün de ölümüne direnişin, davaya adanmışlığın simgesi olarak anılmakta, bu özellikleriyle genç kuşak devrimcilere yol göstermektedirler.
Ölümlerinin 36. yılında devrimci yiğitlikleri, kararlılıkları ve adanmışlıklarıyla yeni kuşaklara örnek olan bu başeğmez devrimciler parti, devrim ve sosyalizm mücadelemizde yaşıyorlar, hep yaşayacaklar!..
|