25 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/17

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci 1 Mayıs seferberliği!
   1 Mayıs’ta Taksim seferberliği!
Taksim’e çıkılacak, 1 Mayıs kazanılacak!
Kıyamet dedikleri ha koptu ha kopacak!
İhaneti parçalayarak mücadeleyi yükseltelim!
Grev ve direnişlerle 1 Mayıs 2008’e!..
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  Adana Sanayi İşçileri Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  KESK’i ve bağlı sendikaları niçin yıkmalıyız? Yüksel Akkaya
  İşçi ve emekçi hareketinden....
  Yasaklara ve tehditlere karşı devrimci sınıf kararlılığıyla
1 Mayıs'ta Taksim'e!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Birleşik, Kitlesel ve Devrimci bir Genç-Sen için Mücadele Platformu 2. Toplantısı:
  Savaş makinesi tetikçilerini de öğütüyor…
  Filistin halkı direnmekte kararlı!
  Hatice Yürekli yoldaş anısına...
  Sınıfı her yandan kuşatmak için…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan buyurdu: “Ayakların başları yönettiği yerde kıyamet kopar”...

Kıyamet dedikleri ha koptu ha kopacak!

“Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var.”

Toplumların tarihlerinde önemli yer tutan, kolektif belleğe kazınan bazı sözler vardır. Bunlar söyleyenin irade ve niyetinin çok ötesinde anlamlarla donanarak tarihe geçer ve toplumların kaderinde de yine niyetten bağımsız roller oynama imkanları barındırırlar. Bahsettiğimiz kategorideki sözler bir dönemi, bir sistemi tüm çıplaklığıyla yansıttığı için yarattıkları etki kadar tepkiyle de hatırlanırlar.

Coğrafyamızda da her dönemin unutulmayan vecizeleri vardır. İsmet Paşa’nın “Ortanın solu Türkiye’nin yolu” sözleri ile başlayan siyasi serüven “O anayasa bize bol geldi, içinde oynamaya başladık” ile sürmüştü.

Ne “ortanın solu”na, ne de “bol” gelen anayasaya kanmayan ve sokakları meydanları dolduran gençler ise ilk olarak “yollar yürümek ile aşınmaz” ile küçümsenmiş, ardından yolların aşındığı farkedilmiş olacak ki “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” denilerek katli vacip sayılmıştı.

Ezilen halklar “Hepimiz kardeşiz” ile avutulamamaya başlandığında ise devreye “Ne mozaiği ulan, mermer mermer!” zihniyeti girmiş, mermer dokusuna yakışmayanların üzerinden zulüm eksik olmamıştı.

Her türlü kirli yönteme rağmen bastırılamayan uyanış ‘77’ 1 Mayıs’ında bir kez daha katliamcıların saldırısına hedef olmuş, tarihe bu kez katledilenler “sabahın bir sahibi var, sorarlar bir gün sorarlar!”sözleriyle kazınmıştı.

Sorulacak hesaplardan korkanlar ise tankları toplarıyla gelerek, hesap vaktini geciktirmek için son kozlarını oynamıştı. Evren Paşa’nın “Asmayalım da besleyelim mi” sözleri ile simgeleşen katliamların amacını ise, asalak sermayenin sözcüsü Halit Narin’in “Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi gülme sırası bizde” sözleri ortaya koymuştu.

Artık ondan sonrası “Ben zenginleri severim” dönemidir... “Benim memurum işini bilir” dönemi...

“Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar”

Sermayenin yeni gözdesi Tayyip efendi ise iktidara geldiği günden itibaren geleneğine sahip çıktığını kanıtlarcasına lafını esirgemedi. Üstelik ülkenin “saygın” başbakanı mahalle ağzı ile küfretmeyi, hakaret etmeyi, “Kasımpaşalı” sıfatı arkasına gizlenerek bayağılığı normalleştirdi. “Ananı da al git” denilerek kovulan çiftçi yaka paça gözaltına alındı, sendikalar açıkça “yalancı”lıkla suçlandı. Hakkını arayana saldırılar bununla da kalmadı, yoksulluktan şikâyet eden memura “zeytini bir lokmada yeme” nasihati verildi, böbreğini satan bir kişi “burası sakatatçı değil” denilerek azarlandı.

Erdoğan’ın ağzından çıkan laflardan dinsel gericiliğin yansıması sözcükler de eksik olmadı. “Gavur İzmir” denilerek ulusalcılar hedef alındı, “din birleştirici bir çimentodur”, “türbanda söz hakkı ulemanındır” gibi sözler literatürde yerini aldı. “Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” sözleri ise niyetin alenen beyanıydı.

1 Mayıs’ın tatil edilmesi üzerine söylenen sözler ise, gerek faşist ideolojinin en açık ifadesi olması açısından, gerekse iktidarın işçi ve emekçilere bakışını toplum nezdinde doğrudan ifade etmesi bakımından tüm önceki veciz ifadeleri gölgede bıraktı. İlk başlarda bildik toplumu aşağılama üslubuyla Türkiye’nin “tatil ülkesi” olduğundan yakınan Erdoğan, hızını alamayarak “Ayakların başları yönettiği yerde kıyamet kopar” sözünü sarfediverdi. Bu lafı önceden mi hazırlamıştı yoksa “Kasımpaşalı” yaratıcılığıyla o anda mı tasarladı bilemiyoruz, ama bildiğimiz şey bu cümlenin kapitalist üretim ilişkilerinin özü ve özeti olduğu...

Gerçekten de Tayyip Erdoğan bir sermaye uşağı olarak safları belirleyen, sınırları çizen bir tanımlamayı kendi jargonu ile yaptı. İşçi ve emekçiler, üretenler ve onların sararmış da olsa tüm temsilcileri asalak patronlar için yalnızca ayak takımıdır. Yükü taşıyanlar, hareketi sağlayanlar, yara bere içinde kalanlar, kötü kokanlar... Ve bugün baş olanların kıyameti bu ayak takımından gelecektir. İşte bu yüzden bu ayak takımı ezilmeli, aşağılanmalı, muhtaç edilmeli, süründürülmelidir. Başsız yaşayamayacağına inandırılmalıdır.

Sonunuz “ayak takımı”nın elinden olacak!

Erdoğan anlaşılan tarihe “veciz” sözleriyle geçmeyi umuyor. Burada ister istemez aklımıza Marie Antoinette tarafından söylendiği iddia edilen ve bugün popüler mizah malzemesi olarak sıkça kullanılan “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” sözü geliyor. Bu söz, tarihin o güne kadar gördüğü en büyük altüst oluşlardan biri öncesinde sarf edilmişti. Söyleyenlerin sonu ise “Kasımpaşalı üslubu” yerine saray mizahı aracılığıyla dalga geçtikleri ayak takımının elinden olmuştu. Oysa onların niyetleri, ayak takımını böylesine küçümseyerek, ezerek, hak alma bilincini yok ederek kaçınılmaz hale gelen “kıyameti” önlemekti.

Tabii onların kıyametlerinin “ezilenlerin şöleni” olduğunu hatırlatmak bile gerekmiyor!


TİB-DER’den Taksim kararlılığı!

21 Nisan’da gerçekleşen Bakanlar Kurulu toplantısında 1 Mayıs tartışıldı. TİB-DER, Bakanlar kurulu toplantısının ardından Taksim kararlılığını bir kez daha vurgulayan bir açıklama yaptı. Açıklamada şu görüşlere yer verildi:

“Sermayenin hükümeti Bakanlar Kurulu kararlarıyla işçi ve emekçilerin yükselen mücadelesini yasaklarla susturmaya çalışıyor. ‘Emekçi dostu’ postuna bürünen ‘77 1 Mayıs katillerinin günümüz temsilcileri, bir yandan da saldırıları tırmandırıyor. Meclisten bir çırpıda geçirdikleri SSGSS Yasası da bunun en büyük kanıtıdır. Bu ‘emekçi dostu’ görünümü sadece 1 Mayıs üzerinden şekillenmiyor. ‘Emekçilere saygımız var’ diyenler aynı zamanda işçi ve emekçilere dönük sosyal yıkımın da mimarıdırlar. (...)

Oysa Tuzla tersanelerinde çalışan işçiler olarak bizler biliyoruz ki değişen pek bir şey yok. İşçi lehine olan kimi değişiklikler de bizim özgücümüze dayanan militan bir eylemle kazanılmıştır. İşte Taksim’i de biz böyle kazandık. Bu yıl da aynı militanlıkla Taksim fethedilecektir.

‘Tuzlayla yatıp kalkıyoruz’ yalanıyla tersane işçilerinin kabaran öfkesi dindirilmeye çalışılmıştı. Şimdi gerçek anlamıyla Bakanlar Kurulu ve sermaye Taksim korkusuyla yatıp kalkacaklar. Gün gün işçi ve emekçilerin Taksim kararlılığına tanık olup kitlelerin büyüyen öfkelerinden telaşa kapılacaklar.”


OSİM-DER: “1 Mayıs’ta Taksim’deyiz!”

OSB-İMES İşçileri Derneği 23 Nisan günü “2008 1 Mayıs’ında Taksim’deyiz” açıklaması yaptı. OSİM-DER yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“... İşçi sınıfının ve emekçi kitlelerin Taksim kararlılığı 2007 1 Mayıs’ında olduğu gibi 2008 1 Mayıs’ında da galip gelecektir.

Çünkü bizler, 2007 1 Mayıs’ında tüm baskı ve teröre rağmen Taksim’i fethedenler, İstanbul’un dört bir yanını Taksim’e çevirenler olarak 2008 1 Mayıs’ında da aynı kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz.

Çünkü bizler, THY’de, Telekom’da, Novamed’de sermaye sınıfını dize getirenler, SSGSS Yasa Tasarısında ihanetçi bürokrasiye rağmen sermayeyi köşeye sıkıştıranlar, tersanelerde, İMES’te, Doğu Sanayi’de emeğin kavgasını büyütenler olarak 2008 Taksim 1 Mayıs’ına hazırlanıyoruz.

Çünkü bizler, işçi sınıfımızın kurtuluş mücadelesini büyütmek için 1 Mayıs’a, ‘77 1 Mayıs’ında katledilen 36 sınıf kardeşimizin mücadele mirasına sahip çıkmak için 2008 1 Mayıs’ını da şanına yaraşır bir şekilde Taksim’de kutlamaya hazırlanıyoruz.

2008 1 Mayıs’ında da tüm dünyadaki sınıf kardeşlerimizle birlikte tek bir yürek olarak alanlarda olacağız. 2008 1 Mayıs’ında da sınıfımızın onurlu mücadele geçmişine sahip çıkarak Taksim’de olacağız. Taksim’i bir kez daha işçi sınıfının devrimci öfkesi ile fethedecek, Taksim Meydanı’na işçi sınıfının kızıl bayrağını dikeceğiz.”