25 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/17

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci 1 Mayıs seferberliği!
   1 Mayıs’ta Taksim seferberliği!
Taksim’e çıkılacak, 1 Mayıs kazanılacak!
Kıyamet dedikleri ha koptu ha kopacak!
İhaneti parçalayarak mücadeleyi yükseltelim!
Grev ve direnişlerle 1 Mayıs 2008’e!..
  Büyükçekmece 2. İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  Adana Sanayi İşçileri Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
  KESK’i ve bağlı sendikaları niçin yıkmalıyız? Yüksel Akkaya
  İşçi ve emekçi hareketinden....
  Yasaklara ve tehditlere karşı devrimci sınıf kararlılığıyla
1 Mayıs'ta Taksim'e!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Birleşik, Kitlesel ve Devrimci bir Genç-Sen için Mücadele Platformu 2. Toplantısı:
  Savaş makinesi tetikçilerini de öğütüyor…
  Filistin halkı direnmekte kararlı!
  Hatice Yürekli yoldaş anısına...
  Sınıfı her yandan kuşatmak için…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hükümetin manevraları Taksim kararlılığını kıramadı…

Taksim’e çıkılacak, 1 Mayıs kazanılacak!

1 Mayıs yaklaşırken, bu yılın 1 Mayıs’ının ön sürecine kuşkusuz 1 Mayıs’ın tatil ilan edilmesi talebiyle birlikte Taksim tartışmaları damgasını vurdu. AKP hükümeti ve medya tarafından yaratılan 1 Mayıs’ın tatil ilan edileceği yönündeki beklentiler suya düşerken, hükümet alay edercesine bir karara imza attı. 1 Mayıs’ı “Emek ve Dayanışma Bayramı” olarak kabul edeceğini lütfeden hükümet, bilinen gerekçelerle 1 Mayıs’ın tatil edilmeyeceğini ilan etti. Böylelikle, AKP hükümeti etrafında büyütülen boş beklentiler de çökmüş oldu. Demokratik hak ve özgürlükler alanındaki hemen her konuda olduğu gibi, 1 Mayıs konusunda da hükümet hiçbir şey yapmayarak, döküntü haline gelmiş olan resmi devlet politikasını işçilere ve emekçilere yutturmaya çalıştı. Bir kez daha görüldü ki, tüm demokratik hak ve özgürlükler gibi 1 Mayıs’a ilişkin demokratik hak talepleri de ancak ve ancak işçi ve emekçilerin bu hakları söke söke alacak kararlı mücadelesiyle kazanılabilir.

Ancak, özellikle sendikaların konfederasyon yönetimleriyle birlikte medya, AKP’nin yaptığı manevraya meşruluk sağladılar. Elbette, 1 Mayıs’ın tatil günü olarak ilan edilmesi ve Taksim Meydanı’nın kutlamalara açılması konularının bu düzeyde tartışılması yine de yararlı oldu. 1 Mayıs’ın siyasal gündemin merkezine oturmasına, işçi ve emekçi kitlelerin geniş bölüklerince de tartışılmasına olanak tanıdı. Dahası, hükümetin bir yandan tarihin en ağır sınıf düşmanı saldırılarından birine imza atıp, yenileri için gün sayarken, diğer yandan demokrat geçinmesi ikiyüzlülüğü bu vesileyle bir kez daha açığa çıktı.

Bu manevranın boşa düşürülmesinde kuşkusuz 1 Mayıs’ın devrimci ruhu büyük rol oynadı. Zira, “birlik-dayanışma günü” adı altında sınıf mücadelesinin hararetini düşürmek için yapılmak istenen manevra tersinden, işçi ve emekçilerin özgüvenini arttıran ve 1 Mayıs’ın sınıfsal özü ve mücadeleci ruhuna yaklaştıran etkilerde bulundu. Hükümetin 1 Mayıs’ın tatil edileceği yönünde beklenti yaratıp sonra da çark etmesinin gerisinde biraz da bu kararın, işçilerin ve emekçilerin mücadele kararlılığını zayıflatmayacağı, tersinden arttıracağı yönündeki açık işaretlerinin görülmesi vardır.

Bu işaretlerin en büyüğü ve bir anlamda da hükümetin çark etmesine neden oluşturanı, Taksim kararlılığı olmuştur. Zira, medyadan da sunulduğu biçimiyle, 1 Mayıs’ın tatil günü yapılması Taksim’den vazgeçilmesi karşılığında pazarlık konusu yapılmıştır. Kapalı kapılar ardında yürüyen bu pazarlığın tam olarak nasıl yapıldığı bilinmiyor. Ancak açık olan şudur ki, Taksim’den vazgeçilecek bir siyasi ortam yaratılamamış, Taksim kararlılığı ortadan kaldırılamamıştır. Bununla birlikte hükümet alaylara konu olan 1 Mayıs’ın “bayram” olduğu kararını aldığı toplantısında, aynı zamanda Taksim kararlılığına yönelik açıktan saldırgan bir tavır takınmıştır. İstanbul Valisi ve polis şefi aracılığıyla savrulan tehditleri bizzat hükümet üstlenmek zorunda kalmıştır.

Aslında kurulmaya çalışılan bu pazarlık zemininden bir sonuç çıkmaması, hükümetin, sermayenin ve devletin 1 Mayıs manevrasının içeriğini de deşifre etmektedir. Zira düzen, işçi sınıfı ve emekçiler tarafından sahiplenilmesine engel olamadığı 1 Mayıs’ı, benzer her durumda olduğu gibi sınıfsal özünden ve mücadeleci ruhundan soyundurmaya yönelmiştir. Geçmişte bu türden manevralar, 1 Mayıs’ın salonlarda kutlanması ya da yakın zamanda olduğu gibi Çağlayan gibi yalıtılmış alanlara hapsedilmesi biçiminde gündeme gelmiştir. Fakat bu politikalar devrimci çıkışlar sayesinde her defasında boşa çıkarılmıştır.

Geçtiğimiz yıl ortaya konulan Taksim kararlılığı ile birlikte gerçekleştirilen büyük devrimci hamle ise düzene büyük bir darbe olmuştur. Böylelikle düzenin icazetli, devrimci özünden uzak 1 Mayıs dayatmasında önemli bir gedik açılmıştır. Ulaşılan bu aşamada, bu yılın 1 Mayıs’ının önüne önemli bir görev bırakılmıştır. Ya bu gedik büyütülerek düzenin 1 Mayıs’a koymaya çalıştığı sınırlar tümüyle aşılarak Taksim mevzisi tam olarak kazanılacak ya da Taksim’den geri dönülerek böylelikle düzen geçen yıl açılan gediği kapatacaktır!

İşçi sınıfı ve emekçiler cephesinden Taksim kararlılığında zayıflama şöyle dursun, geçtiğimiz yıldan kazanılan moral imkanlar, sınıf ve kitle hareketinde bu bir yıllık süreçte alınan mesafe ve bu süreçte devrimci-mücadeleci güçlerin artan inisiyatifi üzerinden üst düzeye ulaşmıştır. Bu olgu, geçtiğimiz yıl Taksim’den uzak duran, dahası bu arada hükümete yakın isimlerle doldurulan Türk-İş’in aldığı tutum üzerinden de görülebilir. Taksim ve 1 Mayıs’ın tatil edilmesi talebi doğrultusunda DİSK ve KESK’le birlikte hareket eden ve hükümetin manevrasına karşın hala da bu birlikteliği koruyan Türk-İş yönetiminin bu tutumunun gerisinde kuşkusuz, SSGSS sürecinde içerisine düştüğü güç durum yatmaktadır. Mücadeleci sendikal kademeler ve daha temelde ise sınıf ve emekçi hareketinin yükselen dalgasının zorladığı, hatta sarstığı Türk-İş yönetimi, bu süreçte Taksim yönünde bir tutum açıklamak zorunda kalmıştır. Bunu, hem taban üzerindeki otoritesini koruma imkanı olarak görmekte, hem de Türk-İş bünyesindeki çatlağı onarmanın fırsatı olarak değerlendirmek istemektedir.

Öte yandan Türk-İş, yasağa rağmen Taksim’e çıkma konusunda net bir tutum açıklamış değildir. Zira, hükümete demokrat maskesini indirmek zorunda bırakan Taksim kararlılığı, Türk-İş yönetimi açısından da ciddi riskleri barındıran, günü kurtarsa dahi geleceğini zora sokan dinamikleri içerisinde barındırmaktadır.

Açıktır ki, Taksim kararlılığının ve bu kararlılıkla Taksim’in önündeki engellerin yıkılmasının kendinden menkul sonuçları olmayacaktır. Manevrası tutmayan, bu noktada 1 Mayıs’a karşı, demek oluyor ki işçi sınıfına karşı saldırı pozisyonu alan düzen cephesine karşı 1 Mayıs’ın Taksim’den başlayarak kazanılması, sınıf mücadelesinin bundan sonraki seyrini belirleyecektir. Çünkü, 1 Mayıs gerçekten emek dünyası ile sermaye dünyasının karşı karşıya geldiği bir gün olacak ve kazanılması durumunda işçi sınıfı ve emekçiler önümüzdeki dönemin mücadele günlerine daha güçlü girecektir. Geçtiğimiz yıl gerçekleşen Taksim çıkışının, sınıf ve emekçi hareketinin bu yıl içerisinde aldığı ivmedeki rolü ortadadır. 1 Mayıs’ın moral ve siyasal kazanımları, işçi ve emekçi hareketinin ileri ve öncü unsurlarıyla devrimci güçlerin bu dönem içerisinde gösterdikleri inisiyatifte özel bir dayanak olmuştur. Hava-İş grev süreci, Telekom grevi, Tekel ve daha yoğun biçimde SSGSS süreci hep bu kazanımların izlerini taşımıştır.

Bu noktada 2008 1 Mayıs’ının kazanılması, Taksim’in odağında olduğu bir irade savaşının sonucuna bağlanmıştır. Eğer Taksim kararlılığı sonuna kadar sürdürülür ve Taksim onbinlerce işçi, emekçi ve gençliğin mücadele ruhuyla kazanılırsa, bu 2008 1 Mayıs’ının büyük ölçüde kazanılması anlamına gelecektir. Bununla birlikte Taksim’in kazanılması demek, sınıf ve kitle hareketi açısından düzenin 12 Eylül zorbalığıyla ördüğü sınırların aşılması demek olacaktır. Bu anlamda yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Hiç kuşkusuz bundan dolayı, ülke çapında alanları dolduracak olan işçi ve emekçilerin gözü Taksim’de olacak, yürekleri Taksim’de atacaktır.

Son olarak belirtmek gerekir ki, Taksim’in kazanılması, işçi ve emekçilerin tabandan bu sürece ne ölçüde katılacaklarına, örgütlü bölüklerinin sendikaları üzerinde ne denli basınç uygulayacağına sıkı sıkıya bağlı olacaktır. Eğer işçi sınıfı ve emekçiler, bu süreci izlemek yerine örgütlü bir tarzda iradelerini ortaya koyarlarsa, sadece 1 Mayıs’ı kazanmakla kalmayacaklar, aynı zamanda 1 Mayıs’ı 2 Mayıslar’a bağlayacak yolu da açacaklardır. Bu, Tayyip Erdoğan’ın “ayaklar başı yönetmeye başlarsa kıyamet kopar” vecizesiyle dile getirdiği korkusunun da kaynağıdır.

1 Mayıs’ın bu biçimde kazanılması, sermayenin ve uşaklarının korkularını daha da büyütecektir.