11 Nisan 2008 Sayı: SİKB 2008/15

  Kızıl Bayrak'tan
  Uzlaşma yok, mücadele sürüyor!
  SSGSS saldırısına karşı mücadelenin
imkanları ve görevler
Onbinlerce işçi ve emekçi Kadıköy’de haykırdı!
6 Nisan mitingi tabanın mücadele azminin göstergesidir!
Krize karşı tek etkili önlem sınıf mücadelesini yükseltmektir!
AKP’nin düzen içi çatışmada yeni taktiği “daha fazla demokrasi”
  Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için!..
  TKİP II. Kongresi kapanış konuşması... / 1
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Faşizme karşı omuz omuza! .
  Gençlik hareketinden...
  Mısır’da işçi ve emekçiler sömürü ve zorbalığa karşı ayakta!
  Emperyalizmin savaş aygıtı NATO’nun Bükreş zirvesi…
  İran Batılı emperyalistlerin uzattığı havucu reddetti!
  SSGSS’ye karşı mücadele! M. Can Yüce
  İşçi sınıfının baharına doğru... Volkan Yaraşır
  kizilbayrak.net sitesinin Mart ayı rakamları...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Krize karşı tek etkili önlem sınıf mücadelesini yükseltmektir!

Sermaye sınıfı ve düzeni, ABD merkezli yeni küresel krizin telaşına düşmüş durumda. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kriz, bir kez daha, nasıl yönetileceği üzerinden tartışılıyor.

Enflasyon rakamlarının beklenenden yüksek çıkması, Standart&Poors’un Türkiye’nin kredi notunu negatife çevirmesi ve benzeri işin ayrıntısını teşkil ediyor. Tabii ki sınıf cephesinden... İşçi sınıfı ve emekçi kitleler yönünden kriz, faturasının kendilerine çıkarılması anlamına geliyor. Bu aynı zamanda, sistemin krizi yönetebildiğini de ifade ediyor. 2001 krizinde de böyle olmuştu. Sermayenin ekonomiyi yönetememe krizini, işçi ve emekçiler, işsizlik ve açlık somutunda ödemek zorunda kalmıştı.

Şimdi yeni bir kriz dalgası hızla yayılmaktadır. Türkiye bu kez bu dalgayı, bir siyasal kriz sürecinde karşılamak durumunda.

Bu ise, sınıfa, sınıfın siyasal önderliğine, krizin faturasını yüklenmeme imkanını gösteriyor. Siyasal krizden yeterince yararlanılabilir, saldırı programlarına karşı başlamış bulunan mücadele daha ileri götürülebilirse eğer, ekonomik krizin yükü de sahiplerine iade edilebilecektir.

Ancak bu o kadar basit bir hesap ki, düzen cephesinden çözülmeme, bilinmeme ihtimali bulunmuyor. Dolayısıyla, alınacak önlemler içinde kriz probleminin sınıf cephesinden bu derece basitinden çözülememesi için gerekenler de bulunacaktır. Fakat bunların basına açık toplantılarda kararlaştırılması da beklenmemelidir.

Devlet cephesinden krize yönelik açık önlemler paketi, Erdoğan’ın sözde ekonomi kurmayları ile yaptığı değerlendirme toplantısı sonrası açıklandı. Ancak açıklanan bu önlemleri konuşabilmek için “kurmay”lık gerekmiyor. Her krizde başvurulan klasik önlemlerdir konuşulan. Faturayı işçi ve emekçi kitlelere kesmenin yöntemleri olarak özetleyebileceğimiz bu önlem paketinde, banka ve diğer finans kuruluşları için acil eylem planı bulunuyor. “Yapısal reform”ların acilen tamamlanması bulunuyor. Bu ikisi de zaten, tüm önlemler paketini özetliyor. Batan bankalar bizim sırtımızdan kurtarılacak. SSGSS başta olmak üzere, işçi ve emekçilerin soğuk savaş önlemleri döneminden kalma ne kadar hakkı varsa gaspedilecek. Emeklilik mezara erteleneceği için ödenmeyecek maaşlarla, tazminatlarla, hukuklu-hukuksuz zamlarla, işsizlik ve açlıkla, sermayeye krizi atlatması için “destek” sunacağız.

En azından sermaye cephesinde umutlar ve planlar bu yönde.

Diğer yandan, sınıf cephesinde krizin faturası üzerinden değilse de, şimdiden yansımaya başlamış bulunan faturanın da etkisiyle, SSGSS’nin temsil ettiği saldırı yasalarına karşı öfke ve mücadele isteği giderek yayılıyor. İstanbul’da yapılan son SSGSS karşıtı mitingin tablosu üzerinden bile rahatça görülebilecek olan bu durum, kuşkusuz düzen ve devlet cephesinden de gerekli değerlendirmelere konu edilmektedir.

Türk-İş’in uzlaşmasına rağmen mitinge katılan İstanbul Şubeler Platformu üzerinden (kuşkusuz diğer kortejlerden de) protestolar halen ortada iken, bu uzlaşı ve ihanet şebekesinin başından gelen “1 Mayıs’ta Taksim” görüşü, acaba neyi anlatıyor? Türk-İş’in Taksim’le ne işi olabilir?

Anlaşılıyor ki, bir kez daha yükselen sınıf muhalefetini dizginleme görevi üstlenmiştir. Hareket, içeriden Türk-İş’in ihaneti, dışarıdan kolluk güçlerinin şiddeti marifetiyle bastırılmak ve kriz bir kez daha kolayından atlatılmak istenmektedir.

Hükümet cephesinden yayılan muhalefetle uzlaşma, yumuşama, buna yönelik örneğin 301’de değişiklik gibi sinyaller de, yine sermayedarların da uyarısıyla, krize karşı siyasal gerilimi düşürme, faturanın sınıfa çıkarılabilmesi için elbirliği yapma çabasını ifade etmektedir.

Tüm bu oyunlara karşı hazırlıklı olmak, krizin faturasının sınıfa kesilmesini önlemek için mücadeleyi daha da yükseltmek sürecin temel görevidir.



 

Medyanın suskunluk fesadı işçi ve emekçilerin haklı sesini boğamaz!

SSGSS Yasa Tasarısı’na karşı 6 Nisan günü İstanbul-Kadıköy’de yapılan miting, sadece işçi sınıfının değil, sermaye düzeninin tablosuna da ışık tutmuş oldu.

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu, saldırının salt işçilere yönelik olmadığının yanısıra, sınıfın bu mücadelede yalnız olmadığının da göstergesidir. Platformda, işçi ve emekçi sendikalarının yanında, çeşitli meslek örgütleri de yer almaktadır. Eylemler, çeşitli kesimlerden emekçiyi giderek daha fazla mücadeleye çekmektedir.

Son eylem sayesinde bir kez daha görüldü ki, sermaye düzeni cephesinde de benzer bir ittifak nihayet kurulmuş bulunuyor. Televizyon ekranlarından her gün karşımıza çıkarılan düzen içi çatışma, eylem günü nedense birden bire yok oluverdi. Hükümet televizyonu olarak çalışan devlet televizyonunun kanalları ve hükümetten yana ve karşı dinci kanalların yanısıra, muhalefetin hükümete karşı “en sert” mücadeleyi yürüten borazanı Kanaltürk dahil olmak üzere istisnasız tüm televizyon kanalları, 6 Nisan günü “suskunluk fesadı” içindeydi.

Tam gün, akşam haberlerine kadar, hiçbirinde eyleme ilişkin tek haber görünmedi. Her ne kadar eylemde “biz kaç kişiyiz”’ dövizlerine rastlansa da, sözcüleri görmezden geldi. O sırada bir eylem yapılmaktayken, o, bir zamanlar yapılmış olan Cumhuriyet mitinglerinden kareler vermeyi tercih etti. Ekranının müdavimine defalarca izlettiği aynı mitingten kareler verip durmayı marifet bildi.

Burjuva medya sık sık düzenin muhalefet krizini işler. Ama bununla yapılmak istenen esas olarak muhalefeti eleştirmek değildir. Muhalefetin düzen içinde olduğu, olabileceği, olması gerektiği fikrini zihinlere yerleştirmek ve hep taze tutmaktır. Muhalefet deyince sadece, hükümette olmayan partilerin anlaşılması, bir sınıfın iktidarına karşı başka sınıfın muhalefeti gerçeğinin üstünün örtülmesini hedefler. Medyatik patronların derneği TÜSİAD da, bu koroya arada bir solo destek verir. Nitekim son günlerde yine böyle bir sözde “muhalefet eleştirisi” yapılıyor!

Gerçek muhalefet, sermaye sınıfının düzenine karşı işçi sınıfının muhalefeti sokağa taştığı, sesini yükseltmeye başladığında bu muhalefet sevdalılarının sesi birden kısılıyor. O hiç istemedikleri darbe girişimi dahil her yolla devirmeye çalıştıkları “dinci” AKP hükümetinin icraatı, sınıfın bu gerçek muhalefetiyle engellenmeye kalkıldığında, adeta elbirliğiyle onu korumaya alıyorlar.

İşçi ve emekçiler, hükümete muhalefet etmekle düzene muhalefet etmek arasındaki bu kaba ve kalın çizgiyi artık iyice kavramak durumundadır. Kendilerini düzenin çatışan kamplarından birinin peşine takmaya, böylece birliğini bölmeye, gücünü kırmaya çalışanlara karşı uyanık olmak gerekiyor. Yaşadığımız düzen sermayenin düzenidir ve hükümeti hangi partinin kurduğu, sınıf ve emekçiler açısından hiçbir fark yaratmamaktadır. İMF-DB-TÜSİAD saldırı programlarını uygulamak sermaye hükümetlerinin asli görevidir. Bu programlar da, bugün sokakları dolduran sınıfın hak ve özgürlüklerini kısıtlayarak, üzerindeki sömürüyü artırma programlarıdır.

Kurtuluş, AKP hükümetinin değil, sermaye düzeninin yıkılmasındadır. Mücadelenin hedefine sermayenin sömürü ve soygun düzeni oturtulmalıdır. Çekingenlerin, tereddüt edenlerin, emin olamayanların ifadesiyle, başka bir dünya mümkündür. Proletaryanın enternasyonal ifadesiyle de, o dünya sınıfsız sömürüsüz sosyalist düzenle kurulacaktır.