21 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/21

  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin yeni oyunlarına karşı sınıfın devrimci baharı için!
  Newroz ateşini devrim ateşiyle körükleyelim!
AKP’ye kapatma davası ve karartılan bilinçler!
İş bırakma eylemi İstanbul’da geniş yankı buldu!
Türkiye’nin dört bir yanında işçi ve emekçiler iş bıraktı alanlara aktı!
Sınıf dayanışmasını büyütelim!
  “Bürokrasi”nin İslami faşizm ile son cephe savaşları
Yüksel Akkaya
  14 Mart eylemleri üzerine...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Sosyal yıkım saldırılarına karşı işçi ve emekçi barikatı!
  Beyazıt ve Halepçe katliamları lanetlendi
  Genç-Sen faaliyetlerinden....
  Irak işgalinin beşinci yılı…
  İran’da milletvekili seçimleri…
  İslam Konferansı Örgütü “çağın ruhu”na uyum sağlıyor!
  İktidar çekişmesinde yeni bir aşama! M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Bürokrasi”nin İslami faşizm ile son cephe savaşları

Yüksel Akkaya

Eylülistlerin has çocukları olduklarını göstermek için ANAP ve Özal ile yarışan AKP ve Erdoğan arasında çok büyük fark olmamakla birlikte, Özal ve ANAP “iktidar” olduğunu düşünüp, bu “güvenle” iş yapardı. AKP ve Erdoğan “daha akıllı” oldukları için hem iktidar olmuşlar hem de mazlum, ezilen muhalif kesim olmuşlardır!.. Bu, büyük beceridir. Bu beceri, AKP’ye 22 Temmuz seçimlerinde yüzde 47 oy kazandırmıştır. 12 Eylül’ün askeri faşizmi, uzun sayılmayacak bir zaman sonrası için “sivil faşizminin” ortamını hazırlayarak, iktidarı, bir geçiş dönemi olarak, “ürkek, çekingen” Özal’a devretti. Özal döneminde palazlanan İslami cenah ve siyasal temsilcisi olan islami faşizm, açık yüzünü ilk kez “Refahyol” Hükümeti ile gösterdi. “Acemice” bir çıkış idi. Acemiliğin en ağır cezası kişi olarak “siyasetten” uzaklaştırılmak oldu. Lakin, bu acemice çıkış daha akil bir çıkış ile donatılarak iktidara hazırlandı. AKP bu hazırlığın has çocuğu olarak doğdu.

AKP hükümeti, uygun “konjonktürde”, hem laik sermaye cephesini hem de islami sermaye cephesini “uçurdu”! Milyarder sayısı her yıl mucizevi artışlar gösterdi. Elinin altından çekilen alanlar olmakla birlikte, sömürü üzerine kurulu düzeni daha iyi hayata geçiren AKP iktidarına, hükümetine “laik” sermaye pek ses çıkarmadı. Ancak, bir dönem simetrik olduğu düşünülen sömürü ve sermaye birikiminin, aslında asimetrik olarak geliştiğini gören sermaye cephesi huzursuzluğunu zımni olarak dile getirmeğe başladı. Açık dile getiriş ise son birkaç ayda Hürriyet gazetesi, özellikle de gazetenin genel yayın yönetmeni olan Ertuğrul Özkök üzerinden somutlaşmaya başladı.

Özgürlük(ler) diye “türbanı” herkese dayatan bu İslami iktidar, faşist yüzünü emek sorunları ortaya çıktıkça göstermekten hiç kaçınmadı. Türbana yasal ve hukuksal açıdan bir özgürlük arayarak, genel özgürlük kavgası veriyor gözüken AKP ve zorba şefi Erdoğan’ın emekçilerin geleceklerini, kimliklerini, kişiliklerini çalmak isteyen sosyal güvenlik ile ilgili düzenlemeye gösterdikleri yasal tepkiyi, demokratik bir hakkı hazmedememesi, hırçın, öfkenin belagat sanatı olarak buram buram faşizm kokan bir dil ile “kanun dışı” ilan etmesi, aslında bunların bir özgürlük “mücahidi” değil de halk düşmanı olduğunu çok net olarak gösteriyor. Zira AKP üzerinden topluma dayatılan bir özgürlük, demokrasi vs. olmayıp, bir zorba, İslami faşist yönetimden başka bir şey değildir. Böyle olduğu için, halka, emekçilere düşman olan yasalar hep bu yönetimler altında çıkmaktadır.

AKP’nin zorba, faşist lideri, emekçiler sosyal güvenlik reformuna sokakta başkaldırırken çok sert bir tavırla delikanlılığını gösterdi. Lakin, aynı günün akşam saatlerinde, “bürokrasinin” cephe savaşlarından biri olan, parti kapatma davası ile karşılaşınca hızla çark edip, “babalar gibi çıkaracakları” yasayı rafa kaldırdılar. Dinsizin hakkından imansız gelir lafı bugünleri anlatmak için mi söylenmiştir?..

Emekçilere pervasızca savaş açmış olan, iktidarının gücünün sınırsız olduğunu düşünen İslami faşistler, kimliklerine ve kişiliklerine uygun olarak, kendilerine karşı olan milyonlarca insanın tepkisini değil, gücü somut olarak gösteren bir sopanın caydırıcılığını kabul ederek ne kadar korkak, iki yüzlü, takiyyeci olduklarını göstermişlerdir. Üç saat önce, sosyal güvenlik düzenlemelerine karşı çıkanları yasadışı davranmakla suçlayıp, hakkında soruşturma açanlar, “bürokrasinin sert müdahalesini” göğüslemek için, halkı sokağa döken, muhalefeti ve mücadeleyi körükleyen yasa girişimini askıya aldılar! Böylece, “bürokrasinin” ilk saldırısına karşı bir “taktik” çıkışla safları pekiştirmek, genişletmek hamlesi yaptılar!..

İki saat ara ile bir yasa hakkında bu kadar radikal karar almak, siyaseten çok şey gösteriyor olsa gerek. O zaman, spekülasyona başlamakta bir sakınca olmasa gerek. Zira, bilim de siyaset de biraz “spekülasyon” üzerinden yükselir.

“Bürokrasi” İslami faşizm ile bir var olma yok olma mücadelesinin son taktik çıkışını mı yapmıştır? Bir iktidar partisini kapatmak, aynı zamanda onu iktidardan da uzaklaştırmaktır. Dolayısı ile bürokrasiyi İslami cenahtan kurtarıp, yeniden seküler olarak “restore” etmek kaçınılmazlaşır. AKP’yi kapatma davası bir cephe savaşı olarak böyle algılanabilir mi? Eğer böyle ise İslami cenah iki şey ile karşı karşıyadır. Birincisi, teslim olup, günü kurtarmaktır. İkincisi, direnmek, her kaleyi sonuna kadar savunmaktır. Korkak, ürkek çekingen bir tavır takınıp takınmayacağı henüz belli olmayan bu cenah ABD ve AB’nin tavrına bağlı olarak kararını verecektir. Toplumsal muhalefetin bir kaldıracı olan sosyal güvenlik ile ilgili düzenlemeyi yapan yasayı, şimdilik askıya alması bir “direniş” sinyali olarak değerlendirilebilir. Ancak bu değerlendirme eksik kalır. Direnişten çok, muhalefeti etkisiz kılma çabası da olabilir bu tutum, ki veriler de bu tutumu besliyor.

İslami faşizm “bürokrasi” ile mücadelede yol ayrımına gelmiş görünüyor. Fethedemediği kaleler, umduğundan daha direngen ve mücadeleci çıkıyor. Bu “direngen ve mücadeleci” kurumlar ordunun yapamadığını yapıyor, boşluğunu dolduruyor, seksen yıllık geleneksel bürokratik devrime bir karşı devrim ile meydan okumak isteyen İslami faşizme karşı son kozlarını oynuyor.

Bıçağın sırtı: demokrasicilik mi oynamak gerekiyor; emekçilerin her eylemine en sert müdahaleyi yapan İslami faşist yaklaşıma karşı olmak mı gerekiyor? İkisine de hayır ise, devrimci sosyalist hareket, kafaların bulandırıldığı bu sürece hızla müdahale etmeli, haftalık, aylık yıllık yayınları ile derin analiz yapmak yerine, bülten, broşür, web siteleri üzerinden birkaç saat içinde tavrını ortaya koymalıdır. Zira, bunalım anları, kriz anları, devrim anları böyle bir lükse sahip değildir!..