11 Ocak 2008 Sayı: SİKB 2008/02

  Kızıl Bayrak'tan
   Saldırıları püskürtmek için devrimci sınıf mücadelesi!
  Sınır ötesi operasyonun karşılığı ABD emperyalizmine sınırsız hizmet!
ESK ve DİSK’in tutarsızlıkları
Dağlıca tutsaklarının iddianamesi tamamlandı…
Operasyonlara ve saldırılara karşı
birlikte mücadeleyi yükseltelim!
“Vatan mevzu bahisse gerisi teferruattır” ancak...
  Emekçi kadınlar Kurultay’a hazırlanıyor...
  Sınıf hareketinden...
  “Sosyal güvenlikte kara delik”: Yalancının...
Yüksel Akkaya
  Emekçi Kadın Kurultayı’na doğru...
  Düzen medyasına “Türbanlı komünist”ten yanıt:
  Verem değil düzen öldürüyor!
  Türkiye Facebook’ta rakip tanımıyor! .
  ABD’de başkanlık yarışı başladı...
  “Renkli devrim” safsatasının çöküşü
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in devrimci anılarını sahiplenmek için Berlin’e!
  Yeni bir yılda düzen şuursuzlaştırmaya
devam ediyor!
  Yeni bir yıla girerken...
M. Can Yüce
 yök Bültenlerden...
  Özgürlük ne yana düşer, YÖK ne yana!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sosyal diyalog değil devrimci sınıf mücadelesi!

ESK ve DİSK’in tutarsızlıkları

Ekonomik ve Sosyal Konsey, 2008 yılının ilk toplantısını 3 Ocak tarihinde Recep Tayip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirdi. Temel misyonu uzlaşması mümkün olmayan iki karşıt sınıf arasındaki çelişkileri gizlemek; sendikal bürokrasi üzerinden işçi ve emekçileri sermayenin saldırı politikalarına yedeklemek olan ESK toplantısında, tahmin edilebileceği gibi gündemdeki saldırı politikaları tartışıldı. Sermaye örgütlerinin temsilcileri ile sözümona Konsey’e işçi ve emekçiler adına katılan sendikal çeteciler, başta sosyal yıkım yasası olmak üzere gündemle ilgili görüşlerini hükümete sundular.

ESK toplantısının gündemin ön sıralarında kendine yer bulduğunu söylemek doğru değil. Yoğun siyasal gündem içerisinde ESK toplantısı fazla ilgi çekmedi. Denilebilir ki eğer DİSK yönetiminden gelen “ESK toplantısına katılmıyoruz” açıklaması olmasaydı, pek çok kişinin bu toplantıdan haberi dahi olmayacaktı.

ESK toplantısının yapıldığı saatlerde bir basın toplantısı düzenleyen DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, hükümete bu konu üzerinden bir dizi eleştiri yöneltti. Çelebi ayrıca hükümeti ESK’yı “yeniden oluşturma”ya ve meclisteki SSGSS Yasa Tasarısı’nı geri çekmeye çağırdı.

Elbette ki ESK’ya koşar adım katılan Hak-İş ve Türk-İş yönetimlerinin geri tutumlarıyla karşılaştırıldığında DİSK’in ESK toplantısına katılmaması olumlu bir davranıştır. Sermaye ile işçi sınıfı arasındaki mücadelenin belli gündemler üzerinden kızışmaya başladığı bir süreçte ne amaçla düzenlendiği belli olan bir toplantıya katılmamak daha da anlamlıdır.

Fakat diğer yandan DİSK yönetiminin “ESK toplantısına katılmama” tutumuna olmadık anlamlar yüklemek, bu davranışı DİSK sermayeye karşı cepheden bir tavır almış gibi okumak ve yansıtmak da doğru değildir. Zira DİSK’in bu konuyla ilgili sicili bir yana, bizzat Çelebi’nin açıklamasında yeralan toplantıya katılmama gerekçeleri meselenin iç yüzünü bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır.

Ekonomik Sosyal Konsey 2001 yılında kuruldu. Ondan önce de işçilerin yerinde bir tabirle “beşli çete” olarak adlandırdıkları “beşli sivil inisiyatif” süreci yaşandı. Bu, 1997’den bu yana toplam on yıllık bir süreç anlamına geliyor. Bütün bu süreç boyunca DİSK yöneticileri birçok ESK toplantısına katıldılar. Katılmadıkları toplantılar oldu. Bazen de (Kasım 2003’te olduğu gibi) toplantıyı yarım bırakıp çıktıkları görüldü. Yani DİSK yöneticileri ilk kez bir ESK toplantısına katılmıyor değiller.

Toplantılara katıldıklarında da, katılmayıp protesto ettiklerinde de DİSK yöneticilerinin ESK’ya ilişkin görüş ve düşünceleri hemen hiç değişmedi. Onlar hiçbir zaman ESK gibi bir kurumlaşmaya karşı olmadılar. Hatta Ecevit hükümeti döneminde ESK’ya hukuksal temel kazandıran yasanın hazırlanması sürecinde canla başla çalıştılar. Hem Ecevit hükümeti döneminde hem de onu takip eden AKP hükümeti döneminde nasıl bir ESK istediklerini döne döne tekrarladılar. Çeşitli ESK toplantılarında bu görüşlerini dile getirdiler. Görüşlerinin hükümetler tarafından dikkate alınmadığı türünden gerekçelerle de, tıpkı bugün olduğu gibi, kimi dönemlerde toplantılara katılmadılar.

DİSK’in ESK’ya ilişkin itirazlarına yakından bakalım. Bunun için arşiv karıştırmaya hiç gerek yok. Süleyman Çelebi’nin basın toplantısında söyledikleri, DİSK’in öteden beri bu konuyla ilgili söylediklerinin özeti niteliğindedir. Bu konuşmanın eskilerden tek farkı, AKP hükümetine daha açıktan yüklenilmesi ve ek olarak SSGSS konusunda söylenenlerdir.

Süleyman Çelebi’nin konuşma metni “Ekonomik ve Sosyal Konsey, hükümet politikalarını onaylama aracı ve göstermelik bir danışma kurulu değildir” başlığını taşımaktadır. Yani hükümet suçlanmakta ve sınıf işbirlikçiliğinin kurumlaşmış ifadesi olan ESK olumlanmaktadır. DİSK’e göre suçlu hükümettir. ESK’yı kendi politikalarının onaylama aracı olarak kullanmaktadır. Bu da ESK’yı “göstermelik bir danışma kurulu” haline getirmektedir. Elbette ki işçi sınıfının çıkarları açısından bakıldığında DİSK’in bu yaklaşımının ele alınır, savunulur bir yanı yoktur. Bu burjuva liberal bir yaklaşımdır. Çünkü ESK gerçekten de “göstermelik bir danışma kurulu”dur. İşlevi sermayenin sömürü politikalarını aklamak, onaylamak, işçi ve emekçilere kabul ettirmektir. Bugüne kadar da bu işlevine uygun kullanılmıştır.

Bu kaba gerçeğin üzerinden atlayan DİSK yönetiminin nasıl bir ESK hayal ettiğini ise Çelebi’nin açıklamasından okuyalım:

“Ekonomik ve Sosyal Konsey, hemen her ülkede toplumsal kesimlerin geniş ve kapsamlı temsiline dayalı, etkin ve katılımcı tartışmalarla Hükümet politikalarının belirlendiği, yürütmeye görüş sunan ve hatta kimi ülkelerde parlamentoya sunulan yasa tasarıları hakkında görüş bildiren, bir anlamda yasama sürecinin zorunlu bir aşamasını gerçekleştiren danışma kurullarıdır.”

Burada sözü edilen “toplumsal kesimler”in başında hiç şüphe yok ki sermaye ile işçi sınıfı gelmektedir. Ve DİSK yönetimi kapitalizmde çıkarları asla uzlaşmayan bu iki “toplumsal kesim”in temsilcilerinin “etkin ve katılımcı tartışmalarla” hükümet politikalarını belirlemesinden dem vurmakta, işçilerden de bunun hayaliyle yatıp kalkmalarını istemektedir. Bir kez daha vurgulamak gerekir ki bu bakışın işçi sınıfının çıkarlarının savunulmasıyla, sınıf adına sendikacılık yapılmasıyla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Hele de sermayenin saldırılarının bu denli pervasızlaştığı bir dönemde, bir sendika konfederasyonundan beklenen şey, işçilere sınıf işbirlikçiliği vaazları vermesi değil mücadele görevlerine sarılmasıdır. “Toplumsal kesimlerin geniş ve kapsamlı temsili”ni oluşturmak için değil emek güçlerinin örgütlü mücadele birliğini yaratmak için çalışmasıdır. Süleyman Çelebi’nin bu açıklaması DİSK yönetiminin bundan ne kadar uzakta olduğunu, ESK toplantısını protesto etmesine, AB Karma İstişare Komitesi Başkanlığı’nı bırakmasına rağmen halen de sınıf işbirlikçisi bir çizgide durduğunu, sermaye düzeninin selameti için çabaladığını göstermektedir.

DİSK’in açıklamasındaki eleştirilerden biri de ESK’da sermayenin ve hükümetin daha ağırlıklı olarak temsil edilmesi, buna karşılık emek örgütlerinin ve meslek kuruluşlarının bu yapı içerisinde yer almamasıdır. Bu eleştiri göründüğü kadar masum değildir. Kendilerinin ESK sürecinin bir parçası olması yetmezmiş gibi DİSK Türk Tabipler Birliği’nin, Türk Diş Hekimleri Birliği’nin, Türkiye Eczacılar Birliği’nin ve emekli derneklerinin de bu yapı içerisine alınmasını talep etmektedir. Barolar Birliği ile TMMOB’un ESK’ya alınmasını öteden beri istediği de bilinmektedir. Açıkçası DİSK yönetimi ESK’da yalnız kalmak istememekte, işçi ve emekçileri sermayenin çıkarları doğrultusunda hizaya çekme işinde kendine (Türk-İş ve Hak-İş’in yanısıra) yeni suç ortakları aramaktadır.

Dikkatli gözlerden kaçmamıştır; normalde 3 ayda bir yapılması gereken ESK toplantıları genellikle aksar. Fakat ne zaman sermayenin saldırıları yoğunlaşır, buna karşılık işçi ve emekçilerdeki öfke ve tepki birikir, bu birikmeyi kazasız-belasız boşaltma ihtiyacı ortaya çıkar, işte o zaman sermaye ESK’yı toplantıya çağırır. 10 yıldan bu yana ESK toplantılarının önemli bir kısmı bu tür dönemlerde gerçekleştirilmiştir.

3 Ocak’ta yapılan son ESK toplantısına da bu gözle bakmak gerekmektedir. Sermayenin saldırılarının arttığı, hükümetin sosyal yıkım alanında en büyük adımlardan birini atmaya hazırlandığı, özelleştirmelerin hız kazandığı, işsizlik ve yoksulluğun milyonların yaşamını cehenneme çevirdiği, bütün bunlar yetmezmiş gibi ekonomik çalkantıların, askeri operasyonların faturasının yeni vergilerle, zamlarla emekçilerin sırtına yıkıldığı; çalışma ve yaşam koşullarının giderek daha da çekilmez hal aldığı bir dönemden geçilmektedir.

Buna karşılık sınıf ve emekçiler cephesinde çeşitli kıpırdanmalar yaşanmakta, sosyal yıkım ve özelleştirme karşıtı mücadele günden güne kendini daha fazla belli etmektedir. İnatla uygulanan düşük ücret politikaları ve hak gaspları nedeniyle örgütlü ya da örgütsüz sınıf kesimlerindeki hoşnutsuzluk alttan alta artmakta, bunun bir ifadesi sayılabilecek grev ve direnişlerin yaygınlaştığı gözlenmektedir. İşte sermayeyi ürküten de, ESK gibi araçları devreye sokmaya iten de bunlardır. Yapmak istedikleri bir kez daha sınıfın gelişme eğilimindeki mücadele kanallarını tıkamak, biriken enerjiyi en zararsız şekilde boşaltacak yol ve yöntemleri hayata geçirmektir.

ESK işçi sınıfının çıkarlarının savunulabileceği bir platform değildir. Böyle bir amacı yoktur. O sermayeye hizmet eden bir kurum olarak işçi sınıfının mücadelesi önünde bir engeldir. Bu konuda işçi sınıfının gerçek talebi sendikaların ESK’dan çekilmesi ve ESK’nın dağıtılmasıdır. İşçi sınıfı ve emekçileri temsil iddiası taşıyanların, sermayenin saldırılarına zemin düzlemek, çıkarlarına hizmet etmek için kurulmuş ESK’da yeri yoktur. Eğer işçi sınıfını temsil iddiası taşıyorsa DİSK yönetiminin aklına sokması gereken temel önemde nokta budur.