5 Aralık 2008 Sayı: KB 2008/01(48)

  Kızıl Bayrak'tan
   Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek mücadelesi daha sarsıcı eylemlerle
devam etmelidir!
  Sermayenin akıl hocaları: Türk-İş ve
Hak-İş
Krize karşı mücadelede
liberal-reformist engeli
Sıhhiye’yi dolduran 50 bini aşkın işçi ve emekçi faturayı ödemeyi reddetti!

Gebze Sendikalar Birliği’nden miting…

Uyuşmazlık sürüyor, metal işçileri yürüyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Kasım eyleminin gösterdikleri...
İşçi ve emekçilerin tepkisi harekete geçirilmeli, mücadelesi ortaklaştırılmalıdır!
  BMİS Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci ile metal TİS’leri üzerine konuştuk...
  Esenyurt İşçi Platformu Girişimi çalışmalarından...
  Ekim Devrimi 91. yılında İstanbul’da selamlandı...
  Gençlikten...
  Emekçi kadınlarla krize karşı mücadele üzerine konuştuk...
  6 Kasım’ın ışığında...
  Diyet öyküleri / 3
Yarına dair…
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emekçi kadınlarla krize karşı mücadele üzerine konuştuk...

“Krizin faturasını ödemeyeceğiz!” diye haykırmalıyız!

- Türkiye’yi gün geçtikçe içine alan kriz etkilerini hissettirmeye başladı. Krizin nedenleri konusunda ne düşünüyorsun? Kadınlar bu krizden nasıl etkilenecek?

Telekom çalışanı: Yaşam koşullarımız zaten ağırdı. Ben kendim ne olduğumu bazen karıştırıyorum. İşyerinde ağır çalışma koşulları, bunun dışında ev yaşamının omuzlarıma yüklediği işler, çocukların sağlığı ve bakımıyla ilgilenmek beni oldukça yoruyor. Bunun yanında eşimin düzenli bir işinin olmaması ve yaşadığımız ekonomik sorunlar bazen beni bunalıma itiyor.

Şu anda Telekom’da çalışıyorum ve kadro azalması nedeniyle yıl sonunda işten çıkarılmamız gündemde. Eskiden en azından sosyal aktivitelere katılma şansım oluyordu ama geldiğim noktada iş ve ev arasında bir hayatım var. Kriz gün geçtikçe bizi daha da zorluyor. Eşimin işsiz olmasının yanısıra benim de işsiz kalmam tehlikesi hayatımızı iyice çekilmez hale getirecek.

Ev kadını: İşsizlik ve yoksulluk belimizi bükmüş durumda. İşsizliğin yanısıra yapılan zamlar bizi iyice zora soktu. Hastalandığımızda bile bizden para alıyorlar artık. Bizi insan yerine koymuyorlar. Şimdi bir de kriz çıktı. İşsizlik, yoksulluk iyice artıyor. Ne yapacağımızı, nasıl yaşayacağımızı bilemiyoruz artık!

İşçi emeklisi: Ben 600 YTL ile geçinmeye çalışan, daha doğrusu geçinemeyen bir işçi emeklisiyim. Yıllarca çalışıp emek harcadık, ama şimdi yaşam koşulları giderek ağırlaşıyor ve bu koşullarda devlet bizi yok sayıyor. Haklarımızı vermediği gibi yapılan zammı bile bize çok görüyor. Televizyonda sürekli kriz haberleri izliyoruz. Başbakan krizin bizi “teğet geçti”ğini söylüyor ama her taraftan işçiler çıkarılıyor. Ben bunu ve yapılan zamları anlamıyorum. Bu krizi biz yaratmadık. Faturasını bize ödetiyorlar.

2. ev kadını: Her şeye zam geldi. Nasıl geçineceğimi, çocuğumun ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağımı bilemiyorum. Kriz işsizlik demek. Kocam kriz nedeniyle doğru dürüst iş bulamıyor. Zaten yaşam koşullarımız ağırdı, şimdi iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Barınacak doğru dürüst bir evimiz bile yok. Kiralar oldukça yüksek, bu da yetmezmiş gibi her şeye zam yapılıyor ve yaşam koşullarımız daha da ağırlaştırılıyor.

3. ev kadını: Şu anda hiçbir şeyim yok. Sağlık güvencem yoktu, Yeşil Kart çıkardım. Onun için de şimdi para istiyorlar. 2 çocuğum var, biri yakın zamanda tutuklandı. Ona bile yardım edemiyorum. Eşim bizi işsizlikten dolayı bırakıp gitti. Akrabalarımın yardımıyla geçiniyordum ve ufak bir gelirim vardı. Krizden dolayı o da elimden gitti. Eskiden komşularım yardım ediyordu, ama krizle birlikte onların da yardım olanağı ortadan kalktı. Sosyal kurumlara başvurdum ama elim boş döndüm.

2. işçi emeklisi: Türkiye’de kriz hiçbir zaman eksik olmadı. Yoksullar çok yoksul, zenginler çok zengin oldular. Ben 650 YTL maaşla iki üniversiteli bir de asker beslemeye çalışıyorum. Hiçbir başka gelirim yok. Başbakan hiçbir zaman yemeğini üç kez ısıtıp yedi mi, ya da ucuz ekmek almak için sırada saç baş kavgası yaptı mı acaba? Bize vaatlerde bulundu, nerede bu vaatler şimdi? Bayram diye on gün tatil verdiler, çocuklarım gelecek, ama nasıl gelecekler onu bile bilmiyorum.

3. işçi emeklisi: Kriz beni derbeder hale getirdi. Tek başıma dört çocuklu bir anayım. Bulduğum tüm işlerde çalıştım, çocuklarımı büyüttüm ve şimdi iyice yaşlandım. Çocuklarım ise iş bulamadılar. Hepsi benim 500 YTL’lik maaşıma bakıyorlar. Faturaları ödedikten sonra elimizde bir şey kalmıyor. Yarın ben ölürsem bu çocuklara ne olacak bilmiyorum. Kriz durumumuzu iyice kötüleştirdi. İş bulan bir çocuğum kriz nedeniyle işten çıkarıldı.

-  Emekçiler, emekçi kadınlar kriz konusunda ne yapmalı?

Telekom çalışanı: Krize karşı tüm emekçilerin bir araya gelip mücadele etmesi gerekiyor. Yoksa bu krizin yaşamımızı iyice içinden çıkılmaz hale gelmesine engel olamayacağız.

Ev kadını:Bu sorunlara karşı biraraya gelmemiz, birlik olmamız gerekiyor. Bunun dışında bir kurtuluşumuz yok.

İşçi emeklisi: Kadınlar bu kadar sorun karşısında biraraya gelmeli ve “bu krizin faturasını ödemeyeceğiz” diye haykırmalı. Bunun için de bulunduğumuz her yerde, işte, evde, mahallede mücadele etmeliyiz.

2. ev kadını: Biz bu krizden en çok etkilenenleriz. Bir yandan yaşadığımız sıkıntılar, diğer yandan krizin üzerimizdeki yükü arttırmasına karşı mücadele etmeliyiz. Örneğin ben 29 Kasım’da eşimle birlikte Ankara’ya mitinge gittim. Orada onbinlerce emekçiyle birlikte krizi bizim yaratmadığımızı ve faturasını ödemeyeceğimizi, bunun karşısında da hakkımız olanı yani insanca bir yaşamı istedik. Bunun arkası gelmeli ve teslim olmamalıyız.

3. ev kadını: Krize karşı sokağa çıkmak, yürüyüşler yapmak gerekiyor. Bu düzeni temelden değiştirmek gerekiyor. Yoksa gördüğümüz gibi hep çalıp çırpıyorlar. Bu düzen böyle devam ettiği sürece bundan sonra gelenler de aynısını yapacaklar. Buna izin vermemek gerekiyor.

2. işçi emeklisi: Bu düzeni değiştirmek gerekiyor. İktidara her gelen vaatlerle geliyor ama geldikleri anda verdikleri sözleri unutuyorlar. Bu yüzden düzeni temellerinden değiştirmek gerekiyor. Yoksa bunların yerini başkası alacak ve değişen bir şey olmayacak.

3. işçi emeklisi: Bu düzen kökünden sökülüp atılmalı ve yerine adil, eşitlikten yana bir düzen kurulmalı.

Kızıl Bayrak / Adana

Emekçi kadınlarla krize karşı mücadele üzerine konuştuk...

“Emekçi kadınlar krize karşı örgütlenmeli, sokağa dökülmeli!”

 


-  Türkiye’yi gün geçtikçe içine alan kriz etkilerini hissettirmeye başladı. Krizin nedenleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Kadınlar bu krizden nasıl etkilenecekler?

Sultanbeyli’den bir tekstil işçisi:Ben bir tekstil işçisiyim. Kriz işçi ve emekçilerin zaten zor olan yaşamını iki kat daha ağırlaştıracak. Açlık ve yoksulluk katbekat artıyor.

Ebetteki krizin sebebi biz işçi ve emekçiler değiliz. Kapitalist sistemin daha fazla üretim, daha fazla kâr hırsı biz işçi ve emekçileri aç ve işsiz bırakıyor. Bir yandan çalışanlara keyfi dayatmalar yapılıyor. Zorunlu mesai, esnek çalışma, sosyal haklarının gaspı, sigorta primlerinin düzenli ödenmemesi, maaşların geciktirilmesi, vb... Gerekçe ise “kriz”!

Kadınlar krizden erkek işçilere göre daha fazla etkileniyor. Patronlar tarafından daha kolay sindiriliyorlar. Duygu sömürüsü yapılarak kandırılıyorlar. Örneğin işten çıkarmalarda önce kadınları çıkarıyorlar, kadın emeğini ek iş olarak görüyorlar. Ve bunu topluma da benimsetmişler. Kadınlar işten çıkarmalara karşı mücadele etmek konusunda yeterince öne çıkmıyorlar.

Dudulu OSB’den bir elektronik işçisi: Bildiğim kadarıyla kriz Amerika’daki büyük bir bankanın verdiği Mortgage’nin (ev kredileri) geri ödenememesi sonucu batmasıyla yansımıştı ilk olarak. Bu ev kredileri aslında alım gücü olmayan kişilere büyük faizler karşılığında veriliyor. Kredileri ödemek için diğer tüketim maddelerinde kısıtlamaya gidilince, bu da piyasada tıkanıklığa yol açıyor. Aynı şey kredi kartları için de geçerli. Ayrıca krizin nedenleri arasında Çin’in dünya ekonomisine müdahalesi de vardır. Çin’de işçilik ucuz olduğundan üretilen malların ucuz olması özellikle emekçilerin Çin mallarına tercihi etmesine yol açıyor.

Krizden biz kadın işçiler tabii ki daha çok etkileniyoruz. Çünkü işten atmalarda en ön sıralarda biz yer alıyoruz. Aynı durum işe alınırken de söz konusu. Fabrikalara işçi alımlarında da en son tercih edilen yine biz oluyoruz ve buna bağlı olarak yine işyerlerimizde en çok bizler işten atılma tehditleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Çalışmayanlarımız ise evlerinde kriz nedeniyle işsiz kalan ya da her gün çıkarılmayı bekleyen eşlerinin o sinirli hallerine, baskılarına ve yer yer şiddetine maruz kalıyor. Eve ekmek gelmediğinde, mutfakla bizler boğuşuyoruz “acaba bugün ne pişirsem çocuklarıma” diye. Yani biz kadın işçileri daha çok etkiliyor kriz.

Ümraniye’den işsiz bir kadın: Kriz her dönem olduğu gibi bu dönem de en çok işçileri etkiledi. Yanı sıra kadın işçileri daha çok etkiliyor. Ben de bir kadın olarak çalıştığım fabrikadan kriz nedeni ile bir ay önce işten çıkarıldım ve hala da iş bulamadım. Her gittiğim yerde “kriz var” deniliyor. Bu krizi yaratanlar biz değiliz, ama nedense her dönem olduğu gibi bu dönemde de faturayı biz işçilere ödetmeye çalışıyorlar. Bu dünyayı kendi çıkarlarımızı gözeterek bizler batırmıyoruz. Bu dünyayı kapitalistler, cumhurbaşkanları, başbakanlar, patronlar batırıyorlar. Bu dünyayı kurtarmak, krizlerin yaşanmayacağı bir dünya kurmak bizim nasırlı ellerimizden, yani işçi sınıfından geçiyor.

Ümraniye’den bir ev kadını: Baştakilerin yanlış politika izlemesi. Devletin çarpık sistemi. Adaletin bir türlü düzenli bir şekilde işlememiş olması. Vurgunlar, hortumlar… Hangi parti başa geçerse geçsin kendi adamını düşünüyor. Fakir fukarayı düşünen yok. Hiç tecrübesi olmayan bir adamı alıyorlar müdür yapıyorlar. Kamu alanlarının özelleştirilmesi, kısacası devletin çarpık sistemi krizi ortaya çıkarıyor.

Kocaları işsiz kalacak, kadınlar her anlamda etkilenecek. Geçim sıkıntısı baş gösterince sorunlar da evliliğe kadar yansıyacak...

Kartal’dan tekstil işçisi bir kadın: Kadınlar bu krizden kaynaklı çok yıpranırlar. Yani çocukları için daha çok etkili olur. Onların ihtiyaçlarını gideremediklerinden üzülürler ve etkilenirler. Tek başına olsalar sorun etmezler belki, ama çocuk olunca sorun yaşanır. Benim de işe girmemin en büyük nedeni onlar. Sağlık sorunları oldukları halde ihtiyaçlarına cevap verebilmek için çalışıyorum.

Kartal’dan emekçi bir kadın: Krizle beraber kadınların tekrar eve kapanması ve sosyal yaşamdan uzaklaşmaları sonucu doğar. Var olan üretim dışına çıkarılan insanın düşünme kapasitesi de daralır, sosyal bir varlık olma özelliklerinden uzaklaştırılıp köleleştirilmesi sonucu ortaya çıkar. Diğer yandan da kapitalizmin aile çekirdeği mantığının maddi temelleri oluşturulur.

 

- Emekçiler, emekçi kadınlar kriz konusunda ne yapmalı?

Sultanbeyli’den bir tekstil işçisi: Ben diyorum ki mücadelenin ön saflarında yer alalım. Çünkü patronlar çıkarları için biz kadınları kullanıyor. Örneğin asgari ücreti bizlere dayatıyorlar. Çalışma ve yaşam şartlarında, eğitim şartlarında bizi hep ikinci planda görüyorlar. Hayatın yarısını oluşturuyorsak kavganın da yarısı olmalıyız. Krizin karşısında örgütlenelim ve mücadeleye katılalım.

Dudulu OSB’den bir elektronik işçisi:Tabii ki kendimizi geliştirerek, eğiterek örgütlenmeliyiz. Yani bir sınıf olduğumuzu bilince çıkararak ve karşımızda yine düşman bir sınıf olduğunun farkına vararak mücadele etmeliyiz. İşçi kimliğimize sahip çıkmalı, birbirimize güvenmeli ve haklarımız için sonuna dek savaşmalıyız. Bir kere şunu biliyoruz. Kriz bizim krizimiz değil kapitalistlerin krizi. Ama en çok bizler etkileniyoruz. Bizim ücretler düşürülüyor, açıklar bizim vergilerimizle kapatılmaya çalışılıyor. Aç kalan, daha çok köleleşen bizler oluyoruz. O yüzden örgütlü gücümüzü kullanalım, krizi yaratanlara karşı birleşelim.

Ümraniye’den işsiz bir kadın:Mesela bazı televizyonlarda ev yaşantılarında daha tutumlu olmaya yönlendiriyorlar. Peki, bunu söyleyenler, söyletenler ne kadar tutumlular? Sözde tutumlu olunursa kriz bu şekilde atlatılabilecekmiş. Yalan! Bizler sesimizi daha da çok duyurabilmek için birleşmeliyiz. Çevremizdeki herkese bu krizi bizim yaratmadığımızı, krizi yaratanların kirli yüzlerini anlatmaya çalışmalıyız. Bunun yanı sıra bu krizin ve daha birçok şeyin hesabını birlikte sormalıyız.

Ümraniye’den bir ev kadını:Emekçi kadınlar sorunlarına karşı birlikte davranabilir. Sesimizi duyurmalıyız, sürekli eylemler yapmalıyız. Kapı kapı dolaşıp insanları bilinçlendirmeliyiz. Bu kriz bizim suçumuz değil. Biz yapmadık. Yapanlar düşünsün. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dersek, bu yılan bir gün dönüp dolaşır çocuğumuzu veya torunlarımızı sokar. Duyarsız kalmamalıyız. Birlikte mücadele etmeliyiz.

Kartal’dan tekstil işçisi bir kadın:Emekçi kadınlar krize karşı sokağa dökülmeli. Her zaman söylüyoruz belki ama yapmıyoruz. Sokağa çıkılırsa etkili olur diye düşünüyorum.

Kartal’dan emekçi bir kadın: Emekçi kadınlar bu krize karşı örgütlenmeli. Örgütlenmek için de emekçi kadınlar fabrika, işyeri, mahallelerde krizle ilgili etkinlikler düzenlemeli. Bu etkinliklerde krizin kadınlar üzerinde etkileri paylaşılmalı ve anlatılmalıdır.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

“Pet şişe yasağı”na gülünç gerekçe!

Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi idaresi, küçük pet şişelerinin kullanımını yasaklamıştı. Sıklıkla suların kesildiği hapishanede tutsaklar, pet şişelere su doldurarak, kesinti olduğunda susuz kalmıyorlardı. Ancak yasak nedeniyle tutsaklar zor günler geçirdiler.

Yasağın, bir tutuklunun başvurusuyla Meclis’e ve ardından da Adalet Bakanlığı’na taşınması üzerine, Bakanlık, Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcısı’na yasağın doğru olup olmadığını, doğru ise yasağın gerekçesinin ne olduğunu sordu. Tekirdağ Başsavcısı verdiği yanıtta, odalardaki pet şişelerin aşırı şekilde biriktirilerek, bunların koğuşlar arası haberleşmede kullanıldığını iddia etti. Bir diğer gerekçe olarak da, bu şişelerin “yangın çıkarma amaçlı yanıcı madde olarak kullanıldığı”nı, tutukluların 500 mililitrelik şişelerini su ile doldurarak ağırlık çalıştıklarını, böylece pet şişelerini firarda kullanmak istediklerini iddia etti ve “pet şişeler ip yapmak suretiyle firara teşebbüste kullanılabilir” denildi!

Zindanlarda saldırı artarak devam ediyor!

2007’den bu yana Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Burak Demirci, guatr hastalığı nedeniyle 28 Kasım ‘08 tarihinde hastaneye gitmek için cezaevi yönetimine başvuru yaptı. Kendisini almaya gelen askerlerin “kazağını çıkart” dayatmasını reddetmesi üzerine askerler tarafından dövüldü. Diğer arkadaşlarının da destek vermesi üzerine Demirci ve arkadaşları Seyfi Demirsoy Hastanesi’ne götürüldü. Askerler tarafından boynuna ip dolanarak sıkılan Demirci, doktor nezaretinde öldürülesiye dövüldükten sonra tekrar cezaevine götürüldü. Hücreye atılan ve arkadaşlarıyla görüştürülmeyen Demirci’nin bir bacağını kullanamadığı ve şişlik oluştuğu bildirildi.

Kırıklar 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde 4 Kasım günü hastaneye sevk edilen Fehmi Çapan ile İleri Kızılaltun adlı devrimci tutsaklar da askerlerin saldırısına maruz kaldılar. Ring aracına bindirilen tutsaklar, aracın içindeki kamerayı kapattıkları gerekçesiyle, hapishaneye geri götürüldü. Aracın içinde saldırıya maruz kalan tutsaklar, dövülerek yerlerde sürüklendi. Hapishane girişinde de işkenceye maruz kalan tutsaklar hapishane doktoruna çıkartıldıktan sonra, hastaneye sevk edildiler. Ancak tedavileri yapılmadan geri götürüldüler.

Tutsaklara yollanan mektuplara el konuluyor...

Edirne F Tipi Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Zeynel Firik ve Erol Engin’in yakınlarının verdiği bilgiye göre; ayakkabı araması dayatıldığı için avukat, aile ve telefon görüşmesinde, hastaneye gidişlerinde ayakkabılarını hücrede bıraktıkları, bu sayede arama yaptırmama muamelesi görmekten kurtuldukları, ancak hapishane idaresinin bunu yeterli görmemesi nedeniyle şimdi de çoraplı ayaklarının dedektörle arama uygulamasının dayatıldığı, hücre dışına yalınayak çıkacakları bildiriliyor.

En son Semiha Köz isimli arkadaşlarının 20 Kasım ‘08 tarihinde Erol Engin’e yolladığı iadeli taahhütlü mektubuna idarenin el koyarak sadece boş mektup zarfını verdiği belirtiliyor.

Bolu F Tipi Hapishanesi’nde kalan Ramadan İçgel adlı tutsak, dişleri eksik olduğu için hastaneye sevk edilmiş, yapılan muayenesinde dişlerinin eksik olduğu tespit edilerek yaptırılması ve masraflarının Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanması gerektiği belirtilmiş. Ramadan İçgel’in diş protezinin ‘estetik’ amaçlı olduğuna ve dişleri eksik olarak da hapishanede yaşamını sürdürebileceğine, diş eksikliğinin yaşamsal bir tehlike oluşturmadığına karar verilmiş ve dişi ücretinin karşılaması Ramadan İçgel’den istenmiş.