5 Aralık 2008 Sayı: KB 2008/01(48)

  Kızıl Bayrak'tan
   Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek mücadelesi daha sarsıcı eylemlerle
devam etmelidir!
  Sermayenin akıl hocaları: Türk-İş ve
Hak-İş
Krize karşı mücadelede
liberal-reformist engeli
Sıhhiye’yi dolduran 50 bini aşkın işçi ve emekçi faturayı ödemeyi reddetti!

Gebze Sendikalar Birliği’nden miting…

Uyuşmazlık sürüyor, metal işçileri yürüyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  29 Kasım eyleminin gösterdikleri...
İşçi ve emekçilerin tepkisi harekete geçirilmeli, mücadelesi ortaklaştırılmalıdır!
  BMİS Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci ile metal TİS’leri üzerine konuştuk...
  Esenyurt İşçi Platformu Girişimi çalışmalarından...
  Ekim Devrimi 91. yılında İstanbul’da selamlandı...
  Gençlikten...
  Emekçi kadınlarla krize karşı mücadele üzerine konuştuk...
  6 Kasım’ın ışığında...
  Diyet öyküleri / 3
Yarına dair…
  Eylem ve etkinliklerden...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

BMİS Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci ile metal TİS’leri üzerine konuştuk...

“Taleplerimizden asla vazgeçmeyeceğiz, direnişimizi sürdüreceğiz!”

 

- Metal TİS’lerinde yaşanan gelişmeleri ve sürece ilişkin düşüncelerinizi kısaca belirtir misiniz?

Ayhan Ekinci: MESS ile 10 Ağustos’ta başlayan görüşmeler 10 Ekim’de MESS’in verdiği teklifle birlikte tıkandı. MESS bize ne vermişti?

Birincisi, MESS bize ilk altı ayla ile ilgili % 4.10 verdi. Üçüncü, dördüncü, beşinci aylarla ilgili herhangi bir şey yok. İkincisi, denkleştirmeyi getirdi. Denkleştirme işçilere 11 saatlik bir çalışma sistemi getiriyor. Üçüncüsü, ikramiyelerle ilgili. Metal işkolunda 120 günlük ikramiyesi olan bir işçinin fiili çalıştığı günler üzerinden parasını vereceğim diyor. Yani, ben işçinin ücretsiz izin halinde, istirahat halinde gelmediği günlerin parasını ödemeyeceğim. Bu da 120 günlük ikramiye bedelinin yarı yarıya düşmesi demektir. Dördüncüsü, Türkiye’de yeni yeni gelişmekte olan AR-GE bölümleri için “Ben bunları kapsam dışına alacağım. Bunların sendikada örgütlü olmalarını istemiyorum. Kadrolu olmalarını istemiyorum. Bunların çalışma sürelerini ben belirlemek istiyorum” diyor.

Vermiş olduğu bu teklifle birlikte, sürecin de bitmesiyle TİS görüşmeleri tıkandı. Daha sonra toplu sözleşme takvimimiz devam etti ve arabuluculuk safhası başladı. Arabulucu atandı ve bu süre içerisinde iki kez görüşme oldu. İki görüşmede de MESS kendi sunduğu maddelerden geri adım atmadı.

Arabulucunun ‘80’den beri hiçbir görüşmeyi sonuçlandırdığı görülmemiştir. Arabulucu, süresi dolduktan sonra raporunu yazacak. Rapor elimize geçtiği tarihten itibaren MESS grup toplu sözleşme kapsamında olan işyerlerinde grev kararlarını asacağız. Bu da bize, arabulucu raporuyla birlikte grev sürecinin başladığını gösteriyor. Bu “greve çıkıyoruz” anlamında değil tabii. Yasal prosedür olan 60 günlük sürenin başladığını gösteriyor. Bu 60 günlük süre içerisinde, toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işyerlerinde TİS komitelerimizle grev tarihini belirleyeceğiz. Bu sürecin bayram sonrasına sarkacağını düşünüyoruz.

Tabii bu arada metal işkolunda örgütlü sarı sendika olan Türk Metal, metal işçilerinin kazanılmış haklarını gaspetmeye dönük bir harekette bulunabilir. Zira, kendi şube yöneticilerinin de söylediği gibi, Ramazan ayında toplu sözleşme sürecini bitirmeyi planlıyorlardı. Ama sendikamızın yoğun eylemliliklerden dolayı bir sıkışıklık yaşayıp bunu yapamadılar. Zaten bu sendikanın ve başındaki “Emlakçı Mustafa”nın metal işçilerinin haklarını koruma gibi bir amacı olduğunu düşünmüyoruz. Sadece kendini kurtarma hesabı yapan “Emlakçı Mustafa” metal işçilerini kullanıyor. Kendi temsilcilerini toplayarak bir görüşme yapacağının bilgisini aldık. Bu da şunu gösteriyor; artık iyice sıkıştı ve bir an önce de toplu sözleşmeden kurtulmak istiyor. Bizim yoğun eylemlilik ve bilgilendirme toplantılarımızdan dolayı sıkıntı yaşıyor ve sürecin daha da uzamasını istemiyor. Bu yüzden de bayram sonuna kadar yeni bir satış sözleşmesine imza atabilir.

Ama buna metal işçilerinin çok büyük bir tepki göstereceğini biliyoruz. Sendika olarak, yaptığımız eylemliliklerin belli bir etkisi olduğu konusunda örgüt olarak hemfikiriz. Ama bunlar yeterli mi? Değil tabii ki. Sonuçta hala MESS’in ne verdiğini bilmeyen metal işçileri var. Krizi bahane ederek insanları sindirmek isteyen bir sarı sendika var. Metal işçilerinin kazanılmış haklarının gaspedilmesine göz yumacaklar.

Biz BMİS olarak metal işçilerinin kazanılmış haklarını daha ileriye taşıyarak süreci bitirmek istiyoruz. Şu an için sıkıntımız TİS sürecinin ve krizin aynı döneme denk gelmesi. Bu,  sendikamızı ve çalışanlarımızı biraz zora soktu. Ama bugünkü krizi metal işçileri yaratmadı, bunu aylardır alanlarda haykırıyoruz.

Bizler 2008’in ilk 10 ayı sürekli ürettik, arkadaşlarımız gece-gündüz demeden 11-12 saat çalıştı. Son iki ayda, metal patronlarının almış oldukları işlerin büyük çoğunluğunu bitirmiş durumda metal işçisi. 2008’in son 2 ayında 2009’un işlerini yapmaya başladılar. Ama krizle birlikte metal patronları çalışanların kazanılmış haklarına göz dikmeye başladılar. Bizim örgütlü olduğumuz fabrikalarda yaptığımız eylemliliklerimizden dolayı bu konuda rahat davranamadılar. Bizim dışımızdaki işyerlerinde işçilerin ücretlerini dörtte bir oranında kesiyorlar. Aylıklarda büyük bir düşüş var. Ücretsiz ve yarı ücretli izinler gündemde.

Bununla ilgili, son çıkan 4857 sayılı kanunun 65. maddesinde, işsizlik sigortasından,  krizden dolayı zarar gördüğü takdirde işçinin mağduriyeti giderilir deniliyor. BMİS olarak bunu metal işçilerine duyurduk. Bu yasa bize şunu gösteriyor: Herhangi bir krizden dolayı işverenin işleri aksadığı takdirde işsizlik fonundaki para kullanılır. Ama hem hükümet hem de metal patronları, fonda biriken parayı işçiye vermekten ziyade kendileri almaya çalışıyorlardı. Artık o kadar yüzsüz davranıyorlar ki, İMF’den gelen paranın da, fonda biriken paranın da hepsini bize vereceksin diyorlar. Biz de metal işçisine şunu anlattık; bu para bizim paramızdır. Zararın telafi edilmesi konusunda arkadaşlarımızı bilgilendirmeye çalışıyoruz. Bu çerçevede gerekli girişimleri işyerlerinde yaptık. İşverenleri Bölge Çalışma’ya dilekçe göndermeye zorlattık. Şimdi Bölge Müdürlükleri hareketlilik halinde. Bizim olan bu paraların ücretli ve yarı ücretli izine çıkarılan işçilere verilmesi için, ‘bu para işçilerin parasıdır, onlara verilecek’ diyen Çalışma Bakanı’na başvurularda bulunuyoruz.

- Bu dönemde Bursa’da süreç nasıl işliyor?

- Metal sektöründe çalışan, ama örgütlü ama örgütsüz, üyemiz olsun veya olmasın, tüm metal işçilerini kapsayan bir toplu sözleşme taslağı hazırladık. Metal sektöründe çok düşük ücretli çalışanlarımız var. Emekliliği dolan arkadaşlarımızın ayrılmasından ve işçi sirkülasyonunun çok olmasından dolayı yeni arkadaşlar geliyor ve saat ücretleri çok düşük.

Biz TİS komitelerimizle hazırladığımız taslakta, bunların belli oranda arttırılmasını ve daha sonra da % 5 + 80 kuruş olarak yansımasını öngördük. Burada bir şey dikkatimizi çekti. Bizden başka, Türk Metal’in şube yöneticilerine varıncaya kadar, bizim hazırladığımız taslağı öne sürerek “Evet bu taslak iyidir, bu taslaktakilere göre süreç sona ermelidir”dediler. Gebze’de, İzmit’te, Bursa’da bu böyle. Çünkü onların hazırladığı taslağa göre, fazla ücret alan yine fazla zam alacak, az ücret alan da yine çok düşük bir zamla karşı karşıya kalacak. İşçiler de bizim taslağımızı sahiplendiler. Tüm işçilerden olumlu tepkiler aldık. Bu anlamda Bursa’daki gelişmeler aslında iyi.

Biz Bursa’da ilkleri başardık. Asil Çelik’te çalışan işçilerle ”Ben ücretsiz ve yarı ücretli izini kabul etmiyorum!” diyerek başkaldırdık. Hem bizim üyelerimize güven geldi, hem de diğer metal işçileri “bu böyle de yapılabiliyormuş” demeye başladılar. Bu mantık Bursa’da yayılmaya başladı. MESS’in vermiş olduğu tekliflerle ilgili olarak işçilerde “ben bunları istemiyorum” deme cesareti yaygınlaşmaya başladı. 11 saatlik çalışmanın dayatılmasına, fazla mesainin ödenmemesine başkaldırıyı Prysmian işçileriyle uyguladık. Vardiya çıkışında fabrikayı terketmeme eylemiyle patronu uyardık. Bu  dayatmalar devam ederse, sadece Prysmian ve Asil Çelik’te değil her yerde benzeri eylemlerin başlayacağına inanıyoruz. Bosch işçisi de bunu yaptı, her ne kadar çok duyulmadıysa da. Bu medyada yansıtılmadı. Bu maddeler üzerinde ısrar edilirse, sürecin bu yöne gittiğini görüyoruz. Metal işçisinin kazanılmış hakları bir çırpıda alınmak isteniyor ama metal işçisi buna sessiz kalmayacaktır.

Bursa’da, başta Tofaş, Renault ve Bosch fabrikaları olmak üzere birçok yerde gerçekleşen işten çıkarmalara karşı bu sarı sendikanın yöneticileri kıllarını bile kıpırdatmadılar. Bu çıkışların işçileri sindirmeye, kazanılmış haklarının savunulması için gösterilen iradenin kırılmasına yönelik olduğunu düşünüyorum. Burada Asil Çelik ve Asemad fabrikalarını örnek vermek istiyorum. Siz işçiye örgütlülük ve mücadele anlamında bir şeyler verdiğiniz zaman bunun karşılığını alıyorsunuz. Hiç beklemediğimiz yerde grev oylaması yapıldı ve işverene büyük bir şamar indirildi. Olumsuzluklara rağmen greve “evet” denildi. Örgütlü olduğumuz işyerlerinde greve “evet” kararları alınıyor. Biz artık grev oylaması yapılırsa “ne olur” diye düşünmüyoruz. Metal işçileri artık patronlara bu şekilde cevap verecektir. Metal işçilerinin Asemad ve Asil Çelik başlattığı mücadele sadece metal sektörüne değil diğer sektörlere de yayılacaktır. Patronlar kasalarında biriktirdikleri artı değerleri bizimle paylaşacaklar. Krizi bahane ederek kazanılmış haklarımıza saldırırlarsa büyük bir tokat yiyecekler.

Bayram sonrası süreç metal işçisi için yoğun eylemliliklerin ve grevlerin olduğu bir süreç olarak geçecek. Bayram sürecinde metal işçilerinin kazanılmış haklarına yönelik bir saldırı olursa, hem hükümet, hem metal patronları hem de sarı sendika metal işçilerinden gerekli cevabı alacaktır.

Biz yıllardır mücadelenin içindeyiz. İşçilik hayatımızdan beri bu sarı sendikanın tavrını çok iyi biliyoruz. Bunlar puslu havayı severler. Yani onların böyle bir tutum alması hiç de sürpriz olmaz. Ama onlar ne yaparsa yapsın, biz BMİS olarak taleplerimizden asla vazgeçmeyeceğiz ve bu dayatmalara karşı direnişimizi sürdüreceğiz. Kısacası biz yine de grevde olacağız.

Kızıl Bayrak / Bursa

Yemekhane işçilerinin direnişi sürüyor!

Ankara Üniversitesi’nde yemekhaneyi işgal eden yemekhane işçilerinin direnişleri güçlenerek devam ediyor. İşçilere destek ziyaretleri gerçekleştiriliyor. Öğretim görevlileri sorunu çözmeleri için rektörlükle görüşüyor, şirkete sorunu çözmeleri yönünde imzalar gönderiyor.

Bir yandan hocalar imza toplarken, öğrenciler de kendi taleplerini dile getiren dilekçeler toplamaya devam ediyorlar. Ayrıca merkezi Gaziantep’te bulunan yeni taşeron şirketin Gaziantep’teki üniversiteye yemek çıkarttığının öğrenilmesi üzerine, oradaki öğrencilerle ilişkiye geçilerek şirketle görüşmeleri istendi. Antep’teki öğrenciler şirketin sorunu çözmemesi halinde boykot gerçekleştireceklerini bildiriyorlar.

İşçiler kararlılıkla mücadelelerini sürdürüyorlar. Son olarak 28 Kasım günü fakültelere yemek bırakmaya gelen şirket arabası işçiler ve öğrenciler tarafından geri gönderildi. ÖGB’ler yemekleri bırakması yönünde ısrar gösterdi. Ancak şirketin bölge temsilcisi sorun yaşamak istemedikleri için yemek bırakmayacaklarını söyleyerek aracı dışarı çıkarttı.

Şirket temsilcisi yemekhaneye götürülerek durum anlatıldı. Öğrenciler, işçilerin yanında olduklarını, buradan herhangi bir müdahale sonucu işçiler çıkartılsa da öğrencilerin kalıcı olduğunu, eğer işçiler alınmazsa yemekhanelerde yemek tüketilmeyeceğini söylediler. Şirket çalışanı konuşmayı yetkililere ileteceğini söyleyerek yemekhaneden ayrıldı.

Bu arada, rektörlükle geçici bir süre için anlaşma yapan yeni bir şirket tarafından 28 Kasım günü Tandoğan Merkez Kampüsü’nde yemek çıkartıldı. Tandoğan’daki öğrenciler tek tek öğrencilerle konuşarak yemekhaneden yemek yememe çağrısı yaptılar ve işçilerin yaşadıkları süreci anlattılar. Boykot çağrısı öğrenciler tarafından sahiplenildi. 28 Kasım günü gelen 700 yemekten sadece 8’i tüketildi. Bu süreçten rahatsız olan idare okula girmek isteyen arkadaşlarımıza zorluk çıkarttı. Bir arkadaşımız ÖGB’nin saldırısına uğradı ve kafası yarıldı.

Cebeci’de okul yoğun polis ablukası altında tutuluyor. Giriş çıkışlarda işçiler ve öğrenciler taciz ediliyor, içeri ekmek sokmak isteyenlere barikat kuruluyor ve psikolojik baskı oluşturuluyor. Basın içeri alınmıyor, içeri girmiş olan zorla dışarı çıkartılıyor.

28 Kasım günü yemekhane işçileri ve öğrencilerle röportaj yapmak için ATV geldi. Röportaj sürerken, haber yapmak için gelen basının içeri alınmadığı haberi geldi ve toplu bir şekilde kapıya gidildi. Bu arada içerdeki basın da zor kullanılarak dışarı çıkartıldı. Bu olay üzerine, içinde İletişim Fakültesi olan bir kampüse gazetecilerin girmesinin yasaklanması teşhir edildi. Demir kapılar arkasında basına içerdeki süreç anlatıldı.

Baskılar sürerken işçilere destek ziyaretleri de artıyor. 28 Kasım günü Özelleştirme Karşıtı Platform, EMEP ve eylem için Ankara’ya gelen TTB, SES ve Dev Sağlık-İş yöneticileri ziyarette bulundular. Ayrıca okulda bulunan Eğitim-Sen’li hocalar da sık sık ziyaret ediyorlar. İşçiler haklı mücadelelerini kararlı bir şekilde yürütürken destek ziyaretleri moral kaynağı oluyor.

Cebeci Ekim Gençliği


Yemekhane işçileri üretime el koydu!

Ankara Üniversitesi’nde işten çıkarılan yemekhane işçilerinin işe geri dönmek için başlattıkları işgal eylemi ikinci haftasını doldurdu.

Yemekhane işçileri 3 Aralık günü itibariyle yemekhanede taşeronsuz yemek yapmaya başladılar. Yemekhanenin işleyişi tamamen işçilerin eline geçmiş durumda. İşgal boyunca her gün yemek çıkarılıp yemekhane tüm kampüse açılacak. Yemekler bağış usulü dağıtılıp elde edilen gelir yemeklik malzeme almak ve işçilere destek amacıyla kullanılacak.

2 Aralık günü birçok öğrenci yemekhanede yemek yiyerek işçilere maddi destek sundu.

İşçilerin bu eylemiyle, sermayenin işçilerin emeği üzerinden nasıl asalakça geçindiği daha net bir şekilde açığa çıkmış oldu. Yemekhane işçilerinin iş güvenceleri için verdikleri mücadele başarıyla sonuçlandığı takdirde, üniversitelerdeki taşeronluk sistemi ciddi bir darbe alacak, üniversitelerde çalışan işçilerin mücadelesine örnek olacaktır.

Bu hafta içerisinde anlaşma sağlanamaması halinde işçiler bayramda da yemekhaneyi boş bırakmayarak işgale devam edecekler. Bayramdan sonra da işgalin etkisi daha da büyütülerek, sonuç alınıncaya kadar mücadele sürecek.

Cebeci Ekim Gençliği

 

Direnişteki AÜ Tadal işçileriyle 29 Kasım mitingi üzerine konuştuk...

“Faturayı ödememek için örgütlenmemiz gerekiyor!”

- DİSK ve KESK tarafından örgütlenen, sendikalar, meslek odaları, kitle örgütleri, devrimci kurumlar ve siyasi partiler tarafından desteklenen “Krizin bedelini ödemeyeceğiz” mitingi 50 bin kişinin katılımı ile Ankara’da gerçekleşti. Mitingi nasıl değerlendiriyorsunuz?

1. işçi: Miting çok güzeldi. Ama çıkan olaylar burjuva basın tarafından kötü amaçla kullanıldı. Bizim vermek istediğimiz mesajı gölgeledi. Yine de orada önemli bir işçi dayanışması sergilendi. Böyle mitingler işçilerin dayanışmasını güçlendiriyor. Bizden haberi olmayanlara sesimizi duyuruyoruz. Moral kaynağı oluyor ve dayanışma duygusunu güçlendiriyor. Bu yüzden daha sıklıkla böyle yürüyüşler yapılması gerek.

2. işçi: Miting işçilerin birliği açısından çok güzeldi. Ayrıca 14 gündür yemekhane işgali yapan biz işçilerin sesini daha iyi duyurduk bu sayede. Bu açıdan da anlamlıydı. Miting sayesinde diğer işçilerle sohbet etme imkanımız oldu. Kendi sürecimizi onlarla da paylaştık.

3. işçi: Eylem ezilen taşeron işçilerinin coşkulu sesini duyurdu. Yukarıdakiler bu sesi duydularsa titremişlerdir.

4. işçi: Bu miting polis-işçi çatışmasından ibaret değildir. Ama burjuva basın öyle yansıttı. Bizim açımızdan ise çok iyi bir mitingdi. Çok kalabalıktı. Yukarıya iyi bir mesaj verdiğimizi düşünüyorum. Ben hiç böyle bir miting görmemiştim.


- 29 Kasım mitingi krize karşı tepkinin birleşik ve kitlesel bir şekilde gösterilmesi açısından başlangıçtı. “Krizin faturasını ödememek” için bundan sonra neler yapılmalı?

1. işçi: Krize karşı platformlar oluşturulabilir. Bu platformlar krizden etkilenen biz işçilere ödettirilen bedeli daha aza indirebilir. Sosyal düzeni sağlayabilir.

2. işçi: Krizin faturasını ödememek için örgütlenmemiz, birbirimize kenetlenmemiz gerekiyor. Patronlara karşı sendikalarımızla, derneklerimizle mücadele etmeliyiz. Biz sesimizi yerinde ve zamanında söyleyip yumruğumuzu masaya vurduğumuzda patronlar korkacak. İşçiler artık uykudan uyanıyor. Patronlar da, hükümet de bunun farkında. Bu krizde örgütlü olmayan bilinçsiz işçiler daha çok eziliyor.

3. işçi: Biz sömürülmeye, taşeronluğa karşı burada işgal yapıyoruz mesela. Burada verdiğimiz mücadele çok önemli. Eğer kazanırsak taşeronluk sistemini alt edebilmenin mümkün olduğunu tüm Türkiye’ye göstereceğiz ve bu diğer işçiler için de umut olacak. Sistem kendine köle yetiştirmek istiyor ama bu sisteme her yerde karşı durursak kazanabiliriz.