2 Kasım 2007 Sayı: 2007/42(42)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler sınır ötesi operasyon için Washington’dan icazet istiyor…
  Şovenistlerin sahte anti-emperyalizmi!
Savaş naraları eşliğinde “Cumhuriyet Bayramı”!
Faşist saldırılara ve tırmandırılan şovenizme karşı tepkiler...
Ekim Devrimi’nin 90. yılında sosyalizm en
güncel ve acil ihtiyaç olmaya devam ediyor!
Kürtleri kırma ve katliam provaları... - M. Can Yüce
  Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
  Telekom greviyle dayanışmayı
yükseltelim!
  Şovenizm cereyanının gölgesinde BMİS Genel Kurulları...
  “Yeni” feodalite, “yeni” toplum, “yeni” hayat -
Yüksel Akkaya
  Cemaatçi/ “Hayırsever” kapitalizm kökleşiyor - Volkan Yaraşır
  Şovenizmin yalanlarına ortak olma!
  Şoven saldırganlık ve gençlik mücadelesi…
  Özgürlük ve eşitlik için,
emekçi kadınlar “bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Fado, Fiesta... Vatan, Millet, Sakarya!..
  Gelecek, özgürlük ve halkların kardeşliği için…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünyadan...

Köln’de şoven faşist gösteri!

Faşist Türk devleti tarafından “teröre karşı mücadele’’ demagojisi eşliğinde Kürt halkına karşı yürütülen faşist-şovenist saldırılar, şimdi de sermaye medyası ve konsoloslukların dolaysız kışkırtması ile Avrupa’da yaşayan Türkler’e sıçratılıyor. Belçika, Hollanda, Almanya ve Avusturya’nın birçok kentinde onlarca faşist gösteri organize edildi. Bu ırkçı gösteriler yer yer fiili saldırılarla da sonuçlandı.

Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’daki saldırıların da ilk hedefi Kürt kişi, kurum ve esnafları oldu. Ancak saldırılar bunlarla sınırlı kalmadı. Devrimci, ilerici tüm güçleri de hedef aldı.

28 Ekim Pazar günü Köln’de Dom Kilisesi önünde, Türk ve MHP bayraklarının taşındığı, PKK ve Kürtler aleyhine sloganların atıldığı faşist bir miting yapıldı. Hemen tamamı gençlerden oluşan yaklaşık 500 kişilik faşist topluluğun içerisinden 150-200 kişilik bir güruh miting sona erdikten sonra alandan ayrılarak ‘’Mala Kurda’’ (Kürt Evi)’nin bulunduğu Mülheim semtine yöneldi. Burada da önlü ve arkalı iki polis arabası eşliğinde, MHP bayrakları ve sloganlarla yürüyerek, Kürt derneğinin bulunduğu sokağa kadar geldiler. Bu sırada dernekte, çoğu kadınlardan oluşan 10 kişi bulunuyordu. Dernekte bulunanlar faşislerin geldiğini haber alınca, ellerine sopalar alarak faşistleri sokağın başında karşıladılar. Olayı duyan Kürtler’in hızla dernekte toplanmaya başladıklarını gören, ellerinde bıçaklar, hatta silah olduğu söylenen faşistler dağılarak geri kaçtılar.

Yaşananları baştan itibaren takip eden Alman polisinin olaylara hiçbir müdahalede bulunmaması dikkat çekti. Polis, ancak bir saat sonra caddeyi trafiğe kapattı ve Kürt derneğinin önünde “önlem’’ alabildi. İlerleyen saatlerde olayı duyan yüzlerce Kürt derneğe akın etti. Burada herkesi birlik ve dayanışmaya çağıran konuşmalar yapıldı ve sık sık ‘’Bıji serok Apo’’ sloganları atıldı.

Faşistlerin, Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı Mülheim semtinde böylesi bir saldırıya yeltenmeleri, şovenist histerinin ve kudurganlığın geldiği boyutu göstermektedir. Bu olay aynı zamanda, Kürt, Türk ve her ulustan devrimci ve ilericilerin faşist-şovenist saldırılara karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği ekseninde mücadeleyi yükseltme sorumluluğuna da işaret etmektedir.

Bir-Kar/Köln


Berlin: “Türk ordusu Kürdistan’dan defol!”

Sermaye devletinin Güney Kürdistan’a yönelik tehditleri ve işgal yönündeki hazırlıkları 28 Ekim günü Berlin’de gerçekleştirilen bir yürüyüşle protesto edildi.

“Türk ordusu Kürdistan’dan defol!”, “Avrupa Kürt sorunuyla yüzleşmelidir!” pankartlarının taşındığı yürüyüşte polisin yığınak yapması dikkat çekti.

Yürüyüşte sık sık “Türk ordusu Kürdistan’dan defol!”, “Kürdistan faşizme mezar olacak!”, “Bıji serok Apo!”, “Terörist Türkiye!” sloganları atıldı.

Berlin’in merkezi Kudamm’da tarihi yıkık kilisenin yanında saat 14:00’te başlayan yürüyüş Türk Konsolosluğu önünde saat 17:00’de yapılan mitingle sona erdi.

Eyleme yaklaşık 2 bin kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Berlin


ABD’de savaş karşıtı eylemler

Savaş karşıtları ABD’de çeşitli kentlerde eş zamanlı eylemler düzenledi. ‘Birleşik Barış ve Adalet Koalisyonu’ tarafından organize edilen eylemlerde, Irak’taki işgalin sona erdirilmesi için Bush yönetimine çağrıda bulunuldu.

Binlerce ABD’li, Amerikan Senatosu’nun Irak’ın işgalini onaylamasının beşinci yıldönümünde işgalin sona erdirilmesi için bir kez daha meydanlardaydı.

New York’taki eylemde protestocular, “Savaşı şimdi bitirin!”, “Savaşa değil eğitime bütçe!” yazılı pankartlar taşıdılar, George Bush’u savaş suçlusu ilan ettiler.

Eylemde “Halk bu yağmurlu günde Bush’a ve Kongre’ye Amerikan birliklerini Irak’tan çekmemiz gerektiği yönünde güçlü bir çağrı yapmak için toplandı. Amerikan birliklerinin İran’a girmesini durdurmalıyız ve askerlerimizin evlerine dönmelerini sağlamalıyız” denildi.

Protestocular, Demokratlar’ın ağırlıkta olduğu Kongre’yi de savaş konusunda yeterli çabayı göstermemekle suçladı.

Protesto gösterileri ABD’nin Seattle, San Francisco gibi çeşitli kentlerinde de düzenlendi.

San Francisco’da binlerce kişi, Irak’ta savaşın sona erdirilmesi çağrısıyla gösteri yaptı. Belediye önünde toplanan sendika üyeleri ve savaş karşıtı eylemciler, “Wall Street zenginleşiyor, Iraklılar ölüyor!” sloganı atarak Dolares Parkı’na doğru yürüdü.

Gösteriye 30 bin kişi katıldı.

Chicago’daki savaş karşıtı gösteriye 5 bin kişi katıldı.

Seattle’da gösteri yapan binlerce kişiye Irak’ta savaşmış bir grup asker de katıldı.


Bush’tan Küba kaçkınlarına teşvik!

Dünyaya tehditler savuran Bush, Kübalılar’a “rejimi değiştirme” çağrısı yaptı. Kübalı rejim karşıtlarının ailelerinin yanında yaptığı konuşmada Bush, Havana’daki yönetim ve zihniyet değişmediği, komünist rejime son verilmediği sürece, bu ülkeye yönelik ticari ambargoyu kaldırmayacaklarını söyledi. Küba’nın bir değişim sürecinde olduğunu iddia eden Bush, dünyanın da bu değişimi desteklemesi gerektiğini ve bugünün muhaliflerinin yarının liderleri olacağını iddia etti.

Üstü kapalı bir dille Kübalılar’a ayaklanma, Kübalı rejim kaçkınlarına Küba aleyhtarı faaliyetlerini artırma çağrısı yapan Bush, Küba ordu ve polisine de ülke rejimine karşı çıkan Kübalılar’a güç kullanmaması çağrısını yaptı.

Küba’da bir ayaklanma atmosferi varmış gibi bir edayla konuşan Bush’a en iyi yanıt ise geçen gün yapılan seçimler aracılığıyla verilmişti aslında. Küba’da seçimlere katılım %95 oranında gerçekleşmiş ve Kübalılar demokratik haklarını kullanmakta tereddüt etmemişlerdi. ABD arka bahçesinde her türlü ambargoya ve tehdide rağmen, bir şekliyle ayakta kalmayı başaran Küba rejimine öfke kusarken, Castro’nun ölümünü iple çektiklerini de dışavurmuş oldu.

Küba Dışişleri Bakanı, Bush’un sözlerinin ve politikasının Küba rejimini hedef aldığını belirterek, ülkesinin ABD’ye 100 yıl daha direneceğini vurguladı. Kübalı Bakan, Bush’a hitaben “Siz özgürlük getiren bir kişi değilsiniz. Zalim bir kişisiniz. Rejiminiz de özgürlük adına ülkeleri işgal etti, insanlara işkence yaptı, onları katletti” dedi.


Dünya halkları ABD’ye karşı!

Gallup tarafından yapılan bir araştırma, dünya nüfusunun %40’ının ABD’nin dünya üzerindeki rolünden rahatsızlık duyduğunu açığa çıkardı. Londra’da bulunan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin işbirliği ile yapılan “2007 Halkın Sesi Anketi”ne göre 52 ülkedeki 57 bin kişinin %40’ı ABD’nin süper güç olmasına karşı çıkıyor. ABD’ye tepkinin en yüksek olduğu ülke %80 ile Bosna Hersek. Bosna Hersek’i %74 ile Lüksemburg, %73 ile Yunanistan izliyor. Sırplar %71 ve Finlandiyalılar da %70’lik oranla onları takip ediyor.

ABD’ye oluşan tepkinin AB’ye verilen desteği de görece artırdığı gözlemleniyor. AB’nin dünya ölçeğinde gelişen süreçlerde daha etkili olmasını isteyenlerin oranı %35. Türkiye’de ise AB’nin etkinliğinin “azalmasını” isteyenler %45’leri buluyor.


Irkçı-siyonistler Gazzelileri boğma saldırısını ağırlaştırıyor!

Soykırımcı zihniyet bir kez daha işbaşında!

İsrail devleti kurulduğu günden bu yana, genelde üniformasını çıkarıp “sivil”leşen generaller tarafından yönetiliyor. “En iyi Arap ölü Arap’tır” zihniyetini temsil eden bu kast için “en büyük tehlike” Filistinli çocuklardır. Zira böyleleri, her Filistinli çocukta yakın geleceğin direnişçisini görmektedir. Bundan dolayı Filistinli çocuklar, İsrail ordusunun, “öncelikli hedef” listesinin başında yeralmaktadır. Birinci intifadanın 20 yıl önce patlak vermesinden bu yana binlerce Filistinli çocuğun İsrail ordusu tarafından katledilmesi rastlantı değildir.

Bir süre önce Gazze Şeridi’ne “düşman toprağı” yaftası asan ırkçı-siyonistlerin ilk işi, bir kez daha süt, süt tozu, mama, yoğurt gibi çocukların beslenmesinde önemli yer tutan gıda maddelerinin bölgeye girişini engellemek oldu. Bu gıdaların yanısıra sigara, pil, kumaş, ayakkabı ve benzeri birçok madde uzun süredir Gazze’de bulunamıyor.

Bu kısıtlamalarla birlikte Gazze Şeridi’nin dünyayla bağlantısını alt sınıra çeken İsrail’in, Filistinliler’in iradesini kırma girişimi bir kez daha fiyaskoyla sonuçlandı. Zira boğucu iç sorunlara rağmen Gazze, yine işgal karşıtı direnişin merkezi olmaya devam etti. Acz içine düşen siyonist şefler, kuşatmayı daha boğucu hale getirmeye karar verdiklerini ilan ettiler. Açıklanan plana göre İsrail, Gazze kentinin elektrik, su, akaryakıt ve gıda kaynaklarını kesecek.

İsrail Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Gazze’ye yönelik yakıt sevkiyatının geçen pazardan itibaren kesildiği” ifade edilirken, “Yakıt kaynaklarındaki düşüş, pazar gününden itibaren hissedilmeye başlanacak ve elektriği de ilerleyen günlerde keseceğiz” denildi. İsrail Savunma Bakanı Yardımcısı ve Gazze’ye yönelik ambargonun ağırlaştırılması planının mimarı Matan Vilnai ise, “Gazze altyapısını felç edeceğiz ve uzun vadede Gazze’nin her şekilde ve tamamen bölgeden koparılmasını sağlayacağız” diye konuştu.

Irkçı-siyonistlerin bu soykırımcı planına İsrail başsavcısı bile itiraz etti. Bu itiraz, Gazze’yi boğma planının niteliğini değiştirmese de, siyonist devletin pervasızlığını ortaya koyuyor.

Bu arada bir itiraz sesi de BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon tarafından yükseltildi. Moon, İsrail’in Gazze’ye karşı cezalandırıcı önlemler almasının kabul edilemez olduğunu söyleyerek, İsrail’i bu konuda atacağı adımlar konusunda uyardı. Ancak ne başsavcının ne de BM Genel Sekreteri’nin uyarılarının işe yaraması bekleniyor. Zira onlar ırkçı-siyonizmin destekçileridir. İtirazları, pervasızlığın bu kadar kaba ve vahşi bir noktaya taşırılmasınadır.

Bu saldırı bir bütün olarak Filistin halkını hedef almakla birlikte, asıl hedef, yine “zayıf halka” olan çocuklardır. Yani Gazze‘yi boğma planı, gerçekte soykırımcı zihniyetin yeni bir görünümünden başka bir şey değildir. Bu tür kuşatmaların Filistin halkının direnme kararlılığını kırmasının mümkün olmadığını artık siyonist şefler de çok iyi biliyor.

İsrail bu pervasız planını dünyaya ilan ederken, ABD ile batılı müttefikleri bir kez daha ırkçı-siyonistlerin arkasındaydı. Bölgedeki gerici Arap rejimleri ise, her zamanki utanç verici suskunluklarını sürdürüyorlar. Filistin yönetiminin başındaki Mahmut Abbas ise, İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve diğer siyonist şeflerle görüşerek “çözüm” arıyor. İsrail’in pervasızlığına rağmen, Ehud Olmert’in çözüm konusunda samimi olduğunu sayıklayıp duruyor. Bununla yetinmeyen Abbas, Hamas’la çalışan bankaları tehdit ederek, Gazze’ye giden para akışını kesmeye çalışıyor.

Gazze Şeridi’nde tablo bu kadar vahimken iç çatışmalar devam ediyor. Hamas, El Fetih, kimi zaman ise İslami Cihad’ın taraf olduğu çatışmaların bitirilmesi henüz başarılabilmiş değil. Akıl almaz boyutlara varan bu sorunun çözümü için çaba harcayan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ile Demokratik Cephe’nin ancak kısmi başarı sağladığı bildiriliyor.

Filistin halkının direnişi devrimci önderliğini geliştirene kadar bu tür sorunları aşmak mümkün görünmüyor. Oysa asıl düşman işgalci siyonistlerle onları koruyan emperyalistlerdir. Filistin davasının zaferi için samimiyetle mücadele edenler, tüm güçleriyle bu “asli düşmanlar”a karşı savaşmakla yükümlüdürler.

Ortadoğu’dan...

Barzani: “Hedef Kürt bölgesidir!”

Barzani Erbil’de İngiliz The Times gazetesi ile yaptığı bir röportajda Türkiye’nin sınır ötesi operasyona kapı aralayan tezkeresini değerlendirdi. Barzani; “Ankara, PKK ile sorununu mazeret göstererek her gün biraz daha refah içerisinde ve bağımsız olan Iraklı Kürtler’i durdurmak istiyor” dedi. Türkiye’nin gerçekleştireceği herhangi bir işgal yahut hücum adımını savaş olarak algılayacaklarını açıklayan Barzani, PKK’nin Türkiye için yeni bir sorun olmadığını, bugünkü tutumun gerisinde başka kaygıların olmasının muhtemel olduğunu belirtti.

Barzani; “Ben PKK’nin sadece bir mazaret olduğuna inanmak üzereyim. Türkiye’nin Kürt bölgesine yönelik sürekli ve doğrudan tehditleri ve bu konuda takındığı tavır bize asıl amacın farklı olduğunu düşündürüyor. Hedef Kürt bölgesidir, aksi taktirde biz Türkiye ile PKK arasındaki bir kavgaya neden karışalım ki?” dedi.


Blackwater istifaya neden oldu!

Blackwater skandalı ABD’de istifaya yol açtı. Blackwater şirketinin adı Irak’ta 17 sivilin katledilmesi ile duyulmuştu. Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın güvenlikten sorumlu yetkilisi Richard Griffin, Blackwater şirketi üzerinden gelişen tablo sonucunda istifa ederek, görevinden ayrıldı. Griffin’in istifasına Dışişleri Bakanlığı’nın Irak’ta güvenlik ve denetim eksikliklerine dikkat çeken raporunun yol açtığı söyleniyor.

Griffin en nihayetinde eli kanlı haydutbaşının kurmaylarından biridir. Ancak istifası Blackwater’ın katliamlarından tek başına onu sorumlu tutmaya yetmez. Zira Blackwater skandalı ile beraber ABD’nin Irak’ta sivilleri hedef alan tehdit ve baskısının çarpıcı bir biçimde açığa çıkması sonucu, bir günah keçisi bulmak şart olmuş, Griffin de bir kurmay olarak bu kez “günah keçisi” rolüne soyunmuştur. Zira, Blackwater’ın sivilleri katletmekteki pervasızlığının gerisinde ABD Güvenlik birimlerinin denetim mekanizmasının zayıflığı değil, yılları bulan işgal süreci boyunca ABD’nin katliamlar yoluyla Irak’ı denetimi altında tutması vardır. Blackwater aslında sıradışı bir şey yapmamıştır. Onu diğerlerinden farklı kılan yalnızca suçüstü yakalanmış olmasıdır.