2 Kasım 2007 Sayı: 2007/42(42)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler sınır ötesi operasyon için Washington’dan icazet istiyor…
  Şovenistlerin sahte anti-emperyalizmi!
Savaş naraları eşliğinde “Cumhuriyet Bayramı”!
Faşist saldırılara ve tırmandırılan şovenizme karşı tepkiler...
Ekim Devrimi’nin 90. yılında sosyalizm en
güncel ve acil ihtiyaç olmaya devam ediyor!
Kürtleri kırma ve katliam provaları... - M. Can Yüce
  Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
  Telekom greviyle dayanışmayı
yükseltelim!
  Şovenizm cereyanının gölgesinde BMİS Genel Kurulları...
  “Yeni” feodalite, “yeni” toplum, “yeni” hayat -
Yüksel Akkaya
  Cemaatçi/ “Hayırsever” kapitalizm kökleşiyor - Volkan Yaraşır
  Şovenizmin yalanlarına ortak olma!
  Şoven saldırganlık ve gençlik mücadelesi…
  Özgürlük ve eşitlik için,
emekçi kadınlar “bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Fado, Fiesta... Vatan, Millet, Sakarya!..
  Gelecek, özgürlük ve halkların kardeşliği için…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Yeni” feodalite, “yeni” toplum,
“yeni” hayat

Yüksel Akkaya

Volkan Yaraşır’a...

Volkan Yaraşır’ın www.kizilbayrak.net sitesinde yer alan “Cemaatçı/‘hayırsever’ kapitalizm kökleşiyor” yazısı aslında üniversite denilen kurumlarda çalışan pek çok akademisyen sıfatı taşıyan insanın yapması gereken analizlerdi. Üniversitenin bittiği bir yerde, orada çalışanları akademisyen olarak kabul etmek zor olsa da sıfatları itibari ile bir şeyler yapmalarını beklemek gerekiyor. Sevgili Volkan, çok yerinde önemli tespitlerde bulunuyor. Bu nedenle, akademiyada yer alan, akademinin sıfatlarını taşıyan biri olarak bu yazı nedeni ile sevgili Volkan’ın bu önemli yazısını “kutsamak” gerekiyor. Akademik gelenekte, yazı “adamak” bu “kutsama” türlerinden biridir. Haddim olmayarak, pek beğendiğim bu önemli değerlendirmeden dolayı bu yazıyı Volkan Yaraşır’a adamanın bir değerbilirlik, bir hakkaniyetli davranış olarak algılanacağını umuyorum. İki yazının birlikte okunmasını diliyorum.

Sevgili Volkan ile benzer değerlendirmeleri yapıyoruz. Aradaki fark, benim “feodalite” üzerine kurgu yapmam, onun da kapitalizm üzerinden kurgu yapması. Ancak, o da bu kapitalizmin kapitalizme benzemediğini düşünüyor olmalı ki kavramın önüne “cemaatçi/’hayırsever” sıfatını koyuyor. Kuşkusuz, cemaatçılık ve “hayırseverlik” önemli ölçüde feodal topluma özgü. Bu nedenle sıfatlandırmalarımız farklı olsa da değerlendirmelerimiz birbirini besliyor/destekliyor.

Feodalite sadakat ve hizmet, ihsan ve biat, özgürlükten kaçış ve gönüllü teslimiyet üzerine kuruludur. Kapitalizm çok büyük ölçüde bu değerleri çözen, değiştiren bir düzen, sistem idi. Şimdi, ABD ve Türkiye üzerinden bakıldığında, yeni bir feodal toplumun kurulmaya başlandığı, buna bağlı olarak yeni bir hayatın oluşturulmak istendiği daha net görülüyor. Feodal toplumun önemli kurumlarından biri olan cemaatler, aynı anlama gelmek üzere tarikatlar ve bunların sıkışmış toplumu istikrarlı kılmak için başvurdukları “hayırseverlik” bugün çok daha açık olarak görülmektedir. ABD, son çeyrek yüzyıl boyunca böylesi bir toplumu oluşturmada bir hayli yol aldı. Öyle olduğu için de Bush gibi bir dangalağı “Başkan” yaptı. Bush ve onun dangalaklığı çok önemli değil. Önemli olan son çeyrek yüzyılda ABD’de cemaatlerin sivil toplum ve sivil toplum örgütü adına beslenmesidir. Kurumsallaşmış sosyal güvenlik yapılarının çözdürülüp, onların yerine birer sivil toplum örgütü ilan edilerek meşrulaştırılan ve devletçe finanse edilen cemaatlerin “hayırseverliğinin” ikame edilmesi tam da yeni bir topluma, yeni bir düzene denk düşer, ki bu “yeni” feodalite olarak tanımlanabilir. Ya da sevgili Volkan’ın sıfatlandırması ile cemaatçi/“hayırsever” kapitalizm, farketmez.

ABD, kendisinde başarı ile hayata geçirdiği bu yeni düzeni, sistemi, arka bahçesi olarak kullandığı Latin Amerika’yı kaybettiği için orada uygulama olanağından yoksun kalmış görünmektedir. Ancak, daha önemli olanı, Ortadoğu’yu, aynı anlama gelmek üzere petrol kaynaklarını kontrol etmek isteyen ABD’nin kendisine yeni toplum için yeni bir arka bahçe aramasıdır. Türkiye, “ılımlı İslam” adı altında buna en uygun ülke olarak değerlendirilmiş görünüyor. 28 Şubat’a rağmen, bu projenin kendisini tahkim ederek gerçekleştirmesi ABD’nin arka bahçesinde, yeni laboratuarında yaptığı deneylerin başarılı olduğunu gösteriyor.

Türkiye, “yeni” feodaliteye uygun, “yeni” bir toplum ve “yeni” bir hayat ile tanışıyor. Görüntüyü bırakıp öze bakıldığında, bu durum çok daha net görülüyor. Öyle anlaşılıyor ki, 12 Eylül’ü gerçekleştiren Amerikan çocuklarının yetmeleri olanlar bu kez de atalarının aşkın çocukları olarak işin hakkını veriyor. Evet, Türkiye, “Böyyük Türkiye” olmasa da, “Güççük Amerika” olmuştur. Özal’ın Fak-Fuk-Fon olarak da bilinen “hayırseverlik” girişimi tutmuş, toplum, ihsan ve biat üzerine yeniden dizayn edilmiştir. Sadece seçim dönemlerine özgü olduğu düşünülen “hayırsever” yardım işleri kurumlaşmış, artık devletten çok bu işleri “Deniz Feneri” türü “sivil toplum örgütleri” yerine getirmeye başlamıştır. Kısacası, devletin göle çaldığı maya tutmuştur. Bu, bir çürütme operasyonudur. Bu, bir uyuşturma operasyonudur. Bu, bir sınıfsal sorunları, hayır işleri ile yumuşatma, çözme girişimidir.

ABD kadar, onun ajanlarından biri olan Dünya Bankası da bu projenin uygulayıcısıdır.  Yoksulluğu ortadan kaldırmak yerine, yoksulları ihsan ve biat temelinde yönetmeyi tercih eden bu kurum cemaat toplumunun kuruluşunda çok önemli işlevler üstlenmektedir. Vatandaşlık geliri gibi ahlaksız teklifler sınıf mücadelesinin keskinleşeceği uğrakları yumuşatmak üzere kurulmuş, yeni toplumun, yeni hayat tarzının gelir politikasıdır. Temel işlevi, kapitalizmin en gerici dönemini, “sosyal politika” adına tahkim etmektir.

ABD, Dünya Bankası, ILO, IMF yeni “feodalite”yi çürütülmüş bir toplum üzerine inşa etmek için oldukça planlı, programlı çalışıyor. Gonçarov’un önemli romanı Oblomov, yazıldığı tarihten çok daha büyük önem taşıyor bugün. 1857 yılında ilk kez yayınlanmış olan Oblomov’un üzerinden tam 150 yıl geçmiş olmasına rağmen, oblomovluk yeniden kurtarıcı bir kişilik olarak görülüyorsa, toplumu, düzeni, hayatı yeniden sorgulamak ve mücadeleyi bu temelde yeniden düşünmek gerekiyor olsa gerek.