2 Kasım 2007 Sayı: 2007/42(42)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler sınır ötesi operasyon için Washington’dan icazet istiyor…
  Şovenistlerin sahte anti-emperyalizmi!
Savaş naraları eşliğinde “Cumhuriyet Bayramı”!
Faşist saldırılara ve tırmandırılan şovenizme karşı tepkiler...
Ekim Devrimi’nin 90. yılında sosyalizm en
güncel ve acil ihtiyaç olmaya devam ediyor!
Kürtleri kırma ve katliam provaları... - M. Can Yüce
  Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
  Telekom greviyle dayanışmayı
yükseltelim!
  Şovenizm cereyanının gölgesinde BMİS Genel Kurulları...
  “Yeni” feodalite, “yeni” toplum, “yeni” hayat -
Yüksel Akkaya
  Cemaatçi/ “Hayırsever” kapitalizm kökleşiyor - Volkan Yaraşır
  Şovenizmin yalanlarına ortak olma!
  Şoven saldırganlık ve gençlik mücadelesi…
  Özgürlük ve eşitlik için,
emekçi kadınlar “bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Fado, Fiesta... Vatan, Millet, Sakarya!..
  Gelecek, özgürlük ve halkların kardeşliği için…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Şoven saldırganlık ve gençlik mücadelesi…

Şovenizme karşı birleşik bir gençlik mücadelesi için!

Şoven bir histeri ve saldırganlık dalgasının toplumun üzerine çöktüğü bir süreçten geçiyoruz. Ülkenin dört bir yanında burjuvazi tüm kurumları ile Kürt halkına karşı kirli savaşı tırmandırma peşinde. Yaratılan şoven histerinin küçümsenemeyecek bir kesimi etkisi altına aldığını söyleyebiliriz. Zira ortada öylesine kapsamlı bir ideolojik saldırı ve psikolojik harekât var ki, insanların neredeyse durup düşünmesine dahi izin verilmiyor. Televizyonlarda ölen asker haberleri, operasyon görüntüleri ile her saat tırmandırılan şoven saldırganlık, sokaklarda faşist çetelerin salınması ile linç ve fiili saldırganlığa dönüşüyor. “Savaş” çanları düzenin tüm kurumlarının eşgüdümü ile çalınıyor. Bu yalan çukurunu teşhir eden her söz ise “terörist”, “hain” damgasını yemeye yetiyor. Böyle bir süreçte ortak mücadele bir tercih değil, zorunluluktur. Bu atmosferde eldeki sınırlı olanaklarla verilecek olan mücadelenin yöntemi ve önemi üzerine bir takım başlıkları tanımlamaya çalışacağız.

Faşist saldırganlığın üniversitelerdeki iki yürütücüsü: Üniversite yönetimleri ve “ulusalcı” örgütlenmeler

Bugün eğitim sistemi gericiliğin hâkimiyetinde çürüyüşünü sürdürüyor. Düzene uygun beyinler yetiştirme çabası, insanları beyinsizleştiren bir düzeye ulaşmış durumda. Elbette bunda şaşılacak bir yan yok. Zira eğitim, egemen ideolojinin yaygınlaşması ve yeniden üretilmesi için sistemin elindeki en etkili ara. Yaratılan eşgüdüm halindeki şoven saldırganlığın ve savaş çığırtkanlığının gerisinde eğitim kurumlarını görmek bu açıdan şaşırtıcı değildir.

Üniversite senatolarının dersleri iptal ederek yaptıkları yürüyüşlerle, düzen, üniversiteleri bu yeni dönemde hareketli kılmak çabasındadır. Ancak sürecin sistemin eline dolanan yanı, gençlik içinde kendi elleri ile yarattıklrı apolitizmdir. Tüm çabalarına rağmen ortaya çıkan sonuç düzenin beklentilerinin çok gerisindedir. Ancak süreç bu biçimi ile devam eder, farklı bir ses ve taraflaşma ortaya çıkmazsa, bu sınırlarda kalacağını söylemek güçtür. Şoven zehir gençliğin kanında yayılmaktadır, panzehiri ise halkların kardeşliği mücadelesini büyütmek olacaktır.

CHP ve ordu eksenli politikaların yılmaz savunucusu durumundaki üniversiteler ve YÖK’ün üstlendiği rol “emredin komutanım”ın ötesine geçmeyecektir. Bu açıdan üniversiteler faşist saldırganlığın ve şovenist kudurganlığın, Kürt halkına dönük saldırgan politikaların yılmaz savunucusu konumdadır ve bu konumun gerektirdiği tüm görevleri süreç içinde yerine getireceklerinden kuşku duyulmamalıdır.

Yakın zamana kadar Cumhuriyet mitingleri ile birbirini boğazlama noktasına gelen “laik” ve “dinci gerici” taraflar, söz konusu Kürt halkı olunca kol kola bir saldırganlık içindedirler. Bugün düzen içi çatışma ve taraflaşmalar halen sürmekle beraber konjonktürel olarak geriye çekilmiş, öne geçen birleşik faşist saldırganlık olmuştur.

Bugün gençliğin ilerici kesimlerinde de yaratılan şoven havanın izlerini görebiliyoruz. Burada durumun tanımlarken, birkaç önemli noktanın altını çizmek gerekiyor. Kendini demokrat hatta solcu olarak tanımlayan bir kesim (ki bu kesim içinde geçmişte akademik demokratik sürece katılmış insanlar da bulunmaktadır) ordu eksenli şoven propagandanın dolaysız etkisi altındadır. Ve bu kesimler gitgide “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganıyla ifade edilen “ya sev, ya terk et” hezeyanları ile ortaya konulan faşist saldırganlığın etkisine girmektedir.

Ancak tanımladığımız kesimin önemli bir kısmı bugün için bu faşist ideolojik eksenin pratik bir parçası olmakla beraber, genel siyasal kabullenişte faşist-gerici örgütlenme ve sloganlarla arasında mesafe bulunmaktadır. Tam da bu noktada sosyal demokrat ve “ulusalcı” siyasal örgütlenmeler rollerini oynamakta ve bu açıyı kapatmaktadırlar. Yakın dönemin demokrat gençlik unsurları ile faşist saldırganlık arasındaki köprü, ulusalcı, sosyal demokrat örgütler tarafından kurulmaktadır.

Bugün üniversitelerde faşist atmosferi körükleyen, üç-beş faşist besleme değil, tam da bu “sosyal demokrat-ulusalcı” örgütlenmelerin kendisidir. Son süreçte özellikle faşist örgütlenmelerin gerçekleştirdiği eylemler ipi kaçmış bir şiddet gösterisine dönüşmüşken, sürecin kitlesel tabanını besleyen, bu faşist odakların dışında “ulusalcı-sosyal demokrat” örgütler olmuştur.

Gençliğin geniş kesimlerini şovenizme ve faşist eylem dalgasına yedekleyen ise, etkin bir propaganda ile sürdürülen “anti Amerikancı/ulusalcı” söylemin kendisidir. Bugün gençliğin sahip olduğu anti-emperyalist duyarlılıklar, sahte bir Amerikan karşıtlığı ile düzenin faşist saldırganlığında ve Kürt halkının inkâr politikasında etkili bir araç olarak kullanılmaktadır.

Önümüzdeki siyasal süreçte bu durumu değiştirmek için çok yönlü bir ideolojik-politik mücadele zorunluluğu ile karşı karşıyayız. Düzenin “anti-Amerikancı” yalan kampanyasının karşısına ikna edici bir toklukla ve devrimci gerçeklerle çıkmak, bunu geniş kesimlere anlatmak zorundayız.

Anti-emperyalist mücadele, gerçek temellerde, yani Kürt ve Türk emekçilerinin ve gençliğinin birleşik devrimci mücadelesi ekseninde kurulmak zorundadır. Bu başarılamadığı koşullarda anti-emperyalist duyarlılık faşist ve gerici örgütlenmelerin elinde çürüyecek, bize ve Kürt halkına karşı bir silaha dönüşecektir.

Reformist sol ve hezeyan halindeki ilk açıklamalardan yansıyanlar

Bugün tırmandırılan şoven saldırganlığın temel bir yönünü düzen ideolojisinin yaygınlık kazanması oluşturmaktadır. Geri bilincin düzene yedeklenmesi kadar reformist akımların sarsılarak düzen politikalarına yedeklenmesi sözkonusudur. Yaratılan şoven atmosfer ve saldırganlık çığlıkları özellikle reformist örgütlenmeler üzerinde etkili olmaktadır. Zira bunlar, siyasal varoluşları gereği düzenle cepheden karşı karşıya gelecek tutum ve davranışlardan özellikle kaçınan akımlardır. İdeolojik ekseni düzenin dışına çıkamayan her akım bugün yaratılan atmosferden dolaysız bir biçimde etkilenecektir. Süreç daha çetrefilli ve saldırgan bir hal aldığında bugünkü konumlarını bile korumada zorlanacakları, bu reformist örgütlenmeler yaptıkları açıklamalar üzerinden görülmektedir.

Bu süreçte ilk çıkış bekleneceği üzere TKP’den geldi. “Ülkemizi böldürmeyeceğiz, ABD bizi bataklığa çekmeye çalışıyor, Kürt işbirlikçileri vb” tanımlamalarının oldukça rahat yapıldığı açıklamalar ardı ardına yayımlandı. Bu, yukarıda bahsettiğimiz sosyal demokrat-ulusalcı söylemin biraz daha sol bir görünümüdür sadece. Neredeyse her açıklamasında “biz ordu karşıtı değiliz” ifadesini kullanan TKP, yaşanan saldırı dalgasında ordunun bu süreçteki faşist-gerici rolünü tanımlayan tek bir açıklamada bile bulunmadı. Bunlar yapılmadan sürece dair “gerçekler” başlıklı açıklamalar yapmak tam bir ikiyüzlülüktür.

Reformist solun diğer bir kesimi ise, düzenin bu süreçteki kirli savaş çığlıklarının üstünü örtercesine açıklamalarda bulunmakta, ne idüğü belirsiz bir barış ekseninde PKK’ye “silah bırak” çağrılarını tekrarlamaktadır. Saldırıları kınıyoruz açıklamaları, bugün Kürt halkının karşı karşıya bulunduğu kirli savaş gerçeğini görmezden gelen bir nitelik taşımaktadır. Zira yaşanan süreçte Kürt halkına dönük yılları bulan inkar ve imha politikasını tanımlamayan, bu politikanın uygulayıcılarına karşı Kürt halkına açık bir destek sunmayan her açıklama, düzen sularında siyaset tutumunu ifade etmektedir.

Tanımladığımız bu tutumlar, gelişen süreç içinde bu örgütlenmelerin gençlik uzantıları şahsında da belirgin bir biçimde kendini gösterecektir. Reformist örgütlenmelerin en azından bir kısmının sürecin zorlu bir süreç olması nedeni ile Kürt gençliği ile yan yana gelmekten dahi çekinen bir yaklaşım içine sürüklenmesi olasıdır. Böyle bir gelişmeye karşı bugünden açık ve kararlı bir tutum almak, devrimci gençlik grupları açısından temel bir zorunluluktur. Zira kardeşleşmenin tek yolu Kürt halkının taleplerine sahip çıkmaktan, Kürt halkına ulusal özgürlük çağrısını tüm ülkeye ve gençliğe taşımaktan geçmektedir. Bunun dışında bir yaklaşımın, şoven histerinin karşısında halklar arası gerçek bir kardeşleşmeyi başarabilme şansı bulunmamaktadır.

Kürt gençliği ile birleşik mücadele ertelenemez bir zorunluluktur!

Kürt gençliği ile birleşik mücadelenin olanaklarını yaratmak güncel ve temel önemde bir görevdir. Şovenizmin saldırıları ve tehditleri karşısında Kürt halkının kendini yalnız hissetmesi, halklar arasında kardeşleşmenin olanaklarını Kürt gençliği adına da zayıflatacaktır. Zira bugün Kürt halkının yaşadığı çözümsüzlüğün ve arayışlarının gerisinde aynı zamanda Türk emekçilerinin desteğini alamaması vardır.

Bu gerçek Kürt halkının ve gençliğinin nesnel durumunu tanımlamakla beraber bize düşen sorumluluklara da işaret etmektedir. Bugün birleşik bir gençlik mücadelesi ancak ve ancak Kürt halkının eşitlik ve özgürlük talebinin etkin savunusu ile gerçekleşebilir. Sorun “demokrasi”, “barış” ve “karşılıklı ateşkes” eksenine sığamayacak bir kapsama sahiptir. Şovenist saldırganlık bu gerçeğin bilincinde olarak Kürt halkına imhayı dayatmaktadır.

Öyleyse Kürt gençliği ile buluşmak için öncelikli olarak yapılması gereken, Kürt halkına açık bir destektir. Onunla eşitlik ve özgürlük temelinde bir kardeşleşmedir. Bu etkin bir söylemle sağlanabildiği koşullarda Kürt ve Türk gençliğinin birleşik mücadelesinin olanaklarının artacağından şüphe duyulmamalıdır.

Yurtsever Gençlik’in bu süreçte oynayacağı rol sorunun diğer bir tarafına işaret etmektedir. Zira gençlik mücadelesinin birleşik bir hatta gelişmesi ancak ve ancak Kürt gençliğinin toplumsal sorunlar üzerinden hareketlenmesi ile mümkün olacaktır. Yurtsever Gençlik yıllardır bu açıdan derin bir kayıtsızlık içindedir. Gençliğin akademik demokratik mücadelesinin önemli ölçüde dışında bulunmaktadır. Bugün halen geniş Kürt gençlik kesimlerini etkileyen Yurtsever Gençlik’in bu tutumu Kürt gençliği ile birleşmenin önüne geçmekte, gençliğin düzenden kaynaklanan sorunları ile Kürt ulusal sorununun birleşik bir biçimde işlenebilmesini engellemektedir.

Bu kayıtsızlık devam ettiği sürece birleşik mücadelenin olanaklarının güçlenemeyeceği açıktır. Zira Kürt gençliği Türk gençliğinin desteğine hiç olmadığı kadar ihtiyaç duymaktadır. Bugün daralan gençlik mücadelesi içinde ve Kürt gençliğini yalnızlaştıran şoven basınç karşısında, ilerici devrimci güçlerle ortak mücadelenin olanaklarını güçlendirmek, saldırganlığın karşısına daha etkili çıkabilmek için zorunludur. Bugün sayı hesabı üzerinden birleşik bir mücadeleyi küçümsemek, doğru bir politik eksenin ve mücadelenin ortaya çıkaracağı dinamik bir gençlik mücadelesine gözleri kapamak anlamına gelecektir. Zira gençlik mücadelesi mahalle bakkalı hesaplarına sığmayacak denli diyalektik bir gelişme potansiyeline sahiptir.

Ancak İstanbul 6 Kasım tartışmaları, Yurtsever Gençlik’in bu gerçeği ve birleşik mücadelenin önemini kavrayan bir yaklaşımla hareket etmediğini göstermiştir. Yurtsever Gençlik 6 Kasım sürecinin önemli ölçüde dışında kalmıştır ve eyleme katılıp katılmayacağı halen belirsizliğini korumaktadır. Yurtsever Gençlik sürecin gerektirdiği bir ortak tutum ve davranış bütünlüğü oluşturmadığı, ulusal talepleri ve sorunları gençliğin akademik-demokratik mücadelesi ile bütünleştirmediği koşullarda sürece yanıt oluşturabilecek bir olanağa sahip olamayacak, daha da kötüsü etkisi altındaki hareketli ve dinamik Kürt gençliğini yalnızlaştırmış olacaktır.

6 Kasım’da halkların kardeşliği şiarını gür bir biçimde yükseltelim!

Gençlik içerisinde birleşik bir mücadele hattı örmek ertelenemez bir sorumluluktur. Gençliğin şovenist histeri dalgası karşısında durabilmesi, gerçek bir özgürlük ve gelecek mücadelesi yürütebilmesi buna bağlıdır. Bu sorumluluğun gençlik alanındaki tüm ilerici devrimci güçleri kestiğinin bilincinde olarak önümüzdeki süreçte birleşik bir mücadelenin ve çalışmanın olanaklarını geliştirmeye çalışmalıyız.

Bu çerçevede 6 Kasım eylemleri özel bir önem taşımaktadır. 6 Kasım gösterileri, gençliğin son süreçte çeşitli alanlar üzerinden seslendirdiği halkların kardeşliği vurgusunun en güçlü bir biçimde haykırılacağı eylemler olabilmelidir. Üniversitelerde yaygınlaşan şoven atmosferin karşısına birleşik bir mücadeleden alacağımız güçle çıkmayı başarabildiğimizde, rüzgarı sermaye ve şoven güçlere karşı çevirmede önemli bir adım atmış olacağız.

Üniversitelerde varolan atmosfer ancak alanlarda etkili bir kitle çalışması ve bunun ürünü bir eylemsel süreç ile dağıtılabilir. Bu çerçevede üniversite içinde tüm zorluklara karşın devrimci bir kitle çalışmasını birleşik ve çok yönlü bir biçimde örmek gerekiyor.

6 Kasım’la beraber bir dizi alanda başlatılan ortak çalışmaların 6 Kasım’la sınırlı kalmaması, tüm bir döneme yayılan hedefli bir kitle faaliyetine dönüşmesi, 6 Kasım’ın ise bu hedefli kitle faaliyetinin, birleşik kampanya çalışmasının bir ilk adımı olması için bulunduğumuz tüm alanlarda etkin bir çaba ortaya koyacağız.

Bu süreç iki temel başlık çerçevesinde örgütlenebilmelidir. “Kürt halkına özgürlük, yaşasın halkların kardeşliği!” ve “Ticari eğitime ve geleceksizliğe hayır!” şiarları bugün gençliğin öne çıkan iki temel gündeminin özlü ifadeleridir. Bu iki gündem üzerinden kitlesel bir gençlik mücadelesi geliştirme hedefi ile birleşik bir süreç örülebilmelidir.

Genç komünistler bu süreçte üzerlerine düşen sorumlulukların bilinciyle hareket edecekler, ticari eğitime ve Kürt halkına dönük saldırılara karşı birleşik bir mücadele ve eylemsel süreç örmek için etkin bir çaba ortaya koyacaklardır.

Genç Komünistler



------------------

İLGP’den yalanlara karşı mücadele çağrısı!


27 Ekim günü, Anadolu ve Avrupa Yakası’ndan birçok okul ve dersaneden liselinin katıldığı etkinliğimiz başarıyla gerçekleşti.

Saygı duruşu ile başlayan etkinlik bir arkadaşımızın yaptığı açılış konuşmasıyla devam etti. Konuşmada yeni dönemin birçok yeni sorunla açıldığı ve İLGP’nin bu sorunlara karşı mücadele edeceği ifade edildi. İLGP’nin 4 yıllık mücadelesi anlatıldı. Yeni dönemle birlikte başlayan kampanya sürecinin 4 yılın tecrübesiyle örgütlenmesi gerektiği vurgulandı. Düzenin laik-şeriatçı vb. sahte taraflaşmasına gençliğin alet olmaması gerektiği, kendi aralarında çıkar çatışması yaşayan sermaye kliklerinin işçi ve emekçilerin, gençliğin, Kürt halkının hak ve özgürlüklerine yönelik saldırılar, emperyalizmle işbirliği sözkonusu olduğunda bir sorunları olmadığı, bu tür konularda ortak davrandıkları ifade edildi.

Ardından sinevizyon gösterimine geçildi. Sinevizyonda son dönemde tırmandırılan şovenizme karşı “yaşasın halkların kardeşliği” şiarı işlendi.

Daha sonra çeşitli okullardan arkadaşlarımız yaşadıkları sorunları anlatan konuşmalar yaptılar. Tırmandırılan şovenizme ve faşist saldırılara değindiler. Konuşmaların ağırlık noktasını eğitimde fırsat eşitsizliği oluşturdu. Okullarında gördükleri eğitimin hiçbir şekilde yeterli olmadığı, işçi ve emekçi çocuklarının ÖSS’ye hazırlanırken büyük bir eşitsizlikle karşı karşıya kaldıkları birçok arkadaşımızın ortak vurgusuydu. İkinci bir vurgu da okul önlerinde bekleyen sivil polisler ve ÖGB’ler oldu. Bunların devletin iddia ettiği gibi gençlerin güvenliği için değil tersine gençliğin üzerinde baskı aracı olarak konumlandırıldığı ifade edildi. Sermaye düzenine karşı beraber ve örgütlü bir mücadele ile bu saldırıların püskürtülebileceği dile getirildi.

Etkinlik bir arkadaşımızın hazırladığı şiir dinletisiyle devam etti.

Aranın ardından üniversiteli bir arkadaşımız 6 Kasım çağrısı yaptı. Liselerde yaşanan sorunların farklı görünümlerinin üniversitelerde de yaşandığını, paralı eğitim saldırısının ve baskı koşullarının öğrenci gençliğin ortak sorunu olduğunu söyledi. YÖK’ün üniversitelerin piyasaya açılmasında altyapıyı oluşturduğunu, öğrencilerin düşüncelerini ifade edebilmelerinin önünün baskı aygıtlarıyla kesildiğini dile getirdi. Bu saldırıları püskürtebilmenin tek yolunun topyekûn saldırılara karşı topyekûn mücadele olduğunu vurguladı. Konuşma “Paralı eğitime karşı ve halkların kardeşliği şiarını yükseltmek için 6 Kasım’da Beyazıt’ta beraber olmalıyız” sözleriyle sona erdi.

Etkinlik müzik dinletisiyle devam etti. Türkü ve marşlardan oluşan program boyunca halaylar çekildi.

Mücadele çağrısının yapıldığı kapanış konuşmasıyla son bulan etkinliğe 40 liseli katıldı.

İLGP



Ekim Gençliği’nin kampanya çalışmalarından...

“Yalanlarınızı da alın gidin!”


Eskişehir’de kampanya çalışmaları...

Eskişehir Ekim Gençliği olarak “Yalanlarınızı da alın gidin!” başlıklı kampanyamızın faaliyetine başlamış bulunuyoruz. Afişlerimizi Anadolu ve Osmangazi Üniversitelerinde yaygın bir şekilde kullandık. Kampüs dışına da afişlerimizi yaptık. Afişlerimiz uzun yıllar sonra yapılan ilk afiş olması nedeniyle öğrenciler tarafından ilgiyle karşılandı.

Özellikle OGÜ gibi baskıcı bir üniversitede ve hiçbir çalışmanın olmadığı bir dönemde, kampanya faaliyetimizi bu üniversiteye taşıyabilmemiz oldukça anlamlı oldu.

Yürüteceğimiz pratik faaliyet her iki kampüste de yoğunlaşarak devam edecek.

Ekim Gençliği/Eskişehir


EÜ: “Yalanlarınızı alın gidin!”

Şovenist dalga üniversitelerimizi sarmadan iki hafta önce, “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyasını çeşitli araçlarla örmeye başlamıştık.

Kampanyamızı 6 Kasım sürecinin ardından referandumla sürdüreceğiz. “Müşteri değiliz, parasız eğitim istiyoruz!”, “Kağıt parçası değil, iş ve gelecek istiyoruz!”, “Irkçılığın, yozlaşmanın ve gericiliğin değil bilimin üretildiği bir eğitim istiyoruz!”, “Köle değiliz, söz, yetki ve karar hakkı istiyoruz!” taleplerimizi anketle işlemeye çalışacağız. Böylelikle gençliği kendi tarafını seçmede aktif bir role yönlendirirken en geniş öğrenci kesimlerin gündemine kendi sorunlarını taşımayı ve tartışmalarını sağlamayı amaçlıyoruz. Referandumu önceleyen böyle bir çalışmanın ardından geniş bileşenle kampanya toplantısı yaparak 6 Kasım’a ve kampanyamızın hedeflerine daha hızlı adımlarla yürüyeceğiz.

Hazırlık binasında açtığımız Ekim Gençliği masası ve militan satışlarla dergimizi öğrencilere ulaştırdık. “YÖK, MGK, TÜSİAD, AKP yalanlarınızı da alın gidin!” şiarlı afişlerimizi öğrenci çarşısına ve fakültelere yaptık. “Gençlik geleceğin ve özgürlüğün tarafı olacak, yalanların değil!” başlıklı duvar gazetelerimizle şiarımızı gerekçelendirdik.

25 Ekim günü de duvar gazetemizi Edebiyat Fakültesi girişine astık ve militan dergi satışı gerçekleştirdik. Önümüzdeki hafta halkların kardeşliği vurgusunu kampanyamızda işleyerek gençliği zehirlemeye çalışan şoven dalgayı göğüsleyeceğiz!

Ege Üniversitesi/Ekim Gençliği


YTÜ’de kampanya faaliyeti

Toplumda yaratılan kutuplaşmayı teşhir eden ve gençliği düzen içi çatışmada taraf olmamaya çağıran kampanyamız propaganda çalışmasıyla devam ediyor.

Kimi zaman çıkar çatışmasına giren sermaye kliklerinin emekçilere ve gençliğe saldırılar sözkonusu olduğunda nasıl kenetlendiğini teşhir edebilmek için bir duvar gazetesi hazırladık. Duvar gazetesinin bir bölümünü, rektörlerin, TÜSİAD’ın, Dünya Bankası’nın, hükümetin ve YÖK’ün, yükseköğrenimin paralı olması gerektiğini ifade eden röportajları ve sözleri oluşturdu. Diğer bir bölümünü ise “YÖK’ün rektörleri” başlığıyla hazırladık. Bu bölümde farklı üniversitelerdeki rektörlerin yolsuzluklarını, hak gasplarını ve baskıcı uygulamalarını haber derlemelerini kullanarak işledik. Duvar gazetemiz hocaların ve öğrencilerin ilgisini çekti. Geçiş noktasında sergilediğimiz materyaller yoğun bir şekilde okundu.

Diğer yandan Ekim Gençliği’nin yeni sayısının satışını sürdürüyoruz. Düzenli açmaya çalıştığımız masa ile birçok öğrenciye yayını ulaştırdık. Bu sayede 6 Kasım, kampanyamız, ülke ve dünya gündemleri üzerine birçok öğrenciyle sohbet etme fırsatını yakalamış olduk.

Ayrıca kampanyamızın merkezi afişlerinin yanında “Aralarındaki fark ne?” başlıklı 3 çeşit afiş hazırlayarak kampüsün birçok yerinde yoğun olarak kullandık. Karikatürlerden oluşan afişlerde YÖK-AKP, AKP-TÜSİAD, AKP-MGK taraflaşmasının sahte olduğunu, eğitim sistemine yönelik bakışlarının aynı olduğunu vurgulamaya çalıştık.

Mimarlık, Şehir ve Bölge Planlama bölümlerindeki öğrenciler şehir dışına veya şehir içi teknik gezilere gitmek ve masraflarını kendileri karşılamak zorundalar. Bu konuyu gündemleştiren bir çalışma planladık. Hazırladığımız duvar gazetesini fakültenin katlarında kullanıyoruz. Yine bu konu ile ilgili bir bildiri hazırladık. Çalışmamıza kitle toplantıları yaparak ve konuyla ilgili dilekçe toplayarak devam etmeyi düşünüyoruz.

YTÜ/Ekim Gençliği


Kampanyamızı TÜYAP’a taşıdık

28 ve 29 Ekim günlerinde TÜYAP’ta Ekim Gençliği satışı gerçekleştirdik. Dergi satışı ile “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyamızı tanıtmış olduk. Liseli ve üniversitelilerin yoğun katıldığı fuarda satış sırasında birçok kişi ile dergimiz ve kampanyamız üzerine konuştuk.

Birçok öğrenci ile ÖSS’nin yarattığı eşitsizlik, geleceksizlik, üniversitelerde yaşanan baskılar üzerine konuşma fırsatı bulduk. İki günde 85 Ekim Gençliği sattık.

İstanbul Ekim Gençliği


6 Kasım hazırlıklarından...

Trabzon’da 6 Kasım faaliyeti

Sermaye devletinin gençliğe yönelik saldırıları devam ederken dağınık bir gençlik hareketiyle karşı karşıyayız. 6 Kasım süreci, hareketin yaşadığı tıkanıklığı aşmanın, gençlik mücadelesini geliştirmenin bir adımı olarak ele alınmalıdır. 6 Kasım süreci iyi değerlendirilmeli, güçlü ve kararlı bir irade ortaya konmalıdır.

Bu sorumluluk bilinciyle Trabzon’da 6 Kasım çalışmalarına başladık. Hareketin ihtiyaçları doğrultusunda Trabzon’daki devrimci ve demokrat güçlerle birlikte hareket etme kararı aldık. 6 Kasım tartışmaları yapıldıktan sonra ön hazırlık sürecine başlandı. Çalışmanın hedefleri ortaya konuldu. Ancak tartışmalarda ve pratik süreçte bileşenin ortaya koyduğu iradesiz tutum süreci yeniden gözden geçirmemize neden oldu.

Yaptığımız değerlendirme sonucunda Trabzon Ekim Gençliği olarak bileşenden ayrılmak durumunda kaldık. 6 Kasım sürecini kendi öz gücümüzle örgütlemeye karar verdik. Önümüze bir dizi hedef koyduk. 6 Kasım’ı “Yalanlarınızı da alın gidin!” kampanyamız ekseninde üniversite içerisinde örgütlemeye başladık. Önümüzdeki günlerde “YÖK’e mektup” ve “Nasıl bir üniversite isterdiniz?” sorularıyla öğrencilerin taleplerini işlemeye çalışacağız. Üniversitede yaygın bir çalışmayla topladığımız mektupları 6 Kasım günü kitlesel bir katılımla KTÜ Postanesi’nden YÖK’e postalayacağız. Çalışma boyunca ulaştığımız öğrencilerle geniş katılımlı ve düzenli toplantılar örgütleyeceğiz. 6 Kasım sürecini geleceği kazanma perspektifiyle örgütleyeceğiz.

Trabzon/Ekim Gençliği


Eskişehir’de 6 Kasım’a doğru...

Eskişehir’de 6 Kasım tartışmaları Ekim ayının ilk haftasında başladı. Uzun tartışmalar sonucunda birleşik, kitlesel bir 6 Kasım eylemi örgütlemek noktasında karar alındı. Bu yılki 6 Kasım tartışmalarında, geçen yıllardan farklı olarak, içeriğe dönük tartışmalar yapıldı ve kararlar alındı. 6 Kasımlar’ı tek bir güne sıkışan bir eylem olarak değil toplam sürecin parçası olarak örgütleyebilmenin anlamlı olacağı, bu tarzda örgütlenecek bir 6 Kasım’ın üniversitelerde yeni mevziler açmak için olanak sağlayacağı vurgulandı.

Tüm bu tartışmalar sonucunda kampüs içinde ve şehir merkezinde iki ayrı eylem örgütlenebileceği, hazırlık sürecinin güçlü bir çalışmaya konu edilmesi gerektiği ifade edildi. Öğrenci gençliğin temel gündemleriyle siyasal gelişmeleri birleştirebilmenin ve bunu 6 Kasım vesilesiyle geniş gençlik kesimlerine taşıyabilmenin önemli olduğu vurgulandı.

Eskişehir’de gerçekleştirilecek eylem programı şöyle:

1 Kasım’da eylemliliklere çağrı yapan bir etkinlik örgütlenecek. 7 Kasım’da Anadolu Üniversitesi’nde YÖK protestosu ve şehir merkezindeki eyleme çağrı yapan bir eylem gerçekleştirilecek. 8 Kasım’da şehir merkezinde demokratik kitle örgütleri ve sendikaların da katılımıyla bir eylem gerçekleştirilecek.

Eylem ve etkinliklerden önce taleplerimizin yeraldığı el ilanları, afiş ve broşürler ile sınıf, kantin ve yemekhane konuşmalarıyla eylem ve etkinliklere çağrı yapılacak.

Eylem ve etkinlikleri Ekim Gençliği, Eskişehir Gençlik Derneği, DPG, Eskişehir Öğrenci Kolektifi, SGD, Mücadele Birliği, SDG, ÖDP Gençliği ve ODAK örgütleyecek. TKP ve Emek Gençliği çeşitli gerekçelerle bu sürece dahil olamayacaklarını ifade ederek çekildiler. EHP Gençliği ise toplantıların başından itibaren tartışma süreçlerinde bulunmasına, bir takım görevler almasına rağmen son toplantıda eylemden çekileceğini açıkladı. EHP Gençliği son dönemde yükselen şovenist dalgayı gerekçe göstererek ve 11 Kasım’da Ankara’da yapılacak YÖK mitingine katılacaklarını ifade ederek bu sürece dahil olmayacaklarını söyledi. Bu süreçte Eskişehir’de herhangi bir eylem yapılmamasının daha uygun olacağını, şehrin durumunun buna elverişli olmadığını dile getirdi ve saldırı olasılığına vurgu yaptı. Bu tutum toplantıda eleştirildi ve süreci birlikte örgütlemek isteyen gençlik örgütleriyle aynı gün başka bir toplantı yapıldı.

Eskişehir/Ekim Gençliği