2 Kasım 2007 Sayı: 2007/42(42)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenler sınır ötesi operasyon için Washington’dan icazet istiyor…
  Şovenistlerin sahte anti-emperyalizmi!
Savaş naraları eşliğinde “Cumhuriyet Bayramı”!
Faşist saldırılara ve tırmandırılan şovenizme karşı tepkiler...
Ekim Devrimi’nin 90. yılında sosyalizm en
güncel ve acil ihtiyaç olmaya devam ediyor!
Kürtleri kırma ve katliam provaları... - M. Can Yüce
  Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
  Telekom greviyle dayanışmayı
yükseltelim!
  Şovenizm cereyanının gölgesinde BMİS Genel Kurulları...
  “Yeni” feodalite, “yeni” toplum, “yeni” hayat -
Yüksel Akkaya
  Cemaatçi/ “Hayırsever” kapitalizm kökleşiyor - Volkan Yaraşır
  Şovenizmin yalanlarına ortak olma!
  Şoven saldırganlık ve gençlik mücadelesi…
  Özgürlük ve eşitlik için,
emekçi kadınlar “bir adım ileri!”
  Dünyadan...
  Fado, Fiesta... Vatan, Millet, Sakarya!..
  Gelecek, özgürlük ve halkların kardeşliği için…
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Savaş naraları eşliğinde

“Cumhuriyet Bayramı”!

Bu yılki cumhuriyet kutlamaları, tezkere tartışmaları ve “Irak’a sefer” naralarıyla yükseltilmiş bulunan şoven histeri dalgası eşliğinde gerçekleştirildi. Günler öncesinden başlatılan şoven gösterilerde alıştırma yapanlar, bu kez cumhuriyet kutlamaları nedeniyle sokaklara döküldüler. Ellerinde bayraklar, dillerinde savaş naralarıyla, M. Kemal’in, “yurtta sulh, cihanda sulh” veczini birleştirip, sabahtan gece yarılarına kadar amaçsızca dolaşıp durdular.

Amaçsız olan kuşkusuz bu histeri dalgasının sürüklediği kitlelerdi. Ancak onları sürükleyenlerin amaçları son derece açık ve nettir; yükselttikleri savaş çığlıklarıyla, imhasını sürdürdükleri Kürt halkının imdat çığlıklarını bastırmak, “terör” yaygaralarıyla yürüttükleri kirli savaşı meşrulaştırmak.

Kürt düşmanlığının ayyuka çıkarıldığı bu yılın kutlamaları, aslında düzeysiz bir eğlenceye boğdukları geçen birkaç yılın kutlamasından çok daha uygun düştü Cumhuriyet’in özüne. Adeta geçen 84 yılın özeti oldu bu bayram. Çünkü burjuva cumhuriyetin bu 84 yıllık tarihi, aynı zamanda, Kürt halkının özgürlük taleplerini boğma çabalarının da tarihidir. İsyanlar, isyanları kan ve ateşle boğma çabaları, toplu katliamlar (Dersim), sürgünler, yasaklar, baskılar, engeller, yeniden isyanlar, yeniden imha saldırıları…

Bu kanlı tarihin son 20 yılına ise, bugünkü nüfusun belirli yaş grubundaki herkes tanıktır. Tüm dünya tanıktır. Ne var ki, şoven histeriyle sersemletilen “Türk” kitleler bu sersemlik yüzünden, dünya denen emperyalist sistemse öyle işine geldiğinden tanıklıktan kaçınıyor. Tıpkı Filistin halkına yaptıkları gibi, Kürt halkının kıyımı karşısında da üç maymunu oynuyor; duymuyor, görmüyor, söylemiyorlar.

Aslında hiç konuşmasalar belki daha iyi, ancak onlar ağızlarını açıp bir şey söylemeye kalktıklarında, bu hiç de Kürt halkının iyiliğine olmuyor. Son olarak Avrupa Parlamentosu üzerinden gelen bilgiler, Türk devletinin Güney Kürdistan’a saldırısına onay verir nitelikteydi. Bu belki de savaş borazanı Türk medyasının yansıtış biçimiydi, ancak sonuçta kitlelere ulaşan bilgi bu oldu. Zaten onlar ne zaman fikir beyan etseler, Filistin halkının kıyımı için İsrail’e destek vermiş oluyorlar. Bölgedeki yumrukları ve maşaları aracılığıyla, Ortadoğu’nun mazlum halklarını ezmeye, sindirmeye, teslim almaya, “uygarlaştırmaya” çalışıyorlar. Çünkü emperyalizmin medeniyeti tam olarak budur. Kimi, Türkiye Cumhuriyeti gibi, kendi rızası ve çabasıyla ulaşmaya çalışır bu “çağdaş uygarlık seviyesine”; kimi onyıllardır Filistin’de ve son yıllarda Afganistan’da ve Irak’ta olduğu gibi zorla uydurulmak istenir.

Türkiye Cumhuriyeti; çağı değiştiren, “buzu kırıp yolu açan” büyük Ekim Devrimi’nin ardından, 6 yıl sonra kurulmasına rağmen, “çağdaş medeniyet”ten çağı geçen, Ekim Devrimi’yle çöpe atılan kapitalist-emperyalist sistemi kastedebilmiştir. Daha yola ilk çıkışta konan bu hedefin, Türkiye Cumhuriyeti’ni nerelere getirdiği ise ortadadır: Emperyalizme göbekten bağlı bir düzen ve devlet, bu bağlılığın da koşulladığı katmerli bir sömürü altında inleyen milyonlarca işçi ve emekçi, inkar ve imha saldırılarıyla daha da karmaşık hale getirilen, çözümsüzlük dayatılan Kürt sorunu. NATO bünyesinde, dünyanın dört bir yanında emperyalist ordulara piyonluk. Yine NATO bünyesinde çeteleşen bir düzen ve devlet, mafyalaşan sermaye…

Her alanda, her konuda çıkışsızlık... Artık akrep gibi kuyruğunu kendine batırıp intihar etme vakti gelmiş olmalı ki, “savaş, savaş!” diye bağırıyorlar. Ancak savaşın hiçbir krizi çözmediği gibi, tersine, daha da büyüttüğü emperyalizmin son yüzyılıyla çoktan ispatlanmış bulunuyor. İlk büyük paylaşım savaşında emperyalizm, dünya proletaryası ve mazlum halklarına büyük Ekim Devrimi’ni armağan etti. İkincisini ise bir devrimler zinciri izledi. Dünyanın yarıya yakını Ekim’in ülkesine, proletaryanın ana vatanına çevirdi yüzünü. Şimdi yine savaş naraları atıyorlar. Kendileri elde silah cepheye gitmeyeceklerine göre, işçi ve emekçi kitleleri çağırıyorlar savaşa.

Kabul edelim savaş çağrılarını. Ancak bu savaş, bizim savaşımız, bizi savaşa çağıranlara karşı, halk düşmanlarına, işçi ve emekçi düşmanlarına karşı olacak. Ekim Devrimi’nin ışığında, işçinin ve emekçinin kurtuluşu için savaşacağız. Ama asla kardeş halklara karşı değil…

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Kahrolsun faşizm!


Büyükanıt şovenizmi kışkırtmaya devam ediyor!

Son günlerde devlet eliyle bilinçli ve sistemli bir tarzda kışkırtılan şovenizm tam bir saldırganlığa dönüşmüş durumda. Ellerine Türk bayraklarını alanlar meydanlara inerek kimi zaman linç gösterilerine kalkışıyorlar, kimi zaman “Kürt avı”na çıkıyorlar, kimi zamanda Kürt esnafların dükkanlarını yağmalıyorlar. Bu gerici atmosferden güç alan faşist güruhlar ise üniversitelerde ve emekçi semtlerinde mevzi kazanmaya çalışıyorlar.

Yüzlerini gözlerini kırmızı-beyaza boyayan, eline bayrak, silah vb. alan, pompalanan nefret duygularına kendisini kaptıran çoluk, çocuk, yaşlı, genç sanki bu kölelik düzeninde ezilen kendisi değilmiş, sömürülen emeği değilmiş gibi yine bu sistem tarafından yok sayılan kardeş bir halkı düşman görmeye şartlandırılıyor.

Toplumda tam bir çıldırma hali yaratıldı. Bu çıldırma halini yaratmak için düğmeye basanların başındakilerden Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, faşist kudurganlık için, linç girişimleri için, nefret ve kin kusan sloganlar için tüm “duyarlı vatandaş”lara teşekkür etti.

29 Ekim vesilesiyle kin ve nefret duygularını “canlı” tutmaya devam eden Büyükanıt, tarihi başta Kürtler olmak üzere işçi ve emekçilere düşmanlıkla dolu olan TC’nin kuruluşunun 84. yıldönümünü nedeniyle yine faşizm ve şovenizm kokan bir mesaj yayınladı.

Büyükanıt’ın mesajında yeni bir şey yoktu. Zira intikam ve nefret dolu mesajın özü ve özeti Kürt halkını imha ve inkara devam edeceklerinin bir kez daha ilan edilmesi oldu.

Büyükkanıt, bilindik tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek dil vb. ile uzayıp giden “tek”ler listesi ile Kürt halkının haklı ve meşru ulusal özlemleri karşısında asla taviz vermeyeceklerini bir kez daha vurguladı. “Ulusal birlik ve beraberlik” söylemlemleri eşliğinde halklar arasına nefret tohumları ekmeye devam etti. “Kahraman şehitler” masallarıyla kirli savaşı meşrulaştırmaya, Türk işçi ve emekçilerin desteğini arkasına almaya çalıştı. Burjuva medya ise bu mesajın en “can alıcı” yanını öne çıkarttı: “Cumhuriyeti kuranlar bizden çok daha büyük acılar çekmiştir. Bize bu acıları yaşatanlara, o acıları hayal bile edemeyecekleri bir yoğunlukta yaşatacağız ve bu konuda kararlıyız.”

Kirli savaş tacirleri hep bir ağızdan “daha fazla katliam”, “daha fazla linç”, “daha fazla saldırganlık” için çığırtkanlık yapıyorlar.

Kardeş Kürt halkının, devrimci, ilerici toplumsal muhalefetin üzerine salınmaya çalışılan Türk işçi ve emekçiler bu oyuna gelmemeli, kirli bir savaşa hazırlanan düzen güçlerinin kışkırtmalarına kanmamalıdır. Türk işçi ve emekçiler Kürt işçi ve emekçilerle birlikte var güçleriyle “Faşizme, şovenizme ve gericiliğe karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarıyla mücadeleyi yükseltmelidir.