20 Ekim 2006 Sayı: 2006/41 (41)
  Kızıl Bayrak'tan
   Metal TİS’leri uyuşmazlıkla sonuçlandı... Sürecin seyrini mücadeleci sınıf
inisiyatifleri tayin edecek
  MESS’in kölelik dayatmasına karşı
kararlı bir mücadele şart!
  Türk Metal yeni bir satışa hazırlanıyor!
  İhanete ve satışa geçit vermeyelim!
Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Kürt sorunu, özgürlükler ve haklar sorunu
Kürt sorunu ve “demokrat” maskeli
Ağar’ın yarattığı boş beklentiler
Soruşturma karşıtı mücadele güncel
saldırılarla bağı içinde ele alınmalı
 Eylem ve etkinlikler
  E. Atalay’ın yanıtı sendika bürokrasisi
gerçeğine aynı tutuyor (Orta sayfa)
  İstanbul İşçi Kurultayı tanıtım toplantıları
sürüyor
  Sınıf hareketinin sorunları ve İstanbul İşçi
Kurultayı üzerine işçilerle konuştuk
  29 Ekim’de toplanacak OSİM-DER Genel
Kurulu üzerine Dernek Başkanı ile
konuştuk.
  TMMOB mitingi üzerine
  İngiltere’de öğretim görevlilerine ajanlık
dayatması
  Siyonistler Filistin halkı üzerinde kimyasal silahlar deniyorlar
  Sri Lanka’da çatışmalar şiddetleniyor
  BM’ye ABD-İsrail işbirlikçisi genel
sekreter
  12 Kasım’da İstanbul İşçi Kurultayı’nda
buluşalım!
  Yılmaz Güney ve Ruhi Su Berlin’de bir
etkinlikle anıldı
  TAYAD’dan tecrit sempozyumu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İngiltere'de öğretim görevlilerine ajanlık dayatması

Dışarıda saldırganlık ve savaş politikasını ABD ile birlikte yürüten İngiliz emperyalizmi içeride de polis devletine doğru hızla yol alıyor. “Teröre karşı mücadele” söylemini kullanarak faşizan yasa ve uygulamaları yaygınlaştıran gerici İngiliz rejiminin yeni hamlesi, öğretim üyelerini polis ajanı yapma girişimidir.

“Seçilmiş kişiler”e gönderilen resmi bir yazıya ulaşan The Guardian gazetesi, olayı “Öğretmenlere Müslüman öğrenciler konusunda casusluk teklif ediliyor” başlıklı bir haberle duyurdu. Gazete, İngiliz polisinin, Eğitim Bakanlığı'nın üniversite görevlileri ve öğretim üyelerinden, “Asyalı ve Müslüman öğrencileri takip etmelerini” istemeye hazırlandığını bildirdi.

İstihbarat örgütlerinin üniversitelerdeki elemanları dışında kalan öğretim üyelerinin ajanlık alanında deneyimsiz olduğunu hesaba katan İngiliz polisi, “yeni ajanları”nı eğitmeye hazırlanıyor. Gazetenin bildirdiğine göre, gizli polisle işbirliği yapacak öğretim üyelerinin “korkularını gidermek” için çalışma yapılacak. Hazırlanan 18 sayfalık bir genelgeyle, öğretim üyeleri, “ajanlığın gerekliliği” konusunda “eğitilecek”. Elbette üniversitelerde dolaşan “öğrenci kılıklı polisler” de her zaman “acemi ajanlar”ın yardımına koşmak için hazır bekleyecek!

Üniversitelerde Müslüman ve Asyalı gençlerin giderek etkin hale geldiğini, bu durumun ise terör örgütleri tarafından istismar edildiğini öne süren bakanlıkı, üniversite kampuslarında çalışanları “gönüllü” ajanlığa çağırıyor.

İlk hedef Asyalı/Müslüman öğrenciler!

Bakanlık, yakın takibe alınacak öğrencilerin öncelikle Müslüman ve Asya kökenliler olacağını söylüyor. Verili koşullarda “takip önceliği”nin Asyalı/Müslüman kökenli öğrencilere tanınacağına kuşku yok. Irkçılığın göstergesi olan bu uygulama eğer başarılı olursa, “medeniyetler çatışması” yanılsamasının yayılmasına hizmet edecektir.

Asyalı/Müslüman öğrencilere tanınan öncelik, İngiliz veya başka ulustan öğrencilerin bu uygulama dışında kalacağı anlamına gelmiyor. Zira “kampuslar, bireyin radikalleşmesine en açık ortamların başında gelir” tespitini yapan eğitim bakanlığı, “radikalleşme eğilimi” içine giren her öğrenci veya grubun da bu uygulamadan “yararlanacağını” şimdiden ilan ediyor.

Uygulamaya tepki gösteren öğrenci örgütlerinin de bu gerçeğin farkında olduğu görüldü. Faşizan uygulamayı “Müslümanların haklarına yapılmış en büyük müdahale” olarak değerlendiren Müslüman Öğrenci Dernekleri Federasyonu Başkanı Vakkas Han, “Müslüman gençler zanlı konumuna sokuluyor. Bu, hukukun temel kuralının ihlali” diyerek tepkisini ortaya koydu. Ulusal Öğrenci Sendikası Başkanı Gemma Tumelty ise, uygulamanın McCarthycilik'ten farksız olduğunu söyledi.

Kapitalistler ve onların siyasal sınıf iktidarlarının örgütlü zor aygıtı olan devletler, sömürü ve yağma düzenini ayakta tutabilmek için hiçbir iğrençlikten çekinmezler. Diğerleri bir yana, İngiliz burjuvazisinin sadece bu faşizan uygulaması bile, bu “en demokratik” ülkelerin de diğerlerinden farksız olduğunu somut olarak göstermektedir.

---------------------------------------------------------------------------------------

Amerika'da işkence “yasal güvence” altına alındı

Savaş çetesinin başı George Bush, “terör zanlıları”nın sivil mahkemeler yerine askeri mahkemelerde yargılanmasına izin veren yasayı onayladı. Guantanamo'daki vahşi uygulamanın genelleştirilmesine kapı aralayan bu yasa, Bush'a göre “terörle mücadeledeki en önemli hukuki adım”dır.

Söz konusu yasanın, “tecavüz, taciz, işkence ve insanlık dışı muameleyi önlemek için terör zanlılarının sorgulanmalarına ilişkin yeni kuralları” tanımlayacağı söyleniyor. Yasaya uydurulan bu kılıf, Irak işgalinin “demokrasi ihracı” olarak pazarlanmasına benziyor. Son yapılan araştırmaya göre, emperyalist işgalin ardından Irak'ta 650 bin insan katledilmiştir. Ancak buna rağmen savaş kundakçıları ve onların izinden giden her kılıktan soysuza göre “Irak özgürleştirildi”. Şimdi de, işkenceye “hukuksal kılıf” uyduran bu yasanın, “işkencenin önlenmesi” amacıyla çıkarıldığı söyleniyor.

Yasaya karşı çıkan insan hakları savunucuları, yeni düzenlemenin tutsakların avukatlık hizmeti almasını engellediğini, tutsakların tutukluluk hallerine mahkemelerde itiraz hakkını ortadan kaldırdığını ve CIA'nın gizli işkence merkezlerinin kullanılmasına izin verdiğini belirtiyorlar. Yasanın en çarpıcı yanı ise, baskı ve zorlamayla (yani işkenceyle) elde edilen delillerin de mahkemeye sunulabilecek olmasıdır.

İşte bu yasanın imza töreni öncesinde konuşan haydutbaşı Bush, yasanın terörle mücadelenin önemli bir parçasını oluşturduğunu ve Amerikalılar'ın hayatlarını kurtaracağını öne sürdü.

Kolluk kuvvetlerinin işkence ile “delil toplaması”nı yasal güvence altına alan, toplanan “delillerin” mahkemeler tarafından kanıt sayılmasına olanak tanıyan bu yasanın, “tecavüz, taciz, işkence ve insanlık dışı muameleyi önlemek” amacı taşıdığı söyleniyor. Irak'ın “özgürleştirildiği” iddiası ne kadar inandırıcıysa, bu yasanın “işkenceyi önlemek” için çıkarıldığı iddiası da o kadar inandırıcıdır.

--------------------------------------------------------------------------------------

İngiliz işgal güçleri Irak bataklığından kaçmak istiyor

ABD emperyalizminin yürüttüğü saldırganlık ve savaş politikasına her alanda tam destek veren sömürgeci İngiliz rejimi, Irak bataklığından sıyrılma arayışına girmiş görünüyor. Bush'un “fino köpeği” Blair'in tepkisiyle karşılansa da, ordunun tepesinden yapılan açıklamalar bu eğilimin ifadesidir.

Irak'tan çekilme talebi, Ağustos ayında İngiliz Genelkurmay Başkanlığı'na getirilen orgeneral Richard Dannatt tarafından dillendirildi. İngiltere'nin yüksek tirajlı gazetelerinden Daily Mail'e mülakat veren general, “Kabul etmek gerekiyor ki 2003'teki askeri müdahale aslında kapıyı tekmeleyip girmek demekti. Dünya genelinde yaşadığımız sıkıntılara Irak'ta bulunmamız yol açıyor demiyorum ama varlığımız şüphesiz bunları alevlendiriyor” dedi. Bu sözler, Irak işgalinin gayri-meşru olduğunun itirafıdır aynı zamanda.

37 bin askerle Irak işgaline katılan ordunun başındaki general, Irak halkının işgalcileri istemediğini teslim ederek, “Yakınlarda bu ülkeden çıkmamız gerekiyor. Irak'ta iki, üç, dört ya da beş yıl daha kalmak istemiyoruz. Bu süre makul olmalı” dedi. Bu sözler İngiliz ordusunun Irak bataklığından sıyrılma arayışı içinde olduğunun göstergesi.

Genelkurmay başkanı tarafından yapılan açıklamanın, Afganistan ve Irak işgallerine katılma kararını savunun savaş suçlusu Blair ile ekibini zor durumda bıraktığı bildiriliyor. Yanı sıra, İngiliz saldırganlığının İngiltere'nin iç güvenliğine zarar vermediğini savunan Blair'in iddiaları da ordunun tepesi tarafından yalanlanmış oldu.

Bu açıklama başka açılardan da dikkat çekici bulundu. Burjuva ‘demokrasisi'nin timsali sayılan İngiltere'de, ordunun başında bulunan kişinin yaptığı çıkışın, geleneklerin altüst edilmesi şeklinde yorumlanıyor.

Generalin sözleri üzerine başbakanlıktan yapılan açıklamada, ‘İngiliz askerlerinin Irak'ın demokratik seçimle işbaşına gelmiş hükümetinin talebi ve BM kararı çerçevesinde Irak'ta bulunduğunun dikkate alınması gerektiği' söylendi. Hükümetin ordu karşısındaki sefil durumunu gözler önüne seren bu açıklama gülünçtür. Zira emperyalist orduların, BM veya ‘seçilmiş' Irak hükümetinin kararıyla değil, fakat savaş kundakçılarının kararıyla Irak'ı işgal ettiğini sağır sultan bile biliyor.

İngiliz Genelkurmay Başkanı'nın açıklamaları, saldırganlık ve savaş politikasının İngiliz emperyalizmini zorlamaya başladığını, fakat daha da önemlisi, “en demokratik” kapitalist devletlerde bile militarist kurumun yönetimde tartışılmaz bir ağırlığı olduğunu göstermiştir.