15 Nisan 2006 Sayı: 2006/14 (14)
  Kızıl Bayrak'tan
   Kürt sorunu güncel yakıcılığıyla çözüm bekliyor !
  Faşist devlet terörüne karşı mücadeleye!
  İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için görev başına!
Katliamcı devletin "terör" edebiyatı!
  BDSP'nin 1 Mayıs çağrısı; İşçiler birlik, halklar kardeş olmalı!
1 Mayıs ve sendika bürokratlarının tutumu
Erdoğan'ın yardımcılarının neo-conların huzurunda sergilediği onursuzluk; "Onu deliğe süpürmek yerine kullanın!"
Tuzla'da zehirli variller; Doğa ve insan yaşamını hiçe sayıyorlar!
Zindan cephesinde yeni saldırılar...
"Güleryüzlü, sevgi dolu" kapitalizm ya da aptal yerine konulmak / Yüksel Akkaya
15 Nisan'da Liseli Kurultayı'nda buluşalım!
  Bursa Liseli Gençlik Platformu Girişimi kuruldu
  Lenin Marks'ı nasıl çalışırdı / N. Krupskaya/ (Orta sayfa)
   "Referandum"da yolun neresindeyiz ya da Fransa'dan çıkarılacak dersler var mı? / Yüksel Akkaya
   Gençliğin ve işçi sınıfının kararlı direnişi Fransız burjuvazisine geri adım attırdı
   İtalya'da genel seçimler; Burjuva demokrasisinin simgesi mi, orta oyunu mu?
  Hamas hükümetinden "Ortadoğu dörtlüsü" ile uzlaşma işaretleri
  Grevlerden, direnişlerden...
  İşten atılan Sinter Metal işçileriyle konuştuk...
  58 gündür direnen Horoz Kargo işçileriyle konuştuk...
  Üniversitelerde saldırılar sürüyor; Faşist saldırılara geçit vermeyeceğiz!
  Evrimin kayıp halkalarından biri daha bulundu
  Serhıldanlar, olası gelişmeler ve devrimci görevler / M. Can Yüce
  Kürdistan'daki katliamlar yurtdışında protesto edildi
  1 Mayıs'a hazırlık çalışmaları
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Evrimin kayıp halkalarından biri daha bulundu!

“Aklın, Sokrates'ten bu yana, yobazlık ve hurafeye karşı açtığı savaş henüz kazanılmış değildir.”

Isaac Asimov

Aklın topluma egemen olduğu aydınlanma döneminden beri boş inançlar ve köhnemiş alışkanlıklar bilimle çatışma halindedir. Çatışmanın kökeninde bağnazlığın özgür araştırmaya olanak tanımak istememesi bulunur. Bilim doğada olup bitenleri anlamaya, betimlemeye ve açıklamaya yönelik bir çalışmadır; amacı evreni anlamaktır, yöntemi nesnel gözleme ve deneye dayalı ussal çıkarımdır.

Bilime karşı özellikle din üzerinden geliştirilen gerici savunma tüm dünyada kendini şu veya bu biçimde göstermektedir.

Din ideolojik yanıyla totaliterdir; düşünce, araştırma ve tartışma özgürlüğüne dayanan, duraksama ve kuşku içeren bilime hoşgörüyle bakmaz. Bilimsel anlayışın yaygınlık kazanması, teolojik otoritenin giderek yokolması demektir. Elbette böyle bir gelişmenin önü kesilmeye çalışılır. Yıllardan beri gündemden düşmeyen “insan maymundan mı geldi, yoksa tanrı tarafından mı yaratıldı?” tartışması yakın zamanda ABD Başkanı Bush'un, “Evrim teorisinin bilimsel bir gerçek olduğunu kimse söyleyemez. Bu nedenle okullarda evrime karşı çıkan ve evrenin üstün bir varlık tarafından yaratıldığını öne süren diğer teorilerin de okutulması gerekir” sözleri ile 20 eyalette bu yönde bir önerge verilmesiyle birlikte manşetlere çıkmıştı. “Bu teori modern biyolojinin ve varoluşun en temel dayanağıdır. Bilimsel olmayan görüşlere okullarda yer verilemez“ diyen evrimciler ile “Evrimi yıllardır gerçek gibi okutanlar, karşılarına bu teorinin imkansızlığını kanıtlayan istatistiksel veriler çıkınca seslerini yükseltme yolunu seçiyor” diyen yaratılışçılar arasında özellikle laik devlet yapısı hakkında ciddi tartışmalar olmuştu. Buna benzer birçok tartışmayı Türkiye'den de vermek mümkün.

Bir süre önce basında “Mersin'de bir mahalle imamının şikayeti üzerine derste ‘evrim kuramı' anlattıkları gerekçesiyle sürgün edilen beş öğretmen”e ilişkin haberler yer alıyordu (Cumhuriyet, 29 Ocak 2006). Daha önce de Ankara'da öğrencilerine Darwin ve evrim konularını anlattığı için soruşturma geçiren öğretmen haberlerini yine basında okumuştuk. İlgililer tarafından evrim dersi ile öğrencilerin beyinlerinde tahribat yapıldığı iddia edilmişti. Evrime duyulan düşmanlık bu kadarla da sınırlı değil. “Ders kitabı yerine hazırladığı notları okutan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin öğrencilere yönelttiği sorular laik eğitimi yok sayıyor“ (Cumhuriyet 5 Şubat 2006). Haberde öğretmenin “evrenin varoluşu”, “Kuran'da ilk insanın/insanların yaratılışı” vb. soruları sorarak, cevapları da kendisinin şeriata uygun tarzda verdiği anlaşılıyor. Başka bir gazete haberinde ise“İstanbul'daki Bahçelievler ve Zeytinburnu öğretmenevlerinde birer mescit bulunmasına karşın kütüphane olmamasından“; ayrıca “Zeytinburnu Öğretmenevi'nde her odanın duvarında asılı bulunan seccade ve tespihten” sözediliyor. Aynı yazıda, “öğretmenevlerinin; kültürel, sanatsal ve bilimsel etkinliklerle öğretmenlerin dinlenebileceği kurumlar olması gerekirken, tarikatların örgütlendiği, bilimsel ve edebi içerikli yayınlar yerine ırkçı ve dinci yayınların bulunduğu kurumlar haline dönüştüğü” kaydediliyor.

Peki evrim teorisine duyulan bu düşmanlığın sebebi nedir?

Evrim kuramı sanıldığının aksine Darwin ile başlamaz. Pers ve Mısır mitolojilerinde tanrıların toprak gibi bir ilk maddeden insan biçiminde oluştuğu fikrini bulmaktayız. Hint düşüncesinde ise, mitolojinin felsefeyle kaynaşık olduğu ilk dönemde, canlıların beden ve ruh olarak kaynaklandığı Varlık (Brahma) yaratan değil, transformasyona olanak veren bir güçtü.

Evrimden bilimsel anlamda ilk sözedenler İÖ 6. yüzyılda yaşayan İyonyalı filozoflar olmuştur. Thales tüm nesnelerin sudan ya da denizden kaynaklandığı savındaydı. Onu izleyen Anaximander'e göre, varlıkların hepsi değişik formlar alan bir ilk tözden kaynaklanmıştı. Anaximander'in canlıların kökenine ilişkin görüşü de oldukça çarpıcıdır: İnsan yavrusunun doğuş sırasındaki çaresizliği gözleminden kalkan filozof, insanın atalarının başlangıçta balık olduğunu ileri sürer. Açıklaması da oldukça basit: Bir zamanlar denizlerin çekilmesiyle yaşamlarını karada sürdürme zorunda kalan kimi balıklar, insana kadar uzanan pek çok hayvan türüne kaynak olmuştur. Aynı dönemin bir başka filozofu, Heraklitus, daha da ileri giderek canlılar arasında süren bir çatışmadan sözeder. Bu, bir anlamda, Darwin'in yaklaşık 2500 yıl sonra geliştirdiği doğal seleksiyon görüşünün o dönemde ifade ediliş şeklidir. Evrim düşüncesi antik çağın ünlü filozofu Aristoteles tarafından da dillendirilmiştir.

Tüm bunları 19. yüzyılda bilimsel bir temele oturtan ise Charles Darwin olmuştur.

Darwin'in girişini oluşturduğu teori aslında insanın en temel sorularına yanıt araması çabasıdır. Yaşamın kökenlerini aramaya dönük tüm çabaların bilimsel bir zeminde ifade edilmesidir “Evrim Teorisi”. İşte bu sebepten dolayı insanların onlara öğretilenlerden fazlasını arama çabası, dogmalarla yönettiği dünya üzerindeki egemenliği için kaygı duyan herkesi tedirgin etmektedir. Aydınlanmanın öncüsü olan burjuvazi, iktidarı tam anlamıyla ele geçirmesi ile birlikte tutuculaşıp gericileşmiş, dün karşısında savaştığı herşeye yeniden sarılmaya başlamış; iktidarını ve gücünü korumanın yolunun din ve tüm bağnaz düşüncelerin kirlettiği akıllardan geçtiğini keşfetmiştir. Neticede sorgulayan ve bilimsellik üzerinden hareket eden bir toplum, zor yolunu bir hükmetme aracı olarak seçmiş bir iktidar için bir tercih sebebi olmayacaktır.

Evrime inanmayanların pek çoğu bu fikri dinsel inançlarına ters düştüğü için reddeder. Hıristiyan, Müslüman ve Musevi kökten dincilerin pek çoğu kutsal metinlere bağlı kalarak itirazlarda bulunurlar. Bilindiği üzere, İncil'i yorumlarken cennetin, yerin, bitkiler, hayvanlar ve insanların 6 günde yaratıldığı yorumu ile evrim bilimi birbiri ile uyuşmaz. Ancak evrim teorisinin yarattığı etkiyle, günümüze gelindiğinde, dinin en bağnaz kesimleri tarafından bile evrimin doğal bir mekanizma olarak yaratılışın ilerlemesi için tanrı tarafından varedildiğine dair çeşitli söylemler dillendirilmektedir. Örneğin, Papa John Paul II, 1996'da, evrimin geçerliğini kastederek, Katolik kilisenin teolojik doktrini ile evrim arasında çatışma olmadığını vurgulamıştır. Bir şekilde evrim kabul edilecekti, ama bu reddedilmez gerçeklik önce kendileri açısından soruları yanıtlayacak bir biçimde meşrulaştırılmalıydı. “Bunu Darwin'den önce kutsal kitap söyledi” diyebilmek, bilimin hayatımıza olan etkisini yoketmek için önemlidir.

Evrim Teorisi düşmanlarının ürettiği tüm safsatalar Evrim Teorisi'nin halen taşıdığı bir takım eksikliklerden kaynaklanıyor. Evrimin eksik halkaları bir takım çevrelere tuhaf tartışmalar yapma olanağı verirken, aranan cevaplar yakın zamanda yine bilimden geldi. Bilim adamları Kanada'nın kuzeyindeki Ellesmere Adası'nda yürüttükleri çalışmalar sonucunda, canlıların evrimindeki çok önemli kayıp halkalardan birini buldular. Bilim adamlarının bulduğu, kafası timsaha benzer balık fosili, canlıların sudan çıkıp karada yürümeye başladığı ilk geçiş dönemini temsil ediyor. Yarı balık-yarı dört ayaklı omurgalı hayvan, Evrim Teorisi'ne karşı ortaya atılmış inanışın “akıllı tasarım” olduğunu savunan radikal dincilere de büyük darbe vurdu.

Nature dergisinde yayınlanan haberdeki bilgilere göre, yeni fosil, canlıların sudan karaya nasıl geçtiklerinin açıklamasını veriyor. Evrim Teorisi'ne göre dünyada önce su içindeki canlılar oluştu. Sonra karada canlı yaşam dönemi başladı, balıklar yavaş yavaş karada yaşama becerisi kazandı. İlk kara canlıları zamanla iklim ve coğrafi şartlara göre verdikleri yaşam savaşı içinde değiştiler, yeni yetenek ve organlar geliştirdiler. Milyonlarca yıllık evrim sonucunda dünyada şu anda mevcut olan tür çeşitliliği ortaya çıktı.

Yeni keşifler bu bilimsel düşünceyi zaman içinde hep güçlendirdi. Son fosil keşfi bunun yeni bir halkası oldu. Harvard ve Chicago Üniversitesi paloantologlarından oluşan bir grup, Kanada'nın Kutup bölgelerinde yarı balık-yarı dört ayaklı omurgalı hayvan fosiline ulaştı. Yerel dilde “Sığ suların büyük balığı” anlamına gelen “Tiktaalik roseae” adlı 375 milyon yaşındaki hayvana ait fosil, bir çeşit balık olmasına rağmen iki metreden uzun vücudunu taşıyabilecek eklemli yüzgeçleriyle bir timsaha benziyor. Yüzgeçlerinde, ilk dört ayaklı kara canlılarının kol ve bileklerine benzeyen kemikler bulunuyor. Bu buluş ile birlikte Evrim Teorisi hanesine bir sayı daha yazıldı. Buna karşın yaradılış inancı üzerine söylenenler sadece kutsal kitaplara dayanıyor. Ürettikleri dogmalar dışında insanlığa sunabilecek hiçbir şeyleri yok.

Burjuvazinin mantık dışı iktidarı ancak bilime ve bilimselliğe dair ne varsa yok sayarak kendi meşruiyetini sürdürebiliyor. Dün feodalizmin karşısında kazandığı zaferin dayandığı ussallık bugün reddettiği bir gerçeklik oldu. Bu bize gösteriyor ki, bilim ancak sınıfsız bir toplumda kendini özgürce ifade edebilecektir.

S. Kurtuluş