15 Nisan 2006 Sayı: 2006/14 (14)
  Kızıl Bayrak'tan
   Kürt sorunu güncel yakıcılığıyla çözüm bekliyor !
  Faşist devlet terörüne karşı mücadeleye!
  İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için görev başına!
Katliamcı devletin "terör" edebiyatı!
  BDSP'nin 1 Mayıs çağrısı; İşçiler birlik, halklar kardeş olmalı!
1 Mayıs ve sendika bürokratlarının tutumu
Erdoğan'ın yardımcılarının neo-conların huzurunda sergilediği onursuzluk; "Onu deliğe süpürmek yerine kullanın!"
Tuzla'da zehirli variller; Doğa ve insan yaşamını hiçe sayıyorlar!
Zindan cephesinde yeni saldırılar...
"Güleryüzlü, sevgi dolu" kapitalizm ya da aptal yerine konulmak / Yüksel Akkaya
15 Nisan'da Liseli Kurultayı'nda buluşalım!
  Bursa Liseli Gençlik Platformu Girişimi kuruldu
  Lenin Marks'ı nasıl çalışırdı / N. Krupskaya/ (Orta sayfa)
   "Referandum"da yolun neresindeyiz ya da Fransa'dan çıkarılacak dersler var mı? / Yüksel Akkaya
   Gençliğin ve işçi sınıfının kararlı direnişi Fransız burjuvazisine geri adım attırdı
   İtalya'da genel seçimler; Burjuva demokrasisinin simgesi mi, orta oyunu mu?
  Hamas hükümetinden "Ortadoğu dörtlüsü" ile uzlaşma işaretleri
  Grevlerden, direnişlerden...
  İşten atılan Sinter Metal işçileriyle konuştuk...
  58 gündür direnen Horoz Kargo işçileriyle konuştuk...
  Üniversitelerde saldırılar sürüyor; Faşist saldırılara geçit vermeyeceğiz!
  Evrimin kayıp halkalarından biri daha bulundu
  Serhıldanlar, olası gelişmeler ve devrimci görevler / M. Can Yüce
  Kürdistan'daki katliamlar yurtdışında protesto edildi
  1 Mayıs'a hazırlık çalışmaları
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İtalya'da genel seçimler...

Burjuva demokrasisinin simgesi mi, orta oyunu mu?

9-10 Nisan günlerinde yapılan İtalyan seçimlerinin kesin olmayan sonuçlarına göre, faşist eğilimli başbakan Silvio Berlusconi liderliğindeki “Özgürlükler Evi” (sağ-faşist karışımı 10 siyasi parti ve oluşum tarafından kurulan) ittifakı yenilgiye uğradı. Merkez sol yelpazedeki 16 parti ve oluşumu içinde barındıran Romano Prodi liderliğindeki “Zeytin Ağacı” (yeni adıyla “Birlik”) ise, oyların yüzde 50'den fazlasını alarak, az bir farkla sağcı ittifakı geride bıraktı.

Seçimlerin arifesinde bile kararsız seçmen oranının yüzde 25'lerde seyretmesi, burjuva siyaset sahnesindeki hemen tüm figüranların ciddi bir güven bunalımı içinde olduklarını gözler önüne serdi. Seçimler öncesi sergilenen sahneler, özellikle sağcı-faşist ittifakın lideri Berlusconi'nin seçim propagandası, burjuvazi adına siyaset sahnesine çıkanların düşkünleşme düzeylerini ortaya koydu. İtalya'nın en zengin kapitalistlerinden (serveti 12 milyar dolar), aynı zamanda bir medya patronu ve Milan Kulübü'nün sahibi olan Berlusconi, kaba küfür ve hakaretlerin yanısıra, yarattığı suni tartışmalarla gündemi işgal etti. Böylece beş yıldır işbaşında olan hükümetinin, Irak işgalindeki suç ortaklığı ile ayyuka çıkan yolsuzluk ve rüşvet skandallarının tartışılmasının önüne geçmeyi başardı. Ancak, emrindeki medyaya rağmen hezimete uğramaktan kurtulamadı.

Berlusconi'nin seçim propagandalarında kullandığı argümanlar, tam da faşist kimliğine yakışan cinstendi. Savaş kundakçılarının “ya bizden yanasınız ya teröristlerden!” söylemini kendine uyarlayan medya patronu başbakan, seçim kampanyasını “ya benimlesin, ya bana karşı!” şeklinde formüle etti. Seçim kampanyasını son haftalarında merkez sola karşı korku ve kin salma gösterisine çevirdi. Sermayenin siyaset alanındaki “sol” versiyonundan başka bir niteliği olmayan Prodi liderliğindeki rakiplerini hedef alan Berlusconi, “solcular gelirse din elden gidecek, eşcinsel evlilikler gündeme gelecek, din dersleri müfredattan çıkarılacak, kızılların kurduğu karanlık komplolar devreye girecek…” türünden iğrenç uydurmalara başvurdu. Anketlerde sol koalisyonun gerisinde kaldığını anlayınca seçmenlere küfreden Berlusconi, kimi zaman kendini İsa'ya, kimi zaman ise Musa'ya benzetti. Prodi ile yaptığı iki televizyon tartışmasında da hakaretler havada uçuştu. Tüm bu iğrenç marifetleri kişiliğinde birleştiren Berlusconi, düşkünleşmiş burjuva politikacısının eşsiz bir portresini çizdi.

Seçim kampanyasında kuracağı hükümetin beş yıl görevde kalacağını öne süren Prodi ise (1996'da Prodi başkanlığında kurulan hükümetin ömrü iki yıl olmuştu), 10 yıl öncesinden farklı olarak hazırladıkları 289 sayfalık seçim manifestosunun kuracakları hükümet için yol haritası niteliğinde olacağını öne sürdü.

“Manifesto”da işçi ücretlerinden vergi indirimi yapılması, çocuklu ailelere sosyal yardımın arttırılması, yeniden veraset vergisi uygulamasına geçilmesi, emeklilik yaşının 60'a çıkartılmasına yönelik planlara son verilmesi, vergi kaçakçılarına karşı yasal işlemlerin hızlandırılması gibi konularda önlemler alınacağı vaadediliyor. Bu arada Prodi başkanlığında kurulacak hükümetin, dış politikada ABD'den çok AB ile birlikte hareket etme eğiliminde olacağı söyleniyor.

Berlusconi'nin seçim kampanyasını kişiselleştirme çabasına katkı sunan Prodi, hükümetin programından çok, kişi olarak başbakan Berlusconi ile uğraştı. Sözünü ettiği manifestodaki birkaç vaad dışında, Berlusconi'den farklı şey ortaya koyamadı. Beş yıldır işbaşında olan sağcı hükümetin yolsuzluk ve rüşvet içine batmış olmasına, Irak'ta devam eden işgal ve katliamlardaki suç ortaklığına devam etmesine ve Berlusconi'nin kişi olarak patavatsızlığına rağmen, sol ittifakın oy oranı, rakiplerinden ancak 5-6 puan fazla olmuştur. Bu tablo, İtalyan burjuvazisinin işçi ve emekçilere alternatif sunmaktan aciz olduğunun bir başka göstergesidir.

İtalyan yönetmen Nanni Moratti, gösterime yeni giren ve bu yıl için Cannes Film Festivali'nin en güçlü adayı kabul edilen “Caimano” (Timsah) adlı filminde, Berlusconi'yi “yırtıcı sürüngen” olarak tasvir ediyor. Seçimleri tam bir orta oyununa çevirmeyi başaran Berlusconi, nev-i şahsına münhasır özellikler taşımakla birlikte, aslında tipik bir burjuva politikacısıdır. Diğerlerinden farkı, patavatsızlığından dolayı arada bir gerçek niyetini açık etmesidir. Yani portrenin çirkinliği kişisel olmaktan öte, sınıfsaldır. Burada sorun, işçi sınıfı ve emekçilerin, bu çirkin figüranları, hizmet ettikleri sınıfla birlikte tarihin çöplüğüne atmak için, zaman kaybetmeden harekete geçebilmesidir.

--------------------------------------------------------------------------------------

Batılı emperyalistlerin vurucu gücü NATO'nun yayılma planları

Dünyanın en saldırgan örgütü NATO, faaliyet alanını genişletme çalışmalarına hız veriyor. Afganistan işgalinin sorumluluğunu önemli ölçüde üstlenen bu militarist örgüt, Bush liderliğindeki neo faşist çetenin saldırganlık ve savaş politikasının fiili uygulayıcısı olduğunu tüm dünyaya göstermişti. Son dönemde Brüksel'den yapılan açıklamalar ise, NATO'nun faaliyet alanını dünyanın farklı bölgelerine yayma hazırlığı içinde bulunduğunu haber veriyor.

NATO Genel Merkezi'nden yapılan açıklamada, Avustralya, Yeni Zelanda, Finlandiya ve İsveç'le stratejik ve askeri ilişkilerin yakın zamanda geliştirileceği ifade edildi. Japonya, Güney Kore gibi ülkelerle de benzer ilişkilerin ileride geliştirileceği vurgulandı. Askeri-stratejik alanda atılması beklenen adımlar, “NATO'nun denizaşırı geleneksel coğrafyalarda etkin rol üstlenmesi ve bu ülkelerin coğrafi konumları nedeniyle yaşadıkları sorunların giderilmesi” gerekçesine dayandırıldı. Bu planın, bizzat Pentagon tarafından hazırlanıp NATO Genel Konseyi'ne sunulduğu bildiriliyor. NATO'nun kapsam alanına dahil edileceği açıklanan ülkelerin, ABD emperyalizmi önderliğinde devam eden saldırganlık ve savaş projesinin destekçileri olması da, sözkonusu planın Pentagon patentli olduğunu teyit ediyor.

Savaş kundakçılarının planına, NATO üyesi Fransa'dan itiraz geldi. Fransa, Bush yönetiminin sözkonusu askeri genişleme planını, “danışıklı dövüş” diye niteledi. Fransa'nın NATO temsilcisi, “Öyle görünüyor ki, bu plan diğer ülkelerin, askeri ve stratejik konularda Washington'ın etkisinde kalmasını öngörüyor” diye konuştu.

Fransa'nın itirazına yanıt veren bir NATO yetkilisi ise, Uzakdoğu ve Avustralya ülkelerinin, “coğrafi uzaklıklarının kurbanı” olmamaları gerektiğini söyleyerek, “Biz, büyük bir alan istiyoruz. Böylece her ülke kendi alanında istediği gibi yürüyebilecek” şeklinde konuştu. Uzakdoğu ile Avustralya ülkelerine “ileri ortaklık” statüsü verilmesini savunan NATO yetkilisi, “Bu statü, NATO'nun demokrasiyi geliştirme çalışmalarına da yardım edecek” ifadesini kullandı.

Yeni NATO planını, “Beyaz Saray'ın askeri yükünü hafifletme ve politik etkisini arttırma çabası” diye niteleyen bazı askeri uzmanlar, “Bu plan sayesinde, NATO'nun misyonu daha da genişleyecek ve Irak ile Afganistan gibi işgal altındaki bölgelerde, ABD ordusuna rahatlama sağlayacak” şeklinde yorumlar yaptılar.

ABD planının, bu ayın sonunda Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da yapılacak NATO Dışişleri Bakanları toplantısının temel gündemini oluşturması bekleniyor. Savaş kundakçılarının planı kabul edilirse eğer, halkların katili NATO, komşu ülke Irak'a ihraç edilen türden “demokrasi”lerin yaygınlaştırılmasında çok daha aktif roller üstlenmeye başlayacak.