21 Mayıs 2005
Sayı: 2005/20 (20)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD ile bozulan kölelik ilişkilerine ordudan “balans ayarı”!
  AİHM’in Öcalan kararı ve “yargılayanları yargılamak”!
  Niyet mektubu açıklandı, yeni stand-by
anlaşması uygulamada!
  Özelleştirme gündeminden
  Kamu işçisi toplu iş sözleşmesine sahip
çıkmalıdır!
  KESK 2. Olağan Genel Kurulu; Ehlileştirme operasyonu devam ediyor
  KESK 2. Olağan Genel Kurulu üzerine
  İşkenceciler ve katiller ödüllendiriliyor, Uğur bize bakıyor
  Engelliler Haftası; Engelli olan düzenin kendisidir!
  İşçi Kültür Evleri'nin kampanyası; Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayacağız!
  Reklam süsü verilmiş intiharlar düzeni
  Soros kontr-gerillanın sivil ayağıdır!
  İzelman işçileri grev kararı aldı
  Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler
(Orta sayfa)
  AİHM kararı
  Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan
kamoyuna
  Özbekistan’da kitlesel katliam. Ayağa kalkan emekçiler devlet terörüyle karşılandı

  Afganistan’da emperyalist işgal karşıtı
gösteriler yayılıyor

  Irak; İşgal ve direniş gündeminden
  Almanya’da 12. Enternasyonal
Gençlik Festivali
  Nükleer santrallerle gerçekte amaçlanan ne?
  Temiz hava küresel ısınmaya neden
oluyormuş!!!.
  Bültenlerden
  Paris Komünü:
Toplumsal devrimin şafağı
  Trabzon’da faşist saldırılar karşısında
yılmadık, yılmayacağız!
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Vive la Commune!”

Paris Komünü: Toplumsal devrimin şafağı

Marx'ın bir komplo olarak nitelendirdiği Fransa-Prusya savaşı, Bismarck'ın Fransa elçisi ile kral arasındaki konuşmayı tahrif ederek bir basın bildirisinde yayınlaması ve Fransa'nın 19 Temmuz 1870'te Prusya'ya savaş ilan etmesiyle başladı. Bu savaş ilanından hemen önce, 12 Temmuz'da Enternasyonal'in Parisli üyeleri “Tüm Ülkelerin Emekçilerine” başlıklı bir bildirge yayınladılar. Bildirgede şöyle söyleniyordu:

“Bir kez daha, Avrupa dengesi, ulusal onur bahanesi ileri sürülerek siyasal niyetler dünya barışını tehdit ediyor . … Kendilerini kan vergisinden bağışık tutan ya da halkların başına gelen felaketlerde yeni bir spekülasyon kaynağı bulan kimselerin savaş çığlıklarını bizler barış, iş ve özgürlük isteyen bizler protesto ediyoruz! Almanya'daki kardeşler! Bölünmemiz Ren'in her iki kıyısında da despotizmin dört başı mamur bir zaferinden başka bir şey getiremez.”

Fransız işçilerinin sesi Almanya işçi sınıfından da karşılık buluyordu. Paris bildirgesine Enternasyonal'in Berlin seksiyonu şöyle yanıt veriyordu: “Protestonuza bütün kalbimizle katılıyoruz. Ne boru sesinin, ne top gürlemesinin, ne zafer ve ne de yenilginin bizi, bütün ülkelerin işçilerinin birliği için ortak çalışmadan döndüremeyeceğine bütün kalbimizle söz veriyoruz.”

Fransa-Prusya savaşı

Tüm bu kardeşlik çağrıları, Fransız ve Alman işçilerinin çabaları savaşın başlamasına engel olamadı. Savaşta askeri üstünlüğe sahip olan Almanya kısa sürede Alsace ve Lorraine'i ele geçirdi. İmparatorluk ordusu ardarda yenilgilere uğruyordu. Cephede alınan bu yenilgiler sonucu cephe gerisinde de koşullar ağırlaşıyordu. Paris'te kıtlık vardı ve kentte sıkıyönetim ilan edildi. Yenilgiler sonucunda Fransız İmparatoru 2 Eylül 1870 günü Prusya'ya teslim oldu ve bundan iki gün sonra, yani 4 Eylül'de tutsak imparatordan boşalan iktidar koltuğuna burjuvazi oturdu. Belediye sarayında cumhuriyet ilan edildi ve Paris milletvekillerinden oluşan bir burjuva hükümeti; Ulusal Savunma Hükümeti kuruldu. Hükümetin başına da Adolphe Thiers getirildi. İşçi sınıfının gerçek temsilcileri ise Bonapart zindanlarındaydı, Prusya ordusu Paris'e doğru ilerliyordu ve işçi sınıfı silahsızdı.

Ulusal savunma hükümeti Prusya'yla antlaşma yapmak peşindeydi. Teslimiyet yanlısı hükümete karşın Paris halkı teslimiyeti kabul etmiyordu. Paris sokaklarında açlık hüküm sürüyordu. Kuşatma sırasında Paris halkı silahlandırıldı. Her ilçede güvenlik komiteleri ve işçi taburları kuruldu ve bu komitelerin başına bir merkez komite getirildi. 5 Ekim tarihinde Ulusal Muhafız işçi taburları, USH'den komün seçimlerinin yapılmasını, cumhuriyeti güçlendirici önlemler alınmasını ve düşmana karşı mücadeleye girişilmesini istediler. Hükümet bu istekleri geri çevirdi ve Ulusal Muhafız'ın gösterilerini yasakladı. Bundan sonraki dönemde, Ulusal Muhafızlar'ın hükümete karşı giriştiği çeşitli hareketler başarısızlıkla sonuçlandı. Paris'te devrimci kulüpler ve cumhuriyetçi gazeteler kapatıldı. Bu arada hükümet de teslimiyetin yollarını aramaktaydı. 28 Ocak'ta imzalanan Versailles Antlaşması ile Fransa resmen teslim oldu. Koşullar oldukça ağırdı. 12 bin kişilik tümen dışında tüm ordunun teslim olması, birçok kalenin Prusyalılarca işgali ve onbeş gün içinde 200 milyonlık bir savaş tazminatının ödenmesi gerekiyordu.

İhanet ve teslimiyet karşısında Paris halkı büyük rahatsızlık içindeydi. Ulusal Muhafız ise hazırlıklarını sürdürüyordu. Paris halkından toplanan paralarla alınan toplar, başkentin yüksek yerlerine yerleştirildi. Ulusal Muhafız teslimiyetten sonra, hükümetten bağımsız olarak örgütlenmeye ve Paris'i yönetmeye başladı. Hükümet'in “kötülere, kışkırtıcılara” uymamaları yönünde dağıttığı bildirilere de kulak asan olmuyordu. Prusyalılar'ın Paris'e ayak basmasından iki gün sonra Ulusal Muhafız taburunun delegeleri Ulusal Muhafız Federasyonu tüzüğünü kabul ettiler.

“Vive la Commune!”

17-18 Mart gecesi Parisliler'in toplarını almak için birliklere emir verildi. Haber kısa sürede duyuldu ve Paris halkı, kadınlar, çocuklar, federe muhafızlar Montmartre tepesine gittiler. Askerler ve Paris halkından oluşan kalabalık kısa zamanda dost oldu ve askerler ateş emrine uymayı reddettiler. Bunun ardından, Haziran 1848'in katliamcı generali Clement Thomas kurşuna dizildi. Thiers,Versailles'e sığındı ve Paris'teki askeri birliklerini çekti.

18 Mart sabahı Paris, gök gürültüsünü andıran “Vive la Commune!” (Yaşasın Komün) çığlıklarıyla uyandı. Yönetici sınıfların tükenmişlik ve ihanetleri karşısında işçi sınıfı yönetime el koymuş ve işçi sınıfının kızıl bayrağını Paris'in burçlarına dikmiş oldu.19 Mart akşamı Ulusal Muhafız Merkez Komitesi Belediye sarayında toplandı ve en kısa zamanda bir seçim yapılması kararlaştırıldı. Merkez Komite sıkıyönetimi kaldırdı. Tüm siyasi tutuklular serbest bırakıldı. 23 Mart'ta Merkez Komite programını ortaya koyan bir bildiri yayınladı. Bildiride yeni bir düzen kurmak ve emeği sınıf karşıtlığını ortadan kaldıracak eşitliği sağlayacak yeni temeller üzerinde yeniden örgütlemek gerekliliğinden bahsediliyordu. Emekçiye emeğinin karşılığını sağlamak, yani kapitalist kârı ortadan kaldırmak için kredinin, ticaretin ve ortaklaşmanın örgütlenmesi; herkes için parasız, laik ve tam eğitim; toplantı, dernek kurma ve basın özgürlükleri; polisin ve ordunun komünal düzeyde örgütlenmesi gibi ilkeler öngörülüyordu. Komün geleneksel toplum ve geleneksel yönetimi yıkarak, onların yerine, artık şeylerin insanları değil insanların şeyleri yönetmesini amaçlıyordu.

Komün, kamu hizmetleri, eğitim ve emek gibi alanlarda köklü değişiklikler yaptı. Paris'i saran kıtlığa karşı çeşitli önlemler alındı. Sağlık hizmetleri yaygınlaştırıldı. Eğitim alanında kilisenin etkisini kırmak amacıyla, parasız, laik ve zorunlu bir eğitim sistemi kurulması öngörüldü. Dinsel tarikat okulları kapatıldı. Savaşta ölen muhafızların çocuklarına ödenen aylıklarda evlilik dışı çocuk ayrımı yapılmadı. Fırıncıların gece çalışması, patronların ücretler üzerindeki kesinti uygulamaları yasaklandı. Sahipleri tarafından terkedilen atölyelerin işçi kooperatifleri tarafından işletilmesi öngörüldü. Komün, diğer alanlarda aldığı önemli önlemlere karşın askeri ve mali yönden yetersiz kaldı. Fransa Bankası'nın ulusallaştırılmasından kaçınıldı. İç savaşın ortaya çıkmasını önlemek gerekçesiyle yeterli askeri önlem alınamadı. Örgütsel açıdan da çeşitli zayıflıklar vardı. Bakanlık, komisyon görevlileri ve askeri işlerden sorumlu kişiler sık sık değiştiriliyordu. Devrimi destekleyen çeşitli komitelerin anarşik artışı Komün'ü savunma noktasında güçsüz düşürüyordu. Komün savaş delegesi olarak atadığı askerlere güvenmiyordu. Ulusal Muhafızlar, en küçük bir disipline boyun eğmek istemeyen devrimci savaşçılardan oluşuyordu. Tüm bunlar Komün'ün yenilgisine katkıda bulunan önemli sebeplerdi.

Paris'te savaşçılar komünün geleceği için mücadele ederken, Versailles'e sığınan Thiers de komünü boğmanın hazırlığını yapmaktaydı.

Gökyüzünü fethe çıkanlar!

Paris'te aralarında kadınların, çocukların da bulunduğu savaşçılar, Bismarck'ın desteğiyle Paris'e doğru ilerleyen Thiers'in 63 bin 500 kişilik büyük ordusuna karşı savaşa hazırlanıyordu. Thiers ordusuna Almanlar'ın serbest bıraktığı 130 bin savaş tutsağını da eklemişti. 1 Mayıs'tan itibaren Paris, Versailles ordusu tarafından sürekli olarak bombalandı. Versailles birlikleri, haftalarca direnen Paris'e 21 Mayıs günü girebildiler. Komün savaşçıları bir hafta boyunca mahalle mahalle, barikat barikat savaştılar. Versailles ordusu tam bir katliama girişti. 25 binden fazla Komüncü barikatlarda katledildi. 26 Mayıs'a gelindiğinde direniş son sınırına ulaşmıştı. Ordu Paris'in içine doğru ilerledikçe kitlesel kurşuna dizmeler artıyordu. Komünün son barikatı 28 Mayıs günü düştü. Bu katliamlardan sağ kurtulanlar da Komünün ardından kurulan askeri mahkemelerde yargılandılar ve çoğu kurşuna dizildi.

Yargılananlardan birisi de Komün üyesi ayakkabıcı Trinquet'ti. Trinquet savunmasında, “Komün üyeliğine hemşerilerim tarafından seçildim. Barikatlarda çarpıştım, orada ölmediğime pişmanım. Bugün, eyleme katıldıktan sonra bunun sorumluluğunu üstlenemeyen yoldaşlarımın bu üzüntü verici görüntüsüne katılmayacağım. Ben bir ihtilalciyim, inkar etmiyorum” diyor ve kurşunlara göğsünü açıyordu. Yargılamaların ardından 38 bin Parisli, Versailles'te kurulan toplama kampına gönderildi. Önemli bir kısmı buradaki yaşam koşulları nedeniyle hayatını kaybetti. Katliamın üzerinden bir ay geçmesine rağmen kentte hala ceset kokuları hakimdi ve Seine nehri kırmızı akıyordu.

Paris Komünü'nden geriye 30 bin ölü ve harabeye dönmüş bir kent bunlardan, fakat çok daha önemli olarak insanlık tarihine yazılan kızıl bir sayfa kaldı. Gökyüzünü fethe çıkan komüncüler, yeni bir toplumun, yeni bir dünyanın mümkün olduğunu göstermiş oldular. Marx'a göre “Komün'ün gerçek gizemini özsel olarak bir işçi hükümeti, üreticiler sınıfının mülk sahipleri sınıfına karşı mücadelesinin sonucu, emeğin iktisadi kurtuluşunu gerçekleştirmek olanağını sağlamak üzere en nihayet bulunan siyasal biçimdi.” 1871 baharında Paris sokaklarında yankılanan “Yaşasın Komün!” sesleri özgür bir geleceğin habercisiydi. Katledilen onbinlerce komüncünün özgürlük çığlığı 1917 Ekim Devrimi'nde sokak sokak yükseliyordu. Çünkü yeni bir toplumun şanlı öncüsü olan işçi sınıfı özgürlüğün tohumlarını toprağa ekmişti. 1871'te yenilmişlerdi, ama tohum toprağa ekilmişti bir kere ve yeşereceği günleri bekliyordu.

H. Ezgi

(Ekim Gençliği'nin Mayıs 2005 tarihli 83. sayısından alınmıştır..)