12 Mart 2005
Sayı: 2005/10 (10)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yeni saldırı dalgasına karşı hazırlanalım!
  4 Mart eylemi ve özelleştirmeye karşı
birleşik mücadele arayışı
  SEKA direnişi bitti, mücadele sürüyor
  Türkiye uyuşturucu, kara para aklama ve
kayıt dışı “cennet”i
  Başbakan sermaye adına pazarlamacılık yapıyor!
  8 Mart eylemi, provokasyon edebiyatı ve
dökülen demokrasi cilası
  Sınıfsal özüne uygun ve devrimci bir 8 Mart mitinginin ardından
  İstanbul’daki devrimci 8 Mart eylemi üzerine
  Ankara’da 8 Mart eylemlerinde iki farklı tutum
  8 Mart kutlamalarından
   Mamak'ta Dünya Emekçi Kadınlar Günü Etkinlik Haftası
 İşçi-emekçi eylemleri
  SEKA işçileriyle dayanışma eylemleri
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/5: “Demokratik uygarlığın” sağı ve solu
  Lübnan’daki Suriye askerleri bahane
 ABD İsrail’i tehdit aracı olarak kullanıyor
“Mühendislik nereye gidiyor?”
 ÇÜ.’nde son sürecin gösterdikleri
Kadın sorunu/2; Kadın sorunu özünde emekçi kadınların sorunudur!
AB Troyka toplantısı
Bültenlerden...
Küresel ısınma
Yerel basından; Rüzgar tersine dönüyor
İran Komünist İşçi Partisi'nin ABD'nin askeri tehditlerine ilişkin bildirgesi
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Lübnan'daki Suriye askerleri bahane...

Amaç Filistin, Lübnan ve Suriye halklarını köleleştirmektir

Lübnan'daki gösteriler, emperyalist güç odakları ve gerici bölge devletlerinin baskıları sonucu Suriye yönetimi, Lübnan'da bulunan 14 bin askerini ilk etapta Bekaa Vadisi'ne çekeceğini açıkladı.

Suriye-Lübnan Yüksek Konseyi çerçevesinde başkent Şam'da Lübnan Cumhurbaşkanı Emile Lahud ile biraraya gelen Suriye Devlet Başkan Beşar Esad, askerlerin Bekaa Vadisi'ne çekilmesi konusunda anlaştıklarını söyledi. Görüşme sonrası yapılan ortak açıklamada, birliklerin Bekaa'da ne kadar kalacağını Lübnan-Suriye ordularının belirleyeceği dile getirildi.

Suriye parlamentosunda yaptığı ve Şam, Beyrut gibi kentlerde binlerce kişinin açık alanda kurulan dev ekranlardan izlediği konuşmada Esad, Lübnan'daki tüm Suriye birliklerinin önce Bekaa Vadisi'ne, buradan da Suriye-Lübnan sınırına çekileceğini açıkladı. Esad, “Bu önlemle Suriye, Taş anlaşmasındaki taahhüdünü yerine getirmiş ve Birleşmiş Milletler'in, 1559 sayılı kararını uygulamış olacak” dedi. 1999'dan bu yana Lübnan'daki askerlerini yavaş yavaş çektiğini vurgulayan Esad, o tarihten bu yana askerlerin yüzde 60'ının çekildiğini hatırlattı. Bu arada Esad, “İsrail tarafından işgal edilen Suriye toprakları geri alınmadan, Ortadoğu'da barıştan sözedilemeyeceği”ni de vurguladı.

Gerici güçler aynı safta birleşti

Başını Washington ve Tel Aviv'deki cellatlar şebekesinin çektiği “halkları köleleştirme kampanyası” kısa sürede çok sayıda destekçi buldu. AB emperyalistleri, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, gerici bölge devletleri ile Arap Birliği de “Suriye Lübnan'dan bir an önce çekilmelidir” korosuna katıldılar.

Arap Birliği ülkeleri dışişleri bakanları toplantısının ardından yapılan açıklamalarda da Suriye'nin askerlerini çekmesi istendi. Gerici tutumlarla ilgili dikkat çekici bir diğer gelişme, ilişkileri Suriye ile iyi olan Suudi Arabistan'da yaşandı. Abdullah ile Esad arasında basına kapalı yapılan toplantıda Abdullah'ın Suriye askerlerinin bir an önce çekilmesini istediği belirtildi. Suudi bir yetkili Abdullah'ın, askerlerin çekilmemesi halinde Suriye'nin “derin tecrit” ile karşı karşıya kalacağını söylediğini bildirdi. Bu arada Şam'a gitmeye hazırlanan Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek de benzer mesajlar verdi. Gerici Arap yönetimleri sorunun 23 Mart'taki Arap Zirvesi'nden önce çözülmesini dayatmaya başladı.

Tam bir gericilik ve ikiyüzlülüğün ifadesi bu açıklama ve çağrılarda, Ortadoğu'nun temel meselesi, Suriye'nin Lübnan'daki askerlerinin çekilmesiymiş gibi gösteriliyor. Oysa bu gerici cephe gerçekten işgallere karşı olsaydı, öncelikle Filistin toprakları ile Suriye'nin Golan Tepeleri'nde 38 yıldır devam eden İsrail işgalinin hemen son bulmasını talep eder, Irak'ı yerle bir ederek 100 bini aşkın Iraklı'yı katleden emperyalist orduların işgaline karşı çıkarlardı.

Suriye askerlerinin çekilmesi Bush-Şaron planında sadece bir aşama

Suriye yönetimi askerlerini Lübnan'dan çekeceğini açıklamış bulunuyor. Tabii bu adım Suriye'nin Lübnan'daki etkisinin son bulacağı anlamına gelmiyor, ancak emperyalist-siyonist güçlerle destekçilerinin öne sürdüğü bahaneyi ortadan kaldıracak. Buna rağmen emperyalist-siyonist güçler saldırgan planlarını uygulamak için her yola başvurmaya devam edecek.

Esad'ın açıklamalarına Washington ve Tel Aviv'den verilen tepkiler, zorbaların kirli niyetlerini açığa vurdu. Suriye'yi askeri saldırı ile tehdit eden ABD ve İsrail, Suriye'nin Lübnan'dan çekileceği açıklamasını “yeterli bulmadıklarını” açıkladılar.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Adam Ereli, Arapça yayın yapan Amerikan televizyon kanalı El Hurra'ya yaptığı açıklamada, “Yabancı birliklerin Lübnan'dan hemen çekilmesini istiyoruz. Bunu Esad'ın konuşmasında duyamadık” dedi. Kasap Şaron, yardımcısı Şimon Peres ile bazı siyonist bakanlar tarafından yapılan açıklamalarda da benzer görüşler dile getirildi.

Saldırgan güçlerin soruna gösterdiği yakın ilgi ve basın tekellerinin konuyu sürekli gündemde tutması boşuna değil. Sıradaki adımları atabilmek için Suriye'nin Lübnan'daki varlığına son verilmesi gerekiyor. Bundan dolayı bu ülke üzerindeki baskılar günden güne artıyor.

“Rota Beyrut üzerinden Şam”

Bush liderliğindeki savaş kundakçılarının “akıl hocaları”, Lübnan'daki gelişmelerin Şam'daki yönetimi yıkmak için de uygun koşulları yarattığını söylemeye başladılar. Bunlara göre Hariri'nin öldürülmesinden sonra yaşananlar, “sadece Lübnan'ı kurtarmak değil, Ortadoğu'yu dönüştürmek bakımından da umut verici gelişmeler”dir. Demek oluyor ki, Lübnan'da yaşanan olaylar, emperyalist-siyonist projenin temel ayaklarından biridir. Bunun anlamı ise, Amerikan uşaklarını başa geçirip, halkları köleleştirme planının Filistin, Lübnan ve Suriye halklarına dayatılmasıdır.

Bush-Şaron ve işbirlikçilerinin amacı, Suriye'nin çekilmesinin ardından Hizbullah ile Filistinli örgütleri hedef almaktır. Oluşan ortamdan cesaret alan siyonist cellatlar bu yöndeki taleplerini şimdiden dillendirmeye başladılar. İran Devrim Muhafızları'nın yıllardır Lübnan'da Hizbullah'a yardım ettiğini ileri süren kasap Şaron, Suriye'nin yalnızca belli bölgelerden çekilmesinin ya da geride istihbarat birimleri bırakmasının “uluslararası talepleri” karşılamayacağını söyleyerek, Hizbullah'ı hedef gösterdi.

Bush-Şaron haydutları, işgalci İsrail ordusunu Güney Lübnan'dan inatçı bir direnişle söküp atan Hizbullah'ın silahsızlandırılması ve silahlı kanadının etkisizleştirilmesini gündeme getireceklerdir. Nitekim partinin siyasi lideri Hasan Nasrallah da gelecekte olabilecekleri farkederek, silah bırakmayacaklarını açıkladı.

İran ve Suriye ile ilişki içinde olan, halen Güney Lübnan sınırını kontrol eden Hizbullah, sadece silahlı bir örgüt olmayıp, Lübnan meclisinde milletvekili bulunan, İsrail'i güney Lübnan'dan çıkarması nedeniyle saygınlığını koruyan bir yapılanmadır. Örgüt içinde Şiiler'in ağırlığı olmakla beraber, Müslüman ve Hıristiyan Lübnanlılar tarafından da destekleniyor. Bu ise Hizbullah'ın “kolay lokma” olmadığını gösteriyor. Bunun farkında olan Lübnanlılar, Hizbullah'ı hedef alan olası bir saldırının iç çatışmalara, hatta iç savaşın yeniden başlamasına yolaçabileceği kaygısını taşıyor.

Hizbullah'tan sonra hedefteki halkayı Lübnan'daki Filistinli örgütler ve Filistin varlığı oluşturuyor. Neo-faşist çetenin desteği ile Lübnan üzerindeki etkisini yeniden kazanmak isteyen siyonist İsrail, bu örgütlerin de “zararsız” hale getirilmesini istiyor. Sabra-Şatilla kamplarındaki vahşi katliamların tam da Filistin direniş hareketinin Beyrut'tan çekilmesinden sonra gündeme geldiği hatırlanırsa, Lübnan'da sergilenen kirli oyunun bu ülkede yaşayan yüzbinlerce Filistinli'yi de saldırıya açık hale getirdiği görülebilir. Suriye'nin Lübnan'dan çekilmesi sonucu Filistinlilerle olan bağının zayıflayacak olması ise, siyonistlerin işine yarayacak.

Lübnan'daki muhalefeti dolgu malzemesi olarak kullanmayı amaçlayan ABD ve İsrail'in Suriye, İran ve Filistin halkları üzerindeki saldırgan politikalarını daha da yoğunlaştıracağı aşikar. Suriye'nin çekilmesinin ardından ise Lübnan'ın, Ortadoğu'nun çözülme, kaos ve çatışma merkezi haline gelmesi olasılığı vardır.

Bu kanlı ve kirli planlar Washington ve Tel Aviv'deki cellatların amaçlarını gösteriyor. Ancak uygulanması veya geri tepmesi, başta Lübnan olmak üzere bölge halkları ve anti-emperyalist, anti-siyonist güçlerin tutumuna bağlı olacaktır.