12 Şubat 2005
Sayı: 2005/06 (06)


  Kızıl Bayrak'tan
  Rice’in ziyaretiyle netleşen uşaklık tablosu
  Rice suç ortaklığının çerçevesini çizdi
  Emek Platformu mücadele kaçkınlığı
yapıyor
  Emek Platformu’nun İstanbul toplantıları
  Yüzünüzü tepedekilere değil tabandakilere çevirin!
  Emek Platformu İzmir toplantısı.
  CHP’nin imaj yenileme manevraları
  Hakkari'ye gaz bombası Asya’ya “yardım”
  Devrimci bir 8 Mart için
  Ankara’da KESK şube genel kurulları
  Ravelli'de saldırılar ve mücadele
  Gençlik hareketi engellerini aşarak
yoluna devam edecektir!
   Ulusal sorun ve Kürt hareketi/2 (Orta sayfa)
  “Jingo Kürtler”in gözüyle ABD, İsrail ve Kürtler...
  OSB-İMES İşçileri Derneği Başkanı ile
röportaj
  GOP BDSP kampanya faaliyetinden
  Tuzla’da sempozyuma hazırlık çalışmaları
  ABD-İngiliz emperyalist ittifakında çatırdama belirtileri
  Emp. barbarlığın
“demokratikleştirme misyonu”
  CİA: İşkenceci yetiştirme merkezi!
  Davos’un gündemi
 Fransa’da eylem dalgası
 Kapitalizmde usta–çırak ilişkisi
 “Hakkımı istiyorum!
O zaman suçluyum!”
  ZKÜ Rektörlüğü “tatil” yapmıyor!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Kapitalizmde usta-çırak ilişkisi

Kapitalizmin kendi kültürünü üretme araçlarından biri olan rekabet, piyasaya sürülen çeşitli modellerin alıcı güçler tarafından kapışılması mücadelesini doğuruyor. Kirli pazarlarda yok satan umudun çeşitli görüntüleri, gerçeğin önüne çekilmiş kalın bir perdeyle sarılıyor, sarmalanıyor.
Umut taciri kapitalist azınlık, açlıktan kıvranan milyonlara oyuncak, oyalanacak araçlar üretiyor. Yükselen değerlere endeksli ve her daim en pahalıya malolan duygu; umudun pazarlanması, işte bu kapitalist azınlığın, çoğunluğun beynini bulandırmak için kullandığı bir silaha dönüşüyor. Vaadedilen ve önerilen gelecek, milyonların bir parçası olan insanın gelir düzeyini katbekat aşıyor. Parası umuda zor yeten insan, azınlığın şimdiki zamanına para yetiştiremeyen insan, nasıl geleceği satın alabilir ya da nasıl bir gelecek olur onun satın aldığı'
Yasal kumar piyangolar, bir gecede hayatın yüzseksen derece değişme ihtimali, kazıyıp kazanmalar, çekilişler, gazete kuponları, ödüllü bulmacalar, yarışmalar... Yasal kumarhaneler; televizyonlar...
Ekmeğini taştan çıkaran, yaşamını tırnaklarıyla kazıyan, ellerini parçalamak pahasına yaşamı ören, her kahvaltı sofrasında, sabah yastığının altından özenle çıkardığı bir parça umudu aş diye tüketen milyonlar... Umudun başlarını döndürdüğünü sanırlar, açlıktır aslında bunun sebebi; açlıktan kurtulma umudu. Kuşanırlar onu ve ‘artık yeter' diyebilmenin gücünü duydukları an, resmi ‘tombalacılar' duyulur sokakta. ‘Bugün çekiliyor, bugün çekiliyor!' O gün bir bilet alınır ekmek parasıyla, sonra gerçekten çekilir o gün. Hem de bütün sıkıntılarına rağmen... İnsan dayanır! Akşam yemeğinde ekmek yerine televizyonun üstüne özenle konulmuş biletin etrafa saçtığı umut kırıntıları tüketilir, tüketilir...

Kapitalizmin pazar arayışları sonuç verdi: "Çırak"

Kanal D, önümüzdeki günlerde yayınlamaya başlayacağı bir yarışmanın reklamını yapıyor birkaç haftadır. Rahatsız edici cümleler kuran, adeta Türkiye'nin işsizlik gerçeğini alaya alan kelli felli bir adam, televizyon ekranlarından, ‘yarışın, 15 milyarlık iş imkanını siz kazanın' diye bağırıyor. Ortaya koyulan ödülün miktarının büyüklüğü elbette parasal değerinin büyüklüğüyle ilgilidir ama bundan da öte, Türkiye'de yaşayan büyük bir çoğunluk için parayla ölçülemeyecek, paha biçilemeyecek bir niteliği var ödülün: İş imkanı!
Yarışmanın sunucusunu yakından tanıyoruz, (aslında yarışmanın kendi iç kurgusunda o bir sunucu değil, patron; gerçek yaşamdaki rolünü oynamaya devam ediyor). Eski TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan! Türkiye'nin işçi-emekçileri bu ismi yakından tanırlar, bütün TÜSİAD mensupları gibi o da bir sınıf düşmanıdır ve bu kimliği taşımaktan bir an bile olsun gocunmamıştır.
Yarışmanın kurgusu içerisinde Tuncay Özilhan'ın önemi çok büyük. Bir kez onun gerçekte de patronu olduğu Anadolu Grubu'nun şirketlerinden biri sözkonusu. İkincisi, birincinin belirlenmesini belirleyecek olan iş yaşamı kurallarını koyacak olanlardan biri o. Tuncay Özilhan'ın çok zorlanacağı bir iş değil bu. Onca zaman TÜSİAD aracılığıyla, Türkiye'nin ekonomik ve siyasal yaşamının belirleyenlerinden biri olduktan sonra, kapitalist rekabetin teşvik edildiği, kariyer hırsının empoze edildiği ve kazanmak dışında tüm seçeneklerin elendiği bir suni yaşam alanını yönetmek, onun için çocuk oyuncağı olsa gerek.
Burada ek bir bilgi vermek yerinde olacaktır. Çırak adı ile piyasaya sürülen yarışmanın orijinali olan ‘the apprentice' yarışmasının patron sunucusu Donald Trump, yarışmanın saatinden 1 milyon dolar kazanıyormuş. Bu ek bilginin de açığa çıkardığı üzere, Tuncay Özilhan yarışmanın parçası olmayı, gençlere kariyer imkanı yaratmak için, hayrına kabul etmiş değil!

Sadece en iyi olan kazanacak!

Yarışma sekiz erkek ve sekiz kadın, toplam onaltı yarışmacının arasında geçecek. Bu yarışmacılar aynen gerçek yaşamda olduğu gibi bir şirkette çalışacaklar ve yükselmek, şirketin en iyisi olabilmek için, birbirlerinin ayağını kaydırmaya uğraşacaklardır. Yarışma boyunca şirketin danışmanları yarışmacılar hakkında fikir beyanında bulunup, iyi bir yöneticide bulunması gereken kriterlere sahip olup olmadıkları ile ilgili yorum getirecekler.
Burada önem taşıyan kriterler elbette, kapitalizmin kriterleri olacak. Yükselmek için dalavere yapmak, açık vermemek, her türlü haksızlığa göz yummak vs... Liste uzatılabilir. Bunun dışında bugünün gözde sektörlerinden biri olan insan kaynakları sektörünün kriterlerine de uyum aranacak. Örneğin, kendine güvenen bir görüntü çizebilmek, vücut diline hakim olabilmek, etkileyici konuşabilmek gibi... Bütün bunların özeti şu: Kendini iyi pazarlayabilmek! Yarışmada ‘sadece en iyi olan kazanacak!' yani kendini en iyi pazarlayan bu yarışmanın galibi ve ayda 15 milyarlık bir gelirin sahibi olacak.
Yarışma, kapitalizmin en aşağılık yanlarının meşrulaştırılması üzerine kurulu. Hedef kitlesini çoğunlukla genç üniversitelilerin oluşturduğu düşünülürse, meşrulaştırılmış kapitalist değerler uyarınca yaratılmaya çalışılan, bu değerleri özümsemiş bir yeni kuşak. Hayata dair planları ve beklentileri arasında kariyer kaygısı dışında hiçbir kaygı taşımayan bir yığın. Üniversite mezunu binlerce işsiz genç, bu yarışmayı adeta ders takip edermiş gibi izleyecektir ve aldıkları ‘tiyolarla' bir sonraki iş randevusuna hazırlanacaklardır.
Yarışmanın kapitalist ahlaksızlığı ve saldırganlığı meşrulaştırma görevi gördüğüne bir örnek de yarışmanın orijinalinin ülkesi, ABD'den: ‘ABD'nin ‘iyi yaşam kraliçesi'yken borsa usulsüzlüğü nedeniyle beş ay hapis cezasına çarptırılan ünlü iş kadını Martha Stewart, The Apprentice (Çırak) adlı ‘reality show'un yeni ev sahibi olacak. NBC Televizyonu'nda yayınlanacak programda, bir grup yarışmacı, Martha Stewart'ın Living Omnimedia adlı şirketinde yılda 250 bin dolar ücretli bir işi ele geçirmek için yarışacak. Geçen Ekim ayında 5 aylık hapis cezasını çekmeye başlayan Martha Stewart, önümüzdeki Mart ayı başında cezaevinden çıkacak ve ev hapsine alınacak. Ancak mahkeme kararı uyarınca evinin dışında çalışma izni olacak. Programın çekimlerine de bu izin çerçevesinde başlanacak.'
İşte, çırak yarışması sayesinde, işçi-emekçileri ezerek ‘iyi yaşamların kraliçesi olabilmiş' bir düzenbaz, ününe ün ama daha da önemlisi servetine servet katacak.

Kapitalizmi ustasından öğrenmeyi istemek!

Yarışmanın başvuru tarihi sona erdiğinde, başvuru sayısı olarak Türkiye için ürkütücü bir rakam telaffuz edildi: Tam 30 bin insan kapitalizmi ustasından öğrenmek istiyordu! Tam 30 bin insan, insan olmaktan kaynaklanan tüm değerleri bir kenara itip, kapitalist değerlere sıkı sıkıya sarılmaya aday oluyorlardı. Tam 30 bin insan, dünyanın çoğunluğunu oluşturan ezilenlerin yaşam standartlarını yükseltmek yerine, kendi, biricik dünyalarını patronlar arası standartlara göre uyarlamak hırsı, şehveti ve nasılsa umudunu duyuyorlardı.
Yarışmaya başvuru için iki temel kriter aranıyor, 21 yaşını doldurmuş bir Türk vatandaşı olmak. Oldukça kolay gerçekleştirilebilecek bir kriter. Sonra elemeler başlıyor! ‘Sen patron adayı olamazsın', ‘Senin karizman zayıf!', ‘Senin kaşların kalın' gibi. Jüri üyeleri sanki fantastik bir oyunun, oyun kurucularıymışcasına, yarışmacı adaylarına puan veriyorlar.
Yarışmanın ABD versiyonu 40 milyona yakın bir seyirci kitlesine sahip. Türkiye'de izlenme oranı 40 milyonları bulmaz belki ama, burada da en fazla izlenme oranına sahip program olacağı başvuranların sayısından çıkarılabiliyor. Yani yarışmaya katılarak sermayenin göbeğine oturmayı hedefleyecek olanlar ve ekranları başında kapitalizmin inceliklerini kavramaya çalışacaklar!
‘Çırak' ismi bu açıdan oldukça anlamlı. Artık sömürüde uzmanlaşmış burjuvazi, şimdi çıraklarını yetiştirecek. Akla hiç gelmiyor mu, kapitalist dünyanın tüm kurallarına hakim olan bu ustalar, acaba çırak yetiştirmek yoluyla, bir oyun daha oynuyor olmasınlar sakın' Akla hiç gelmiyor mu, bu sömürü ustaları, çırakları yetiştirmek bahanesiyle, onları bir de bu yolla sömürüyor olmasın'

Türkiye'nin geleceksizlik sorunu, kapitalizmi besliyor/kapitalizmden besleniyor!

Yarışmaya başvuranların özellikleri oldukça ilgi çekici. Doğallığında yarışmak isteyenlerin yüzde 20'sini işsizler oluşturuyor. Yüzde 38'ini ise işini sevmeyen, başka bir işte çalışmak isteyenler. Tablonun en acı yanı, bu adayların yüzde 18'inin lise, yüzde 40'ının üniversite ve yüzde 21'inin yüksek lisans mezunu olması. Büyük çoğunluğu yabancı dil biliyor, hatta yüzde 22'si yabancı bir ülkede eğitim görmüş.
Yarışmaya başvuran adayların profili, Türkiye'deki geleceksizlik sorununun boyutlarını gözler önüne seriyor. Eğitim sisteminin gençlere çözüm üretmediğini, diplomalı işsizlik olgusunun bugün yüzbinleri ilgilendiren ciddi bir soruna dönüştüğünü ve nitelikli bir eğitimin, diplomayla değil, kapitalist düzene ayak uydurmayla ölçüldüğünü ortaya çıkartıyor.
Dahası, bu tablo eğitimli kesimlerin yaşamdan beklentilerinin nasıl kariyerlerine endeksli olduğunu ve çözümsüz kaldıklarını da ortaya koyuyor.
Türkiye'de geleceksizlik sorunu bugün en temel sorunlardan biri. Onbinlerce genç umutsuzluk içinde ve büyük bir boşluğun ortasında kıvranıyor. Kapitalizm ise boşluk tanımıyor. İşte ‘Çırak' yarışması gibi, yeni sürüm sömürü araçları, bu boşlukları doldurmak amacıyla pazarlanıyor.
Ancak ne işsizliğe ne de geleceksizliğe çürüyen ve yıkılmayı bekleyen kapitalizm çözüm bulabilir. Sorunun kaynağı çözüm üretemez. Kapitalizmi hakettiği yere, tarihin çöplüğüne gömmek için burjuvazinin çırağı/oyuncağı değil, sosyalizmin neferi olmak gerekiyor.

A. Eylül