NATO Zirvesinden karanlık planlar ve
yeni saldırı kararları çıktı!
NATOnun tarihi bir önem atfedilen İstanbul Zirvesi nihayet sona erdi. Emperyalistler arası çelişkilerin damgasını vurduğu zirvede, özelde bölge halklarını genelde ise dünya halklarını derinden etkileyecek bir dizi karar alındı. Böylelikle tüm iç çatlaklarına karşın NATOnun yeniden yapılandırılması temelinde ve özellikle Prag Zirvesinde alınan kararlar doğrultusunda atılan adımlar pekiştirildi. Emperyalistler ve uşakları ezilen halklara saldırıda ortaklaşıp, el sıkışarak İstanbulu terkettiler.
Emperyalist pazarlıklarla şekillenen
karanlık planlar
İstanbul Zirvesinde alınan kararları kuşkusuz ABD ile AB emperyalistleri, somutta Fransa-Almanya arasındaki çekişme ve pazarlıklar belirledi. ABD emperyalizminin AByi Irak bataklığına çekme, Afganistanda daha fazla rol verme ve BOP çerçevesinde atılan adımların önünde bir engel olmaktan çıkarma çabası, karşılıklı bir takım tavizlerle belli sonuçlara ulaştırıldı.
NATO üyesi diğer ülkeler ise, ABD ile Fransa ve Almanya arasında süren bu mücadele ve pazarlığın oluşturduğu genel eksene bağlı olarak sürece eklemlendiler. Bu ülkeler içerisinde ABDnin BOPa bağlı olarak özel bir rol verdiği Türkiye ise, zirveden çıkan kararlar itibariyle bölge halklarına karşı emperyalist saldırıların merkez üssü haline gelmiş olduğunu tescilledi.
NATO Irak işgalinde resmi olarak
bir taraf haline geldi
Zirvenin en önemli gündemlerinden biri, NATOnun Irak işgalinde şemsiye rolünü üstlenerek işgalci sorumluluğun diğer emperyalist ülkelerle paylaşılmasıydı. Bekleneceği üzere Fransa ve Almanya, ABD ve İngilterenin bu isteğine karşı durdular. Ancak ABDnin Irakta sözde yetki devrini öne alması ve Bosnadaki işgalci askeri sorumluluğu ABye bırakması karşılığında bir ara formül geliştirilerek uzlaşmaya varıldı.
Alınan karar doğrultusunda NATO üyeleri işbirlikçi Irak askeri güçlerine eğitim desteği vermeyi kabul ettiler. Ancak bu destek bir yükümlülükten ziyade gönüllülüğe bağlandı. Böylelikle bir yandan Irak işgaline katılan NATO üyelerinin bu konumu Fransa ve Almanya nezdinde kabullenilmiş oldu, diğer yandansa Türkiye gibi Iraka asker göndermek için uygun zemin arayan ABD işbirlikçisi iktidarların önü açıldı.
Her ne kadar bu karar ABDnin önden açıklanan beklentilerine yanıt vermiyorsa da, NATOnun resmi düzeyde ilk kez Irak işgaliyle ilişkilendirilmiş olması ABD için bir kazanımdır.
Afganistanda yeni bir saldırı hamlesi
Zirveden çıkan en somut kararlardan birisi de, Afganistandaki NATO askeri varlığının arttırılması oldu. NATO askeri varlığının başkent Kabille sınırlı faaliyet alanının genişletilmesi için alınan bu kararla birlikte, 6.500 civarındaki asker sayısı 10 bine çıkarılacak.
Bu karar NATOnun Afganistanda yeni bir saldırıya geçeceğini göstermektedir. Bugüne kadar Kabil sınırları dışına çıkamamış olan NATO birlikleri takviye edilerek ülke çapında kapsamlı bir askeri harekete sevkedilebilecekler.
Diğer taraftan, gerek bu karar gerekse Irakla NATOnun ilişkilendirilmiş olması, NATOnun yeni konseptine uygun adımlar niteliğindedir. Böylelikle NATO orduları herhangi bir coğrafi sınır tanımadan askeri operasyonlar yapabilecektir. Ama bu yöndeki adımların asıl kapsamı ve çerçevesi BOPa bağlı olarak alınan kararlarda somutlanmaktadır.
NATO BOPun askeri ayağını oluşturacak
NATO Zirvesinin en önemli gündemlerinden olan BOP için de somut bazı kararlar alındı. BOPun NATO ayağını oluşturmak üzere İstanbul İşbirliği Girişimi adı altında yeni bir adım atıldı.
Zirve sonrasında bu çerçevede yayımlanan deklarasyona göre, NATO üyeleri Büyük Ortadoğu içerisinde tanımladıkları Arap ülkelerine terör ve kitlesel imha silahlarıyla mücadele, sınır güvenliği, sivil savunma, doğal felaketler, NATO manevralarına katılım, savunma alanında eğitim, askeri reform ve sivil-asker ilişkilerinde danışmanlık gibi alanlarda işbirliği çağrısında bulunuyor.
Bu kararla birlikte, BOPun askeri kanadını oluşturmak üzere bölgenin işbirlikçi iktidarları ortak bir zeminde bir araya getiriliyor. Böylelikle NATOnun hareket alanı bu işbirlikçi iktidarların askeri güçlerine de dayanarak Büyük Ortadoğuya genişletilmiş olmaktadır.
Türkiye Ortadoğuya yönelik
emperyalist saldırganlığın merkez üssü
Tüm bu kararlar sonucunda NATOnun ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda bölgede daha aktif bir rol üstleneceği görülmektedir. NATOnun kirli ve kanlı faaliyetlerinin ağırlık merkezi İstanbul Zirvesiyle birlikte Ortadoğuya kaydırılmış, bu yönde ilk adımlar atılmıştır. Türkiye ise bu emperyalist stratejilerin merkezine oturtulmuş, böylelikle geçmişte NATOnun ileri karakolu olarak üstlendiği rol bir adım ileriye götürülerek emperyalistlerin bölge halklarına karşı yürütecekleri saldırgan politikaların merkez üssü haline getirilmiştir.
Zirve toplantısına yakın günlerde basında sıkça yer bulan, ABDnin özellikle Orta Avrupadaki (Almanya) askeri güçlerini Türkiyeye kaydırmak istediği biçimindeki haberler de böylece yerli yerine oturmaktadır. Bu askeri güç kaydırma planı, NATOnun kimlik değişimi ve yeni rolüne ilişkin alınan kararlarla birlikte değerlendirilmelidir. Sovyetler Birliğine karşı saldırgan bir askeri örgüt olan NATO, merkezi olarak Almanyada üstlenmişti. NATOnun yeni düşmanı ise özellikle Ortadoğuda, emperyalist hegemonya mücadelesinin kilit sahası bu bölgede yoğunlaşan direniş odaklarıdır. Dolayısıyla Türkiye NATOnun bu yeni faaliyet alanında, yeni merkezi üs konumunda, direniş odaklarının ezilmesi için bir savaş ve saldırı üssü olarak kullanılacaktır.
Türkiyenin devrimcilerine ve
komünistlerine büyük görevler düşüyor
Türkiyenin işbirlikçi sermaye iktidarı, İstanbul Zirvesi ile hem böyle bir toplantıya ev sahipliği yaparak, hem de toplantıdan bölge halklarına yönelik olarak çıkan karanlık planlarda üstlendiği rolle tarihe geçecek bir uşaklığa imza atmış bulunmaktadır. Sermaye iktidarı bu kimliği ile bölgenin ezilen halklarının özgürlük ve kurtuluş mücadelesinin de öncelikli hedeflerinden biridir.
Konumu ve kimliği bu olan bir iktidarın yönetimi altında bulunan Türkiyenin diğer yüzünü ise bölge halklarıyla dayanışma ve emperyalizm ile işbirlikçilerine karşı mücadeleyi kararlılıkla sürdüren devrimciler ve komünistler oluşturmaktadır. Türkiyenin devrimcileri ve komünistleri, zirve boyunca bu gerçeği doğrulayacak ve bölge halklarıyla kardeşlik bağlarını güçlendirecek biçimde hareket etmiş ve bölgede büyük bir sempati uyandırmışlardır. Ama bu sadece bir başlangıçtır.
Emperyalistler bölgedeki işbirlikçilerine dayanarak direniş odaklarını demir bir yumrukla ezmeyi, böylelikle emperyalist-kapitalist köleliğin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmayı planlamaktadırlar. Dolayısıyla saldırganlık ve terörün özgürlük getirme kılıfına sokulmuş halde dizginsizce ve sınır tanımadan uygulanacağı bir döneme giriyoruz. Bu saldırganlık ve terör harekatının merkez üssü haline getirilmiş bir ülkenin devrimci ve komünistleri doğal olarak bölge halklarına karşı büyük sorumluluklar taşımaktadırlar. Bu sorumluluğun gereklerine uygun bir ciddiyetle davranmalı, devrimci direniş bayrağını yükseltmeli, bölgenin kardeş halklarıyla dayanışmayı güçlendirmeliyiz.
|