19 Haziran'04
Sayı: 2004/24 (16)


  Kızıl Bayrak'tan
  Devletin sahte açılımları ve Kürt sorununun gerçek çözümü
  Düzen medyası yine görev başında...
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  Castleblair’de eylem ve sendikal ihanet!
  Castleblair işçilerinin açıklaması...
  DİSK 12. Genel Kurulu üzerine
  NATO Zirvesi ve sendikaların tutumu üzerine
  Gaziosmanpaşa’da NATO karşıtı eylem, etkinlik ve pratik çalışmalar...
  BDSP’nin Pendik NATO karşıtı çalışmalarından...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak NATO Karşıtı İşçi-Emekçi İnisiyatifi’nin eylem ve etkinliklerinden…
  Petkim işçileri eylemde
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!
Devrimci sınıf çizgisi ve geleneğinin yayın kürsüsü
  Nice 10 yıllara!
  “Kızıl Bayrak emekle, bedellerle yükseliyor, yükselecek!”
  Liseli gençlik çalışmasının sorunları
  6. ay zamları için örgütlenelim, mücadele edelim!
  İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) toplantısı üzerine...
  ABD emperyalizmine uşak olanlar, siyonistleri desteklemeye mahkumdur
  Aznar’dan sonra “fino köpeği” Blair de seçimlerde hezimete uğradı...
  Emperyalizm özgürlük değil egemenlik ister!..
  Bültenlerden
  Bültenlerden
  1. Çiğli İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi:
  Tüketirken tükenen kadınlar
  12 Haziran’da Frankfurt’ta yapılan Konferans’ın Sonuç Bildirgesi
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Tüketirken tükenen kadınlar

Yaşamı boyalı hale getirip, sonra etiketleyerek insanlara pazarlayan reklam sektörü, artık kendine bir hedef kitlesi belirlemekten vazgeçti. Bu, insanlık için kötü, ama reklam sektörü için büyük kazanımları olan bir adımdı. Nihayet ürüne uygun insanı biçimlendirmek, yani başka bir deyişle hedef kitlesini belirlemek yerine onu yaratmak, insanı kendi tüketim politikasına uygun olarak yeniden yoğurmak, ona biçim vermek devrine geçildi.

Bahar aylarının gelmesiyle beraber, kadınlar yine ekranda ve elbette ekranın karşısında yerlerini aldılar. Bir yanda kadın vücudunun metalaştırıldığı, “modern kadın” kimliği altında kimliksizleşmenin dayatıldığı reklamların başrol oyuncuları; diğer yanda ise bu reklamların seyircisi olup orada gözler önüne serilen, incecik bedenlerle beraber, o bedenlerden kaynaklandığı ileri sürülen özgüvenin öykünmecisi olan figüranlar...

Yaratılmış olan kadın biçemi, gerçekte kendi içinde çelişkilerle dolu ve anlaşılmaz. Öncelikle bu reklamların verdikleri mesajları irdelemek gerekiyor. İlk olarak kadın evden dışarı çıkıyor. “Modern kadın iş hayatında.” Ama “çocuk da yapar kariyer de” Kimse açıklamıyor; aklı fikri giyimde kuşamda, tek derdi kozmetik ürünleri olan bir kadın, bir de güzellik adına sürekli olarak açken, kafasını nasıl oluyor da toplayıp işine veriyor? Sonra bu iş hayatına atılmış olan kadınımız, aile hayatına bağlılığını da bir dolu reklamda izleyenin iştahını kabartan yemekler yaparak ortaya koyuyor. Peki bu reklam filmlerindeki kadınların bir günlük yaşamı düşünüldüğünde, günlerinin 24 saat olabileceği fikri mantıklı geliyor mu? Sabah duş alacak, makyajını yapacak. Kahvaltı hazırlayacak ve işe yetişecek. Bir ara kuaföre gidecek. Her fırsatta makyajını tazeeyecek. Alışveriş yapacak. Arkadaşlarına da vakit ayıracak elbette (sosyal bir kadın o her şeyden önce). Bu yorucu günün ardından eve gidecek, çocuklarıyla ilgilenmenin yanı sıra, yemek yapıp, olağandışı bir sofra kuracak. Tabii son kertede kocasına da hoş görünmeli. Haftanın her günü böyle bir yoğunlukla geçiyorken, hele bir de o sağlıksız diyet ürünlerinin yan etkileri de eklenirse, bu yaşam standartlarına sahip bir kadınn ortalama ömrünün fazlasıyla kısalacağı rahatlıkla iddia edilebilir.

Bahar ayları kadınlara estetik kaygıların aşılandığı, farklı bir ifadeyle bu kaygıların vitrinlerde, kozmetik mağazalarında, marketlerde en fazla pazarlandığı aylardır. Kadının iç dünyası adlandırmasıyla dayatılan, içinde yapay renkler ve biçimsel kaygılar dışında hiçbir şey olmayan bir para tuzağı ve kültürel yozluklar silsilesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu bahsedilen iç dünya kapitalizmin kültürel dokusundan beslenen ve doğallığında onu besleyen, tükenen ve renk değiştirerek yeniden ortaya çıkan imajlar bütünüdür. İnsan olma ve gerçek dünya içinde bir saf tutma doğrultusunda gelişebilecek eğilimlerin tamamı ortadan kaldırılır ve yerine kadınsı olma, fiziğiyle ayakta durma, erkeklerin dünyasında ayakta kalmanın 100 dejenere yolu gibi çoğaltabileceğimiz ‘değerler’ bütün&uul; sıralanır.

Yaşayan ve gerçek sıkıntılara, ekonomik ve duygusal sorunlara sahip olan kadın, kendisi ile bir yarışa girer. Yarışta birinci olabilmenin yolu, değişmektir. Bu değişim çoklu olacaktır elbette. Önce Nivea’nın reklam filmindeki kadın gibi pürüzsüz bir cilt gerekir. Sonra Elidor reklamında salınan o kırıksız ve sağlıklı saçlar... Zeki Triko mankenlerindeki ince bele kavuşmak için, Eti Form reklamlarındaki kalorisiz yiyecekler... Sonra bu senenin modası pastel renkler, bu renklere uygun kıyafetler... Bitmeyen bir yarıştır bu. Kaybedeceğini anladığı anda, çözüm bu kez gazetelerin pazar eklerinde sunulur: “Yaz aylarında estetik” başlıklı yazı dizileri... Ancak bu da kadınların girdikleri amansız yarışta kazanmalarını sağlamaz. Zira bu senenin moda burnu kalkıkken, bir sene sonra burunlar bile demode ilan edilebilir.

İnsanların estetik kaygılar taşımasının karşısında durmak gerçekçi değil. Ancak bugün insanların estetik kaygıları özgünlükler taşıyan, yaratıcılıkları besleyen ya da onları üretken kılan, kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan bir yan taşımıyor. Dolayısıyla anlaşılabilir değil. Bugün bu kaygılar toplumda birçok başka kaygının ve duyarlılığın önüne geçmiş durumda. Tüketim toplumunun kendi mantığı içerisinde sürekli derinleşen bu kaygıların sonucu, asla beklentileri gerçekleşmeyen, ‘temel ihtiyaçları’nı tamamıyla karşılamasına imkan olmayan, dolayısıyla reklam zihniyetine uygun bir güzelliğe sahip, ama mutsuz kadınlar yığını oluyor.

Sorunlu olan diğer bir nokta ise, bu estetik kaygıların düzen cephesinden yaratılarak, özgüven kaynağı ve başarının anahtarı olarak sunulmasıdır. Bunun sonucu, bugün binbir çeşit makyaj malzemesiyle cilt kanseri riskiyle karşı karşıya kalan 12- 15 yaş arası genç kızlar, alnının teriyle, zorlu koşullarda çalışarak kazandığı azıcık parayı imitasyon takılara harcayan genç işçiler, zayıf fiziğiyle güçlü bir imaj yaratmayı kendine nihai hedef belirlemiş ve bu yüzden zafiyet geçiren sağlıksız üniversiteli genç kadınlar oluyor.

Bugün reklam filmleri, üstüste çekilen diziler kadın bedenini cinsel bir metaya dönüştürerek birilerinin ceplerini doldurmaya devam ediyor, edecek de. Ancak altının çizilmesi gereken, saldırının salt bedenlere yapılmadığı, aslında kadın kimliğinin ve insan olma bilincinin ayaklar altında ezildiği gerçeğidir. Gerçekten de bedenlere şekil verme çabasının arkasında sorunlu bir yaşam kavrayışı vardır. Ve bütün reklam filmlerinin ana fikri bu kavrayışı destekler: ‘Böyle’ olmazsanız, var olamazsınız! ‘Böyle’ olmak için önce paranızı, sonra kendinizi tüketin! Er geç her kadın bu oyunun farkına varıyor, ama bu bilinç açıklığına ulaşılana dek, nice hayatlar tükenmiş oluyor ki, sorun da bu zaten! Kadınlar alışverişlerde fatura karşılığında hayatlarını tüketmeye zorlanıyor!

A. Eylül



Berlin İşçi ve Gençlik Kültür Merkezi’nin
15-16 Haziran etkinliği

Berlin İşçi ve Gençlik Kültür Merkezi olarak her yıl 15-16 Haziran tarihinde gelenekselleştirdiğimiz etkinliğimizi gerçekleştirdik. Etkinliğimizin başarılı geçebilmesi için yaptığımız plan dahilinde tüm arkadaşlarımız yoğun bir ön çalışma yürüttüler. Hedefimiz geçen yılın ilerisinde bir katılımla etkinliğimizi gerçekleştirmekti. Buna uygun bir çalışma yürüttüğümüzü söyleyebiliriz. Fakat havanın gün boyu yağmurlu olmasından dolayı istediğimiz katılımı gerçekleştiremedik. Etkinliğe 120 kişi katabildik.

Piknikte bir arkadaşımız yaptığı konuşmada 15-16 Haziran işçi direnişinin Türkiye işçi sınıfı tarihindeki yeri, önemi ve anlamını anlattı. Düzenin bu büyük direniş karşısında nasıl çeresiz kaldığını, işçi ve emekçilerin örgütlenerek güçlerini birleştirdikleri zaman baskının, sömürünün ve savaşların olmadığı bir dünyanın hiç de hayal olmadığını bu direnişin bir kez daha kanıtlandığını vurguladı.

Savaş makinesi NATO’nun İstanbul’da yapacağı zirveye de kısaca değindikten sonra tüm katılımcıları NATO Zirvesi’ne karşı yapılacak etkinliklere katılmaya ve destek sunmaya çağırdı. Ayrıca emperyalist savaş ve saldırganlığın doğal sonucu olarak dünyanın her yerinde olduğu gibi Avrupa’da da sosyal ve demokratik haklarımızın birer birer budandığını, herkesi bu saldırganlığa karşı diğer uluslardan işçi ve emekçilerle birleşmeye ve mücadele etmeye çağırarak konuşmasını bitirdi. Etkinliğimiz müzik dinletisi, folklor, sportif aktiviteler ve çekilen halaylarla coşkulu bir şekilde bitirildi.

Berlin İşçi ve Gençlik Kültür
Merkezi çalışanları



Stuttgart’ta NATO karşıtı panel

Emperyalistlerin NATO Zirvesi’ne karşı işçi ve emekçilerin tepkisi tüm dünyada yoğunlaşıyor. “Bush ve NATO Karşıtı Birlik” adı altında kurulan birliği ve kampanyalarını destekliyoruz. Bu amaçla yurtdışında Resistanbul 2004 adı altında yürütülen çalışmayı biz de Stuttgart’ta başlatmış bulunuyoruz. Kampanya çerçevesinde NATO Zirvesi ve BOP gündemli faaliyetlerimizi yoğunlaştırdık. 6 Haziran günü BİR-KAR, HÖC, ADHF, AGİF, ATİF, Yaşamevi, Emek Kültür Merkezi’nin düzenlediği bir panel gerçekleştirildi. Panelde kuruluşundan bugüne NATO’nun icraatları anlatıldı. 28-29 Haziran’da yapılacak NATO Zirvesi’nde emperyalistlerin alacakları kararların dünya halklarına yıkım getireceği vurgulandı. (BİR-KAR taraftarları/Stuttgart)