19 Haziran'04
Sayı: 2004/24 (16)


  Kızıl Bayrak'tan
  Devletin sahte açılımları ve Kürt sorununun gerçek çözümü
  Düzen medyası yine görev başında...
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  Castleblair’de eylem ve sendikal ihanet!
  Castleblair işçilerinin açıklaması...
  DİSK 12. Genel Kurulu üzerine
  NATO Zirvesi ve sendikaların tutumu üzerine
  Gaziosmanpaşa’da NATO karşıtı eylem, etkinlik ve pratik çalışmalar...
  BDSP’nin Pendik NATO karşıtı çalışmalarından...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak NATO Karşıtı İşçi-Emekçi İnisiyatifi’nin eylem ve etkinliklerinden…
  Petkim işçileri eylemde
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!
Devrimci sınıf çizgisi ve geleneğinin yayın kürsüsü
  Nice 10 yıllara!
  “Kızıl Bayrak emekle, bedellerle yükseliyor, yükselecek!”
  Liseli gençlik çalışmasının sorunları
  6. ay zamları için örgütlenelim, mücadele edelim!
  İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) toplantısı üzerine...
  ABD emperyalizmine uşak olanlar, siyonistleri desteklemeye mahkumdur
  Aznar’dan sonra “fino köpeği” Blair de seçimlerde hezimete uğradı...
  Emperyalizm özgürlük değil egemenlik ister!..
  Bültenlerden
  Bültenlerden
  1. Çiğli İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi:
  Tüketirken tükenen kadınlar
  12 Haziran’da Frankfurt’ta yapılan Konferans’ın Sonuç Bildirgesi
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!

Devrimci sınıf çizgisi ve geleneğinin
yayın kürsüsü

Kızıl Bayrak olarak 10 yıllık bir kesintisiz yayın yaşamını geride bırakmış bulunuyoruz. Elverişsiz koşullarda ortaya çıkmış nispeten genç bir hareket için bu önemli bir başarının ifadesi olsa da biz bunu özel kutlamalara değil, fakat daha güçlü ve başarılı bir yayın yaşamı için eleştirel değerlendirmelere konu ediyoruz, edeceğiz. Konumumuza uygun düşeni olduğu kadar amaca uygun olanı da budur.

Kızıl Bayrak yayın yaşamına 1 Haziran 1994’te başladı. Başlangıçta 15 günlük olan yayın periyodu 22 Mart 1997’de, yani yaklaşık olarak 2 yıl 10 ay sonra haftalık hale getirildi. Bu, 10 yıllık yayın yaşamının büyük bir bölümünde (yaklaşık olarak 7 yıl 3 ay boyunca) Kızıl Bayrak’ın haftalık olarak çıktığını gösterir. Türkiye gibi bir ülkede devrimci olan her yayının karşılaştığı türden baskılar ve engellemeler yüzünden değişik adlar altında birden fazla Kızıl Bayrak bulunduğu için (ki bazen bülten özel sayısı olarak çıktığımız bile oldu!), bu 10 yıla toplam kaç sayılık bir yayın sığdırdığımızı biz bile şu an tam olarak bilmiyoruz. Yine de kabaca 400’ü aştığımızı, yaklaşık olarak 420’yi bulduğumuzu söyleyebiliriz.

Çok yönlü güçlüklere, sonu gelmeyen
baskı ve engellemelere rağmen!

Normal burjuva demokrasisi koşullarında bile en biçimsel kalan özgürlüklerden biri basın özgürlüğüdür. Burjuva düzen altında kağıt üretimi ve stoklarından gelişmiş baskı tekniğine, tanıtımdan dağıtıma kadar herşey burjuva özel mülkiyetinin boğucu tekeli altındadır. Bu ise yasal açıdan en tam bir basın özgürlüğünü bile işçi sınıfı ve emekçiler, onların parti ve örgütleri için pratikte büyük ölçüde sınırlar. Fakat Türkiye’de sorun, her kapitalist ülkede sermaye sultasından gelen bu ekonomik kısıtlılıkların da ötesindedir. Türkiye’de burjuva anlamda bile gerçek bir demokrasi olmadığı gibi onun en temel unsurlarından olan, olması gereken gerçek bir basın özgürlüğü de doğal olarak yoktur. Olduğu kadarıyla basın özgürl¨ğü, tıpkı olduğu kadarıyla demokrasi gibi, alabildiğine güdük ve iğreti durumdadır, binbir yasal ve fiili kısıtlama ve sınırlama altındadır.

Kendini bilimsel komünizmin temsilcisi sayan, proleter devrim çizgisine bağlılığını açıklıkla ve kararlılıkla vurgulayan, yayın faaliyetinde de bunun tüm gereklerine eksiksizce uyan bir yayın organının buna rağmen on yıllık bir kesintisiz yayın yaşamı sürdürebilmesi olgusu, ilk bakışta basın özgürlüğü üzerine dile getirdiğimiz gerçeklerle çelişkiliymiş gibi görünür. Gerçekte ise burada herhangi bir çelişki yoktur; Türkiye’de devrimci amaçlara yönelik olarak kullanılabilen her özgürlük gibi devrimci yayın özgürlüğü de gerçekte ancak kesintisiz bir mücadeleyle, büyük bedeller ödenerek, çoğu durumda yasal engellere rağmen ve dolayısıyla önemli ölçüde fiili olarak kullanılabilmektedir. Bu ülkede, kağıt üzerinde yasal olarak varols bile, bir hak ya da özgürlüğü devrimci açıdan ya da hiç değilse sermayenin ve devletin çıkarlarına ve tercihlerine aykırı bir biçimde kullanabilemenin başkaca bir yolu yoktur. Çok yönlü zayıflığından dolayı yasal açıdan varolan sendika hakkını ancak son derece sınırlı bir oranda kullanabilen, grev hakkını ise pratikte hemen hiç kullanamayan işçi sınıfı hareketinin bugünkü durumu, dile getirdğimiz gerçeğin olumsuz açıdan çarpıcı bir örneği olarak durmaktadır önümüzde.

Burjuva düzeninin devrimci yayın faaliyetine karşı yasal ve fiili tutumunu, ‘90’lı yılların başında gündeme gelen “Sansür ve Sürgün Kararnamesi”nden günlük gazete binalarının bombalanmasına, çok sayıda gazetecinin tutuklanması, öldürülmesi ya da kaybettirilmesinden yakın günlerde devrimci basına yönelik olarak gerçekleştirilen baskınlara kadar sayısız olay üzerinden görmek mümkün. Buna rağmen devrimci yayın faaliyeti, en büyük dirençle ve bununla orantılı bir başarıyla savunulan demokratik mevzilerin başında geliyor. Bu anlaşılır bir sonuçtur; zira devrimcilerin en zor ve en son katlanabileceği durum, susturulmalarıdır. Oysa biz devrimciler susturulmak bir yana, sesimizin kısılmak istenmesine bile öyle kolay boyun eğmeyiz. Çıplak zorun en azgın ve keyfi biçimlerde devreye sokulduğu faşist askeri rejimler dönemi dışında bun başarmanın çok da kolay olmadığı bu ülkede son 40 yıl içinde yeterli açıklıkla kanıtlanmıştır.

AB makyajı çerçevesinde basın özgürlüğünü sözümona genişleten son düzenlemelere de bu vesileyle değinelim. İlkin bu sözde genişlemenin devrimci basın için pratikte bir anlam taşımadığına, son dönemin ardı arkası kesilmeyen baskınları ve tutuklamaları tanıklık ediyor. İkinci olarak yeni düzenlemelerle uygulama alanı sınırlanan hapis cezalarının yerini ağır para cezaları alıyor. Bu ise burjuva hukukunun sınıf mantığının en dolaysız bir yansıması sayılmalıdır. Burjuva adli sistemde para cezasına dayalı tüm düzenlemelerde olduğu gibi, bu da bu düzende iktisadi olarak güçlü olanlar için tam bir ayrıcalık, zayıf olanlar içinse gerçek bir baskı ve cezalandırma tarzıdır. Zira para cezaları ne denli ağır olursa olsun burjuvalara dokunmaz, oysa işçiler ve emekçiler için bu kaldırılamaz bir külfet olur ve bu külfetn kaldırılamadığı durumlarda sonuçta yine hapis anlamına gelir. Basın-yayın faaliyetleri sözkonusu olduğunda ise bu, devrimci bir yayının sonu gelmeyen para cezalarıyla bunaltılması, olanaklıysa çökertilmesi demektir. Böylece zaten sayısız maddi olanaksızlıklar içinde yayın yaşamlarını sürdüren devrimci yayınlar maliyenin yanısıra adliye üzerinden de mali bir kıskaca alınmış olmaktadırlar.

Sonuç olarak, tüm öteki ilerici devrimci yayınlar gibi Kızıl Bayrak da, eğer basın özgürlüğünün son derece güdük olduğu, devrimci yayınlar içinse çok yönlü keyfi ve fiili baskı ve engellemelerle ayrıca zora sokulduğu bir ülkede on yıllık bir kesintisiz yayın yaşamı sürdürebilmişse, o bunu tam da susmamak için gösterdiği kararlılık sayesinde, bunun gerektirdiği direnci göstererek ve bedelleri ödeyerek başarabilmiştir.

Bir dünya görüşünün, programın
ve çizginin temsilcisi ve taşıyıcısı

Başarısını buna borçlu olan devrimci bir yayın organının kendisini mevcut düzen yasalarına uyarlaması, bunun gerektirdiği kekeme bir söylem kullanması elbette düşünülemez. Komünist Manifesto’nun ünlü bitiş sözleri komünist bir yayın organı olarak Kızıl Bayrak için de yol göstericidir, onun davranış çerçevesini belirlemektedir: “Komünistler kendi görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine ancak şimdiye kadarki tüm toplum düzeninin zorla yıkılması yoluyla ulaşılabileceğini açıkça ilan ederler.”

Kızıl Bayrak, adı da içinde olmak üzere her alanda bunun gerektirdiği bir açıklık, kesinlik ve toklukla hareket etmiştir. O bir dünya görüşüne, bunun ürünü ideolojiye, Marksizm-Leninizme dayanmaktadır; “Marks ve Engels tarafından temelleri atılan ve Lenin tarafından geliştirilen bilimsel sosyalizmin 150 yıllık birikimi”ni savunmaktadır. O bir programa, devrimci sınıf partisi programına dayanmaktadır; “etrafında birleşilecek ve uğrunda savaşılacak” bu biricik tutarlı devrimci programı savunmaktadır. Ve elbette o, bu programdan çıkan devrimci stratejik ve taktik çizgiye dayanmakta, tüm yayın faaliyetini buna dayandırmakta, işçi ve emekçilere bunu taşımaktadır.

Kızıl Bayrak’ın üstünlüklerinden sözedilecekse eğer, onun en temel üstünlüğü işte budur, bu alandadır, dayandığı dünya görüşü, program ve politik çizgidedir. Onun bütün gücü ve direnci, inadı ve soluğu, tutarlılığı ve kararlılığı, düşünsel yaratıcılığı ve pratik başarısı buradan kaynaklanmaktadır. Sözü edilebilecek tüm öteki üstünlüklerinin ve erdemlerinin kaynağı da güvencesi de buradadır, buna dayanmaktadır.

Kızıl Bayrak yayın faaliyetinde dolaysız olarak bir programa ve stratejik çizgiye dayanmakta, her adımında ondan güç almakta, her soruna bunun ışığında yaklaşmaktadır. Son yerel seçimler onun bu alandaki üstünlüğünü bir kez daha bariz biçimde ortaya koymuştur. Bu üstünlük devrimci ya da reformist öteki hiç bir sol yayın organı için sözkonusu değildir. Bu yayınların bir kısmı hala da bir programdan yoksundur, şöyle veya böyle bir programa dayanıyor görünenlerinse yayın çizgileriyle programları arasında dolaysız bir ilişki bulunmamakta, program bir kenarda adeta bir süs olarak durmaktadır.

Bu belirleyici üstünlük alanında Kızıl Bayrak basitçe bir izleyici ya da yineleyici de değil, fakat dolaysız bir temsilci konumundadır. O dayandığı program ve çizginin geliştirilip olgunlaştırılmasında ve pratiğe uyarlanmasında dolaysız bir rol oynamıştır. Bunu kestirmeden görüp değerlendirebilmek için, önemli bir kısmı ilk kez Kızıl Bayrak’ta yayınlanıp da bugün büyük ölçüde kitaplaştırılmış bulunan programatik metinlere bakmak bile yeterlidir.

Sağlam bir dünya görüşüne, programa ve çizgiye dayandığı içindir ki, Kızıl Bayrak her türlü bozucu etkiye ve savurucu rüzgara karşı tutarlılıkla direnebilmiş, kendi çizgisinde sebat etmiş, inanç ve yüreklilikle kendi çizgisini izlemiş, kendi yolunu yürümüştür. Burjuva ve küçük-burjuva akımların etkisinde kalmak, bunun ürünü tasfiyeci savrulmalara kapılmak ya da bunaltıcı, yoldan çıkarıcı koşullara boyun eğmek bir yana, tüm bu bozucu ve karşı-devrimci etkilere karşı kararlılıkla mücadele etmiş, öteki devrimci akımları da bu doğrultuda etkilemeye çalışmıştır.

1994’te yayına başlarken dayandığı temel ilkesel ve ideolojik çizgiyi bugün aynen sürdürebilmesi bu alandaki tutarlılığın açık bir göstergesidir. Bu sanılabileceği gibi tutuculuk ya da dogmatizmden değil, fakat basitçe ideolojik tutarlılık ve sağlamlıktan kaynaklanmaktadır. Devrimci yayınlar içinde dogmatizminden en son sözedilecek yayın organı herhalde Kızıl Bayrak’tır. O bilimsel marksist teorinin devrimci sınıf özüne ve yöntemine elbette kıskançlıkla bağlıdır, ama onu dogmatizmden uzak tutan da tamı tamına budur. Bunu görebilmek için, onun örneğin Türkiye devriminin tüm temel sorunlarına kendi bakış açısı üzerinden getirdiği özgün yaklaşımlara ya da örneğin sosyalizmin tarihsel deneyimlerine yönelik olarak ortaya koyduğu ilk eleştirel değerlendirmelere bakmak yeterlidir. Oysa öteki birçok akım devrimin ve sosyalizmin temel önemde sorunları sözkonusu olduğunda, ya yılları bulan bir suskunluğu hala sürdürmekte ya da onyılların kökleşmiş önyargılarına bağlı kalmakta, “bilinen lakırdılar”ı yinelemekle yetinmektedir. Bu akımlarda teorideki kısır dogmatizm ile politikadaki liberal savrulmalar elele gitmektedir (Kızıl Bayrak yıllar boyunca devrimci eleştiri yoluyla bunun birçok örneğini somut olarak ortaya koymuştur), ki bu da şaşırtıcı değildir.

Bu üstünlük alanıyla ilgili son bir noktayı daha geçerken hatırlatmış olalım. Yayın yaşamının başından itibaren ortaya koyduğu temel değerlendirmeleri, yazı ve makaleleri gazete sayfalarında unutulmaya bırakmayan, onları kitaplaştırarak böylece kullanımını hem kolaylaştıran ve hem kalıcılaştıran bir yayın organıdır Kızıl Bayrak. Bu sanılabileceği gibi tercihe ya da olanaklara değil, fakat tümüyle çizgi tutarlılığına dayalı bir davranış ve sonuçtur. Kızıl Bayrak’ın yayın yaşamına başladığı dönemde ortaya koydukları çizgiden bugün tümüyle farklı bir çizgiye kaymış akımların varlığından sözedersek eğer, bu alandaki üstünlüğün gerçek anlamına da dolaysız olarak işaret etmiş oluruz. Dünkü savunduklarından bugün artık kopmuş bulunanlar, onları okura yeniden sunmak gücünden de yoksun olacaklardır doğal olarak.

Bir geleneğin temsilcisi,
kesintisiz bir mücadele pratiğinin sözcüsü ve taşıyıcısı

Devrimci bir dünya görüşüne, programa ve çizgiye dayanan Kızıl Bayrak, doğal olarak bunun ürünü bir mücadele geleneği ve pratiğinin de dolaysız temsilcisi ve taşıyıcısıdır. Doğumunu olduğu kadar yaşama gücünü de buna borçludur. Eğer her açıdan sınıf devrimcisi bir mücadele pratiğine ve geleneğine dayanmamış olsaydı, Kızıl Bayrak mevcut üstünlükleriyle varolamaz, kazara varolsa bile bunu bunca güçlük, engel ve badire karşısında bu denli tutarlı ve kararlı bir biçimde koruyup sürdüremezdi.

Kızıl Bayrak’ın tüm yaşamı devrimci siyasal mücadele ile içiçedir. Dolayısıyla o dar anlamda bir yayın organı değil, fakat tümüyle bir mücadele aracı ve platformudur, daha genel bir mücadelenin yayın cephesindeki parçası ve uzantısıdır. Bir yayın organı olarak o, bu mücadeleden güç alır ve bu mücadeleye kılavuzluk eder, ondan beslenir ve onu besler.

Kızıl Bayrak’ın devrimci bir harekete ve pratiğe dayanıyor olması, onun bütün bir yayın çizgisini içerik ve işlev yönünden belirlemektedir. Gündemi ve öncelikleri buna göre saptanmakta, yüklenme ve yoğunlaşma noktalarını bu tayin etmektedir. Komünist hareketin mücadele gündeminde ne varsa, elbette kendi konumu çerçevesinde ve işlevi kapsamında, Kızıl Bayrak’ın yayın gündeminde de o vardır. Kızıl Bayrak’ın sınıf hareketinin devrimcileştirilmesinde yoğunlaşmasını ya da örneğin solda tasfiyeciliğin her türüne karşı ilkeli ve kararlı bir mücadele sürdürmesini bundan ayrı düşünmek olanaksızdır. Ya da onun marksist-leninist ideolojiyi ve devrimci değerleri bu denli kararlılıkla savunmasını, ya da geçmişte yanlış, hatalı ya da zaaflı ne varsa ona kararlılıkla savaş açarken, aynı geçmişin devrimci mirasına içtenlikle sahip çıkmasını, tüm bunları bundan ayrı düşünmek olanaklı değildir.

Kızıl Bayrak’ın devrimci hareket ve pratikle içiçeliği öylesinedir ki, bugün onun profesyonel olarak bu işi yapan bir yazı kurulu bile yoktur. Elbetteki yayın çizgisi ve gündemi bir biçimde saptanmakta, haftalık yayın faaliyeti bir biçimde koordine edilmekte ve örgütlenmektedir. Fakat bu devrimci siyasal mücadelenin toplamı içinde bir yere oturmakta, pek az iş dışında buna yönelik çok özel, işi yalnızca bu olan bir istihdamı gerektirmemektedir, ya da daha doğru bir ifadeyle bundan bilinçli bir tutumla kaçınılmaktadır. Bu anlamda onu bir “genel yayın yönetmeni”nin yönetimi altında, bir “yazar”lar ve “muhabir”ler ekibi değil, fakat bir bütün olarak komünistler çıkarmaktadır.

Bu kurumlaşma ve uzmanlaşma alanında belirli sorunlar ve zayıflıklar yaratsa da (ki bunlar dengeleyeci önlemlerle en aza indirilmeye çalışılmaktadır), temelde komünist yayın faaliyetinin bir başka temel üstünlük alanıdır. Zira komünist yayını kelimenin en tam anlamıyla mücadele pratiği ile içiçe geçirmekte, ona güç ve canlılık katmakta, militan ve dinamik bir karakter kazandırmaktadır. Bu bir yazarlar kastının oluşumunu da engellemekte, her düzeyde tüm komünist militanların düşünsel politik aktivitelerini teşvik etmekte, düşünen, üreten, yazan ama tüm bunları dolaysız devrimci pratikle içiçe yapan, dolayısıyla düşünmeyi ve üretmeyi savaşmayla içiçe geçiren kadro tipinin yetişmesini kolaylaştırmaktadır.

Kızıl Bayrak bir yayın organı olarak temsilcisi olduğu hareketin siyasal değerlerini ve kültürünü de kendi cephesinden en iyi şekilde temsil etmeye çalışmıştır ve çalışmaktadır. Bu tutum, sosyalizm ve proleter devrim davasına sadakatte, işçi sınıfının temel devrimci çıkarlarına bağlılıkta, proleter enternasyonalizminde, mücadelenin her alanında direnişçi tutumun savunulması, geliştirilmesi ve yüceltilmesinde vb., ifadesini bulmaktadır. Açıklık, ciddiyet, samimiyet, gerçeğe bağlılık gibi değerler de bu kültürün bir parçasıdır ve Kızıl Bayrak’ın yayın çizgisinin temel özellikleri olagelmiştir.

Sevmeyeni çok bir yayın organı

Tüm bu üstünlüklerine rağmen Kızıl Bayrak bugün sol harekette sevmeyeni çok bir yayın organıdır.

Türkiye’nin hemen tüm reformist sol parti ve grupları belirgin biçimde Kızıl Bayrak’a karşı bir tutum içindedirler. Bu anlaşılır bir durumdur; zira yayın yaşamına başladığından beri Kızıl Bayrak’ın en temel işlevlerinden biri sistematik bir çabayla reformizmin maskesinin düşürülmesi olmuştur. Devrimi, Türkiye’nin devrimci mücadele mirasını ve değerlerini savunmaya, işçi ve emekçi hareketini reformist aldatmaca ve hayallerden korumaya, reformizmin geleneksel akımlar üzerindeki etkisini hiç değilse sınırlamaya yönelik bu ilkeli çaba doğal olarak reformist akımlarda bize karşı hasmane bir tutuma yolaçacaktı. Öylesine ki bu bazılarında Kızıl Bayrak’ı parti binalarına sokmamaya ya da Kızıl Bayrak’ın paralı ilanlarına bile günlük gazetelerinde yer vermemeye kadar varabilmiştir.

Kürt hareketinin İmralı çizgisini izleyen kesimi, ki bu mevcut Kürt hareketinin halihazırda neredeyse tamamı demektir, fiilen Kızıl Bayrak’a karşı bir tutum içindedir. Bu da anlaşılır bir durumdur; zira Kızıl Bayrak Kürt hareketindeki yön değişimini zamanında saptayıp sistematik bir eleştiriye konu etmekle kalmamış, bunu daha ilk gününden itibaren İmralı teslimiyeti ve tasfiyeciliğine karşı cepheden bir mücadele ile de birleştirmiştir. Bu mücadelenin dayandığı temel kaygının Kürt ulusunun temel demokratik hak ve özgürlüklerinin eksiksizce savunulması olması gerçeği, İmralı çizgisindeki Kürt hareketini ilgilendirmemektedir. Bundan dolayıdır ki zorlu mücadelenin o uzun yıllarında Kürt hareketine karşı adeta hasmane bir tavır alanlarla bugün kolkola girmekte bir sakınca görmemekte, tersinden ise Kürt halkının gerçek özgürlüğü ve eşitliği çizgisinde ısrar edenlere karşı hasmane bir tavır almaktadırlar.

Ve nihayet, Türkiye’nin geleneksel devrimci demokrat akımlarının hiç değilse bir bölümü de açık ya da örtülü bir biçimde Kızıl Bayrak’a karşı benzer bir tutum içindedir. Bu da çok şaşırtıcı değildir; zira Kızıl Bayrak yayın yaşamının başından itibaren bu küçük-burjuva akımların dayandığı ideolojik-programatik temeli eleştirmekle kalmamakta, bunu onların dayandığı siyasal kültürün en kötü ve zararlı yönlerine karşı mücadeleyle birleştirmektedir. Gerçekte uyarıcı ve ön açıcı olan bu eleştiri ve mücadele, küçük-burjuva tutuculuğunu depreştirmekte, sonuç reformist akımlara bile gösterilebilen bir yakınlığın Kızıl Bayrak’tan esirgenmesi olabilmektedir.

Bunlar ilkeli ve tutarlı, açık ve dürüst bir devrimci yayın ve mücadele çizgisi izlemenin sonuçları olmaktadır bizim için. Mevcut hasmane tutumları güçlendirmek ve buna yenilerini eklemek pahasına biz bu çizgiyi izlemeye devam edeceğiz. Çünkü doğru ve devrimci olan, devrimin ve mücadelenin çıkarlarına uygun olan davranış budur.

(Devam edecek...)