19 Haziran'04
Sayı: 2004/24 (16)


  Kızıl Bayrak'tan
  Devletin sahte açılımları ve Kürt sorununun gerçek çözümü
  Düzen medyası yine görev başında...
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  Castleblair’de eylem ve sendikal ihanet!
  Castleblair işçilerinin açıklaması...
  DİSK 12. Genel Kurulu üzerine
  NATO Zirvesi ve sendikaların tutumu üzerine
  Gaziosmanpaşa’da NATO karşıtı eylem, etkinlik ve pratik çalışmalar...
  BDSP’nin Pendik NATO karşıtı çalışmalarından...
  NATO karşıtı eylem, etkinlik ve faaliyetten
  Mamak NATO Karşıtı İşçi-Emekçi İnisiyatifi’nin eylem ve etkinliklerinden…
  Petkim işçileri eylemde
  Kızıl Bayrak 10. yayın yılını geride bıraktı!
Devrimci sınıf çizgisi ve geleneğinin yayın kürsüsü
  Nice 10 yıllara!
  “Kızıl Bayrak emekle, bedellerle yükseliyor, yükselecek!”
  Liseli gençlik çalışmasının sorunları
  6. ay zamları için örgütlenelim, mücadele edelim!
  İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) toplantısı üzerine...
  ABD emperyalizmine uşak olanlar, siyonistleri desteklemeye mahkumdur
  Aznar’dan sonra “fino köpeği” Blair de seçimlerde hezimete uğradı...
  Emperyalizm özgürlük değil egemenlik ister!..
  Bültenlerden
  Bültenlerden
  1. Çiğli İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi:
  Tüketirken tükenen kadınlar
  12 Haziran’da Frankfurt’ta yapılan Konferans’ın Sonuç Bildirgesi
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
NATO Zirvesi ve sendikaların tutumu üzerine

28-29 Haziran’da yapılacak NATO Zirvesi’ne sayılı günler kaldı. NATO, işgal ve emperyalizm karşıtı muhalefetin motor gücü olması gereken işçi ve emekçi kitleler halihazırda harekete geçmiş/geçirilebilmiş değil. Mevcut haliyle NATO karşıtı oluşturulan merkezi birlik ve platformların bu iradeyi göstermekten uzak olduğunu daha önce belirtmiştik.

Platformların temel sorunu olan irade eksikliğinin niyetleri aşan bir yanı var. Ağırlığını liberal, reformist çevrelerin oluşturduğu NATO karşıtı birlik bileşenlerinin dayandığı toplumsal zemin sözkonusu platformların politik yönelimini de belirlemektedir. İşçi-emekçi yığınlar, fabrikalar dururken aydınlara, medyatik eylemlere, kültürel etkinliklere yönelmenin, yerelliklerde emekçi kitlelere dayanan platformlardan uzak durmanın başka bir açıklaması yoktur.

Sağlam bir devrimci çizgiye oturmayan sözkonusu birliklerin NATO karşıtlığını Bush karşıtlığı ile eşitlemesi, içerdeki işbirlikçilerini AKP hükümeti ile sınırlaması, yanıbaşımızda süren işgal ve katliamı tanımlarken emperyalizm kelimesinden uzak durması liberal, reformist çizginin politik yansımaları olmaktadır. Böylesi bir çizginin işçi ve emekçi kitlelere yönelmemesi eşyanın tabiatına uygundur ve anlaşılır bir durumdur. Devrimci grupların güçleri oranında yürüttükleri bağımsız faaliyetlerini dışta tutarsak, geniş kesimleri kapsayan birliklerin tablosu ne yazık ki budur.

Oysa işçi-emekçi kitlelerin Irak ve Filistin’de süren direnişe sempatiyle baktıkları, başta ABD olmak üzere emperyalizme öfke ve nefret duydukları biliniyor. Sorun bu tepki ve öfkeyi örgütleyecek güç ve iradenin açığa çıkarılmasında, harekete geçirilmesinde yatıyor. Bilinen bir başka gerçeklik de, geniş emekçi kesimlerin NATO’nun işlev ve misyonu hakkında yeterince bir bilinç açıklığına sahip olmamasıdır. Emperyalizmin askeri gücü olan NATO, İMF, DB vb. emperyalistlerin ekonomik kurum ve kuruluşları gibi emekçi yığınların doğrudan gündemine girmiş, kitleler nezdinde yeterince teşhir olmuş değil. Emekçi kitleler yıkıcı sonuçlarını gündelik yaşamlarında birebir yaşadıkları için İMF vb. kuruluşlar sözkonusu olduğunda daha duyarlı davranabiliyor, harekete geçebiliyor. Bu yanıyla NATO’yu emek&cceil;ilerin gündemine taşımak, onları bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, bunun üzerinden eylemli tepkilerini örgütlemek ayrı bir anlam ve önem taşıyor.

NATO karşıtı oluşumların örgütsüz işçi ve emekçi kesimleri örgütleme iradesinden yoksun olduğu yerde, geriye örgütlü olanların etkin bir şekilde seferber edilmesi, harekete geçirilmesi kalıyor. Bu noktada işçi ve emekçi konfederasyonlarına önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Kaldı ki, örgütsüz kesimleri etkileyecek ve harekete geçirecek olan da örgütlü kesimlerin kitlesel ve yaygın eylemlilikleri ile mücadeledeki kararlılığıdır.

Hak-İş, Kamu-Sen, Memur-Sen ve Türk-İş’i, yönetimlerinin bilinen konumları nedeniyle dışta tutarsak, DİSK ve KESK’in NATO, işgal ve emperyalizm karşıtı tutumu ayrı bir önem kazanıyor. Bu anlamda son gelişmeler ve eylemler ışığında DİSK ve KESK’in süreci örgütleme yönünde gösterdiği pratiğe daha yakından bakmak gerekiyor.

DİSK ve KESK, NATO ve emperyalizm karşıtlığının
neresinde duruyor?

Son dönemlerde sendikal harekette yaşanan kan kaybı biliniyor. Ancak ‘04 1 Mayıs’ında DİSK ve KESK, kan kaybına neden olan “uzlaşmacı”, “diyalogcu” sendikal anlayışa karşı tutum aldıklarını, fiili-meşru zeminde sınıf sendikacılığından yana olduklarını açıkladılar. 1 Mayıs pratiklerini de bu söylemle gerekçelendirdiler.

KESK, MYK imzalı 1 Mayıs değerlendirmesinde ise, NATO öncesi gerçekleşen 1 Mayıs eyleminin umut verici olduğu tespitinde bulundu. Değerlendirme şu cümlelerle son buluyor: “NATO Zirvesi öncesi gerçekleştirilen bu eylem emekçilerin kendilerine biçilen rolü aşması, kendi eylemini yaratması anlamında umut vericidir. Ancak Konfederasyonumuz tüm bu gelişmeleri dikkate alarak birleştirici bir çaba içinde olmaya devam edecektir. Bu birleştirici nokta yukarıda da belirttiğimiz gibi fiili ve meşru mücadele çizgisinin dışında bir yer olmayacaktır.”

DİSK’in ise geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen 12. Genel Kurulu’na NATO Zirvesi damgasını vurdu. Hemen hemen her konuşmacı ve delege NATO’ya ve emperyalizme karşı mücadelenin önemine, DİSK’in bu noktada çağrı yapmasının gerekliliğine vurgu yapmasına rağmen, bu talep Genel Kurul kararlarına somut olarak yansımadı. Genel bir eğilim ve temenni olarak NATO’ya, emperyalizme, faşizme vb. karşı “mücadele edilecektir” ifadeleri ile yetinildi.

KESK yerelliklerde şubeler platformu aracılığıyla NATO karşıtı oluşumların içinde de yeralıyor. DİSK ise kimi şube ve İSB vb. birlikler vasıtasıyla bu oluşumlarda kendini ifade ediyor. Söylem düzeyinde NATO’nun işçi ve emekçilerle bağını kuran, emperyalist çıkar ve planlara vurgu yapan, anti-emperyalist mücadelenin önemine değinen DİSK ve KESK, pratikte buna uygun bir yönelim içerisine girmiş değiller. Şu ya da bu düzeyde kendilerini ifade ettikleri NATO karşıtı oluşumların sınıfsal yönelimini belirlemede etkisiz kaldıkları gibi, kendi bağımsız faaliyetleri de yok denecek kadar sınırlı ve yetersiz durumda. Ne şubelerde ne de işyerlerinde örgütlü-örgütsüz tüm emekçi kesimleri kapsayacak ve örgütleyecek bir pratikten yoksunlar. Dahası NATO karşıtı mevcut eylem ve etkinliklere tabanlarını katmayı dahi hedefleyecek bir hazırlıkları da bulunmuyor.

Konfederasyonların (KESK, DİSK, Hak-İş’in de imzasının bulunduğu) 26 Haziran Ankara, 27 Haziran İstanbul merkezi mitinglerine katılımı örgütlemek için işyerlerine dönük anlamlı bir hazırlığından sözetmek de mümkün değil. Üstelik DİSK ve KESK, NATO Zirvesi’nin yapılacağı 28-29 Haziran’a dönük bir karar almış ve açıklamış da değiller. Genel bir söylem olarak “Demokratik, meşru, fiili gücümüzü ve hakkımızı kullanacağız” ifadelerinin dışında ortada ne alınan net bir tutum, ne de herhangi bir hazırlık var. Yönetim düzeyinde KESK içinde tartışılan 28-29 Haziran’da iki saatlik işbırakma ve NATO’nun yapılacağı vadiyi çembere alma komedisi dışında sendikalar cephesinden yansıyan bir şey henüz bulunmuyor.

NATO Zirvesi’ne karşı iş bırakılarak
alanlara çıkılmalıdır

Pratiğinden bağımsız olarak birçok kesim, politik olarak NATO Zirvesi’ni kitlelerin militan eylemliliklerinin durduracağını ifade etmekte, genel grev-genel direniş hedefinin geniş kesimleri harekete geçireceğini vurgulamaktadır. Mevcut platform ve birliklerin yaşadığı zayıflık ortadadır. NATO karşıtı oluşumların ağırlığını oluşturan liberal, reformist anlayışların KESK ve DİSK yönetimlerindeki izdüşümleri düşünüldüğünde, sözkonusu iki konfederasyondan da bu yönlü bir iradi çaba beklemek olanaklı değildir. Devrimci öncüsü ile buluşmayan emekçi kitlelerin de devrimci sınıf mücadelesine yönelemeyeceği açıktır. Sınıf ve kitle hareketinin bu temel sorunu bugünden yarına aşılamayacağına göre, devrimci güçlere, ilerici olma iddiası taşıyan şubelere, öncü unsurlara önemli görev ve srumluluklar düşmektedir.

Birincisi, 26-27 Haziran Ankara ve İstanbul merkezi eylemlerine en geniş emekçi kesimleri taşımak ve işyerlerine dönük pratik faaliyet yürütmek noktasında DİSK ve KESK yönetimlerine basınç uygulanmalı, somut kararlar alınması sağlanmalıdır. İkincisi ve daha önemlisi, Zirve’nin yapılacağı 28-29 Haziran günlerinde KESK ve DİSK’in işbırakarak alanlarda olma çağrısı yapması için basınç oluşturulmalıdır. Bu yönlü bir kararın pratik olarak örgütlenmesi için azami çaba gösterilmelidir. Birlik dışındaki NATO karşıtı oluşumların 28 ve 29 Haziran’ı geçiştirme yönündeki eğilimleri gözönüne alındığında, konfederasyonların işbırakma kararı alarak fiili-meşru eylemlere çağrı yapmasının ayrı bir anlam ve önemi vardır.

28-29 Haziran’da NATO Zirvesi’ni engellemek için kitleleri harekete geçirebilmenin, eylemi devrimci güçlerin militan bir protestosu olmaktan çıkarıp kitlelerin militan tepkisine konu edebilmenin asgari koşulu budur.