AKP hükümeti seçimlerden yaklaşık bir ay önce mecliste görüşülen saldırı yasalarına ara vermişti. Ne de olsa seçimlerin öngününde saldırı yasalarına imza atmak hükümet partileri için pek tercih edilmez. Şimdi AKP hükümeti, mecliste görüşülen ve bir kısmı kabul edilen Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı (KYTK) ve Yerel Yönetimler Yasa Tasarısını yeniden gündemine alarak saldırılarına son hız devam edecek. İşçi ve emekçilerin kısmi bir takım tepkilerine rağmen sonuçta güçlü bir karşı koyuş örgütlenemediği için, seçimlerden önce mecliste görüşülen yasalar şimdi ilk elden hızla geçirilecek.
Bu konuda bir açıklama yapan TOBB, sermaye akışının önündeki son engellerin de ortadan kaldırılması için bir dizi reform maddesi sıraladı. TOBBa göre 2004te tamamlanması gereken yapısal reformlar şunlar: Ekonomik büyüme için gerekli reformlar, enerji piyasasının serbestleştirilmesi, bankacılık reformu ve kamu bankaları için yol haritasının belirlenmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, koordinasyon kurulu kararlarının hayata geçirilmesi, özelleştirme, hukuk ve mevzuattan arındırma reformu, KİT reformu, vergi reformu...
Yanı sıra kamu maliyesi açısından önem taşıyan Sosyal Güvenlik Reformu, Vergi İdaresi Reformu, Kamu Maliye Yönetim Reformu, Kamu Yönetimi Reformu, Yerel Yönetimler Reformu, Yargı Sistemi ve İdari Usul Kanunu reformu, seçimi atlatmış olan hükümetin ev ödevi olarak bekliyor. Hükümet, yoğun saldırı paketini seçimlerde aldığını iddia ettiği destekle artık daha da pervasızca hayata geçirmeye çalışacak.
Sermaye hükümetinin bir diğer gündem maddesi özelleştirmeler. Şimdiye dek şu veya bu nedenle elden çıkarılamamış olan bazı KİTler ilk fırsatta elden çıkarılacak. Kendinden öncekileri aşan bir kararlılık ve pervasızlıkla yoluna devam edeceğini belirten AKP hükümeti işini yarım bırakmaya hiç de niyetli değil.
Mart sonunda açıklanması planlanan TEKEL Sigara Bölümünün özelleştirilmesine ilişkin çalışmalar devam ediyor. Daha önce blok satış yöntemi ile ihaleye çıkılan TEKELde bu kez diğer alternatifler üzerinde de duruluyor. Blok satış, varlık satışı veya marka satışı gibi yollardan biri ile TEKELin özelleştirilebileceği belirtiliyor. Çalışmaların devam etmesi nedeniyle zamanın sarkabileceği, ancak TEKELin özelleştirilmesi için yılın ikinci yarısında ihaleye çıkılacağı ifade ediliyor.
Telekomun özelleştirilmesinde ise danışmanlık ihalesinin iptal edilmesi ile birlikte Kamu İhale Kanunundan kaynaklanan sıkıntının aşılması için Özelleştirme İdaresi ile Kamu İhale Kurumu arasındaki görüşmeler devam ediyor. Telekom ihalesinde takvimin sarkmaması için Kamu İhale Kanununda, özelleştirmede danışman bulundurulmasına kolaylık sağlayacak değişikliğin de seçim sonrası gündeme gelmesi bekleniyor. Telekomun danışmanlık ihalesine kanun değişikliğinden sonra çıkılacağı ifade ediliyor.
Kıbrıs sorununun çözümü için atılan adımların ulaştığı çizgi, Kıbrısta Türk devletine ait tek bir çizginin dahi kalmadığını gösteriyor. Türk devleti, Irakın ardından Kıbrısta da tüm kırmızı çizgilerini kaybetmiş durumda.
Irakta çizgilerin silinmesi pek kolay olmadı, ancak Kıbrıs için aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor. Biraz direnç gösterilmesi beklenmekle birlikte, Kıbrısta en azından bir çuval vakası yaşanmadığına göre, işlerin daha diplomatik yollardan ve çoktan halledilmiş olduğu anlaşılıyor. İşlerin geldiği bu aşamaya rağmen ve hala direnen kesimler var elbette. Kıbrısta Denktaş, Türkiyede MHP-CHP-İP cenahı sözde direnişi bugüne dek sürdüre geldi. Ama bundan böyle, Denktaşın Ankaraya çağrılıp hizaya çekilmesinin ardından, Denktaş ve sayılan partilerin nasıl bir tutum geliştireceklerini göreceğiz.
Ancak, kırmızı çizgiler konusunda esas olan, Kıbrısta ve Türkiyede kimi çevrelerin ne dediği değil, o çizgileri çizen devletin ne dediğidir. Daha da esas olan, devletin kurucusu ve sahibi ve iktidar partisi konumundaki ordunun tutumudur, ki ordu tavrını çoktan çözümden yana koymuş durumdadır. Kıbrıs konulu son MGK toplantısı yine biz bilmeyiz hükümet bilir açıklamasıyla izah edildi. Ancak böyle bir izah artık kimseyi şaşırtmıyor. Bu, ordunun bir süredir benimsediği bir olur açıklaması olduğu gibi, hassas konularda sorumluluğu hükümete yükleme yöntemidir de. Irak meselesinde de böyle yaptılar. Önce generaller Pentagonla anlaştılar, sonra da hükümet bilir açıklamasıyla imza görevi ve sorumluluk hükümete yüklendi. Irakta merikaya destek kararı meclisten çıkmış, hükümetçe uygulamaya sokulmuş oldu. Kıbrıs meselesinde de aynı taktiğin uygulandığı görülüyor.
Devlet cephesinden tutum bu derece açık ortaya konulduğuna göre, örneğin CHPnin neden hala anlamazdan geldiği ve kırmızı çizgiler ısrarını sürdürdüğü sorulabilir. Sorunun yanıtı belli bir önem taşımakla birlikte, bu sadece CHP açısından bir önemdir. Devlet katında hemen hiçbir ciddiyeti bulunmamaktadır. Ve bu, CHPnin halen devlet partisi misyonunu sürdürmesine rağmen ve devlet solu misyonundan dolayı böyledir. Bilindiği gibi devlet solu bir süredir artık ulusal sol üst başlığı altında, ırkçı-faşist milliyetçilikle aynı sütunda toplanmış bulunmaktadır. Çeşitli konularda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da, soldan CHP-İP, sağdan MHP, BBP, DYP gibi partiler ortak söylemlere olduğu kadar ortak eylemliliklere de imza atmaktan kaçınmıyorlar.
Düzen cephesinde seçimlerden önce başlatılan, seçim sonuçları nedeniyle iyice yoğunluk kazanan CHP üzerine tartışmalarda, hep muhalefet misyonunu yerine getirememesinin CHPyi bitiş noktasına getirdiği sonucuna ulaşılıyor. Ancak bu sonuca yukarıda değindiğimiz misyonun neden olmuş olabileceği üzerinde, nedense pek durulmuyor. Oysa, bir devlet partisi olarak CHP, devletin çoktan terkettiği kimi kırmızı çizgileri savunma misyonunu faşist partilerle ortaklaşa üstlendiği için, bugünkü terkedilmişlik akıbetini bir nevi gönüllülük içinde üstlenmiş bulunuyor. Kırmızı çizgilerden öyle kolay vazgeçilmesi beklenemeyeceğine, fakat resmen savunma imkanları da tükendiğine göre, birilerinin (bunun için biçilmiş kaftan devlet partisi olarak CHP oluyor) devlet adına krmızı çizgileri hatırlatıp durması gerekiyor. Bu nedenle de Irak meselesinde en azgın Kürt düşmanlığı, Kıbrısta en sıkı statükoculuk CHPye düşüyor.
CHPnin itirazları eşliğinde yürütülen Kıbrısta çözüm programı, eksi puan getirecek sonuçlar ortaya çıkarırsa eğer, bu, bir sonraki genel seçimlerde CHPnin oy hanesine artı olarak yazılabilir. Tabii, bu şovenist kampanyayı ortak olarak yürüttükleri faşist partilerin de. Ancak CHP bu şekilde, gerici ittifakın bir bileşeni olarak ve gerici ideolojileri savunduğu için öne çıkarılacaksa eğer, düzenin, kendi soluna da yeni adaylar belirlemesi gerekecektir. Düzen solu temsiliyetini şimdiden kaybetmiş durumdaki CHP, önümüzdeki süreçte, ya verili durumunu koruyup geliştirmek suretiyle merkez sağda AKP ile yarışa girişecek, yahut, sol bir restorasyondan geçirilip yine düzenin sol boşluğunu doldurmaya soyunacak. Fakat bu ikincisi için, Kıbrıs konusu başta olmak üzere pek çok konuda ırkçı faist söylemlerden ve partilerden uzaklaşması gerekecek.
CHPnin ne tarafa yönlendirileceğini önümüzdeki kısa süreçte, Kıbrıs üzerine söylemlerinden izleyip göreceğiz.