KESKin eylem süreci başladı
KESK 15 Ağustosta başlayacak olan toplu görüşmeler nedeniyle planladığı eylem sürecine girdi. 14 Ağustos günü saat 17.30 olarak kararlaştırılan basın açıklaması ve Güven Parkta bilgilendirme çadırının kurulması saat 12:30a alındı. Güven Park önüne gelen KESK Denetleme Kurulu üyeleri ile yaklaşık 40 emekçi polis barikatı ile karşılaştılar. İçeri alınmayan ve dağılmaları istenen emekçiler basın açıklaması yapacaklarını ve çadırlarını kuracaklarını söylediler.
Tüm engellemelere rağmen Güven Park önünde basın açıklaması yapıldı. Daha sonra çadırın büyük olması bahane edilerek kurulmasına izin verilmedi. Kamu emekçilerine saldırarak çadırı ellerinden almaya çalışan polis başarılı olamayınca anlaşma yoluna gitti. Bu süreçte oturma eylemi yapıldı. Çadır yerine Güven Park içinde gösterdikleri yere karavan koyulmasına izin verdi. Daha sonra polisin gösterdiği yere geçilerek basın açıklaması yapıldı. Açıklamada toplu görüşmelerde üç temel konu üzerinde durulacağı belirtildi. Kamu emekçilerine siyaset yapma hakkı, çalışma yaşamının demokratikleşmesi ve insanca yaşanabilecek ücret talebi bir kez daha dile getirildi. 23 Ağustosta yapılacak mitinge kadar Güven Parkta olacakları belirtildi.
KESK bileşenlerinden BES, SES ve Eğitim-Senin katılımıyla kitle 500 civarına ulaştı. Sami Evren yaptığı konuşmada, talepler dışında ABD emperyalizmine karşı direnen Ortadoğu halklarını destekleyeceklerini söyledi. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz! Direne direne kazanacağız!, Parasız eğitim, parasız sağlık!, Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!, Toplu sözleşme hakkımız grev silahımız!, Savaşa değil emekçiye bütçe! sloganları atıldı.
Sosyalist kamu emekçileri imzasıyla dağıtılan bildiri ve broşürler ilgiyle karşılandı.
Ezilmek mi
kazanmak mı istiyorsunuz?
İş hayatına atılmak için iş imkanı fazla olan, ancak işsizin de bol olduğu İstanbula geldim ve gelir gelmez iş aramaya başladım. Yaptığım bütün iş başvurularından boş döndüm. Bunun sebebi ise bütün işyerlerinin verdiği ücretlerin az olması, sigortaların yapılmamasıydı. Bu durumu kabullenemiyordum.
Sonunda bir iş buldum. Müdürlerle oturup konuşmaya başladık. Bana bir form doldurttular. Formun alt köşesinde istediğimiz maaşı yazmamız isteniyordu. Ne yazayım diye sorduğumda, burada çalışmak istiyorsan az bir miktar yaz dediler. Gerekçe olarak da az istersen uzun süre çalışabilirsin dediler. Gurbetteydim, iş hayatına yeni atılmıştım, kabul etmek zorunda kaldım.
İşe başladıktan bir hafta sonra iş yerinde arkadaşlar edindim. Herkesin durumu benimki gibiydi. Çalıştığım fabrikadakilerin çoğu gurbetçi ve bütün söyleneceklere kanacak, yaşı ufak çocuklardı. Bir atasözü vardır; tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır diye. İşveren de işçilere karşı böyleydi. Ama arkalarından kuyu kazıyor, onların hakkını yiyordu.
Aradan iki ay geçmiş, sigortam hala yapılmamıştı. Maaşımı da az buluyordum. Beni işe alan müdürle konuşmaya karar verdim. Bu kararımı samimi olduğum arkadaşlara da söyledim. Bunun bir fayda getirmeyeceğini, kendi aramızda oturup konuşma zamanının geldiğini söylediler. Bütün arkadaşların fikirleri aynıydı; birleşip tek yumruk olmak, kapitalist patrona karşı savaşmak.
Türkiyedeki bütün kapitalistler birleşti, biz işçiler bu hale düştük. Nereye gitsek aynı sözlerle karşılaşıyoruz. Bir de bu açıdan bakıp işçilerin bir araya geldiğini düşünürsek, birlik olan işçilerin karşısına kimsenin çıkabileceğini zannetmiyorum. Ben bir işçi olarak çalıştığım fabrikada diğer arkadaşlarımla birleştim, örgütlenip birlik olduk. İşverene karşı sadece dişimizi ve kararlılığımızı gösterdik ve hak ettiğimizi aldık. İsteklerimizi almamız bizim yarım saatimizi aldı. Bütün işverenler kararlı işçiler karşısında yenilir ve bütün haklarımızı vermek zorunda kalır diyorum.
İşçilere sesleniyorum; ezilmek mi kazanmak mı istiyorsunuz? Kazanmak diyorsanız, örgütlenmek için ne bekliyorsunuz?
Kardeşçe bölüşeceğimiz
günler uzak değil!
Kentlerin unutulan insanlarıyız bizler. Göğü delerek yükselen koca binaların yanı başında iki gözlü küçük delikler içinde yaşarız. Her kapının ihtiyacına biz koşar, binaları biz temizleriz. Efendilerimizin evlerini her türlü tehlikeden korumak da bizim görevimizdir. Bir lokma ekmek gelsin diye her işe koşarız. Azarlanır, hakarete uğrar, aç kalır, kölece muamele görürüz. Bizler kapıcılarız. Hastalanır çocuklarımız, doktora bile götüremeyiz. Güvencemiz yoktur; muayane, ilaç bütün bunlar için paramız da yoktur. İnsanların insafına terkedilmişizdir sözün kısası.
Çocuklarımız çoğu zaman efendilerimizin acımaları sonucu verdikleri eski, yırtık kıyafetler ile sevince boğulurlar. Ferman yazılmıştır bir kez bizim için: Biz çalışacağız, onlar alacak. Ama biliyoruz bu fermanı yırtıp atacak olanlar emekçiler. Biliyoruz uzak değil o günler. Uzak değil, el birliğiyle üretip kardeşçe bölüşeceğimiz günler. İnsanın ürettiğinin insandan daha değerli kılındığı bu sömürü sistemi yıkılacak ve işte o gün ne biz kimsenin insafına kalacağız ne de kimse bizim. Çünkü biz insanız, ne köle isteriz altımızda, ne de üstümüzde efendi...
Ağartıoğlu direnişçileriyle
dayanışma kampanyası
Ağartıoğlu deri işçileri için başlattığımız kampanya devam ediyor. Ağartıoğlu deri işçileri bitmek bilmeyen açlık, sefalet karşısında bükülmeyen bir bilektir. Bu şiarla yola çıkan biz genç komünistler, bu direngen soluklar için başlattığımız kampanyada işçi ve emekçilerle görüşerek, onların neden böyle bir durumda olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Her görüşmemizin sonunda neden böyle çalışmalar daha önceden beri yapılmıyor sorularıyla karşılaşıyoruz. Duyarlı insanların katkıları çalışmalarımıza hız kesmeden devam etmemiz için iyi bir motivasyon sağlıyor. Emeklerini bir nebze olsun güven altına almak için Deri-İş çatısı altında birleşen ve bundan dolayı işlerinden atılan işçilerin mücadeleleri diğer emekçilere umut aşılıyor. Sermayeye ve onun devletin karşı örgütlü mücadelenin gereği her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
Zafer direnen işçilerin olacak!
SY Kızıl Bayrak okuru/Kırşehir
|