Kimi medya organlarında Sezeri ikna zirvesi başlığıyla duyurulan son devlet zirvesiyle, Iraka asker gönderme kararlılığı bir kez daha ilan edilmiş oldu. Karar demiyoruz, çünkü kararın çoktan verildiği herkesçe biliniyor. Bu nedenle bu tür zirvelerde karar vermeye ilişkin değil, verilen kararın uygulamasına ilişkin gündemler ele alınıyor. Nitekim, son zirvede görüşülen konular ve zirve sonrası gündeme gelen askeri hazırlıklar, gündemin içeriğine yeterince açıklık kazandırıyor.
Zirvede, asker gönderip-göndermeme değil, ne zaman-ne kadar-nasıl gönderileceği, gittiği yerde neler yapacağı vs. görüşülmüştür. Ne kadar? sorusu, zirve sonrasındaki ilk haberlerde, 10 bin civarında olarak medya tarafından yanıtlandı. Bu haberlere devlet cephesinden herhangi bir yalanlama gelmediğine göre, medyanın basına kapalı toplantılardaki haber kaynaklarının güvenilirliğinden kuşku duymaya gerek kalmadı. Zaten gelişmenin devamında, hangi tümenin gönderileceği, komutanının kim olacağı gibi ayrıntılara ilişkin haberlerle de askeri hazırlıklar duyurulmaya devam etti.
Zirvede Sezerin asker-hükümet ittifakıyla ikna edildiği haberleri, Köşkten yapılan görüşlerini aynen korumaktadır açıklamasıyla yalanlansa da, bu aynen korunan görüş asker göndermeye karşı düşmediği oranda, zirvede devlet kararlılığı tekrar onaylanmış, dolayısıyla Sezer ikna edilmiş sayılmalıdır. Nitekim konuya ilişkin hemen tüm haber ve yorumlar bunun böyle kabulü üzerinden kurgulanmaktadır.
Zirvede, Türkiyenin Irak büyükelçiliğinden gelen bir raporun da görüşüldüğü, bu rapordan hareketle belirlenen askerin görev tanımı ile Sezerin ikna edildiği, konuya ilişkin iddiaların merkezinde yer alıyor. Büyükelçilik raporu ve bu rapor üzerinden gidişin propagandasına girişen tüm aklı evveller ya herkesi aptal sanıyor, ya da uşaklıkları ruhlarından sonra beyinlerini de yoketmiştir. Aynı şekilde, eğer bu rapor üzerinden ikna olduysa, Köşk sakininin beyni de aynı durumda demektir.
Türk askeri Iraka Amerikanın isteği üzerine, dolayısıyla, onun ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere gönderiliyor. Haliyle, görev tanımını da, Amerika, kendi ihtiyaçları üzerinden belirleyecektir. Nasıl ki yerini göstermiştir, görevi için de Türkçe bir talimname hazırlayacağından kuşku duyulmamalıdır. Bu, bu kadar açık olduğu halde tutup, elektrik, su gibi acil ihtiyaçlar için hizmet götürülürse halk Türk askerine düşman muamelesi yapmayacaktır eksenli raporlar hazırlamanın, bu tür safsatalara dayanılarak gidişi savunmaya kalkmanın adı, olsa olsa, halkı aptal yerine koymak olabilir. Fakat böylesine ucuz yalanlarla insanları kandırmak ve bu kandırılanlar üzerinden ihanet kararını meşrulaştırmak pek kolay olmayacak.
İnsanları, Iraka niçin gidiyoruz? sorusunun bu gerçek ve sahte yanıtlarını karşılaştırmaktan, tartmaktan, yalana başvurulma nedenlerini sorgulamaktan caydıramazsınız. Zaten şimdiden sorgulanmaya başlandı. Üstelik de, bu gidişi engellemenin tek şansı konumundaki sınıf kitleleri içinde bile değil, düzen içi platformlarda, düzen aydınları, düzen kalemleri tarafından sorgulanıyor yalan, çelişki, tutarsızlık, uşaklık, yüzsüzlük, vicdansızlık (kimilerince de dinsizlik)...
Türkiyenin Iraka asker gönderme kararı, Amerikanın isteği (daha ötesi dayatması ve aylar süren sıkıştırması-zorlaması) üzerine alındı. Bu gerçek neden üzerinden, sahte nedende ortaya sürülen insani yardım gerekçesinin ne anlama geleceği sorulabilir. Amerikanın asker talebi, tahrip ettiği su sistemini onaramamak, sağlık hizmeti götürememek, açları doyuramamak ve benzerinden mi kaynaklanmaktadır? Amerikanın yakıp-yıktığı Irakı onarmak, katliamını sürdürdüğü halkın yaralarını sarmak gibi bir sorunu var mıdır?
Amerikanın bugün Iraktaki en büyük sorununun, işgalini, dolayısıyla gelecekteki çıkarlarını tehdit eden direniş olduğu bütün dünyanın (Amerikanın bile) kabul ettiği bir gerçekken, yukarıdaki sorulara evet yanıtı vermek imkansızdır. Türk askerini ve diğerlerini kendi askerine kalkan yapmak için kullanacak. Jandarmaya ihtiyacı olduğu için orduyla anlaştı. Sağlık personeline ihtiyacı olsa sağlık bakanlığına, su tesisatçısına ihtiyacı olsa DSİye başvururdu.
Üstelik, seçilen birliğe ilişkin reklam, hiç de sahte gerekçede ortaya konan hizmet alanlarını içermiyor. Ordunun ilgili hizmetler için yetiştirilmiş birimleri de bulunuyor kuşkusuz. Fakat hazırlanan birimin uzmanlık alanı farklı. Birliğin reklamı teröre karşı mücadelede deneyim temeline oturtuluyor. Ve Türkiye halkları bu deneyimin hangi kirli-kanlı yöntem ve araçlarla edinildiğini çok iyi biliyor.
Türk ordusunun, Balığı yakalamak için denizi kurutmak bakışına dayalı terörle mücadele deneyimi, hiç de Irak için propaganda edildiği gibi halkın gönlünü kazanma yöntemleri içermiyor. Bu deneyimlere dayanarak Irak halkını nelerin beklediğini saymaya kalkarsak, Amerikan askerinin Irakta direnişle karşılanan tutumlarına rahmet okuttuğu hatırlanacaktır. Dışkı yedirmek, kadını-kızı, çocuğu-yaşlısıyla bütün bir köy halkını anadan doğma soyup kar üstünde işkenceden geçirmek, ölülerin kulağını kesmek-gözünü çıkarmak, canlı yakaladığını panzere bağlayıp yerlerde sürüklemek, ormanları yakmak, sürüleri kırmak, köyleri boşaltmak, sırf karşı tarafı karalayabilmek için toplu katliamlar düzenlemek... Bunlar işgalci Amerikan ordusunun hizmetine sunulmakistenen deneyimlerin ilk akla gelenleridir. Hiç kimsenin iftira, karalama vb.den dem vuramaması için, uluslararası mahkemelerde yargılanıp cezalandırılmış suçlardan seçtik örneklerimizi. Yani, Türk ordusunun bu deneyimleri sadece Türkiyede yaşayanların değil, dünyanın da malumudur.
Sahte gerekçelerin bir açmazı da finansmanının nerden ve nasıl sağlanacağı sorusunun açıkta bırakılmasıdır. Gönderilecek askerin çıplak masrafının (Irak halkına götürüleceği iddia edilen yol-su-elektrik hizmetinin değil, askerin sevkiyatı-techizatı-silahı vd.nin) nasıl ve nerden karşılanacağı üzerine ABDye soru metni gönderildiği düşünülür, hep eksiyle kapatılan TC bütçesinde buna ayrılacak 5 sentlik bile fazla bulunmadığı da hesaba katılırsa, halka hizmet konusunun komedi babında bile gündeme getirilemeyeceği açıktır.
Askerin masrafına gelince; Amerikanın üstlenmesini kimse beklemesin. Nitekim, hükümet cephesinden bu yönlü bir umudu yansıtacak hiçbir açıklama yapılmamaktadır. Öyle ki, 8,5 milyarlık krediye dönüştürülen 1 milyar dolarlık hibe de konuyla bağlantılandırılmıyor. Çünkü tüm borçlandırmalar gibi onun da şartı var. İMF denetiminde, dolayısıyla İMF borçlarının faiz ödemesinde kullanılacak.
Emperyalizmin kirli savaşında ölmek-öldürmek gibi rezil bir rol ortada duruyorken, Türk askerinin Irakta nasıl barınacağını, ne yeyip-içeceğini gündeme getirmek çok doğru olmamakla birlikte, yarın Türk askerini neyin beklediğini merak edenlerin, bugün Amerikan askerinin ne durumda olduğuna bakarak bir fikir edinebileceğini söylemekte yarar var. Her gün, birer-ikişer avlanıyorlar, barınamıyor, yiyecek ve su bulamıyorlar... Yabancı bir ülkede, haksız bir savaşta işgal kuvveti olmanın ve her işgalciye gösterilen haklı direniş karşısında avcıyken av konumuna düşmenin bunalımıyla cinnet geçiriyor, daha çok katliamın yanı sıra intihara yöneliyorlar...
İşgal saldırısının başında Vietnam deneyimini unutmuş görünen Amerikalı aileler, ancak şimdi, yeni bir bataklık sendromu başladığında savaşa karşı çıkma-çocuklarını sahiplenme tutumu almaya başladı. Fakat artık resmi rakamlara göre onlarcasının çocuğu yok. Iraktan sağ dönenler ise sağlıklı dönemeyecek. Aklını kaçıranlar tedavi için kliniklere kapatılırken, sağlam görünenler Irakta edindikleri katliam deneyimleriyle vahşi batı kültürüne katkıda bulunacak.
Türkiye gençliğinin, işçi ve emekçi ailelerinin de bunları aynıyla yaşaması gerekmiyor. Yaşamak zorunda değiller. Konu sadece can meselesi de değildir. Amerikanın emperyalist çıkarları uğruna kardeş bir halkın katline ortak ve alet olmak onursuzluğu ölümden de ağırdır.
Önümüzde henüz fırsat varken, iş işten geçip can derdine düşmeden bu gidiş durdurulmalı, onurlu bir gelecek için emperyalist savaşa karşı mücadele büyütülmelidir.