16 Ağustos '03
Sayı: 32 (122)


  Kızıl Bayrak'tan
  Amerika'yı Irak batağından kurtaramazsınız!
  Savaşa değil işçiye-emekçiye kaynak!
  Devlet zirvesi Irak'a asker gönderme konusunda hemfikir
  Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
  "Yol haritası"na uymayan siyonistler katliamlara devam ediyor!
  Irak'ta işgalci, okulda müşteri olmayacağız!
  Deprem değil kapitalizm öldürür!
  Colins işçisi saldırılara karşı direnişte...
  Sağlık ve emeklilik hizmetleri özelleştiriliyor
  Sokağa, eyleme, genel greve!
  Şili'de faşist darbeden sonra ilk genel grev!
  KADEK'in yol haritası ya da çözümü emperyalizme havale manifestosu
  Pişmanlık yasası üzerine
  15 Ağustos atılımı ve güncel devrimci görevler
  Kölelik yasasını işçilerle tartışırken...
  Ekonomide bahar, Irak'ta kan kokusu...
  Iraklılar'ı kurtardık, şimdi biz onların koşullarında yaşıyoruz
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Şili’de faşist darbeden sonra
ilk genel grev!

13 Ağustos günü Şili’de işçi ve emekçiler, onyıllar sonra ilk kez, yapılan genel grev çağrısı sonucu işlerini bırakıp sokaklara döküldüler. Başta sağlık sektörü olmak üz.re en temel kamu hizmetlerindeki bozulmayı protesto etmek, çalışma koşullarının sürekli bir biçimde ağırlaştırılmasına direnmek ve sermayenin saldırılarına karşı “işçi ve emekçi sınıfların onurunu savunmak” amacıyla meydanlara dökülen emekçiler ile devletin kolluk güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.

Uluslararası burjuva medya bu eylemin haberini verirken, onu yorumlamakta sıkıntı duyduğu, Şili işçi sınıfının bu çıkışını ülke tarihinde nereye koyacağını bilemediği görülmektedir. Bazıları Şili toplumunun.tanık olduğu son 17 yılın ilk eylemi derken, kimileri de zaman dilimi olarak, Pinochet dönemini 1973-1990 arasını parantez içinde andıktan sonra, son 13 yılı kıstas almaktadırlar.

Oysa konu o kadar karmaşık değil. Şili’nin tarihi çok iyi bilinmektedir. Bu tarih otuz yılı aşkın bir süre boyunca dünya kamuoyunun yakın ilgisini gördü. Dolayısıyla, Şili işçi sınıfının örgütlediği 13 Ağustos genel grevinin yerini bu tarih içinde yorumlamak pek zor değildir. Eylemi, sonuçta zayıf geçti diyebilmek amacıyla, bir zaman kesiti içinde sıkıştırmaya çalışmaya gerek yoktur.

Bu eylem, Pinochet faşist darbesinin yapıldığı 11 Eylül 1973 tarihinden bu yana, bu ülkede işçi ve emekçilerin kendi çıkarları doğrultusunda ilk ciddi kıpırdanışı, hareketlenmesidir. Burjuva medya için ra.atsızlık veren sorun, körün görebildiği, sağırın duyabildiği bu basit gerçeğin nedenini ve niçinini yazamamaktan kaynaklanmaktadır. Bu güne kadar neden Şili işçi sınıfı ve emekçileri sessizliklerini bozamadılar, bunca aradan sonra düzenlenen 13 Ağustos eylemine katılım neden zayıf kaldı, ülkede sanayi ve maden üretimini durdurmak, ulaşım sektörünü felce uğratmak zor olduı Bu soruların ceva ları ancak tarihsel nedenleri sıralandığında ortaya çıkar. Bu ise konunun bu ülkenin sınırlarının ötesine taşınmasını gerektiriyor.

Sonuçta, bugün Şili’de yaşanan toplumsal sorunların kökeni esas olarak Pinochet darbesine dayanmaktadır. Açıklamayı bu darbenin sebep ve sonuçlarında, onun uluslararası uzantılarında aramak gerekiyor. Şili’de Pinoch.t darbesinin sebep ve sonuçlarını yorumlamaya çalışmak, aslında, ABD emperyalizmini ve kapitalist vurgunculuğu sorgulamakla eşanlamlıdır. Bu ise, dünyada yaşanan çok sayıda güncel sorunu çağrıştırmakta ve burjuva medya için sıkıntı kaynağı olmaktadır. Çünkü, bazı bakımlardan Şili bakırı ile Irak petrolü arasında simetrik benzerlikler bulunuyor. Şili bakır rezervlerini gaspetmek, bu ülkede ciddi bir sıçrama yaayan ilerici devrimci hareketi ezmek için ABD emperyalizmi Pinochet darbesi aracılığı ile bu ülkeyi baştan başa bir işkencehaneye dönüştürdü. Irak petrolü için Pentagon bizzat işbaşında, ülkede terör estiriyor.

Pinochet darbesi sayesinde Şili toplumunun özgürlüğü boğazlandı, bu toplumun bağrında yeşeren ilerici/devrimci dinamikler kanda boğuldu ve Şili halkı dehşetin gölgesinde, halen etkisini üstünde. atamadığı bir sessizliğe mahkum edildi. Böylece ağzına kilit, ellerine pranga vurulan Şili halkının zenginliklerinin gaspı Amerikan tekelleri tarafından yeniden başlatıldı. Yıllar boyu sürdürülen askeri faşist terörün toplumsal dinamikleri iyice kırdığı anlaşıldığı andan itibaren, 1990’da “demokrasiye” geçildi. Pinochet yavaş yavaş yerini sivil giyimli ABD uşaklarına terketti.

Tarihin en azgın askeri faşist diktatörlüklerinden birinin 17 yıl boyunca demir pençesi altında ezdiği, zorla vahşi bir liberal iktisadi politikayı icra ettiği Şili’de, emekçi kitleler bu kez kendilerini köşe.dönmeciliğin, hırsızlığın temel karakteristik olduğu bir tüketim kültürünün avucunda buldular. Karşı çıkma, reddetme, direnme güçleri kırılmış, refleksleri köreltilmiş işçi ve emekçi kitleler kapitalist yıkımın enkazı ile başbaşa kaldılar. Kendilerine dayatılanı sineye çekmekten, arta kalan enerjilerini düzen içi aldatmalara dayanak etmekten, suni alternatiflerin potasına akıtmaktan başka bir alternat f yaratamadılar.

13 Ağustos eylemine umulan ölçekte bir katılımın olmayışının esas nedeni bu tarihsel birikimin dolaysız bir sonucudur ve hiç de şaşırtıcı değildir. Buna rağmen, demokratik yaftası taşıyan sermaye iktidarı Şili işçi sınıfının “onurunu korumak” gibi en temel ve son derece mütevazi talepler uğruna yaptığı 13 Ağustos eylemine dahi katlanamadı. Pinochet döneminde CİA uzmanlarının nezaretinde tepeden tırnağa yeniden yapı.andırılan devletin militarist güçleri çılgınca göstericilere saldırdılar, yüzlerce insan yaraladılar. 13 Ağustos eylemi Şili işçi sınıfının yeniden mücadele alanına akmaya, yeni kavgalara atılmaya hazırlanmak a olduğunu göstermiş oldu. Önemli olan da gelecek mücadelelerin ilk basamağı olacak bir ilk adımın nihayet atılmış olmasıdır.



Sermaye sınıfının tipik bir temsilcisi: Uzanlar

Yaklaşık 15 gündür Uzanlar’ın televizyon kanallarının kapatılmasıyla birlikte anti-propagandası yaygın bir şekilde yapılıyor. Özellikle Kanal 7 Uzanlar’a savaş açmış durumda. Sermaye medyası belki de ilk kez yalansız haber yapıyor.

Doğan grubuna ait Radikal gazetesinin 12 Ağustos tarihli bir haberinde de, ‘90 yılında CHP milletvekillerinin İmar Bankası hakkında önerge vererek, meclis soruşturması açılmasını istedikleri belirtiliyor. ‘92 yılında inceleme sonucunda İmar Bankası’nın vergi kaçırdığı kanıtlanıyor. Ancak ANAP hükümeti soruşturmanın üstünü örtüyor. Sonraki hükümetler de örtüyü kaldırmıyor. Demek oluyor ki, yolsuzluklar sermayenin bütün partilerini bağlıyor.

Uzanlar Motorola’yı dahi dolandıracak denli yolsuzlukta sınır tanımayan bir sermaye grubu. Uzanlar’a ait olmayan medyada hergün onların yolsuzlukları anlatılıyor. Ama hiçbiri Uzanlar’ın işçileri nasıl vahşice sömürdüğüne değinmiyor. Bazen Erdoğan’ın politik kaygılarla yaptığı gibi, dil ucuyla değinmeler oluyor. Fakat hiçbir zaman bu derinleştirilmiyor. Diğer hükümet partileri bir yana, ANAP bile haberde eleştirinin muhatabı değil. Hedef tahtasına çakılan yalnızca Uzanlar. Bu körlüğün sonucu değil ama körleştirme politikasının bir ifadesidir. Sabancı, Koç, Eczacıbaşı ve diğerleri Uzanlar’dan masum değildir. Yeni iş yasasında yeralan taşeronlaştırma, esnek üretim, ödünç işçi verme, kıdem tazminatını gaspetme, Uzanlar’n vergi kaçırmasından çok daha kapsamlı bir yolsuzluktur.

Kısacası işçi ve emekçiler açısından Uzanlar’ın diğer sermayedarlardan hiçbir farkı yoktur. Uzanlar’ın ortaya saçılan kirli çamaşırlarını sermaye sınıfının kirli çamaşırları olarak görmeli, bu asalak sınıfa karşı öfkemizi bilemeliyiz.

M. Atak