İçindekiler:

17 Eylül 2025
Sayı: KB 2025/12

Gerici-faşist rejimin "operasyon" siyaseti
Çürüyen rejim, muhalefetin açmazları ve çıkış arayışı
CHP'ye yönelik operasyonlar ve totaliter rejimin yeniden tahkimi
"Kara para rejimi" yandaşlara da çökmeye başladı
Kuyu Tipi Hapishaneler
6-7 Eylül ve Türk sermaye devletinin sicili
Yeni OVP: Sermayeye teşvik, işçiye sefalet
Ağustos ayı iş cinayetleri raporu ve gerçekler!
Çocuklarımız gericiliğe teslim ediliyor!
DGB: Birleşik mücadele, örgütlü direniş!
Kürt halkına dönük asimilasyon ve kültür sanat
Sansürün içinde doğan gerçek
Siyasal durum ve parti çizgisi
Nepal'in isyanı
Filistin: Aktivistler ve işçi sınıfı omuz omuza
BM'den İsrail'e soykırım suçlaması
Siyonist diplomasinin "ahlakı"
Şanghay İş birliği Örgütü'nün 25. Zirvesi
Barbarlığa karşı halkların küresel direnişi
Fransa'da bitmeyen hükümet krizi
Fransa'nın 2025 Ulusal Stratejisi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Devlet okulları fiilen özelleştirildi...

Çocuklarımız gericiliğe teslim ediliyor!

 

2025-2026 öğretim yılı 1 Eylül’den itibaren kademeli olarak başlıyor. Peki, öğrencileri ve ailelerini ne bekliyor? Türkiye’de eğitim sistemi çok yönlü bir saldırıyla karşı karşıya. Devlet okulları artık kâğıt üzerinde parasız, gerçekte ise parası olmayanın kapısından geri döndüğü kurumlara dönüştü. Bir yandan parasız, kamusal eğitim tamamen tasfiye edilerek devlet okulları fiilen paralı hâle getiriliyor; öte yandan gerici ve ümmetçi ideoloji okulların içine sokularak çocuklarımız küçük yaştan itibaren gerici bir kuşatmanın altına alınıyor.

Devlet okullarında yaşanan “bağış” skandalı, artık gizlenemez boyutlara ulaşmış durumda. Okul yöneticileri, çocuklarını kaydettirmek isteyen velilerden astronomik rakamlar talep ediyor. İstanbul’un merkezi semtlerinde, devlet okullarına kayıt yaptırmak isteyen velilerden alınan bağış paralarının 300 bin liraya ulaştığı yerler var. Diğer illerde de durum çok farklı değil. Bu parayı ödemenin gönüllülükle bir ilgisi yok. Çocuğunu okula kaydettirmek isteyen veliler, okul idareleriyle pazarlık yaparak bu ödemeyi düşürmeye çalışıyor; ancak eninde sonunda bu paralar alınıyor.

Bu meblağ kimi zaman 50 bin lira, kimi zaman 150 bin lira, kimi zaman da 300 bin liraya kadar çıkıyor. Asgari ücretle geçinen aileler ise banka kredilerine başvurarak ya da borç bularak çocuklarını okula gönderebilmek için istenen parayı bulmaya çalışıyor. Milli Eğitim Bakanlığı her yıl “kayıt parası almak yasaktır” şeklinde genelge yayımlıyor. Ancak herkes biliyor ki bu, yalnızca bir kandırmacadan ibaret. Okul idareleri, elden ya da IBAN numaraları aracılığıyla bu paraları topluyor. Bu paraların bir kısmı teknik olarak “bağış” adı altında alınıyor; ancak önemli bir kısmı makbuzsuz olarak toplanıyor. Neredeyse her okul, kendi eğitim düzeyi ve bulunduğu semte göre bir rayiç belirliyor ve bu paraları velilerden zorla tahsil ediyor. Yani devlet okulları kâğıt üzerinde parasız, gerçekte ise özel okullardan farkı kalmayan paralı kurumlar hâline gelmiş durumda.

Velilerden alınan paraların nereye gittiği ise belirsiz. Okul yöneticileri, güvenlik görevlisi, temizlik personeli, boya-badana, bakım-onarım gibi masrafları gerekçe gösteriyor. Yani devlet kendi sorumluluklarını üstlenmiyor, yükü velilerin sırtına bindiriyor. Bu tablo, kamusal eğitimin çöküşünü ifade ediyor. Devlet, eğitimi bir ticari alan olarak gördükçe okullar piyasalaşıyor. Çocuklarımızın eğitim hakkı, parası olanın erişebildiği bir ayrıcalığa dönüştürülüyor.

Bu süreç yalnızca ekonomik boyutla sınırlı değil. Bugün Milli Eğitim Bakanlığı, bütçesinin önemli sayılacak bir bölümünü okulların gerçek ihtiyaçlarına değil, tarikat ve cemaatlere aktarıyor.  Tarikatlar ve cemaatler protokollerle okullara sokuluyor, çocuklara “ders” verir hâle getiriliyor. İlkokul öğrencilerine tabut başında ağıt yaktırılan temsili cenaze merasimleri düzenleniyor. Küçük kız çocuklarına başörtüsü taktırılıyor, erkek akranlarıyla yan yana oturması yasaklanıyor. Eğitim sisteminin zaten zayıf olan laik ve bilimsel temelleri tamamen ortadan kaldırılarak eğitim, daha gerici bir çizgide yeniden şekillendiriliyor.

Bugün çocukların geleceği, sermaye ile tarikatların ortak kuşatması altına alınmış durumda. Bir yanda velilerden alınan paralarla işleyen, fiilen özelleştirilmiş devlet okulları; diğer yanda çocuklara dayatılan dinci ritüeller, gerici ahlak anlayışı ve ümmetçi disiplin. Bu saldırılar, toplumun geleceğini karartma operasyonudur. Eğitim artık, parayla satın alınmak zorunda kalınan, sermayenin hizmetine çalışan, tarikatların aktif bileşeni olduğu ve iktidarın kendi gerici hayat görüşünü genç nesillere dayattığı bir alan hâline gelmiştir.

Yeni bir eğitim dönemi başlarken karşı karşıya kaldığımız tablo açıktır. Devlet okulları artık fiilen özelleştirilmiştir. Kamusal eğitim hakkı ortadan kaldırılmış, eğitim piyasalaştırılarak işçi ve emekçilerin çocuklarının eğitim hakkına ulaşımı sınırlandırılmış ya da tamamen ortadan kaldırılmıştır.

Bununla da yetinilmemiş, çocuklarımız gerici ve ümmetçi bir eğitim anlayışına teslim edilmiştir. Devlet, eğitimi bir hak olmaktan çıkarıp hem sermayenin hizmetine hem de tarikatların denetimine vermiştir.
Bu koşullarda “parasız, bilimsel, laik eğitim” talebi sadece bir hak talebi değil, aynı zamanda bir mücadele çağrısıdır. Emekçi sınıfların çocuklarının geleceğini savunmanın tek yolu, bu gerici düzene karşı mücadele etmek; özelleştirme ve gericileştirme saldırılarına karşı örgütlü direnişi yükseltmektir.

Durum açıktır: Parasız, bilimsel ve laik eğitim hakkı ya örgütlü mücadeleyle kazanılacak ya da çocuklarımız sermayenin ve tarikatların vahşi insafına terk edilecektir.